qqEHL-İ BEYT a[" ¬u;~ : (Bak: Âl-i Beyt)
775- qqEHL-İ KİTAB _B6 ¬u;~ : Allah’ın gönderdiği kitablara inananlar. Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler gibi... Fakat ekseriyetle ve bilhassa Kur’anda “ehl-i kitab” ifadesiyle Yahudi ve Hristiyanlar kasdedilir. (Bak: Avrupalılaşmak, İsevilik, Yahudilik)
Ehl-i kitab iki kısım olarak mütalaa edilmeli:
Birincisi, Kur’andan önce gelmiş olan semavi kitabların ders verdiği hak ve tevhid dinine bağlı olanlar. Bu itikadı halen muhafaza edenlerin, İslâmiyet’i de kabul etmeleri gerekir. Zira onların bağlı oldukları semavi kitablar, Peygamberimiz’i (A.S.M.) müjdeledikleri gibi, onların tabi oldukları peygamberlerin sahib bulundukları peygamberlik hususiyetleri, en mükemmel şekilde Peygamberimizde de vardır.
İkincisi, ehl-i kitabın bağlı oldukları kitabların tahrifinden sonra bu muharref kitablara bağlı kalarak batıl itikadlara sahib olanlardır. Bunların da, tahrif edilmemiş ve edilemiyecek olan Kur’anın verdiği tevhid dersiyle itikadlarını tashih etmeleri ve İslâmiyet’e hak din olarak inanmaları gerekiyor.
776- Kur’anda ehl-i kitab hakkında çok Âyetler vardır. Ezcümle bir âyet-i kerime şöyledir:
«fA²Q«9 Å«~ ²vU«X²[«"«— _«X«X²[«" ¯š~«Y«, ¯}«W¬V«6 |«7¬~ ~²Y«V«Q«# ¬_«B¬U²7~ «u²;«~_«< ²u5
_®"_«"²‡«~ _®N²Q«" _«XN²Q«" «g¬FÅB«< «ž«— _®\²[«- ¬y¬" «¾¬h²L9 «ž«— yÁV7~ Åž¬~
(3:64) «–YW¬V²K8 _Å9«_¬" ~—f«Z²-~ ~Y7YT«4 ~²YÅ7«Y«# ²–¬_«4 ¬yÁV7~ ¬–—… ²w¬8
“De ki: ey ehl-i kitab! Sizinle bizim aramızda müsavi bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’tan başkasına değil yalnız Allah’a ibadet edip bağlanalım. O’na hiçbir şeyi şerik yapmıyalım. Ve ba’zımız ba’zımızı; rab ittihaz etmesin. Eğer bundan yüz çevirirlerse şöyle deyin: Şahid olun ki biz hakikaten müslimiz (müsalematkârız.)”
Burada muhtelif vicdanların, muhtelif milletlerin, muhtelif dinlerin, muhtelif kitabların bir vicdan-ı esasîde, bir kelime-i hakta nasıl tevhid olunabilecekleri, İslâmın âlem-i beşeriyette ne kadar vasi’, ne kadar vazıh, ne kadar müstakim bir tarik-i hidayet, bir kanun-u hürriyet ta’lim eylemiş bulunduğu ve artık bunun Arab ve Aceme inhisarı olmadığı tamamen gösterilmiştir. ...Bütün hürriyet ve müsavat davasının esası bu bir kelimede, bir vicdanda toplanır..
İşte hürriyet ile müsavat davasının bütün miftah-ı halli buradadır. Birbirimizi rab, mevla, hâkim-i mutlak tanımayalım, bütün harekâtımızı bir Hakk’ın emriyle ve Allah’ın rızasıyla ölçelim. Allah’ı bırakıp da onun madununda ve hakkın hilafında bir tabi’iyet misakımız olmasın.
...Asıl misak ve asıl vicdan bir Allah’ın emrine itaat olunca her ihtilaf mülahaza-ı hak ve kanun-u hak ile hallolunur. Ve hiç bir kimsenin arzu-yu mücerredi hâkim olmaz. Binaenaleyh İsa’yı da rab tanımayalım. Onu da Allah’ın bir kulu ve Resulü tanıyalım, kezalik papalar, krallar, rüesa hep böyle, her birine Allah’a itaatleri ve hakkı taharrileri nokta-i nazarından bakalım.
Vaki’ olan bir suale karşı Resulullah ehl-i kitabdan iman edenlere “Siz hani papaların ve sairenin sözlerine, mücerred onların sözleri olduğu için, itaat etmez mi idiniz? İşte o, onları rab ittihaz etmektir” buyurmuştu.» (E.T.1131)
Kur’an (9:31) âyetinde Yahudiler hahamlarını, İsevîler rahiblerini ve İsa’yı (A.S.) erbab (rablar) edindikleri bildirilir.
777- Kur’anda ehl-i kitabdan sarahatla bahseden âyetler olduğu gibi işaretle bahseden âyetler de vardır. Meselâ:
«(2:4) «t¬V²A«5 ²w¬8 «Ä¬i²9~ _«8«— Bu gibi sıfatlarda bir teşvik vardır. Ve o teşvikten sami’leri imtisale sevk eden emirler ve nehiyler doğuyor. Bu cümlenin makabliyle nazmına dair “dört letaif” vardır.
l- Bu cümlenin makabline atfı, medlûlün delile olan bir atfıdır. Şöyle ki: Ey insanlar! Kur’ana iman ettiğiniz gibi, kütüb-ü sabıkaya da iman ediniz. Çünkü Kur’an, onların sıdkına delil ve şahiddir.
2- Yahut o atf, delilin medlûle olan atfıdır. Şöyle ki: Ey ehl-i kitab! Geçmiş olan enbiya ve kitablara iman ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (A.S.M.) ile Kur’ana da iman ediniz! Zira onlar Hazret-i Muhammed’in (A.S.M.) gelmesini tebşir ettikleri gibi, onların ve kitaplarının sıdkına olan deliller, hakikatıyla, ruhuyla Kur’anda ve Hazret-i Muhammed’de (A.S.M.) bulunmuştur. Öyle ise, Kur’an Allah’ın kelâmı ve Hazret-i Muhammed (A.S.M.) de resulü olduğunu tarik-i ûla ile kabul ediniz ve etmelisiniz.
3- Zaman-ı Saadet’te Kur’andan neş’et eden İslâmiyet, sanki bir şeceredir. Kökü zaman-ı Saadette sabit olmakla, damarları o zamanın ab-ı hayat menba’ların-dan kuvvet ve hayat alarak her tarafa intişar ettikleri gibi, dal ve budakları da istikbal semasına kadar uzanarak âlem-i beşere maddi ve manevi semereleri yetiş-tiriyor. Evet İslâmiyet mazi ve istikbali kanatları altına almış, gölgelendirerek, istirahat-ı umumiyeyi te’min ediyor.
4- Kur’an-ı Kerim, o cümlede ehl-i kitabı imana teşvik etmekle onlara bir ünsiyet, bir sühulet gösteriyor. Şöyle ki:
778- Ey ehl-i kitab! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor. Ancak itikadatı-nızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor. Zira Kur’an, bütün kütüb-ü salifenin güzelliklerini ve eski şeriatlarının kavaid-i esasiyelerini cem’etmiş olduğundan, usulde muaddil ve mükemmildir. Yani ta’dil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın tagayyür etmesi tesiriyle tahav-vül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî ol-mayan bir cihet yoktur. Evet mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilaçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üze-rine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer’iyede tebeddül vardır. Çünki fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilaç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhire da’ olur. Bu sırdandır ki, Kur’an fer’î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hü-kümlere geldi, diye hükmetmiştir.» (İ.İ.49-50) (Bu paragrafta izah edilen hususa, yani edyan-ı semaviyede sabit ve müşterek olan esasat-ı diniyeye Kur’an (5:68) âyeti işaret eder.) Bir rivayette de: «Peygamberlerin dinleri (esasatta) birdir.» deniliyor. (R.E. 191) (Bak: 831.p.)
Dostları ilə paylaş: |