BU MEKTEBİN SÖZLERİNİN ÖZETİ
İnsan-ı kâmil, “Ben”ini “Biz”e dönüştürmüş bir insan olarak bilen bu okula göre, hiçbir yerde “Ben”e ait bir şey yoktur, “Biz”e ait şeyler vardır; bu aidiyyet “Biz” olmanın sebebidir.
İnsanlarla ilgili şeylere baktığınız zaman onların iki çeşit olduğunu görürsünüz: Biri, her toplumda bulunan “Biz”le ilgili işlerdir. Mesela, acaba Fars dili bizim malımız mı dır? Hayır. “Ben” adı sizin malınız mıdır? Hayır. Onun malı başka birinin midir? Hayır. Fars dili bir toplumundur. Peki, vatan kimindir? Bir kişinin malı değildir, bir toplumun malıdır. Buna benzer her şey, yani toplumu ilgilendiren her ne varsa bir ferdin değildir ve bunlar fertleri bir yapar.
Biz aynı dil konuştuğumuz için başklarıyla birlikteyiz, yani dil “Biz”e aittir, “Ben”e değil. Aynı şekilde vatan da “Biz”e aittir, bir kişiye ve şahsa ait değildir. İşte bunun için biz aynı kültüre sahibiz, aynı dine ve aynı gönüle sahibiz. “Biz”le ilgili her şeyin “Ben”le alakası yoktur, bir yönü, yoktur; ortak bir yönü vardır, bu, fertleri “Biz” yapar.
Öte yandan, özel yönü bulunan fertleri ayrı-ayrı ilgilendiren şeyler de vardır: Benim evim, benim param, benim elbisem, benim halım ve benim otomobilim. Benim evim artık sizin değildir, benim malımdır; benim param sizin paranız değildir, bizim paramız da değildir, benim paramdır.
İnsanla ilgili bu tür şeyler özeldir ortaklık değildir.
Özellikle ilgili olan şeylerin “Bencillik” olduğunu söylüyor. “Ben”i ne yapıyor? Kişisel mülkiyet, özel mülkiyet. Bizi ne yapıyor? Toplu mülkiyet, ortaklık. Öyleyse insanların kâmil olmasının ölçüsü, “Biz” olmasının ölçüsü de özelliklerin ortadan kalkması ve sosyalizmin, özelliğin yerine geçmesidir.
Onların bir iddiasına göre insanlığın başlangıcında ortaya çıkan toplum, müşterek bir toplum olmuştur. Mülkiyet olmamıştır, “Benim yerim”, “Senin yerin”, “Benim servetim” ve “Senin servetin” söz konusu değildir. Her şey ortaktı. Beşer, bir cennete ve huzur içinde hayat sürmekteydi. Tıpkı eski dinlerin söylediği gibi bizim atamız başlangıçta cennette idi sonra isyan etti. İşte bunun için cennetten kovulmuş ve yeryüzünde yaşamaya mahkum edilmiştir.
Onlara göre bu konu, başka bir tabirle insan cennette ortak bir hayat sürüyordu ve “Biz” olmuştu. “Ben”yoktu, bir isyandan sonra mahkum oldu ve bu isyan sebebiyle ortak cennetten kovuldu; o isyan kişisel mülkiyetin ortaya çıkmasıdır. Kişisel mülkiyet ortaya çıktığı zaman insan saadet cennetinden kovulmuş, sıkıntılara zorluklara duçar olmuştur, şimdi hâlâ aynı şekilde bedbaht bir hayat sürmektedir.
İnsanın tekrar cennete dönebilmesi için edeceği tövbe, mülkiyetten tövbe etmektir. Eski dinlerin dediği gibi insanın sonra (tekrar) gideceği, öncekinden daha mükemmel ve daha güzel bir cennettir.
İnsan ne zaman bu büyük günahından tövbe eder de ferdi mülkiyet yerine ortaklığı getirirse, işte o zaman tekrar kendi insanlık ve ademiyet makamına ulaşır.
Mülkiyetin ortaya çıkmasının zulmün ortaya çıkması olduğunu ve zulmün de mülkiyetten kaynaklandığını söylüyorlar. Bunun için(mülkiyetin ortaya çıkmasıyla), “Sömüren” ve “Sömürülen” ortaya çıktı. İnsan, sömüren ve sömürülen oldukça eksiktir; beşerin arasında bu eşitsizlikler ve seviye farkları bulundukça mesela biri Demavend dağına çıkarken diğer biri de korkunç bir uçuruma düşerse insanlık asla saadet yüzü göremez; saadeti ancak bu farkları ortadan kaldırıp dümdüz bir çöl gibi eşit hale getirdiği zaman görebilir.
Bu beraberlik ve eşitliğin hakim olmasından sonra, kardeşlik ortaya çıkar. İşte o zaman insan, eksik insan değildir, mükemmel insandır.
Demek ki bu okul, insanın kemâlini kişisel bağlılıkların kovulmasında ve insanın bütün ihtiyaçlarının ve onun arkasından gelenlerin, örneğin sömürenler ve sömürülenlerin (ki sömürme her iki tarafta binlerce kusur ve eksikliği yaratır, bunlardan biri kin diğeri de hırstır) kökünün kazınmasında görmekte ve insanın kemâlinin ancak o zaman ortaya çıkacağını savunmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |