Ruhî SarsIntIlar
İnsan ruhunda sarsıntılara sebep olan şeylerin başlıca neler olduğunu kısaca belirtelim:
Psikoloji biliminin tesbit etmiş olduğu bulgulara göre umutsuzluk ve mahrumiyetler psikolojik hastalıklara sebep olmaktadırlar. Yani insanoğlunun duçar olduğu ruh hastalıkları, psikolojik bozukluklar, ukdeler, kompleksler...vb. rahatsızlıkların çoğu mahrumiyet ve eksiklik duygularından kaynaklanmaktadır.
Bilindiği gibi Freoud özellikle cinsel konularda olmak üzere ifrata varacak derecede bu noktayı esas almıştır düşüncelerine. Ancak, mahrumiyet ve yoksunluğun insan ruhunda hastalıklara yol açtığı da bir gerçek... Birine karşı garaz besleyen bir insanın bu garazı zamanla kine dönüşür ve ondan intikam almak ister, giderek öyle bir noktaya varır ki sonunda onu kanlar içinde yere sermedikçe huzur bulamaz, sakinleşemez bir hale gelir. İnsanda görülebilen bu kin, nefret ve intikam hissi nedir, nereden kaynaklanır? Başlı başına bir konudur bu!
Kıskanç insan, başkalarının bir hayra, bir nimete eriştiğini görmeye tahammül edemez onu elindekilerden mahrum bırakabilmek arzusuyla yanıp tutuşur. Kendisini düşünmez üstelik bu noktada hareket etmiş değildir. Sağlam bir insanda haset ve kıskançlık yoktur, gıpta etmek ve imrenmek vardır, o kendisini düşünür, içinde bulunduğu durumun değerlendirmesini yapar ve ilerlemeye çalışır. İlerlemeye çalışan, kendisini düşünen bir insanın bu davranışı ayıplanmaya, -ifrata kaçmadıkça- bir kusur değildir bu, sözkonusu davranışta bulunan insan salim insandır. Fakat bütün düşüncesi başkalarını düşürmek ve onların geride kalmasını -kendisi öne geçmesini- sağlamak olan bir insanın bu davranışı marazidir, anormaldir; böyle bir insan hastadır. Böylelerini görmüşsünüzdür belki; kimi zaman işi öyle bir noktaya kadar götürürler ki karşıdakine meselâ yüzde elli zarar verebilmek uğruna kendilerini yüzde yüzlük bir zarara uğratırlar!
Haset HatalIğIndan Bİr Örnek
Tarih kitapları bu konuyla ilgili ilginç bir hikâyeden bahseder, pek meşhur bir hâdisedir. Rivayete göre halifelerden biri döneminde oldukça zengin bir adam varmış, bir gün pazarda bir köle alıp evine getirir. Kölesine bir köle gibi değil de tam bir efendi gibi davranır; en güzel ve en pahalı elbiseler alır ona, en nefis yiyecekleri ikram eder, bol-bol para verir, dilediğince harcamasını ister. Kısacası âdeta öz oğluymuşçasına davranır bu köleye. Ancak kölenin dikkatinden kaçmayan bir nokta vardır, ona bunca iyi davranan efendisi hep düşünceli bir haldedir, daima kederlidir. Bir gün efendisi ona yapabileceği en büyük iyiliği de yapar, kendisini azâd edeceğini söyleyerek iyi bir iş kurup sermaye olarak kullanabilmesi için yüklüce bir para da vereceğini bildirir kendisine. Kölenin sevincine diyecek yoktur. O gece adam kölesini yanına çağırıp kendisiyle dertleşmek istediğini söyler ve içini döküp anlatmaya başlar: “Bak evladım” der “sana bunca ummadığın iyiliklerde bulundum, hatta seni azad etmeye ve sermaye olarak kullanabileceğin yüklüce bir para da vermeye niyetlendim. Bütün bunları niçin yaptım biliyor musun?” köle “Hayır” der, bilmediğini söyler, adam “Sana bunca iyilikte bulundum, karşılığında bir ricam var sadece”der, “Bu ricamı yerine getirecek olursan sana verdiğim herşey helâlin olsun derim, ancak ricamı yerine getirmezsen hakkımı helal etmem sana. Üstelik isteğimi gerçekleştirmen halinde bugüne kadar verdiklerinden kat kat-daha fazlasını vereceğimi de bilmiş ol!.. Köle “Emriniz baş üstüne; siz benim efendimsiniz, her emrini yerine getirmeye hazırım. Siz yeniden hayata kavuşturdunuz beni, ne isterseniz yaparım...” diye cevap verince, adam, “Yok, öyle olmaz” der “Bana söz vermen lâzım; istediğimin ne olduğunu öğrendikten sonra vazgeçmenden korkarım!” Bunun üzerine köle o ne isterse yapacağına dair yemin edip söz verir, adam ondan söz aldıktan sonra “Şimdi iyice kulak ver bana.” der ve ekler: “Benim tayin edeceğim bir zaman ve mekanda başımı keseceksin, tamam mı?!”
Köle hayretten donakaldı, kulaklarına inanamaz, “Aman efendim! Nasıl olur?!”.. derde fayda etmez, efendisi kararlıdır. Böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini anlatmaya çalışır, fakat efendisi kendisine vermiş olduğu sözü hatırlatarak köleyi ikna eder.
Gece yarısına doğru adam gidip köleyi uyandırır, eline keskin bir bıçak verip ardı sıra gelmesini söyleyerek evin damına çıkar, oradan da atlayıp bitişikteki evin damına çıkar, oradan da atlayıp bitişikteki dama geçerler. Adamın komşusunun evidir bu. Oracıkta para dolu bir keseyi kölesine verip “Bu para senin olsun” der, “Benim başımı burada keseceksin işte; daha sonra dilediğin yere gitmekte serbestsin artık. Köle şaşkınlıktan donakalmıştır. Neden sizi öldürmemi istiyorsunuz?” diye sorar, efendisi “Üzerinde durduğumuz bu dam, komşumun evinin damıdır” der ve ekledi: “Ben bu komşumu fena halde kıskanırım; gözüm götürmez işte, adamı görmeye bile tahammül edemiyorum, ölürüm daha iyi! Biz birbirimizin rakibiydik ticarette. Ama herif beni geride bıraktı şimdi, her hususta benden ileri! Hırsımdan yanıp-yanıp kûl olasım geliyor, tahammül edemiyorum ben bu adama! Sonunda bu çareyi akıl ettim, kendimi öldürmek suretiyle onun üzerine bir cinayet yüklemeye karar verdim: böylece onu zindana atacaklar ben de rahatlamış olacağım nihayet. Başka türlü rahatlayamam... Bu cinayet muhakkak onun üzerinde kalır, çünkü birbirimizin rakibiydik. Yarın cesedi bulduklarında “filancanın” evinde bulduk. Zaten rakiptiler birbirlerine; o halde kesinlikle bu öldürmüştür adamcağızı!” diyerek onun yakasına yapışacak ve cinayet suçuyla idama götüreceklerdir sonunda. Benim istediğim de bu zaten!” Köle duydukları karşısında hayretten donakalır. “Bir insan ancak bu kadar alçalabilir; senin gibi ahmak ve alçak birinin hakkı da ölümdür zaten” diyerek onun isteğini yerine getirir, başını kesip paraları da alarak uzaklaşıp gider oradan... Çok geçmeden cesedi komşunun damında bulurlar. Adamcağızı yaka paça tutup zindana atarlar. Fakat bir yandan da “Eğer katil bu adamsa onu ne diye kendi evinin damında öldürsün ki?.. Bu işte bir bit yeniği olmalı...” demektedir herkes... Nitekim çok geçmeden olayın iç yüzü anlaşılır. Vicdanı rahatsız olan köle, kadıya başvurup gerçekleri anlatır, yakaladığınız adam suçsuzdur, onu kendi isteğiyle ben öldürdüm, bu adamcağıza katil damgası vurabilmek için planlâdı her şeyi. Kıskançlıktan yanıp tutuşuyordu, sonunda kendi hayatına kıyacak kadar ileriye götürdü işi” der. Mesele böylece anlaşılınca katil zanlısı komşu ve köle serbest bırakılır, olay da târih sayfalarına geçer bütün enteresanlığıyla...
Bu vâkıâ bir gerçektir işte bu bir hastalıktır; insan müptela olabiliyor buna... Kıskançlık hastalığıdır bu, hasettir...
Kur’an-ı Kerim “Andolsun ki kim özünü iyice temizlemişse kurtulmuştur, muradına ermiştir.”4 buyurur; görüldüğü gibi Kur’an’ın insanla ilgili ilk programı onun nefsini tezkiye ve terbiye etmektir, ruhunu hastalıklardan kurtarmak; komplekslerden, karanlıklardan, rahatsızlıklardan, sapma ve sapıklıklardan arıtmak ve “çirkinleştiren değişimlere uğramak”tan korumaktır.
Dostları ilə paylaş: |