“KENDİNİ BİLME” VE “RABBİNİ BİLME”
Allah insana öylesine yakındır ki insanın Allah’ı bilmesi tıpkı onun kendini bilmesi gibidir. İnsan ancak kendini bildiği zaman Allah’ı bilebilir. Bir insanın “kendini bilme”den “Allah’ı bilme”si imkansızdır. Kur’an, kendini unutan kimse Allah’ı unutmuş olur, buyurmaktadır. Ancak insan ne zaman tekrar kendine dönerse o zaman Allah’a döner, Allah’ı bulmuş olur. Eğer insan Allah’ını unutmuş ise kendini de unutmuştur.
Kur’an Exisiztansiyhalistlerin iddialarının aksini buyuruyor. Onların iddialarına göre insan Allah’a yönelirse “Allah’ı bilmiş” olur “kendini bilmiş” değil. Kur’an ise, insan ancak “kendini bilebildiği zaman Allah’ı bilmiş olur” buyurmaktadır. Bunun için Kur’an-da ki ruh ve insan konusu çok yüce ve hakikaten çok şaşırtıcıdır.
Kur’an insanın bazen kendini kaybettiğini buyuruyor. Kur’an’ın tabiriyle, büyük kaybı olan bütün parasını kaybeden kimse değildir, hatta bütün hürriyetini kaybederek başka birinin kölesi olan kimse de değildir; hatta bütün şerefini kaybeden kimsede değildir, büyük kayıp, belki insanın kendini kaybetmesidir. İnsan kendini kaybettiği zaman her şeyini kaybetmiş olur; eğer insan kendini bulursa o zaman her şeyi bulmuş olur.
İbadetin felsefesi nedir? İbadetin felsefesi, insanın kendini buluncaya kadar Allah’ı bulma isteğidir; ibadettin felsefesi “kendini tekrar bulma” ve Kur’an’ın buyurduğu manada gerçekten “kendini bilme”dir.
Kur’an İslam okulundan ilham alanlar hariç insanlığın hâlâ bu gerçeği idrak edemediğini söylemektedir.
Eğer siz Muhyiddin-i Arabî’ye bakarsanız; insanın kendini bilmesini talebelerinden Mevlana Celaleddin-i Rumi ve benzerlerinin ortaya çıktığını görürsünüz. Bunlar Kur’andan altı yüzyıl sonra yaşadıkları halde, O’ndan ilham almayı becerebilmişlerdir.
Kur’an-dan altı yüz sene sonra yaşadıklarına şüphe yoktur, ama onlar asrımızın felsefesinin yedi yüz yıl ilerisinde olmanın şerefine sahiptirler.
Mevlana, “kendini bilme” konusunun hiçbir zaman “Allah’ı bilme”den ayrı olmadığını söylüyor:
“Ey gönül, canın* iktizası** uyanık olmaktır
Kim daha uyanıksa onun canı daha güçlüdür.”
Canın gerçekten bilgili olma olduğunu söyledikten sonra, daha çok bilgili olanların canlarının daha güçlü olacağını söylüyor.
İşte bunun için insanın ruhu, daha bilgili olduğundan, hayvanın ruhunda daha güçlüdür. Konu yavaş-yavaş kendinden haberdar olduğu zaman kendi Allah’ından haberdar olana kadar, daha ince bir hal almaktadır.
Buna rağmen, bunlar hürriyet konusunda her bağlılığın bağımsızlığa ters düştüğünü zannediyorlar. Belki Allah’a bağlılığın dışındaki her bağlılığın hürriyetini zıddı olduğu, oysa insanın kendi kemalatına bağlı olmasının Allah’a bağlılıktan başka bir şey olmadığını ve hürriyeti ortadan kaldırmadığını söylemek lazımdır.
Öyleyse Allah’ı bilme, kendini daha çok bilmeyi gerektirir; insan gerek ibadette, gerekse halvette Allah’ın zikrine ne kadar dalarsa, Allah’a ne kadar çok yönelirse, o zaman kendi nefsini o kadar güzel tanımış olur.
Bazı büyük kimseler, bu irfani yollardan kendini bilmeye erişmişlerdir. Yaklaşık elli yıl kadar önce, büyük müçtehitlerden Necef’te ilim tahsil edenlerden Merhum Hüseyin Kalî Hemedanî’nin talebesi ve yarım asır öncesinin çok büyük fıkıh ve şeriat alimi olan bir zat yaşamıştır. Bu Merhum kişi elli yıl kadar önce bu dünyadan göçen Mirza-Cevad Melekî Tebrizî idi. Sağlığında Kum’da ikamet ediyordu bir sürü kitabı vardı.
Bu zatın kendileri o zaman “kendini bilme” konusunu bir mukaddimeyle şerh etmiştir ve “kendini bilme” merhalesine irfanî yoldan -zaten onun kendisi de kendi nefsini anlamış ve tanımış- erişir.
Bunu şöyle anlatıyor: Ben birini tanıyorum.* Bu kendini bilmeyi ilk defa rüya aleminde kendisinde keşfetmiş ve artık onun için uyanıklık devam etmiştir. Daha sonra durumu kendi kitabında şöyle açıklıyor:
Bu “kendine aydınlanma” gerçekte “Allah’ı bilme”nin ikinci derecesidir, bir aslın neticesidir. İbadetten başka bir yoldan gerçekleşemez, bir psikolog yüzyıl psikoloji ile uğraşsa yine gerçek bir kendini bilmeye erişemez.
Hz. Ali’(a.s) nin bir cümlesi vardır:
“Bir şeyini -mesela bir eşyasını- kaybettiği zaman onu bulana kadar peşinde koşan, fakat kendini kaybetmiş olduğunu hiç düşünmeyen adama şaşarım! Neden kendini bulmaya koşuyor?! Ey insan! Sen kendini kaybettiğini biliyor musun? Git kendini bul, (çünkü) bu senin için kaybettiğin herhangi bir şeyden daha kıymetlidir...”
Dostları ilə paylaş: |