1121- qqHAFIZİYET }[P[S& : Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik. * Cenab-ı Hakk’ın bütün tohum ve çekirdeklerde olduğu gibi, bir mahlukun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı. Cenab-ı Hakk’ın muhafaza ediciliği. (Bak: Defter-i A’mal, Levh-i Mahfuz)
Kur’anda hafiziyete delalet eden âyetlerden birisi olan ve “İsm-i Hafız’in tecelli-i etemmine işaret eden
˜«h«< ~®h²[«' ¯?Ň«† «Ä_«T²C¬8 ²u«W²Q«< ²w«W«4
(99:7,8) ˜«h«< ~Èh«- ¯?Ň«† «Ä_«T²C¬8 ²u«W²Q«< ²w«8«—
âyetidir. Kur’an-ı Hakim’in bu hakikatına delil istersen, Kitab-ı Mubin’in mistarı üstünde yazılan şu kâinat kitabının sahifelerine baksan, ism-i Hafiz’in cilve-i azamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-ı kübrasının naziresini çok cihetlerle görebilirsin. Ezcümle: Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al. O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra mizansız ve eşyayı farketmiyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula. Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrafil-vari melek-i ra’d, baharda nefh-i sur nevinden yağmura bağırması, yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benziyen o tohumcuklar, ism-i Hafiz’in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fâtır-ı Hakîm’den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki: Onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal bir hikmet parladığı görünüyor. Çünki görüyorsun ki: O birbirine benziyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor.
Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu. Fâtır-ı Hakîm’in nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleri ile bizlere uzatıyor. işte bu, ona sureten benziyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçek ile, hercai menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi. Yüzümüze gülüyorlar; kendilerini bizlere sevdiriyorlar. Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi. Ve sünbül ve ağaç oldular. Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyor. Ta nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler. Ve hakeza... muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiçbir galat, kusur yok.
(67:3) ¯‡YO4 ²w¬8 >«h«# ²u«; «h«M«A²7~ ¬p¬%²‡_«4 sırrını gösterir. Herbir tohum, ism-i Hafiz’in cilvesiyle ve ihsaniyle ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor. İşte bu hadsiz hârika muhafazayı yapan Zat-ı Hafiz, kıyamet ve haşirde hafiziyetin tecelli-i ekberini göstereceğine kat’i bir işarettir. Evet bu ehemmiyetsiz, zâil, fâni tavırlarda bu derece kusursuz, galatsız hafiziyyet cilvesi bir hüccet-i kâtıadır ki; ebedî tesiri ve azîm ehemmiyeti bulunan, emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef’al ve âsâr ve akvalleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek. Ayâ bu insan zanneder mi ki, başı boş kalacak. Hâşâ! Belki insan, ebede meb’ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzeddir. Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek. işte hafiziyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr âyetin hakikatına şahidler had ve hesaba gelmez. Bu meseledeki gösterdiğimiz şahid; denizden bir katre, dağdan bir zerredir.” (L.137)
1122- Hem “gözümüzle görüyoruz, öyle ihatalı ve azametli bir hafiziyet hükmeder ki, zihayat herşeyin ve her hâdisenin çok suretlerini ve gördüğü fıtrî vazifesinin defterini ve esma-i İlahiyeye karşı lisan-ı hal ile tesbihatına dair sahife-i a’malini misalî levhalarda ve çekirdeklerinde ve tohumcuklarında ve levh-i mahfuzun nümunecikleri olan kuva-yı hâfızalarında bilhassa insanın dimağındaki pek büyük ve pek küçük kütübhanesi olan kuvve-i hâfızasında ve sair maddi ve manevi in’ikas ayinelerinde kaydeder, yazdırır; zabtederek muhafaza altına alır. Sonra mevsimi geldikçe bütün o manevi yazıları maddi bir tarzda gözümüze gösterip milyonlarla misaller ve deliller ve nümuneler kuvetiyle (81:10) ² «h¬L9 rEÇM7~ ~«†¬~«— âyetindeki en acib bir hakikat-ı haşriyeyi, kudretin bir çiçeği olan her bahar, kendi çiçek-i ekberinde milyarlar dil ile kâinata ilan eder.
Ve başta nev’-i insan olarak bütün zihayatlar ve bütün eşya, fenaya düşmek ve ademe sukut etmek ve hiçlikte mahvolmak ve başta nev-i beşer olarak zihayatlar idam edilmek için yaratılmamışlar. Belki bekaya terakki ile ve devama tasaffi ile ve sermedî vazifeye istidadıyla girmek için halk olunduklarını gayet kuvvetli isbat eder.” (Ş. 215)
Dostları ilə paylaş: |