İslam'da evliLİk ve cinsel sorunlar



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə30/50
tarix30.07.2018
ölçüsü0,78 Mb.
#64275
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   50

KINA GECESİ


Bugün birçok yerde düğün öncesi kına gecesi ya-pılır. Bu kına gecesi Islâm'ın şart koştuğu bir âdet değildir. Ama yapılması da bazı yönlerden dolayı iyi ve hayırlıdır. Ama yapılan bu kına gecesi ba-zen haram da olabilir.

Düğünlerde ve kına gecelerinde, her şeyde olduğu gibi dini ve ahlâki kaidelere riayet etmek lazımdır. Ö-zellikle içki ve gayri meşru çalgıların bulunmamasına, kadınlar ve erkeklerin karışmamalarına titizlikle dikkat edilmelidir.

Düğün bir şenlik, neşe ve sevinç vesilesi olduğun-dan, gerek evlenecek erkek için gerekse gelin olacak kız için eğlence ve kına yakmak üzere kına gecesi ter-tip ederek, arkadaşları tarafından (Islâmî kanunlar çer-çevesinde) eğlendirmek, neşe ve sürur güzel bir âdet ise de, meşru ve itidal üzere olmalı, ifrata kaçarak Al-lah'ın ve Peygamber efendimizin menettiği şeyler ya-pılmamalıdır. Örneğin, bazı şehir ve köylerde örf ve â-det olarak gerek kız ve gerekse erkek tarafları kına gecesi bir mevlid-i şerif cemiyeti teşkil ederek çay, kuru

209


ve yaş meyve ziyafeti vererek o geceyi kutlarlar ve dini sohbetler ederler ki, bu da çok güzel bir âdettir. Ma-lumdur ki, böyle manevî bir yönü olan cemiyetler, Resulullah'm yüce ruhunu hoşnut eder ve Allah'm bir-çok melekleri bu toplantıya katılırlar. Elbette ki onlann iştirak ettiği cemiyetlere de cenabi Hakkin nuru, feyzi, rahmeti tecelli ederek o evde ve o düğünde bereket, ÜI-fet ve muhabbet, saadet ve selâmet oluşur, aynı za-manda sonsuz manevî ecirler alınmış olur.

Bazı köy ve şehirlerde ise saçma sapan çalgı alet-leri getirilip çalınmaktadır. Tabi bunların yanında na-mahrem erkek ile namahrem kizlarm birlikte dans et-meleri, böyle merasimlere dansözlerin de getirildiği maalesef görülmektedir. Böyle tipler, sünneti ve ilâhî mevkileri kaybedip de şeytani hedefleri ve cehennemi kendi paralanyla satin aldiklannin farkinda olmayan gafil insanlardir.

Şarkı, türkü ve çalgı aletlerinin bazılarını dinlemek haram, bazıları mekruh, bazıları şüpheli ve bazıları ise mubahdir. Bugiin asnmizda moda olarak halkımızın müptela olduğu Avrupa'nın bir takım gayri ahlâki batıl âdetleri, örneğin, bar, gazino, caz köylerimizde ise içki ve çalgılı veya kadın oynatma gibi şeytanın ocağı olan, gayri ahlâki cemiyetleri tertip ederek, Islâmî âdetleri-mizden uzaklaşarak ahlâkımızı kemirmede, Islâmîtop-luma zarar vermekte ve tamamen günden güne sirayet etmekte olup, çok defalar, böyle cemiyetlerde bir ta-

210


kim kendini bilmeyen ve tanimayan şahıslar eğlenelim derken aldıkları fazla içki zehrinin tesiri ile kavga, gii-rültü ve yaralama ve hatta bazen adam öldürme hadi-selerine kadar yol açtıkları görülür.

Ey mümin şunu unutma ki, bir gün ölüm kemendini boynuna takarak ebedi âlem olan ahiretin iskelesi bu-lunan ve birkaç kazma darbesiyle açılan karanlık, dar, yilan ve çıyanın mesken tuttuğu kabir denilen çukura yuvarlanacak, oradan da mahşer günü denilen ve ora-nın mutlak hakimi: hükmedenlerin en iyisi olan Allah'm huzuruna çıkacak, dünyada yaptığın bütün şeylerden sorumlu olacak, ameline göre ceza veya mükâfat gö-receksin.


Batıl Gelenekler Hakkında Bir Olay


Bir dost, hikâyesini şöyle anlatır:

"...Günlerdir görmediğim arkadaşımı, sonunda gö-rebilmiştim, sevinçle ona doğru gittim Murat diye ba-ğırdım, arkasına dönüp bakmadı bile, bir ara hızımı a-zaltıp koşar adımlarla yürümeğe başladım, oysa Murat, hâlâ arkası dönüktü. Sesimi işitmesi mümkün değil diye düşündüm, nihayet yanına vardım. Elimi omzuna koyup, Murat diye seslendim. Zavallı birden irkildi pek zayıflamış, gözleri çukurlaşmış, yanakları içeri girmişti, yüzünden dertli olduğu belliydi. Konuşmasa bile hâlini ve içindeki-lerini anlatıyordu. Ne diyeceğimi, nasıl söze başlayacağımı bilemedim, ağlayasım geldi hâline. I-

211

çimden gelen bir duyguyla sarıldım, çocukluktan beri en iyi dostumu ilk kez böylesine perişan görüyordum.



— Ne oldu sana Murat, nedir bu hâlin? diye sordum. Çocuk gibi ağlamaya başladı, pek şaşırmıştım. An-

nesi, babası veyahut ta yakınlarından biri öldü sandım, dayanamayıp yine sordum:

— Murat ne oldu anlatmayacak mısın, kim seni bu hâle getirdi? Günlerdir neredeydin?

Kendini zor toparlayabilmişti, yine de ağlamamak için kendini tutuyordu.

— Söylemesem... dedi, şaşırdım.

— Söylemen gerek, dedim. Eski dostundan habersiz günlerdir gözden kayboluyorsun, yıkık, perişan, kederli bir hâlde geri dönüyorsun, üstelik, en yakın arkadaşına işin sırrını dahi söylemek istemiyorsun, olacak iş mi bu? Elbette ki anlatman gerek. Zavallı bir ah çekip başladı sözlerine:

— Feleğin acı tokadını yemiş zavallının biriyim ben, öyle bir tokat ki, Allah'ıma el açar, düşmanıma bile böylesine kötü bir belayı göndermemesini isterim. Ko-caman bir canavarın acımasız pençelerinden, her biri birbirinden yakıcı ateş saçan sayısız başlarından, ağ-zından dökülen lavlar kadar sicak salyalarmdan ve da-ha nice azabmdan sağ çıktığım için Allah'ıma ne kadar şükretsem azdır...

Şaşırmamak elde değildi, bu ne diyor böyle? dedim kendi kendime. Ama yine de anlam veremediğim bu

212

sözler bana çok manalıymış gibi geliyordu. Zira onun da bundan başka şeyleri kastettiği malumdu.



— Açıklar mısın Murat, derdin nedir? diye sordum.

—  Ben, dedi. Evlenmek istiyordum, aileme durumu bil-dirdim. Her anne-baba gibi onlar da olumlu karşıla-mışlardı. Derken beğendiğim birini bulabilmiştim, onu istediler. Iş, evlilik safhasına kadar gelmişti, düğünden önce gelini kuaföre götürdüler. Bana, kuaför masrafla-rını senin vermen gerek dediler, sonra da bir milyon kadar ücret aldılar. Tutmuş olduğumuz düğün salonu için genelde balolarda kullanılan ayna ve mumlardan almamı istediler, itiraz ettim, kabul etmediler.

Floranslar, aydınlatıcı daha birçok elektrikli lamba-lar varken mumlara ne ihtiyaç var? dedim ama, bir tür-lü anlatamadım. Sözde, merasim romantik olsun diye binlerce liralık mumlardan dahası, ışıklandırmalar için yüz binler tutarında aynalardan aldırttılar. Bu kadarı yetmiyormuş gibi resmi nikâhtan hemen sonra ziyafet üstüne ziyafet verdiler. Uzunca sofralar kurup binlerce kişiyi doyuracak had-di aşan yiyecekler, çift kurdeleli viskiler hazırladılar. Kısacası bunun neticesinde de mil-yonlarca liralık faturalar çık-mıştı karşıma.

Dahası vardı; eşim ve akrabaları gelin için alınması gereken bir takım giysiler vardır deyip, çarşıya götürdü-ler beni. Gezmedik mağaza, görmedik giysi bırakma-mıştık, nedense hangi elbiseyi görseler onu almak

213

istiyorlardı. Oradan da yüklü bir faturayla ayrıldık. Hele gelinlik meselesi var ya... işte o beni çok üzmüştü.



Anlatmayı unutmuşum, kız tarafı yeni bir gelinlik almami istiyordu. Bense, yeni evlenmiş tanıdık arka-daşların birinden ödünç olarak eşinin gelinliğini alacak-tım. Daha da kötüsü kendi akrabalanm buna karşı çık-tılar, "Gururumuzlâ mı oynamak istiyorsun? Onca insa-nın yanında şerefimizi iki parahk etmene izin vereme-yiz" dediler. Kız tarafıysa; "Kullanılmış bir gelinliği is-temeyiz, kızımıza el değ-memiş, vitrinden çıkmamış lüks bir gelinlik alman gerek" diye şartlar koşmuştu. Neyse bunu da kabullenmiş, ikinci bir kapıyı açmıştım, keşke açmaz olsaydım; eşim düğün merasiminin çe-kime alınmasını istiyordu. Arkadaşlarının nasihatları üzerine istemişti bunu benden, bir kameraman kirala-yıp istediğini yaptık. Ücret yine fazlaydı.

Hele şu mağaza sahipleri... Bir de onlardan sor, e-şiyle alış verişe çıkan biri oradan bir şey alacaksa eğer, ya onların istediği fiyatı ödeyecek, ya da karısının göz-leri önünde gururu kırılacaktır... Eşimin yanında guru-rumuz kırılmasın diye denilen fiyatları hiç pazarlıksız ödüyordum, beni buna mecbur kılanlar kahrolsun.

— Senden mehir de istemişler miydi?

— Yalnızca süt parası diye beş milyon almışlardı, mehir ise bundan kat kat fazlaydı, zannedersem öm-rüm boyunca çalışsam o kadar parayı biriktiremem.

214

— Ne kadar verdin? diye sordum, yine üzüldü, elini kalbinin üzerine birakip bir ah çekti, sonra:



— Yaklaşık yetmiş beş milyon, dedi. (Bu miktar Hz. Fatima (s.a)'nm mehriyesinin 53 katidir.)

Anlat, dedim, belki rahatlarsm. Oysa onda taham-mül kalmamıştı, sabit bir noktaya bakiyor, bazen ahlar çekip üzüntüsünü dile getirmek istiyordu, içindekilerini kelimelere dökemiyordu. Sormasam veyahut ta nedir derdin? demesem, kim bilir dertlerinin verdiği ağırlık onu daha da çökertir, belki de yok ederdi. Yüzünde bir mahzunluk, bir pişmanlık vardı, Sanki arkadaşım yıllar önce böyleydi ve bugün de aynıydı, ayrıldım yamndan. Arkadaşımdan ne kadar gafil olduğumu anlamıştım, bu dert beni de sarmıştı. Etraftan sorup soruşturdum, arkadaşımın kayınpederiyle görüştüm. Çıkardıkları on-ca zorluğun sebebini sordum. Izlediği yoldan bazı açık-lamalarda bulundu. "Âdettir, gelenektir," dedi.

— Âdette zorluk olur mu? diye sordum, verdiği ce-vap öncekinin bir aynısıydı. Farklı bir cevap bulamıyordu, o bile dertli olduğunu söylüyordu, "Neden"? diye sordum.

—  Kızım, diye yakındı, onun ağır çeyizi bizim için hayli sorun olmuştu. Şuradan buradan bir miktar borç alıp karşılamaya çalıştık, olmadı, mecburen damattan aldik...

Sonuçta şurası belliydi ki, her ne kadar insanlar, âdetlerinden ayrılmak istemiyor veya gurur meselesi

215


ettikleri şeyin terki, onları incitiyorsa da, başka açılar-dan yanlış ve olmaması gereken saptırıcı âdetlere kar-şı kızgınlık içerisindeler. Yanlış âdetler, yanlış gelenek-ler, riyalar, önü alınamayan gururlanmalar, eziklik his-siyatı ve daha birçok günahlar, işte bunlar böyle hük-meder sıcak olması gereken soğuk yuvaya.

Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin