İslam’in etrafindaki ŞÜpheler



Yüklə 0,89 Mb.
səhifə22/31
tarix27.12.2018
ölçüsü0,89 Mb.
#87561
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   31
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Zekât

İslâm Ve Gericilik

Köksüzlerin sorusu

«Bizim duygu ve fikirlerimizi taşîaş tır mamızı, böylece bu­gün ne makul ne de yeni hayat tarzı ile mantıkî bir uyuşma­sı bulunan bir takım prensipler ve bu nesillerden evvelki baş­ka nesiller (insanlar) için konmuş gelenekler; hedefleri tüken­miş ve bugün ilerlemeyi köstekleyen bir gericilik ve hürriyeti engelleyen bir kayıt olan İslâm nizamının yanında durmamızı mı istiyorsunuz?... Yeni dünyada kendisinden müstağni oluna­mayan iktisadî bir zaruret olduğu halde ribanın haramiyeti üze­rinde bâlâ ısrar mı ediyorsunuz?..

Siz hâlâ zekâtı toplamak ve onu mahalline sarfetmekte ıs­rar mı ediyorsunuz?

Halbuki zekât nizamı, köylü veya şehirli fakirlere, ken­dilerine ihsanda bulunanın falanca zengin olduğunu ihsas ettir­miş olması sebebile, ona karşı mahcup düşünerek boyun eğme­si bir tarafa, modern devletlerin nizamiyle uyuşmayan ilkel bir nizamdır.

Yine. siz, içkiyi, kuman, iki cins arasında arkadaşlığı, ihtilâli ve beraber dans etmeyi haram sayıyorsunuz?... Hal­buki bunların hepsi modern çağda sosyal birer zarurettir. On­dan kurtulmak ve onu durdurmak mümkün olmaz. Zira o mut­laka yolunu alması gereken bir tekâmüldür! Yazıklar olsun size ey müslümanîar. O sizin avaz avaz bağırdığınız gericilik nasıl bir gericiliktir?»

Köksüzlerin bu söylediklerinin bazı kısımları doğ­ru, diğerleri ise tamamen hata ve mugalatadır.

Doğrudur, islâm ribâyı haram eder. Fakat ribâ-nm iktisadî bir zaruret olduğu doğru değildir. Bugün dünyada faiz üzerine kurulmamış iki tane iktisadî na­zariye vardır. O iki görüş, asıl gaye ve hedef bakı­mından birbirine zıt durumda olan İslâm ve Komü­nizm görüşüdür. Bu iki nizam arasındaki tatbikat far­kı, komünizm, kendi nizamını ve iktisadî doktrinini tatbik edecek kuvveti bulmuş; îslâma gelince, o henüz daha kendi kuvvetini toparlayamamıştır. Bununla beraber îslâm yeniden kuvvetlenmeğe doğ­ru yol almaktadır. Dünyadaki son gelişmelere ba­kacak olursak, birçok memleketlerde kendini göste­ren mücadeleler, yeni bir îslâmî uyanışı telmih eden delâletlerdir ve bunların ortaya koyduğu vakıalar, îs-lâmın, kuvvetlenmeğe doğru yol almakta olduğunu gösterir.

îslâm hükümran olduğu zaman iktisadi sistemini faizin dışında kalan esaslar üzerine kuracaktır. İkti­sadî bir zaruret onu hiç bir zaman acze düşüremiye-cektir. Nitekim komünizm de iktisadî nizamını faizsiz esaslar üzerine kurmuş ve vehmî (gerçekte olmayan fakat sanılan) zaruretler onu acze düşürmemiştir.

Hal töyle olunca, faiz yeni dünyanın kendisinden yakasını kurtarması imkânsız bir zaruret değildir. Çünkü bu zaruret, sadece kapitalizm dünyasının za­ruretidir. Zira kapitalizmin faizsiz ayakta durması im­kânsızdır. Bununla beraber doktor Schacth ve benzer­leri gibi kapitalist garptaki iktisatçılardan büyükleri faiz nizamını şiddetle tenkit ediyorlar ve diyorlar ki: cFaizin yaşayan nesiller üzerindeki zaruri neticesi, ancak insanlardan az bir grubun elinde servetlerin birikmesi, yavaş yavaş büyük çoğunluğun servetten mahrum olması ve ona tâbi olarak da - milyonla­rın, esrvetleri ellerinde tutan bu pek küçük azınlığın kölesi durumuna düşmesidir. Biz bu durumun doğ­ru neticesini, iktisadî incelemelerde derinleşmeğe muh­taç olmaksızın hali hazırdaki kapitalizmde görüyo­ruz. Faiz ile ihtikârı ki, her ikisi kapitalizmin bel ke­miğidir... Kapitalizmin zuhurundan takriben bin se­ne önce îslâmın o ikisini haram etmiş olması, İslâm nizamının mucizelerindendir. Çünkü bu dinin vazu Allah bütün nesilleri bir anda görür, insan topluluk­ları arasındaki kin ve haset gibi körükleyeceği kötü Kiklerden maada faizin iktisat âleminde sebep olaca-. ğı kötü sonuçlan elbette ki, o âlim ve habîr 127 olan Allah bilir.

En ziyade hayret verici olan husus şudur ki, bir mücahit (!) yazar, haftalık gazetelerden birisinde, faizin haramiyeti üzerindeki ısrarından dolayı İslânu kötülüyor. İşin daha garibi, bu yazar, faiz esası üze­rine kurulmamuş olan sosyalizm prensiplerine de ina­nıyor, aynı zamanda bu çirkin hareketini, bizzat kapi­talizmin faiz esaslarından kurtulmağa ve yavaş ya­vaş sosyalizme doğru yön değiştirmeğe başladığı bir sırada yapıyor. O halde mesele inanç ve prensip mese­lesi değildir. O ancak ve sadece İslama karşı hücum etmekte ısrar eden kör ve çirkin bir arzudur.

Yine hayreti mucip olan şeylerdendir ki, dinî bir muhite mensup olarak gençliğini geçiren Müslüman bir bakan yabancı sermayedarları memnun etmek için- gönüllü bir çıkışla ve İslâmın donup kalıplaş­mış okluğu (!) töhmetini uzaklaştırmağa çabası için­de diyor ki: «Bugün mevcut şartlara tâbi olarak te­kâmül etmemiz için îslâmdaki faiz hükmüne müra­caat etmenin zamanı geçmiştir!..» Böylece sermaye sahibi zenginleri memnun etmek için, Allanın gaza­bını satın alıyor. Eğer hakikaten söylediğini kasdedi-yorsa, o konuda insanların en cahili olduğu halde ik­tisadi tekâmül teranesi ile kendini temize çıkarmağa çalışıyor!..

Muhakkak faiz, bugün bize nisbetle bir zillettir. Çünkü, iktisadi vaziyetimiz hâlâ daha dış yardıma da­yanmaktadır. Lâkin sona erinceye kadar buna taham­mül etmekbaşka bir şey, o mevhum gelişme edebiya­tı başka bir şeydir. Bütün İslâm âleminde iktisadi va­ziyetimiz istiklâle kavuştuğu, kendi kendine ayakta durmağa muktedir olduğu ve dünya ile olan alâka­mız, boyun eğme esası üzerine değil de hür mübade­le esası üzerine teessüs ettiği gün... îşte o gün iktisadî sistemlerimizi İslâm kaideleri üzerine kurar ve faizi haranı ederiz. Böylece bütün âleme nisbetle ilerlemiş, tekâmül eden yeni dünyada en yeni iktisadî metod-ları tatbik ederek müesseselerimizi meydana getirmiş oluruz. 128

Zekât

Zekâta gelince acaba o, sıfatında şüpheye mahal olmıyacak bir şekilde fakirlere verilen bir ihsan mı?.. Yoksa vazıı kanun Allah Teâlâ tarafından bir mükel­lefiyet olarak devletin milletten alıp yerine sarfedece-ği bir hak mı, olduğu hususunu geçen bölümlerde incelemiş idim. Lâkin buradaki şüphe zekâtın mahalli bir vergi oluşunda yâni toplandığı yerde tevzi edilme­si mes'elesindedir.

Bir nizamın, ilerici (!) garptan geldiğini gördük­leri zaman medeniyetin en son tekâmülü diye hayret ederek ve beğenerek ağızlarını sonuna kadar açan aydınların ahmaklıklarına insan elinde olmayarak güler. Halbuki aynı nizam îslâmdan gelse, o zaman geriliğin, inhitatın ve donukluğun remzi olur (!).

Meselâ Amerika'da idari nizamın vardığı en son tekâmül, gelişmiş adem-i merkeziyyet sistemidir Ora­da köy, kendisini şehre veya bağlı olduğu vilâyete bağlayan sınırlar içinde iktisadî, içtimaî ve siyasî ba­kımdan müstakil bir cüz'ü tamdır, kurumdur Sonra bu müstakil kurum, Birleşik Amerika Merkezî Hükü­metine bağlanır. Bu müstakil birlikte, muayyen bir nisbet dahilinde köy meclisinin tâyin edeceği vergiler toplanır. Sonra toplanan vergiler, aynı köyde öğretim, ulaştırma vasıtaları, sosyal hizmetler ve benzeri iş­lerde harcanır. Eğer onlardan bir şey artarsa köy onu, şehir veya vilâyet hükümetine gönderir. Fakat, köy muhtaç durumda ise, o zaman hükümetten yardım alır.

Bu, şüphe yok ki, aslında güzel bir nizamdır. Çün­kü, bu iş hadd-i zatında mahallî halkın bileceği ve ba­şaracağı bir iştir. Bu sistem, bütün işleri, küçük top­lulukların ihtiyaçlarını hakkile bilip gidermeğe kaa-dir olamayan merkezî hükümetin omuzlarına yığmak­tan daha iyidir

Bizim aydınlar işte burada bu nizamı överler ve hayli de büyütürler...

Halbuki onların gerici dedikleri İslâmiyet, bu ni­zama binüçyüz sene önce ulaşmıştır. İslâm, vergilerin toplanmasını mahallî kıldığı gibi, sarfını da mahallî kılmıştır. Eğer toplanan vergilerden, sarfedildikten sonra bir şey kalmışsa Beytülmaîe (genel hazineye) gönderilirdi. Eğer oranın ihtiyacma kâfi gelmezse Bey-tülmâlden karşılanırdı. İşte bu, işi güzel idare etmek, serveti ve vergiyi adaletle tevzi etmek ve hükmetme nizamında adem-i merkeziyeti kurmak hususunda îslâmın tesbit ve tak­rir ettiği prensiptir. îşte aydınların gerilik, gericilik ve inhitat diye hücum ettikleri ve alabildiğine insaf­sızca kötüledikleri nizam, bu nizamdır.

Zekâtı tevzi yoluna gelinGe, onunla ilgili görüşü­müzü yukarıda tazmış ve demiştik ki, İslâmda zekâtı aynen veya nakden şahısların eline vermeği gerekti­ren bir şey yoktur. Zekâtı, zafiyet, ihtiyarlık, çocuk­luk ve benzeri sebeblerden dolayı çalışmaktan âciz olan muhtaçların eline vermeye ilâveten, okullar has-tahaneler ve sosyal hizmetler şeklinde vermeğe bir mâni yoktur.

Hali hazırdaki toplumda îslâmı tatbik ettiğimiz va­kit, elbette ki, her bölge, bağlı bulunduğu merkeziy­le olan teması dairesinde, kendi işlerini kendisi gö­ren, sonra devleti, daha sonra da İslâm âlemini ve en sonunda bütün dünyayı içine alacak olan küçük ve­ya büyük topluluklar meydana getirmekten daha faz­la bir şey yapamıyacağız. îşte bununla biz, ilerlemiş ve ilerilikleriyle aydınlan hayrete düşürmüş milletle­rin hepsini geçmiş olacağız.

İSLAM v« gericilik129



Yüklə 0,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin