Mezkûr âyette geçen beyyinatın geçtiği pek çok âyetlerden birkaç not:
-Beyyinatı fâsıklardan başkası inkâr etmez.(2:99)
-Beyyinatı ketmedenler (gizliyenler) mel’un olurlar: (2:159)
-Beyyinata rağmen ahkâm-ı şer’iyeden i’raz edenleri zecr: (2:209)
-Beyyinata rağmen tefrikaya düşenler gibi olmayınız: (3:105)
1524- Diğer bir âyette de şöyle buyurulur:
“ (45:18) «–YW«V²Q«< « «w<¬gÅ7~«š~«Y²;«~ ²p¬AÅB«# ««— Bilmeyenlerin hevalarına uyma. -Allah’ın ahkâmına ilmi bulunmayan veya ilmin muktezasına tabi olmıyan kimseler sırf kendi keyf ü heveslerinin arkasında koşarlar. (Bak: Heva) Hevalar ise ferde göre ihtilaf eder, Benî İsrail gibi ihtilafa düşürür, Allah’ın gadabına götürür. Şeriat ise toplar,tevhid ile rızasına götürür. Şeriatı takib et de cahillerin hevalarına uyma.. (Bak. 778/3.p.) ~«g«; Bu Kur’an yahud bilhassa bu öğüt ve şeriate ittiba ile ittika emri ¬‰_ÅXV¬7 h¬¶<_«M«" insanlara basiret nurlarıdır. Heva, şehevata ittiba, insanların kalblerini körlettiği, hakkı idraklerine mani’ olduğu gibi, Allah’ın kelâmını ve emirlerini tutarak şeriatına ittiba etmek de insanların hakka doğru kalb gözlerini açan basiret nurlarıdır.
«–YX¬5Y< ¯•²Y«T¬7 °}«W²&«‡«— >®f;«— Ve ikan şanından olan kimseler için hak ve savabı gösteren bir hidayet ve saadete erdirecek bir rahmettir. “(E.T. 4318)
1525- Kur’anda (2:176) âyetinin izahında şu bilgi verilir: “Bu âyet bize şunu ifham ediyor ki, beynlerinde mamülünbih ve ihtilaf ettikleri zaman hakem ittihaz edilecek bir kitab-ı hakka iman etmemiş olanlar, niza ü şikaktan kurtulamıyacakları gibi, kitabları ayrı ayrıı olan insanlar arasında bir camia-i vahdet bulunamıyacağından, hilaf u şikakları ebedî olur.
Asl-ı kitabda ihtilaf etmiyerek ve onu hevasına göre ve menafi-i dünyeviye saikasıyla inkâr ve te’vil ü tahirf ile ketme kalkışmıyarak hüsn-ü niyet ve kemal-i hakkaniyetle anlamağa çalıştıkları halde, hasbelbeşeriye fehimleri ihtilaf edenlerin ise vahdet-i asliyelerine halel gelmez ve bunların ihtilafları şikak-ı baîd olmaz.” (E.T.594/595)
1526- Yine ihtilaf mevzuunda hal çaresi olarak bir âyette şöyle buyuruluyor:
“(4:59) ¯š²|«- |¬4 ²vB²2«ˆ_«X«# ²–¬_«4 Ey mü’minler, gerek suret-i umumiyede birbirinizle ve gerek ulü-l emr ile beyninizde, gerekse ullu emr olanlar arasında herhangi bir şeyde niza ederseniz ¬ÄY,«‡«— ¬yÁV7~|«7¬~ ˜—Ç…«h«4 onu Allah’a ve Resulüne redd ü irca ediniz. Yani mücerred kendi keyf ü arzunuzla halle kalkışmayınız, müsademelere düşmeyiniz; başkalarına da gitmeyiniz de evvela Allah’ı, saniyen Resulullah’ı kendinize merci’ biliniz; bu hükme ve bu mahkemeye müracaat ediniz. Aranızda yegane hakem ve hâkim Allah ve Peygamberi tanıyınız. Muhtelif hükümlerinizi, fikirlerinizi, Allah’ın ayatına ve Resulullah’ın beyanatına tatbik ve tevfik ederek tevhid ediniz... Bu emirleri tesbitten sonra evvel emirde adlî ve teşrîi esaslar üzerinde cereyan-ı itaatı te’min ve mü’minlerin, adl ile hükme me’mur iken, hilaf-ı adl ü hak hükme talib olmamaları ve muhakeme mesailinde tuğyankâr bir vaziyet almamaları ve tağutlar mahkemesine müracaat etmemeleri lüzumu telkin ve mü’min namı altında Peygambere itaatten hoşlanmayan ve onun hükmüne razı olmayıp başka mahkemelere müracaat edenlerin münafık olduğunu tefhim ve binnetice Resulullah’a itaatı tahkim için nazar-ı dikkati celb ile buyuruluyor ki:
«t¬V²A«5 ²w¬8 «Äi²9~ _«8«— «t²[«7¬~ «Ä¬i²9~_«W¬" ~YX«8³~ ²vZÅ9«~ «–YW2²i«< «w<¬gÅ7~ |«7¬~ «h«# ²v«7«~
Baksana o sana inzal edilene ve senden evvel inzal olunana iman ettiklerine zu’m edenlere! O zâhiren müslüman görünüp münafık olanlara!
¬Y3_ÅO7~|«7¬~~YW«6_«E«B«< ²–«~ «–—f<¬h< Muhakemeleri için tağuta, yani Allah’tan korkmaz şeytanetkâr azgına (Bak: Tağut) müracaat etmek istiyorlar!
¬y¬" ~—hS²U«< ²–«~ ~—h¬8~ ²f«5«— Halbuki (2:256)
|«T²$Y²7~¬?«—²hQ²7_¬" «t«K²W«B²,~¬f«T«4 ¬yÅV7_¬" ²w¬8ÌY<«— ¬Y3_ÅO7_¬" ²hS²U«< ²w«W«4
medlülünce tağuta küfretmeye me’mur buunuyorlardı. Böyle iken tağutun mahkemesine gitmek istiyorlar.” (E.T. 1378-1383)
1527- Kur’an (28:4) âyetinde, Fir’avn’un milleti bölerek kendine bağladığı bildirilir. Hem “ehadis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zendeka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri hercümerc eder ve koca Âlem-i İslâm’ı esaret altına alır.” (M.270)
Bediüzzaman Hazretleri ehl-i dalaletin ifsad planlarını icmalen şöyle beyan eder:
“Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki: Yüzde on ehl-i fesad, yüzde doksan ehl-i salahı mağlub ediyordu. Hayretle merak ettim, tedkik ederek kat’iyyen anladım ki: O galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesaddan ve alçaklıktan ve tahribden ve ehl-i hakkın ihtilafından istifade etmesinden ve içlerine ihtilaf atmaktan ve zaif damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağraz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır madenler hükmündebulunan fena istidadları işlettirmekten ve şan u şeref namıyla riyakârane nefsin fir’avniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misillü şeytanî desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler.
Fakat (7:128) «w[¬TÅBW²V¬7 }«A¬5_«Q²7~«— sırrıyla, ¬y²[«V«2 |«V²Q< ««— YV²Q«< Çs«E²7«~ (147) düsturuyla onların o muvakkat galebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennem’i kendilerine ve Cennet’i ehl-i hakka kazandırmalarına sebebdir.” (L.85)
1528- Bir Hadis-i Şerifte de mealen şöyle buyurulur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki; onda ülema, köpekler öldürülür gibi öldürülür. Keşke o zaman ülema birlik olsaydı.” (148)
Bir rivayette mealen şöyle buyurulur: “Kalbler birbirine yabancı (ve müteneffir) olmadan, sözler birbirinden ayrılmadan (yani temayüllere dayanan farklı anlayışlar olmadan), ana-baba bir kardeşler dinde birbirine muhalif olmadan kıyamet kopmaz” (R.E. 477)
Bu rivayet âhirzaman fitnesinde bozulan ümmetin, birleştirici olan dinin esaslarına bağlanmak yerine, ihtilafların menşei olan kendi arzularına ve arzularından doğan şahsî reylerine bağlı kalacaklarını ihbar eder.
Kur’anda (3:105) (6:153) âyetleri de mevzuumuzla alâkalıdır. (Bak: 629.p.)
Dostları ilə paylaş: |