3940/9- Beşinci meziyet, azami fedakârlıktır ki, bu üzerinde durduğumuz vakf-ı hayat maddesinde izah ediliyor. (2924.p.a da bakınız.)
3940/10- Altıncı meziyet ise sebattır. Bediüzzaman Hazretleri hizmette sebat etmenin, bazı haricî tesirlerle ve nefsanî temayüllerle dünyevi menfaat ve keyiflere esir olmamanın lüzum ve ehemmiyeti üzerinde durur ve Eski Said devrinde de sebatkârlığı bir esas olarak benimser. Bununla alâkalı olarak eserlerinden birkaç kısa örnek:
«Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zann ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.» (K.L. 89)
«Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiat olarak, o şakirdlerden tam ve halis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.» (K.L122)
«Senin gibi Risale-i Nur’un bir fedaisi (dünya ile) alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa, fevkalâde bir sebat bir ihlasın lüzumu ile beraber; bazı arızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez.» (K.L.231)
«Mesleğimizde ihlası tammeden sonra büyük esas, sebat ve metanettir. Ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki; öyleler, herbiri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş, adi bir adam ve yirmi-otuz yaşında iken, altmış-yetmiş yaşındaki velilere teveffuk etmişler var.» (K.L. 248)
«Kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-ı ihlas ile, herşeyin fevkinde hakaik-ı imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. Çünki o on adam, tam o hakikatı herşey’in fevkinde gördüklerinden sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilirler. Fakat o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpleler ve vesveseler ile, o kutbun derslerini, hususi makamından ve hususi hissiyatından geliyor nazarıyla bakıp, mağlub olarak dağılabilirler. Bu mana için hizmetkârlığı, makamatlara tercih ediyorum.» (E.L.I. 75)
«Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhur-u selasenin çok sevablı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silahla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle; gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i Nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nur’un hizmeti zararına bir atalet, bir fütur ve tevakkuf başlar.» (E.L.I.43)
«Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sair yerlere nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve meşakkatını çeken, elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak meyli olacak. Fakat onun zahirî sebebi olan Risale-i Nur’un o zahmet çekenlere kazandırdığı iman-ı tahkikî ve iman-ı tahkikî ile hüsn-ü hatime ve şirket-i maneviye ile yüzer adam kadar a’mal-i saliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki neticenin fiatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır. Onun için, pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasarattır.
Şakirdlerin dünya ile alâkası olmayan ve pek az bulunanları için bu hapis daha hayırlıdır, bir cihette hürriyet yeridir. Ve alâkası bulunan ve idaresi yerinde olanlara, sarfedilen paraları muzaaf sadakalara ve geçirilen ömür saatleri muzaaf ibadetlere çevirmesinden, şekva yerine şükür etmeleri iktiza ediyor. Ve fakir ve zaif kısmı ise; zaten hapsin haricinde onlara, faidesiz sevablar, mes’uliyetli meşakkat verdiğinden, bu hayırlı, çok sevablı, mes’uliyetsiz ve arkadaşlarının mütekabil tesellileriyle hafifleşen meşakkat, onlar için medar-ı şükrandır.» (Ş.316)
«Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: “Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsi hakikata, başımız dahi feda olsun” ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz. Bu davadan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum.» (Ş.339)
«Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmıyan bu samimi dindarlar ve ciddi müslümanlar eğer her biri bir veli, hatta bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek ve eğer birer ami ve adi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmiyecek diye karar verdim.» (Ş.307)
İşte ehl-i hizmetin daha bunlar gibi mezaya-yı mümtazaneleri vardır. Sevilen bir kişidir, münakaşa etmez, cemaati dağıtmaz, toplar; şahsî hukukta anlaşmazlık ve mes’eleler çıkarmaz, ikna edicidir; Risale-i Nur’u dikkatle okur ve ona hasr-ı fikir eder, manevi ve fikrî istifadeyi ve hizmet düsturlarını Nurlardan alır; müsbet hareket eder. Vazifesinin dışına taşıp geniş dairenin cazibesine kapılmaz; vazife sahasında istikrarlıdır, müdebbirdir, münafıkların gizli desiselerini sezer ilh...
Mezkûr nakillerde de görüldüğü gibi hizmet ehli, hizmet hayatında karşılaştığı sıkıntılar, sabır, sebat ve tahammül ile karşılar. Bahsimiz olan bu imtihan çeşitlerinden bazan hizmet hayatında yalnız kalmak, bazan etrafında çokların toplanması, bazan dünyanın cazib menfaat ve zevkleriyle karşılaşmak, bazan mahrumiyetler içine düşmek gibi pek çok İlahî imtihanlar vardır. Bu haller karşısında sabr u sebat ve fedakârlığı tercih etmekle, imtihanı güzel vermek gerektir. Mücahidlik ve fedakârlık gibi sıfatlar,meşakkatsız tahakkuk etmez.
Dostları ilə paylaş: |