3585- «Şuur, hiss-i zahirle hissetmektir. Yani şu anda hiss halinde olan ve henüz hâfızaya ve akla tamamen geçmemiş bulunan zahir bir ilimdir ki, zühulün zıddıdır. İdrakin ilk mertebesi, yani bir şeyin kuvve-i akliyeye ilk mertebe-i vusûlü, ilk tecellisidir. Zira ilim, nefsin manaya vusûlüdür. Ve bu vusûlün bir takım mertebeleri vardır ki, şuur bunların birincisi, yani nefsin manaya ilk mertebe-i vusûlüdür. O mananın tamamına nefsin vukufu hasıl olunca tasavvur, bu mana şuurun zehabından sonra tekrar istirca’ olunabilecek vech ile ruhda baki kalmış ise hıfz, bunu talebe tezekkür, tekrar bulan vicdana tesmiye olunur. Şuur bir haysiyetle ilmin en zaifidir... Diğer bir haysiyetle en canlı bir ilimdir.Çünkü filhal ve bilfiil dakik bir lemha-i şuhud ve huzurdur.» (E.T. 223)
3586- «Zikreden adamın feyz-i İlahîyi celbeden muhtelif latifeleri vardır. Bir kısmı kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tabi değildir.
²hQ²L«< « b²[«& ²w¬8 husule gelir. Binaenaleyh gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden halî değildir.» (M.N.87)
3587- «Senin şuur ve ilminin sana taalluku, ahval ve levazımat-ı ihtiyacatın nisbetindedir. Çünki sebeb ile müsebbeb, kuvvet ile amel arasında münasebet lâzımdır. Fazla noksan olmamalıdır. Senin sana olan şuur ve ilminin nisbeti, Hâlikın sana olan nazar ve ilmine nisbetle bir kıl gibidir. Binaenaleyh pek cüz’î olan ilim ve şuurunla, Şems-i Ezelî’nin ilim ve nazarına mukabele etmekle gündüz ortasında güneşin altında, güneşin ziyasıyla mübarezeye çıkan ateş böceği gibi olma!» (M.N.140)