İslam'da mükemmel insan



Yüklə 1,03 Mb.
səhifə9/59
tarix05.01.2022
ölçüsü1,03 Mb.
#66203
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   59

Cİsmî ve Ruhî Kusurlar


Birinci noktayla ilgili olarak insanları “tam ve sağlam insan” ve “eksik ve kusurlu insan” olarak iki grupta ele almak kabildir. “Sağlam” ve kusurlu” tabirleriyle kastedilen şey kimi zaman maddî ve cismî bir mâna taşır, insanın vücut ve beden yapısıyla ilgili bir durumu ifade edebilmek için kullanılır bu tabirler. İnsanların vücutça da yekdiğerlerinden farklı; kiminin sağlam ve kiminin de kör ve hasta ya da özürlü olduğu açıktır. Adamın ya uzvî bir özrü vardır, ya da hastadır; mesela gözü amadır, falan uzvu özürlüdür...vs. Ancak bütün bunlar bir insanın sadece “şahsı” ile ilgili bir durumu ortaya koyar.

Şimdi şöyle bir soru soralım: Bir insanın kör olması; sağır, felç ya da çirkin olması, boyunun kısa ...vs olmuş olması o insan için -övünülecek- bir fazilet ya da -utanılacak- bir ayıp sayılır mı? Bütün bunların bir kimsenin şahsiyetine, kişilik ve insaniyetine leke düşürmeyeceğini ve bu gibi cismî alayların “şahsiyet eksikliği” sayılamayacağını hiç düşündünüz mü acaba? Meselâ adını herkesin duymuş olduğu ve kimilerince peygamber olduğu iddia edilen şu tanınmış Yunan filozofu Sokrat son derece çirkin bir insandır!..Fakat bugüne değin hiç kimse onu bu çirkinliğinin şahsiyeti; kişiliği ve karakteri açısından da bir kusur olduğunu ve Sokratın vücutça çirkin oluşunun onun karakterinin de çirkin olduğuna delâlet ettiğini iddia etmemiş ve çirkinliği yüzünden Sokrat’ı kınamamıştır. Ya da falan filozof, meselâ Ebu’l A’la Muarrî amâ îdi!. Yine muasır filozoflardan biri olan Tâhâ Hüseyin de ama bir zattı. Şimdi kişinin “şahs”ını ilgilendiren bu özür onun “şahsiyetini”de ilgilendirir, uzvî eksikliği onun karakter ve kişiliği açısından da ayıplanacak bir kusur sayılır diyebilmek mümkün müdür? Elbette ki hayır! Bu da her insanın iki boyutu olduğunu gösterir:

1- İnsanın öznesi ya da şahsı.

2) İnsanın şahsiyeti ya da karakteri: Yani her insan vücut ve ruh denilen iki ayrı boyuta sahiptir, ruhu cisminden ayırmak gerekir. Ruhu cisme tâbi ve onun bir parçası şeklinde yorumlayanlar apaçık bir yanılgı içerisindedirler.

Esasen meseleyi şöyle bir soruyla ortaya koymak daha doğru olacaktır: Acaba bir insanın vücudu sapsağlam olduğu halde ruhu hasta olamaz mı? Vücutça sağlam bir insan ruhî bir hastalığa yakalanmaz mı? Başlı başına ele alınması gereken bir konudur bu... Ruha hiçbir asalet tanımayan ve ruhu inkar ederek onunla ilgili bütün hassaları doğrudan doğruya sinir sisteminin etki ve tepkileri farzında yorumlayanlar ruhun kendi başına hiç bir değer taşımadığını ve herşey gibi onun da tamamen cisme ve bedene tâbî bir şey olduğunu iddia eder ve. Eğer ruh hastaysa cisim hasta demektir, cismin hasta oluşu sebebiyle ruh hastalanır ancak, o halde ruh hastalıkları denilen şey, vücut ve beden hastalıklarından başka bir şey değildir(!)” derler.

Ancak şunu hemen belirtelim ki meselenin hiç de böyle olmadığı; bir insanın bedeni açıdan kan dolaşımı, kandaki akyuvar ve alyuvarların yapısı, sinir sistemi vücudun vitamin dengesi, metabolizma faaliyetleri...vb. bakımlardan sapasağlam olmasına; hatta asabî yönden de sağlam olup hiçbir sinir hastalığına müptela bulunmamasına rağmen ruhî bir hastalığa yakalanmasının, meselâ ukde, aşağılık kompleksi, kapris...vb ruh bozukluklarına duçar olmasının mümkün bulunduğu anlaşılmıştır günümüzde. Bilim, ukde ve komplekse sahip insanların gerçekten hasta olduklarını tesbit etmiştir artık; yani bedeni tamamen sağlam olduğu, fiziksel hiçbir hastalığı bulunmadığı halde ruhî yapısında bozukluklar meydana gelmiştir der. Bu sebeple ruh hastalarını maddi ilaçlarla tedavi edebilmek mümkün değildir. Meselâ “tekebbür”e kapılan bir insanın gerçekten hasta olduğu, bunun ruhî ve psikolojik yapısından meydana gelen birtakım bozukluklardan kaynaklandığı anlaşılmıştır. Tekebbür gibi bir psikolojik hastalığa yakalanmış birisinin yeyiverince iyileşeceği ve tekebbürünün tevazuya dönüşeceği bir ilacı eczanelerde bulabilmek mümkün müdür? Ya da mesela taş kalpli olan birinin acıma duygusu nedir bilmeyen gaddar bir insanı iğne ve ilaçla tedavi edip şefkatli, merhametli ve yufka yürekli bir insana dönüştürmek kabil midir? Elbette ki hayır! Bu gibi hastalıkların kendilerine has tedavi yöntemleri mevcuttur ama bu yöntem bilinen anlamda fiziki tedavilerden tamamen farklıdır. Hatta kimi zaman vücuttaki bir hastalık psikolojik yöntemlerle tedavi dilemekte, kimi zamanda psikolojik bir hastalık vücut yoluyla iyileştirilmektedir. Vücutla ilgili bir hastalığın telkin ve benzeri psikolojik takviyelerle iyileştirildiği çok görülmüştür. Oldukça ilginç bir olaydır bu. Bütün bunlar, insanın beden ve ruhun tertibinden müteşekkil bir yaratık olduğunu ortaya koymaktadır. Beden mutlak anlamda tâbi ve bağımlı olmadığı gibi ruh da bedene mutlak anlamda bağımlı olmayıp ondan müstakil bir varlık arz eder. Hekimlerin de söylemiş olduğu gibi bu iki şey sürekli birbirlerinden etkilenirler; vücut psikolojik yapıyı, psikolojik yapı da vücut yapısını etkiler. Bu da insanoğlunun psikolojik sistemini bağımsız bir sistem olduğunu, cismin bir parçası olmadığını gösterir.

Konumuzun kâmil insan olmasına rağmen “kâmil insan”dan önce “sağlam insan” ve “özürlü insan” terimleri üzerinde durduk. Bu zarurî girişten amaç, daha önce sözünü ettiğimiz sağlamlık ve özürlülük durumlarının vücutla ya da psikolojik yapıyla alakası olmadığını belirtmek ve önce bu meseleyi açıklığa kavuşturmaktı. Yoksa hangi insan yüzde yüz sağlamdır diyerek bir takım muayene ve incelemelerden sonra “evet, şu vücudun bütün organları sapasağlamdır” gibi bir neticeye varacak olan tıbbi bir tartışmaya girmek değil maksadımız. Esasen vücut ve beden meselesi ele aldığımız konu itibariyle mevzuumuzun haricinde kalmaktadır. Buraya kadar elde ettiğimiz sonuç, insanın ruhen ve psikolojik açıdan sağlam olabileceği gibi bunun tersînin de geçerli olduğu ve insanı psikolojik açıdan da hasta, eksik ya da özürlü olabileceğidir. Nitekim bu mevzuyla ilgili bazı terimler Kur’an’da geçer ve meselâ “kalplerinde ve ruhlarında hastalık vardır...” buyurulur. Yani “Gözlerinde hastalık vardır” şeklinde buyurmuyor, “kalplerinde hastalık vardır” diyor. Kur’an’da bahsi geçen bu “kala” bilinen anlamda tıbbın sahasına giren kala değil, insan ruhu ve psikolojik yapısıdır.

Kur’an hakkında da şöyle buyrulur: “Kur’an’ı mü’minlere şifâ ve rahmet olsun diye indirdik, Kur’an mü’minlerin şifâsıdır” (İsrâ- 82)

Emir-el Mü’minin(a.s) “Takvâ, kalplerinizdeki hastalıkların ilacıdır” der (Nehcü’l Belağa Subhi Sâlihî, 197. hutbe)

Başka bir yerde de fakirliğin belalardan birisi olduğunu belirterek “Fakirlikten daha kötü olanı vücudun hastalanması, vücut hastalığından daha kötü ve şiddetlisi ise kalbin ve gönlün hasta olmasıdır” der.

Kur’an’ın öngördüğü programlardan biri de sağlam insanlar meydana getirmek olduğuna göre “kâmil insan” dan önce “sağlam insan” olmayı amaçlamak ve sağlam insan mı yoksa özürlü, kusurlu ve eksik bir insan mı olduğumuzu tesbit etmek zorundayız.


Yüklə 1,03 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin