İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə1022/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   1018   1019   1020   1021   1022   1023   1024   1025   ...   1221
3520- qqŞEM’UN –YQW- : Hz. İsa’nın (A.S.) havarilerindendir. Petrus veya Sen Piyer de denir. Antakya kilisesini yaptırmıştır. Mi.65’de Roma’da Neron tarafından hapsedilmiş ve çarmıha gerilerek şehid edilmiştir. Hıristi­yan âlemine büyük hizmeti vardır. Esas adı Şem’un-us Safa’dır.

qqŞER ±h- : (Bak: Şerr)

3521- qqŞERİAT }[2h- : Doğru yol. Hak din yolu. *Büyük ve geniş cadde. *Nur, aydınlık, ışık. *Kur’an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalatü Vesselâm’ın tarif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C) tarafından Peygamber Aleyhissalatü Vesselâm vasıtasıyla vaz’ ve tebliğ olunan hüküm­leri havi İlahî kanunların hey’et-i mecmuası. Şeriat, aynı zamanda din mana­sına müsta’meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyatı ve ahkâm-ı fer’iye de­nen ibadet, ahlâk ve muamelatı yani İslâm Hukukunu ihtiva etmektedir. «Şe­riat, insanlardan sudur eden ef’al-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdid eden kaidelerin hülasasıdır; veya devletin işlerini tanzim eden ni­zamların, düsturların, kanunların mecmuasıdır.» (İ.İ. 90)

3522- «“Şir’a, Şeria, Meşrea”, lügatta bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda, insanların hayat-ı ebediyeye ve saadet-i hakikiyeye ulaşması için Allah Teala’nın vaz’ u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil’istiare ıtlak edil­miştir ki, din demektir. Ya kapalı birşeyi yarıp açmak ve beyan etmek mana­sına (şer’) masdarından veya bir şeye duhul manasına (Şuru’) dan alınmıştır.» (E.T.1697)

«Şeriat, din lisanında: Cenab-ı Hakk’ın, kulları için vazetmiş olduğu dinî, dünyevî ahkâmının hey’et-i mecmuasıdır. Bu itibarla şeriat: Din ile müradif olup, hem ahkâm-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkâm-ı fer’iye-i ameliye denilen ibadet, ahlâk ve muamelatı ihtiva eder.

Şeriat, umumi manasına nazaran bir Peygamber-i Zişan tarafından tebliğ edilmiş kanun-u İlahî demektir. Ahkâm-ı Şer’iye denilince bundan kanun-u İlahî hükümleri manasını anlamak lâzımdır. Ve bununla asıl Kur’ana, Ha­dise, İcmaa sarahaten müstenid olan hükümler kasdedilmiş olur.» (H.İ. ci:1,shfa:20) (Bak: Din, Hadd, Hukuk, İctihad, Laiklik, Mecelle, Sadakat, Sırat-ı Müstakim, Teşri’, Teokrasi, Ümmet)

3523- Beşerî münasebetlerde Şeriat’a olan ihtiyacın bir hikmeti şudur ki:

«İnsandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sani’ tara­fından tahdid edilmediğinden ve insanın cüz’-i ihtiyarîsiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başı boş bırakıldığından, muamelatta zülum ve teca­vüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye çalışmala­rının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lakin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki; ferdler, o küllî aklıdan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.» (İ.İ. 84)

Evet «insandaki lâyetenahîlik ve tabiatındaki meyl-üt tecavüz ve kuva ve âmâlindeki adem-i tahdid ve âlemdeki meyl-ül istikmalin dalı hükmünde olan insandaki meyl-üt terakkinin semeresi hükmünde olan kamet-i namiye-i istidad-ı insanîsine intibak etmeyen; belki camid ve muvakkat olan kanun-u beşer ki: Tedricen tecarüb ile hasıl olan netaic-i efkârın telahukuyla vücuda gelen o kavanin-i beşer, şu semere-i istidadın çekirdeklerinin terbiye ve im­dadına adem-i kifayetinin sebebiyle; maddeten ve manen iki âlemde saadet-i beşeri temin edecek, hem de kamet-i istidadının büyümesiyle tevessü’ ede­cek, zihayat ve ebedi bir şeriat-ı İlahiyeye ihtiyaç gösterir.» (Mu.125) (Bak: 1363.p.)

3523/1- «Eğer desen: “Biz görüyoruz ki, dinsizlerin veya sahih bir dini olmayanların ahvalleri muaddele ve munazzemedirler.”

Elcevab: O adalet ve intizam, ehl-i dinin ikazat ve irşadatıyladır. Ve o adalet ve faziletin esasları enbiyanın tesisleriyledir. (Bak: 2280.p.) Demek en­biya, esas ve maddeyi vaz’ etmişlerdir. Onlar da o esas ve fazileti tutup, onda işlediklerini işlediler. Bundan başka nizam ve saadetleri, muvakkattır. Bir ci­hetten kaime ve müstakime ise, çok cihattan maile ve münhaniyedir. Yani: Ne kadar sureten ve maddeten ve lafzen ve maaşen muntazamadır; fa­kat sîreten ve maneviyaten ve manen faside ve muhtelledir.» (Mu.125)

«Meleke-i marifet-i hukuk dedikleri, her fenalığın maddeten zararını ih­sas ede ede ve efkâr-ı umumiyeyi ikaz etmekle hasıl olan “meleke-i riayet-i hukuk” dedikleri emri, şeriat-ı İlahiyeye bedel olarak dinsizlerin tasavvuru ve şeriatten istiğnaları bir tevehhüm-ü batıldır. Zira dünya ihtiyarlandı. Öyle bir şeyin mukaddematı da zahir olmadı. Bil’akis mehasinin terakkisiyle beraber mesavi dahi terakki edip daha dehşetli ve aldatıcı bir şekle giriyor.» (Mu.126)

İslâm hukuku ise, vicdanlar üzerinde kudsiyetin manevi te’siriyle suçu işlenmeden önler. (Bak: 1098-1102.p.lar)



3524- «Din ve Şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalatü Vesselâm iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan; Din-i İslâmın esasatını bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hatta en cüz’î âdabını dahi bizzat o getiri­yor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek füruat-ı İslâmiye değişmeye ka­bil bir libas hükmünde değil ki; onlar tebdil edilse, esas din baki kalabilsin. Belki esas-ı dine bir ceseddir; lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş, kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sahib-i şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkar.» (M.435)

3525- İbn-i Haldun “Mukaddime”sinde, beşerî hukukun dinî hukuk ye­rine ikame olunamıyacağını şöyle izah eder:

«Devlet ve uyruk, siyasetin ve siyasî olan hükümlerin icabına göre idare olunur ise, bu da yerilmiş olur. Çünkü Allah’ın nurundan ibaret olan şeriat hükümleri ihmal edilmiş oluyor. Beşerin bütün işi, gerek devlet işi ve gerek başka işler olsun iyiliği ve kötülüğü âhirette kendisine aittir. Yani iyi ise ecirli ve sevablıdır. Kötü ise cezaya çarptırılır. Allah Elçisi (A.S.M.): “Ancak dün­yadaki iyi ve kötü bütün amelleriniz âhirette kendinize reddedilir. Yani hayır ise ecir ve sevab kazanır, kötü ise cezaya çarptırılırsınız!” der. Siyasi hüküm­lerde ise ancak dünyevi fayda ve maslahatlar gözönünde bulundurulur. Siyasi kanunları koyanlar, ancak dünya hayatının dış görünüşünü görür ve bilirler. Şari’in maksadı ise, insanların âhiret saadetidir. İşte bundan dolayı, bütün in­sanların gerek dünyevi ve gerek âhiret işlerinde, şeriatlara uygun olarak gör­meye sevketmek vacibdir. Bu vazife, kendilerine şeriat indirilmiş olan Pey­gamberlere, onlardan sonra onların yerine geçenlere (devlet başkanlarına) yükletilmelidir... Siyasetçi demek, aklî delil ve hükümlere dayanarak dünya maslahat ve faidelerini elde eden, zarar ve ziyanları def’etmeye sevk eden in­san demektir.

Halifelik ise, umumiyetle âhiret fayda ve maslahatlarını gözönünde bu­lundurarak şeriat ile işgörmeğe sevkeder. Şari’e göre, dünya iş ve amellerinin hepsi de (sonucu bakımından) âhirete raci’dir. Halifelik ise, dini korumak ve dünya siyasetinin dine uygun olarak idare etmek hususunda şeriat sahibine naiblik etmek demektir.» (İbn-i Haldun, Mukaddime. ci:1. sh:: 508-510, Ma­arif Basımevi 1954, İst.)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   1018   1019   1020   1021   1022   1023   1024   1025   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin