İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə594/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   590   591   592   593   594   595   596   597   ...   1221
qqİSTİŞARE ˜‡_LB,~ : Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşave­rede bulunmak. (Bak: Şura)

qqİSYAN –_[M2 : (Bak: Ma’siyet)

1816- qqİŞRAKİYYE FELSEFESİ |KZSKV4 y[5~h-~ : İslâm dün­ya­sında “İşrakiyye” denen felsefe çığırın, Şehabeddin Sühreverdî (Mi. l153-l191) aç­mıştır. İşrak, kelime olarak “Güneşin doğması” “tan ağarması”, “ay­dınlanma” de­mektir. Felsefî bir terim olarak “keşf”, “ilham”, “seziş”, “mü­şahede”, “esrarın kalbe açılması”, “hakikat nurunun kalbe doğuşu” demek­tir.

1817- İşrakiyye, felsefede bilgi nazariyesi (Bak: 1304/1-1305.p.lar) olarak bilinen “Hakikatı bulma imkânı ve kaynağı” mes’elesinde ortaya atılan gö­rüşlerden biridir. Bu mevzuda İslâm dünyasında “Meşeiyyun” denilen Aris­tocu ve akılcı filozoflar aklı esas alarak akılla mutlak hakikatın bilineceğini iddia ederler. Maddeden başka varlık tanımıyan maddiyun denilen filozoflar ise, beş hasseyi esas alırlar. Osmanlıca “Reybiyyun” (Septikler) denilen şüp­hecilere gelince: Hakikatın hiçbir vasıta ile bili­nemezliğini iddia ederler. Sühreverdî’nin işrakî felsefe dediği çığır ise, akıl ve hasse­leri yeterli bulmaz ve “hads”, “sezgi” “ilham”, “keşif” gibi tabirlerle ifade edilen ruhî ve kalbî bir kuvveti esas aldığını söyler. Sühreverdî “Bana herşey taakkul, mu­hakeme, istidlal yolu ile değil, büsbütün başka bir tarzda gelmiştir. Ben sonra bu keş­fedilmiş şeylerin delilini aradım.” demektedir.

Akıl ancak bundan sonra işe karışır.



1818- Sühreverdî bu mevzuda filozofları üç zümreye ayırır:

l- Sırrî haz ve keşifle uğraşanlar: Bunlar taakkul ve istidlale iltifat etmez­ler. Beyazıd-ı Bestamî, Mansur gibi...

2- Akıl, muhakeme ve istidlal yolunu tercih edenler: Bunlar sırrî haz ve keşfi bilmezler. Meşaiyyun gibi...

3- Keşf, müşahede, sırrî zevk yolunda gitmekle birlikte kalbe açılan hakikatların tesbit ve izahında akıl ve nazar yolunu beraber kullananlar. Sühreverdî kendini bunlardan sayar. Kendinden önceki Eflatun ve Efla­tuncu filozoflarla Zerdüşt’ü de bunlardan sayar.

Kendi zamanında ve sonraları Endülüs’ten Hindistan’a kadar bir kısım taraf­tarları olmuştur. Fakat belki Meşaiyyun’un şiddetli tenkidi, belki de dü­şüncelerin­deki mübhemlik ve anlaşılma zorluğu sebebiyle Sühreverdî’nin eserleri pek tanın­mamıştır.

1819- Sühreverdî ve diğer filozoflar gibi Aristo ve Eflatun’un te’sirinden kur­tulamadığından mevcudatın hudûsunu, kesret ve tebeddülünü izahta bü­yük müşkilatla karşılaşır. Sühreverdî de Farabî, ibn-i Sina gibi feleklerin akıl, ruh ve irade sahibi oldukları nazariyesini ileri sürer. Bu nazariyede Aristo’ya bağlı kalan bu filozoflara göre: “Birden bir çıkar. Kesret ve tebeddülat, se­bebinde de tebeddülünü gerektirir.” deyip önce Vacib-ül Vücud’dan “Akl-ı Evvel” dedikleri bir varlığın su­dur ettiğini ve ondan da ikinci aklın ve birinci feleğin meydana geldiğini, ondan da üçüncü aklın ve ikinci felek çıktığını ve hakeza dokuz felek ve on aklın sudurunu iddia ederler.

Buna binaen insan aklı ve nefsine, hayvan, nebat ve unsurlara kadar muhtelif varlıkların teselsülen meydana gelişini güya izah ederek böyle es­babı, uluhiyette bir nevi ortaklar tevehhüm ederler. (Bak: Akl-ı Evvel ve 941.p.)



1820- Sühreverdî bu teselsülen sudur nazariyesinin izahında, İlahî nurun, varlık mertebeleri üzerindeki farklı tecellisini ileri sürer. En nurani varlık te­lakki ettiği akl-ı evvelden en kesif ve karanlıklı kabul ettiği madde ve unsur­lara kadar bu tecelli de­recelenir, der.

Bu görüşüyle Meşaiyyun’un teselsülen sudur nazariyesine küçük bir izah fark getirirse de, mezkûr nazariyenin esasında onlardan ayrılmaz.

Böyle dâhi şahısların dehalarına rağmen hidayet yolunu bulamamalarının en bi­rinci sebebi, bütün beşerî düşüncelerin üstünde ve kâinat Hâlikının ke­lâmı olarak tam bir istiklaliyete sahib olan Kur’ana sadakatla bağlı kalmayıp, beşerî iktidar ve bilgi imkânı ile de hakikatı bulabilecekleri zannıyla felsefeye de rağbet göstermeleri­dir. (Bak: 1305.p.)

1821- Sühreverdî Harput, Diyarbakır, Konya, Sivas ve Haleb’de bu­lundu. Ken­disi, “Hayatının büyük bir kısmını seyahatle, tetkikle ve aydın bir dost aramakla ge­çirdim” demektedir. Selçuklu beylerinden Harput Emiri İmaduddin Karaaslan’ın himayesinde çalıştı. Son olarak Haleb’e gidince bü­yücülük ithamı ile Salahaddin- Eyyubî’nin emri ile ölüme mahkûm edilmiştir. (B.Sami Sağbaş, Felsefe öğretmeni) (Bak: Meşşaiye)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   590   591   592   593   594   595   596   597   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin