1.1. Erkeğin Cinsel Hakkı
Kocanın cinsel hakkını iki yönden inceleyebiliriz: Fakihlerin literatüründe “temkin” hakkı diye adlandırılan birinci yön, kadının hiçbir zaman veya mekân sınırlandırması olmadan kocasına cinsel manada yararlanma imkânını sunması anlamındadır.[1] Fakihlerin farz olan temkinin tanımındaki bazı sınırlandırmaların doğruluğunun olup olmadığı yönünde ihtilaf vardır. Örneğin; acaba erkeğin hakkı sadece normalde yaygın olan cinsel faydalanma ile mi sınırlıdır yoksa kocası, karısından normal olmayan şekiller de dâhil olmak üzere her türlü cinsel yararlanma hakkına sahip midir?[2] Görüldüğü gibi konunun özünde, yani kadının kocası karşısında cinsel temkin hakkının varlığında hiçbir ihtilaf ve şüphe yoktur; bu konu ayet ve rivayetler delili ile açık bir şekilde vurgulanmıştır. İlerleyen konularda sıkça karşılaşacağımız ve daha çok değineceğimiz Nisâ Suresi’nin 34. ayeti, kadının itaatsizliği karşısında apaçık bir şekilde erkeğe; kadına nasihat etme, küsme ve bedensel cezalandırma metotlarına başvurma hakkını vermiştir.[3] Buna göre, kadının itaatsizliğinin en kesin örneklerinden biri de onun cinsel temkinden (kocasını faydalandırmaktan) sakınmasıdır. O halde bu ayetin, kadının kocası karşısında cinsel temkin sunmasının gerekliliğine delaleti tartışılmazdır. Rivayetlerde de kadının cinsel temkin sunmasının gerekliliği, kocanın hakları veya kadının üzerine farz olan şeyler arasında yer almıştır.[4] Ayrıca, muteber bir rivayette, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetinde cinsel ilişki ve boşama (talak) yetkisinin kocanın elinde olduğu vurgulanmıştır.[5]
Kocanın cinsel hakkının bir diğeri ise şudur: Eğer bazı bulaşıcı hastalıklar veya kadının cinsel organındaki cismî ve bedensel kusurları, erkeğin eşinden cinsel yararlanmasına engel teşkil ederse ve ondan yararlanma imkânı olmaz ise, şeriat açısından erkek evlilik nikâhını bozabilir[6] ve bu da İslam dininin, erkeğin cinsel hakkını resmen tanıdığının apaçık delilidir.
[1] bk. eş-Şehid es-Sanî, Mesaliku’l-Efham, c.8, s.439
[2] el-Hekim, Müstedreku’l-Urveti’l-Vuska, c.14, s.64-65
[3] Ayetin metni şöyledir: “Serkeşliğinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, (eğer tesir etmezse) yatakta onları yalnız bırakın, (eğer bununla da düzelmezlerse) onları vurun (dövün). Size itaat ederlerse, onlara karşı bir yol (bahane) aramayın.
[4] Bunlardan biri şudur: Senedi sahih olan bir rivayette şöyle geçmektedir: Kadının biri Resul-i Ekrem’in (s.a.a) huzuruna gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Kocanın karısı üzerindeki hakkı nedir?” diye sordu. Allah Resulü (s.a.a) o kadına şöyle buyurdu: “-Kocanın karısı üzerindeki hakkı- ona itaat etmesi ve ona karşı isyan etmemesi, günah işlememesi… ve devenin üzerinde olsa bile onu kendisinden engellememesidir.” Diğer bir muteber rivayette ise buna benzer bir ifadede şöyle geçmiştir: “Devemin üzerinde bile olsa onun ihtiyacına olumlu cevap vermesidir.” Vesailu’ş-Şia, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh bablarından 179. bab, s.112, h. 1 ve 3. Yine bk. age. Mukaddimatu’n-Nikâh bablarından 183. bab, s.117. Aynı şekilde bk. Buharî, Sahih-i Buharî, c.4, s.84 ve Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, c.3, s.465
[5] Vesailu’ş-Şia, c.15, el-Muhur bablarından 29. bab, s.41
[6] age. c.14, el-Uyun ve’t-Tedlis bablarından, 1, 2 ve 3. bablar, s.593-599
1.2. Kadının Cinsel Hakkı
İslam’da, boşanma hakkı gibi ilişki hakkı da kocadadır ve kadına ait değildir. Biraz önce değindiğimiz bir rivayete göre İmam Ali (a.s), nikâh akdinde cinsel ilişki ve boşama hakkının kendisinde olmasını şart koşan ve kocasına mihir veren kadın hakkında şöyle hükmetmiştir: “Bu kadın, Peygamber’in (s.a.a) sünnetine aykırı davranarak kendisine ait olmayan bir hakka sahip olmuştur.[1] Yine bazı rivayetlerde, “Kadının, kocası üzerindeki hakları nelerdir?” sorusunun cevabında kadın haklarına hiç değinilmemiştir.[2] Dolayısıyla bazıları İslam’ın kadın haklarını resmen tanımadığını sanabilirler; fakat bu konuyla ilgili fıkhî hükümleri incelediğimiz zaman bu fikrin doğru olmadığı anlaşılacaktır.
Bu konunun fıkhî incelemesinden elde edilen sonuç özetle şöyledir: İslam kadının cinsel doyum hakkını açıkça bildirmiş ve bunun üzerine genel kanun koyma makamında, erkeğin, karısından en fazla dört ay uzak durmasına izin vermiştir; aynı zamanda kişisel ve konumsal özellikleri de görmezden gelmemiş ve “Nefy-i Zarar” (kimseye zarar verilmez) kanununu yasayarak özel şartlarda kadınların cinsel mahrumiyet zeminini ortadan kaldırmıştır. Aynı şekilde İslam hukuksal yönelimle yetinmemiş, kocalara bazı müstehap tavsiyelerde bulunarak kadınların cinsel doyum konusuna ne kadar önem verdiğini ortaya koymuştur.[3]
[1] age. c.15, el-Muhur bablarından 29. bab
[2] age. c.15, en-Nefakat bablarından 1. bab, s.223-225
[3] Vesailu’ş-Şia, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh, bablarından 56-57. bablar, s.82-83
1.3. Ayrıcalıkların İzahı
Fıhkî incelemeden sadece şu sonuca varıyoruz: İslam kadının cinsel eğilimi karşısında sessiz kalmaksızın veya onu yersiz bilmeksizin, onun cinsel hakkını onaylamış ve bunun gerçekleşmesi için kanunî çözümler getirmiştir. Ancak bütün bunlara rağmen şu soruların cevabını henüz vermiş değiliz:
İslam’da nasıl bir mecburiyet, kadını eşine karşı tam bir teslimiyet ve cinsel itaat ile sorumlu tutarken, mukabilinde kadının cinsel hakkının dört ay içerisinde bir defa cinsel ilişkiyle sınırılandırmasını ve sonra da kadınların cinsel sorunlardan bir kaçış olarak “Dinde zarar vermek yoktur.” kuralını söz konusu edecek iki farklı davranışı ön görmüştür? Bu bağlamda, çok eşlilik konusunda İslam’ın kadın-erkek arasındaki farkının ve yine cinsel hakkını elde etmek için bedensel cezalandırmalar gibi dayanaklardan yararlanmasının makul bir izaha ihtiyacı vardır.
Bir kısmına dinî belgelerde de değinilen cinsel eğilim ve ihtiyaçlar hususunda kadın ve erkeğin doğal farklılıkların, bu farklılıkların da izahının psikolojik ve biyolojik dayanağını ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. İslam rivayetlerine göre kadın ve erkeğin cinsel tahrik seviyeleri farklıdır; erkekler cinsel faaliyetlerde nitelik ve tekrar bakımından kadınlardan daha öndedirler. Nitekim rivayetlerde, Allah’ın kadınlara yaratılışlarında vermiş olduğu hayâ nedeniyle, cinsel çekingenlik ve sabırlarının erkeklerden daha fazla olması da bu biyolojik farklılığa işaret olabilir. Buna rağmen, kadınlar cinsel tahrik anında daha yüksek oranda lezzet alırlar. Lezzet almadaki bu farklılık, yine kadın ve erkek arasında cinsel sabırdaki farklılık, bazı rivayetlerde onda bir oranında belirtilmiştir.[1]
Yeni bilimsel bulgular da bu dinî öğretilerle bağdaşmakta olup, erkeklerin daha çabuk ve daha fazla tahrik olduklarını göstermektedir. Buna fizyoloji ve sosyoloji bilimlerinden bir örnek verecek olursak: Fizyoloji uzmanlarının araştırmalarına göre, çoğu erkekler genellikle şehvet içerikli bir rüya ile birlikte olan orgazm ve ihtilam olayını buluğun başlangıcında, sonra gençliği boyunca ve ileri yaşlarda ise daha az sayıda yaşar. Fakat kadınlar bunu daha az ve o da sadece ileri yaşlarda yaşarlar.[2] Kadın ve erkeklerin cinsel davranışlarda hormonlarının miktarı ve rolü açısından örnek verecek olursak eğer; androgen (erkek eşey hormonu) düşüşünün erkeklerde cinsel tepkilerin zayıflamasındaki etkisini, dişi hayvanlara androgen enjekte edilerek saldırgan davranışların ve diğer hayvanların sırtına binmek gibi erkeklerin davranışına benzer davranışlar sergilemesinde gözlemlemek mümkün iken, doğal veya enjekte edilen östrojen hormonunun (bir grup steroit hormon) da, dişilerde cinsel tepkinin azalmasına ve erkeklerde cinsel gücün zayıflamasına neden oluşunda görebiliriz.[3]
Sosyoloji bilimleri alanında da, Alfred Kinsey’in[4] geçen asrın yarılarında Amerika’da yaptığı incelemelere göre, cevap veren kadınların %14’ü tahrik edici hikâyelerle tahrik olduklarını bildirmişlerdir. Oysa bu oran cevap veren erkeklerde %47 idi. Aynı şekilde diğer göstergeler açısından, örneğin mastürbasyon yapma konusunda kadınlarla erkekler arasında ciddi farklar vardır. Örneğin bu amel, bekâr kadınlarda haftada %3’ten %4 defaya kadar tekrarlanırken, erkeklerde haftada %4 ve 1/8 defa tekrarlandığı gözlemlenmiştir.[5] Cinsel mahrumiyetin cinsel davranışlar üzerindeki etkisi hakkındaki son araştırmalarda üç bin öğrenci işbirliğine davet edildi. Öğrencilerin her şeyden önce cinsel tahrikle ilgili hislerini hatıra deflerlerine kaydetmeleri ve bir ay boyunca cinsel faaliyetlerden sakınmaları şartı istendi. Yaklaşık 300 kadın, yani davet edilenlerin yüzde 10’u gönüllü olarak bu araştırmaya katılırken, bunun karşısında gönüllü erkeklerin sayısı 15 kişiydi. Gönüllü kadınların bu araştırma programını tamamlamada hiçbir sorunu olmazken, bir ay sakınma denemesini bu 15 erkekten sadece 6’sı tamamlayabildi. Ayrıca sakınmayanlardan, araştırmada etkili olan cinsel hayallerin ne kadar tekrarlandığı sorulunca, kadınlar bunun çok nadir gerçekleştiğini söylerken, erkekler bunun birçok defa gerçekleştiğini bildirdiler.[6] Şu noktayı hatırlatmamızda da fayda var: Cinsel tecavüz -müstesna durumlar dışında- sürekli erkekler tarafından yapılmaktadır, kadınlar tarafından değil. Aksine, fahişelik tarih boyunca normalde kadınların işledikleri bir suç olmuştur.
Buna göre, cinsel tatmin olma konusunda İslam dininin kadın ve erkek arasındaki hukukî farklarını anlamak bir miktar kolaylaşmaktadır ve bu eğilimin fıtrî, tabiî etkenlerle uyum içerisinde olduğu savunulabilir. Çok eşlilik konusunda kadın ve erkeğin hukukî farkları bu alanda açıklanabilir. Yani bunun doğru izahı kadınla erkeğin cinsel ihtiyaç ve eğilimlerindeki farklılıklara -yine kadınların sayı bakımından erkeklere oranla daha çok olmaları gibi diğer değişimlere- dayanmaktadır ve İslam’da erkek erkincilik eğilimi gibi hiçbir yüzeysel bakış veya garazlı iddialarla yorumlanamaz.[7] İslam’ın, erkeğin cinsel hakkını elde etmek için kadını bedensel cezalandırmasına izin verirken kadına böyle bir hakkı tanımayışına gelince, bu konu, üçüncü bölümde değineceğimiz Ailede Müdüriyet mevzusuna girmektedir.
Son olarak, kişinin eşiyle zoraki cinsel ilişkisi konusunda şu noktayı da hatırlatmamız gerekir: İslam açısından karı-koca ilişkisi çerçevesinde cinsel tecavüz anlamsız ve paradoksikal (aykırı, kabul görmeyen) bir kavramdır. Hatta İslam’ın cinsel ilişkiyi haram kıldığı kadının âdet (aybaşı) döneminde veya Ramazan ayının gündüzlerinde bile böyle bir şeye girişmek, kadının rızası olmadan yapılsa dahi tecavüz sayılmamaktadır. Fakat bu konuda önemli olan şey, konunun her iki taraf açısından geçerli olmasıdır. Yani kadın da kanunî ve meşru kocasını cinsel ilişkiye zorlasa tecavüz etmiş ve mütecaviz sayılmaz. Bu mevzunun hukukî izahı kadın ve erkeğin evlilik akdinde yaptıkları anlaşmada saklıdır. Bu sadece feministlerin cinsel tecavüz kavramı hakkındaki aşırıcı iddialarına verilen bir cevaptır ve İslam’ın değersel tutumunu beyan etmemektedir. Fakat bu son açıdan iman sahibi kişilerin kılavuzu, dinî metinlerdeki güzel muaşeret, iyi geçinme emri ve buna benzer içerikler erkeğin eşini cinsel ilişkiye zorlamasına zemin bırakmaz.
[1] Bir rivayette şöyle geçmiştir: “Allah Teala şehveti on bölümde yaratmıştır. Bunun dokuz bölümünü kadında, bir bölümünü ise erkekte kılmıştır. Allah şehvetin bölümleri miktarınca onlarda hayâ kılmasaydı, sırf bu nedenle her erkek dokuz eş boşamış olurdu.” Başka bir rivayette ise şöyle geçiyor: “Allah her kadına on erkeğin sabrını vermiştir. Dolayısıyla ateşlendiğinde on erkeğin gücüne sahip olur.” age. c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh bablarından 23. bab, s.40.
[2] The New Encyclopaedia Britanica, Vol,16, P.593
[3] İbid, P.595
[4] Alfred c.Kinsey
[5] Sabini, Social Psychology, P.395-396
[6] İbid, P.397
[7] Çok eşlilik konusunda bk. Birinci Bölüm
Dostları ilə paylaş: |