İslam’ın; kadınların nübüvveti hakkındaki görüşünü beyan etmeden önce ilkin, nübüvvet kavramı ile risalet kavramı arasındaki farkla ilgili iki noktaya değinelim:
1- Müfessirler bu iki kavramın farklılık kriterleri konusunda ortak bir görüşü paylaşmamaktadır. Kimileri bu iki kavramın bir olduğunu savunurken, birçok müfessir, iki kavramın farklı olduğunu benimekte ve nübüvvet kavramının risalet kavramına göre daha genel bir kavram olduğunu belirtmektedir.[1]
Bu arada bazıları Nebi (mesaj getiren) ile Resul (gönderilen) arasındaki farkı, Resul kavramında ilahî mesajı tebliğ etmekle görevlendirilmenin yer aldığı, ancak Nebi kavramının böyle bir kaydı içermediği ve genel bir kavram olduğu şeklinde açıklanmaktadır.
Merhum Allame Tabatabaî, Kur’ân-ı Kerim’in bazı ayetlerine dayanarak bu görüşü reddetmekte ve iki kavram arasındaki farkı, ilahî mesajın içeriği şeklinde beyan ederek şöyle demektedir:
“Nebi sadece gayb âleminden insanlara bir mesaj getirmiştir, ama Resulün, bu genel mesajın yanında özel bir risaleti de vardır ve bir nevi kullara hücceti tamamlamaktır. Buna karşı çıkmak, helak olmak ve yüce Allah’ın azabı ile sonuçlanır.”[2]
Güvenilir rivayetlerden anlaşılan durum, Nebi ile Resul arasında özel ve genel olma durumunun onaylanmasının yanında, aralarındaki farkın, gayb dünyası ile irtibat ve vahyin nazil olma biçiminden kaynaklanmasıdır. Bu rivayetlere göre, Resul’ün temel özelliği, ona meleğin zahir olması ve kendisi ile doğrudan konuşmasıdır. Oysa Nebi bu özellikten yoksundur ve genellikle rüya görmek sureti ile veya meleği görmeksizin sadece sesini duyarak ilahî vahyi alır.[3]
2- Hac Suresi’nin 52. ayetine göre, gönderilmiş olma özelliği Resullere özgü değildir ve Nebiler için de kullanılmıştır.[4] Merhum Allame Tabatabaî bu ayeti, Nebi ve Resul’ün, mesajlarının içeriği farklı olmasına karşın, her ikisinin de yüce Allah’ın insanlara gönderdiği elçiler olduğunun ispatı olarak görüyor.[5] Fakat bu konu tartışılabilir; zira bu ayetten, Nebi olan herkesin zaruri olarak Allah tarafından gönderildiğini ispat etmek için değil, sadece Nebi’nin Allah tarafından gönderilmiş olabileceğini ispat etmekten ötede yararlanılmıyor. Bu algılamanın onayında, bazı muteber rivayetlere de istinat etmek mümkün. Bu rivayetlere göre, Ehlibeyt İmamları (a.s) bu ayeti, “Muhaddes” sözcüğünü ekleyerek tilavet etmiştir.[6] Çünkü Şiî rivayetlere göre muhaddes olmanın, yani meleklerin sesini duymanın; peygamber olmadıkları kesin olan (Ehlibeyt İmamları, Hz. Fatıma (a.s), Yuşa b. Nun, Asıf b. Barhiya ve Zülkarneyn gibi) insanlara tatbik edildiği kesindir.[7] Dolayısıyla, Nebi ve Muhaddes hakkında gönderilmiş olma tabirinin mecazi olma ihtimalinin dışında, yine de Nebi ve Muhaddes’in bazen Allah tarafından görevlendirilerek halka gönderildiği sonucuna varabiliriz.
Şimdi bu iki noktayı göz önünde bulundurduktan sonra esas konumuza, yani İslam açısından kadınların nübüvvet meselesine dönelim.
Birçok kanaat önderi, hiçbir kadının nübüvvet mertebesine ermediğine inanmaktadır. Bu kesime karşı Kurtubî, İbn Hazm ve İbn Hacer gibi bazıları da; bazı kadınların ve özel olarak Hz. Meryem’in (a.s) nübüvvet mertebesine erdiğine inanır.[8] Ama burada önem arz eden konu, muvafık ve muhaliflerin delillerinin irdelenmesidir. Bu delillere bakıldığında, hiçbir tarafın görüşünü doğrulayacak güçlü deliller bulunmadığı anlaşılıyor.
Muvafıkların istinat ettiği en önemli delilleri şöyle sıralayabiliriz:
1– Kur’ân-ı Kerim’de meleklerin Hz. Meryem (a.s) ve Sara (a.s) gibi seçkin kadınlarla konuşmasını beyan eden ayetler.[9]
2– İstıfa (seçme) ayeti ve Hz. Meryem’in dünya kadınları arasından seçilmesi.[10]
3– Recüllük (erkeklik) kaydına temas etmeksizin Nebilerin sıfat ve dereceleri, Resullerle aralarındaki farkları beyan eden rivayetler. Bu rivayetlerin bazılarına daha önce değindik.[11]
4– Bazı kadınların kemale erdiğini beyan eden rivayetler.[12]
5– Kadın Nebilerden söz eden kutsal kitaplardan alıntı tabirler.[13]
Buna karşın bu delillerde tartışmaya açık noktalar da vardır, şimdi kısaca onlara değineceğiz:
Muteber rivayetler risalet ve nübüvvetten başka; bir de insanlarla melekler arasında “Muhaddes” başlığı altında bir başka irtibat biçiminden söz ettiğinden, meleklerin Hz. Meryem (a.s) ile konuşması, onun nübüvvetine delil olamaz. Bu arada bazı rivayetlerde neden Hz. Fatıma’ya “Muhaddese” lakabı verdiği izah edilirken, meleklerin o hazrete nazil olduğu ve Hz. Meryem’e (a.s) hitap ettikleri aynı sözlerle hitap ettikleri ifade edilir. Bu sözler, Hz. Fatıma’nın (a.s) dünya kadınları arasından seçildiğini gösteren sözlerdir.[14] Buna göre ve o hazretin nübüvvetine ihtimal verilmediğinden,[15] ne meleklerin Hz. Meryem (a.s) ile konuşması (1. delil), ne de seçilmiş olması (2. delil) o hazretin nübüvveti için delil oluşturamaz. Böylelikle 4. delilin durumu da açıklığa kavuşuyor. Zira manevi sülûk tartışmasında işaret edildiği üzere, kemale erme kavramının, nübüvvetle ilgisi yoktur ve Ehlibeyt İmamları gibi, mükemmel insan oldukları halde, nübüvvet mertebesine ermemiş insanların varlığı, bu iddianın ispatıdır. Nebilerin derecelerini ve Resullerle farklarını izah eden rivayetler de (3. delil) usul âlimlerine göre, tüm şartları beyan etmiyor ve belki de bu rivayetlerde Recüllük şartı varsayılmış olabilir, deniliyor. Bu yüzden Nebi olmak için erkeklik şartının gereksiz olduğu sonucuna varamayız. Kutsal kitapların tabirlerine gelince (5. delil), tabirlerin ne denli muteber oldukları tartışması bir yana, söz konusu nübüvvetin, bu kitaplarda kadınlar için ispat edilmiş nübüvvet kavramı arasında herhangi bir farklılık bulunma ihtimali, bu delilin geçerliliğini gölgeliyor. Bir başka ifade ile bu kitaplarda kullanılan “Nebiyye (kadın peygamber)” tabiri, İslamî rivayetlerde kullanılan “Muhaddese (kendisiyle konuşulan, meleğin konuştuğu kimse)” sözcüğünün karşılığı olabilir ve böyle bir ihtimal ile söz konusu delil kendiliğinden gölgelenir.
Bu kesime karşı, kadınların nübüvvet ihtimalini reddedenler ise genellikle risaletin erkeklerin tekelinde olduğunu beyan eden ayetleri gündeme getiriyor.
Merhum Allame Tabatabaî, Kur’ân-ı Kerim’de “irsal” yani gönderme tabirinin, Nebiler için de kullanıldığını ve Resullere özgü olmadığına istinat ederek, bu ayetlerin kadınların risaletinin reddedilmesinin yanında nübüvvetinin de reddedildiğine delalet ettiğini belirtiyor. Ancak bu tartışmanın başında, ikinci nokta hakkında yaptığımız açıklama ile bu yorumun geçerli olmadığı anlaşılır ve böylece söz konusu ayetlere dayanarak kadınların nübüvvet ihtimali reddedilemez.
Evet, bazı rivayetlerde, kadınların nübüvveti ve özel olarak Hz. Meryem’in (a.s) nübüvveti açıkça reddedilmiştir;[16] ancak rivayetlerin dayandırıldığı belge sorunu, itibar derecelerini düşürmektedir. Ayrıca Hz. Fatıma’nın (a.s) bütün kadınlardan daha üstün ve daha faziletli olması ve aynı zamanda o hazretin peygamber olmayışından hareketle, kadınların nübüvvetini reddetme sonucuna da varamayız; zira daha önce de değinildiği üzere, fazilette en üstün olmakla nübüvvet arasında bir ilgi yoktur ve bu iki özelliği birbirinden tamamen ayırmak gerekir.
Görüldüğü üzere, kadınların nübüvvetini reddeden görüşün de güçlü delilleri yoktur. Ancak, Nebinin, Allah tarafından halka yönelik bir risaleti olduğu vakit durum değişir. Sosyal işlere karışmayı gerektirmeyen ve Allah ile Nebi arasında vahiy yolu ile irtibatla sınırlı olan mutlak Nebilik durumunda ise kadınların nübüvvet ihtimali hâla geçerlidir, nitekim bazı çağdaş kanaat önderleri de bu noktaya vurgu yapmıştır.[17]
Bu yüzden geçmiş ümmetler arasında Nebiyye kadınların varlığına dair güçlü tarihî deliller ortaya çıksa bile bu deliller kadınlar için mutlak nübüvvetten başka bir şeyi ispat edemez. Ama ilahî risaletle birlikte olan nübüvvet, erkeklere özgü olmuştur ve belki de bunun sebebi, kadınların risaletle ilgili icra alanındaki sorumlulukları üstlenmek için müsait olmamalarından kaynaklanmasının yanında; insanların ilahî peygamberleri örnek alma çabaları da olabilir ki bu da model olacak insanla onu izleyenler arasında özel ilişkileri ve münasebetleri gerektirir. Oysa hiç kuşkusuz kadınlar kendilerine özgü cinsel cazibeleri yüzünden erkekler için uygun bir davranış modelinin rolünü ifa edemez ve gayet açıktır ki bu durum, kadınlarda bir kusuru ifade etmediği gibi, erkeklerin cinsel tahriklere karşı zafiyeti ile de ilgilidir.
[1] Yahsubî, eş-Şifa bi-Tarif-i Hukuki’l-Mustafa, c.1, s.250-251
[2] Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.2, s.139-140
[3] Zurare’nin, senedi sahih olan rivayetinin metni şöyledir: İmam Muhammed Bâkır’a (a.s), “Senden önce hiçbir resul veya nebi göndermedik ki...” ayetini sordum, şöyle buyurdu: “Nebi, (meleği) rüyasında görür; sesini duyar ama kendisini görmez. Resul ise hem rüyasında görür, hem sesini duyar, hem de kendisini görür.” Kuleynî, el-Kafî, c.1, s.176; yine bk. h.2, 3 ve 4
[4] “Senden önce hiçbir resul veya nebi göndermedik ki, o, bir şeyi arzu ettiğinde, Şeytan onun arzusuna bir şey katmaya kalkışmasın.
[5] Tabatabaî, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’ân, c.2, 140
[6] “Senden önce hiçbir resul veya nebi veya muhaddes göndermedik ki...” Kuleynî, el-Kafî, c.1, s.176-177, h.1 ve 4, s.270, h.2
[7] age. c.1, s.269-271 ve 241 ve Saduk, İlelu’ş-Şerayi, c.1, s.182
[8] Kurtubî, Tefsir-i Kurtubî, c.4, s.83; Mihrizî, Şahsiyet ve Hukuk-i Zen Der İslam, s.142
[9] Âl-i İmrân, 42-43 ve 45-47; Meryem, 17-21 ve Hûd, 71-73
[10] Âl-i İmrân, 42
[11] Kuleynî, el-Kâfî, c.1, s.174-177
[12] Taberî, Camiu’l-Beyan, c.3, s.358; İbn Kesir, el-Bidayetu ve’n-Nihaye, c.2, s.73 ve Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, c.3, s.179
[13] Fehim Kirmanî, Zen ve Peyamaverî, s.4-11; yine diğer deliller için bk. s.13-30
[14] Rivayetin metni İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle aktarılıyor: “Fatıma, muhaddese olarak adlandırılmıştır; çünkü melekler gözyüzünden iner, İmran kızı Meryem’e seslendikleri gibi ona da seslenip şöyle derlerdi: ‘Ey Fatıma! Şüphesiz Allah seni seçti, temizledi ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı. Ey Fatıma! Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle birlikte sen de rükû et.’ Böyle Fatıma onlarla konuşur, onlar da Fatıma ile konuşurlardı.” bk. Allah Meclisî, Biharu’l-Envar, c.14, s.206 ve s.205
[15] Çünkü nübüvvet, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a) ile son bulmuştur; bk. Kur’ân-ı Kerim, Ahzab Suresi, 40
[16] Bir rivayette şöyle geçmektedir: “Meryem muhaddese idi; peygamber değildi.” Hilalî, Suleym b. Kays’ın kitabı, s.351-352; “Sizden peygamber göndermeyeceğim.” sözü de böyledir. Nurî, Müstedreku’l-Vesail, c.14, s.286
[17] Cevadî Amulî, Zen Der Aine-i Celal ve Cemal, s.144
Dostları ilə paylaş: |