İslam ve Cinsiyet Farklılıkları



Yüklə 2,13 Mb.
səhifə11/77
tarix12.08.2018
ölçüsü2,13 Mb.
#69829
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   77

3.2. Annelik ve Babalık


Biyolojik açıdan etkilenmesi pek net olmayan ev işlerinin tam aksine, kadınların hamilelik, doğum, bebeği emzirme gibi özellikleriyle annelik rollerinin ilişkisi apaçık bellidir. Annelik davranışları hakkında da bu gibi davranışların içgüdüsel olduğu görüşü çok sayıda taraftar bulmuştur. Bu nedenle, cinsiyette eşitlik yolundaki engelleri ortadan kaldırmak için çaba harcayan feministler annelik barajını aşamamış ve sonuçta, annelik rolünü cinsiyette eşitlikle bağdaştırmak için oldukça fazla çaba harcamışlardır.

Genel olarak feminizm yandaşları annelik konusunda üç temel yönelişe girmişlerdir. Birinci yöneliş, en doğal maddî şeyleri, yani hamilelik, doğum ve emzirmeyi eleştiren ve bunu kadının ilerlemesini engelleyen sırf doğal ve hayvanî bir eylem olarak tanıtan radikal feministlere aittir.[1] Onlardan bazıları yeni metotlardan ve teknolojiden yararlanarak, örneğin hamileliği önleyerek, rahim dışı hamilelik ve laboratuar ortamında bebek doğumuyla kadınların biyolojik bağımlılığından ve buna müteakiben erkeklere bağlılıktan kurtulmalarını istemektedirler.[2]

Daha fazla taraftarı olan ikinci yönelişte, anneliğin açık doğal yönleri kabul edilerek tavsiye edilmekte, fakat daha fazlasında, diğer boyutlarda çocukların bakımı ve eğitimi konusunda doğal özelliklerin rolü reddedilerek annelikle ilgili toplumsal bir yorum yapılmaktadır. Bu yoruma göre annelik vazifesinin annelere isnadı doğal ve biyolojik etkenlere değil de toplumsal-kültürel köklere dayanmaktadır. Bu düşüncenin taraftarları çocuklara karşı ebeveynin vazifelerinin eşit olmayan bir şekilde “annelik” ve “babalık” rollerine dağıtıldığına inanmaktadırlar. Yani bu vazifelerin çoğu “annelik” kavramı içerisine yerleştirildiği ve çocuk bakımı annelerin özel vazifeleri sayılırken, “babalık” kavramı sadece genel bir yardım ve desteklemeyi anlatmakta ve babalar çocuklara bakım konusunda hiçbir sabit sorumluluk üstelenmemektedirler.[3]

Üçüncü yöneliş, aile eğilimli feministlere ve bazı feminist biyoloji sosyologlarına aittir. Bu grup, anneliğin rolü konusunda diğer feministlerin basit düşüncelerine karşı çıkarak, bu rolün ihya edilmesini istemekte ve kadınların erkeklere oranla bebeklerin ihtiyaçlarını daha çabuk ve daha hassas bir şekilde algıladıklarına, çocuk eğitimiyle daha yakın ve doğal bir bağları olduğuna inanmaktadırlar.

İslam dini doğal açık annelik özellikleri (hamilelik, doğum ve emzirme) hakkında negatif bir tutuma sahip olmadığı gibi, aksine, bu gibi şeylere çok fazla değer vererek bir nevi manevî cinsiyet eşitliği sergilemiş ve bu şekilde, bu gibi şeyleri kadının yükselişine aykırı bilenlerin düşüncesini çürütmüştür; çünkü dini değerler sisteminde yükseliş gibi değerler farklı ölçü ve anlamlara sahiptirler. İmam Cafer Sadık’tan (a.s) aktarılan bir rivayette şöyle geçmektedir:

Peygamberimizin (s.a.a) eşi Ümmü Seleme, Hazret’e şöyle arz etti: “Ey Allah’ın Resulü! Erkekler bütün iyi şeyleri elde etmişlerdir. Peki zavallı kadınların hissesi nedir?” Allah Resulü (s.a.a) ona şöyle cevap verdi: “Öyle değil; kadın hamileyken gündüzleri oruç tutan ve gecelerini ibadetle geçiren, malıyla ve canıyla Allah yolunda cihat eden kimse konumundadır. Bebeğini doğurduktan sonra hiç kimsenin aklından bile geçiremeyeceği bir mükâfatı hak eder. Bebeğini emzirdiği zaman, her emmeye karşı İsmail’in (a.s) soyundan olan bir köleyi azat etme miktarında bir mükâfat alır.[4] Süt verdikten sonra, yüce bir melek onu sevgiyle dürterek, ‘Bütün günahların bağışlandı.’ der.”[5]

Ayrıca, hadislerde bebeğin anne sütüyle beslenmesi ve onun diğer sütlerden üstünlüğü gibi doğal faaliyetlerin bazı pozitif etkileri vurgulanmıştır. Bunu günümüz uzmanları da vurgulamaktadırlar.[6]

Annelik eğitimi ve bakımıyla ilgili diğer yönlere gelince, bu yönlerin ortaya çıkışında biyolojik ve doğal etkenlerin rolü hakkındaki tartışmanın, cedelleşmenin devam ettiğini ve herkesin kabul ettiği bir sonuca ulaşılmadığını göz önünde bulundurarak, İslam’ın görüşünü açıklarken şu iki meseleyi birbirinden ayırmamız gerekiyor: Birinci mesele şudur: Acaba anneler çocuklarına karşı duygusal hareket ve davranışlarda babalara oranla özel bir özellik ve üstünlüğe mi sahiptirler? İkinci mesele -annelerin böyle bir özelliğe sahip olduklarını kabul etmemiz durumunda- şudur: Bu özelliklerin kaynağı ile ilgili hangi görüş doğrudur; onları doğal ve biyolojik bilen görüş mü, yoksa onların toplumsal -kültürel bir kaynağı olduğunu vurgulayan görüş mü?

Birinci mesele, tartışma gerektirmeyen bir konudur. Çünkü duygusal alanlarda erkeklerle kadınların yetenekleri arasındaki fark tamamen ortadadır ve genellikle bu konuda kadınların erkeklerden daha üstün olduğu kabul edilmektedir. Bazı hadislerde de, örneğin herhangi bir sebepten dolayı boşanma durumunda çocukların bakımıyla ilgili konularda bilhassa bu konu vurgulanmıştır. Buna ek olarak diğer rivayetlerde, hatta emzirme döneminden sonra dahi çocukların bakımını üstelenme konusunda annenin önceliğinin olmasına dikkat çekilmiştir.[7]

Fakat ikinci konu hakkında İslam’ın görüşünün birinci konuya oranla çok fazla açıklayıcı olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü İslamî kaynaklarda bu meseleyle ilgili çok açık bir tutum sergilenmemiştir. Dolayısıyla İslam, ebeveynlerin çocuklarına karşı duygusal yaklaşımlarında, biyolojik ve iç güdüsel etkenlere dayanarak annelerin babalarından yüce olmalarını kabul ederken, bu gibi cinsiyet ayrıcalıklarının ortaya çıkmasında toplumsal ve kültürel etkenlerin etkili olmasının da mümkünlüğünü göz önünde bulundurmuştur. Tarih boyunca var olan ve İslam’ın da birçoğunu onayladığı iş dağılımı, aile ve toplum yönetimi olgularını içeren birtakım toplumsal düzenler, kadınlarla erkekler arasında duygusal farkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun dışında, hatta birinci ihtimali, yani tabiat ve madde eğilimli görüşü İslam’ın görüşüne uygun bilsek dahi, onun cebir eğilimli bir düşünceyi içerdiğini düşünmek kabul gören bir düşünce değildir. Çünkü doğal ve biyolojik etkenleri sadece, şartların oluşması ve engellerin ortadan kalkması durumunda beklenilen sonuca varan gereksinimli yetenekler olarak kabul edebiliriz. Bu açıdan, maddeci ve tabiatçı düşüncenin değişime uğraması, yani kadınların annelik duygularının değişmesinin mümkün oluşuyla herhangi bir çelişkisi yoktur.

Dolayısıyla İslam’ın annelik rolünün eğitimsel ve denetimsel boyutlarını yanlı olarak izah ederken, annelik içgüdüsünün varlığı veya biyolojik etkenlerin annelik duyguları üzerindeki direkt etkisi gibi tartışma yaratacak iddialara başvurmak yerine, annelik rolünün toplum ve ailedeki pozitif etkilerine (eşlerin ruhsal huzuru, sağlıklı evlatlar yetiştirme, toplumun ahlakî sağlığı ve cinsel emniyet oranının artışı) -ailede iş dağılımı konusunda geçen açıklamamızı esas alarak- vurgulamamız daha iyi olacaktır. Yine bu çıkarımı tamamlamak için şu noktaya değinmemiz daha isabetli olacaktır: Bu konuda açık doğal yönlerle diğer annelik yönleri arasında vuku bulan ayrım sırf intizaî bir ayırımdır ve bizzat gerçekleşmesinde de bu yönler arasında direkt ve birbirinden ayrılmaz bağlar vardır. Yani kadınlar annelik konusunda doğal ve kendileriyle sınırlı rollerini (doğurma ve emzirme) ifa ettiklerinde, ister istemez onlarla çocukları arasında, babalarla çocuklar arasında oluşmayan özel bir duygusal bağ oluşacaktır. Bunun sonucu olarak da bakım rollerini gerçekleştirmede erkeklerden daha etkili olacakları açıktır.

Fakat annelik rolüne onca vurgu yapılmış olmasına rağmen, İslam bu alanda da ifrat yolunu izlememiş ve dengeyi korumuştur. Sadr-ı İslam tarihinde annelik yerine süt bebeğinin sütannelere verilmesi ve çocukların akrabalar tarafından geniş ailelerde eğitilmesi gibi bazı olgular kısmen yaygınlaşmış ve İslam kaynaklarında, bu olgular karşısında negatif bir tutum sergilenmeksizin onlarla ilgili birçok hükümler beyan edilmiştir.[8]



Diğer taraftan, İslam dini, babaları; geliri olmayan çocuklarının geçimini sağlamakla mükellef kılmıştır. Öyle ki, bu konuda kanunen babanın veya büyük babanın (babanın babasının) zorlanması bile öngörülmüştür. Oysaki fakihlerin meşhur görüşlerine göre anne sadece babanın veya babanın babasının olmadığı ya da maddî güce sahip olmadığı durumda böyle bir görevle mükelleftir.[9] Yine kaynaklar, İslam’ın çocukların eğitimi ve onların bakımı konusunda, özellikle de büyük yaşlarda babaları annelerden daha fazla sorumlu kıldığını bildirmektedir.[10] Bu nedenle, ailenin İslamî olgusunda, çocuklara karşı babanın vazifeleriyle annenin vazifeleri arasında bir denge olduğu gözükmektedir. Sonuç olarak, annelerin doğal annelik hassasiyetleri ve rollerine ilaveten bu gibi vazifelerin yükünü de tek başlarına veya babaların çok az yardımıyla omuzlarına aldıkları durum ve şartlarda o şartlar hakkında pozitif bir değerlendirme yapılamaz. 

[1]      Kekman, Gender and Knowledge, P.7

[2]      Jaggar, “Human Biolojy in Feminist Theory: Sexual Equality Reconsidered”, Knowing Women, P.81

[3]      Lott, Women’s Lives, P.222

[4]      Hz. İsmail’in (a.s) soyu Arap Yarımadası’nda yaşadıkları için, sadr-ı İslam savaşlarında bazen Müslümanlar tarafından esir alınıp köle ediliyordu. Bu rivayetten ve diğer bazı hadislerden, bu köleleri azat etmenin diğer kölelerden daha büyük uhrevî mükâfatı olduğu anlaşılmaktadır

[5]      Vesailu’ş-Şia, c.15, Ahkâmu’l-Evlad bablarından, 67. bab. s.175

[6]      age. bab: 68, h.2 ve bab: 87, s.188, h. 5

[7]      age. Ahkâmu’l-Evlad bablarından 81. bab, s.191, h:4, 6, 7

[8]      Süt verme hükümleriyle ilgili bk. age; c.14, Ahkâmu’l-Evlad bablarından “Ma Yuhrumu bi’r-Rızâ” babları, s.280-309 ve c.15, bab: 75-80. s.184-190

[9]      age. c.15, Nefakat bablarından 11. bab; s.237 ve İmam Humeynî, Tahriru’l-Vesile, c.2, s.459

[10]     Vesailu’ş-Şia, c.15, Ahkâmu’l-Evlad bablarından 82-86. bab, s.193-200

Yüklə 2,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin