İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə696/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   692   693   694   695   696   697   698   699   ...   1221
2228- qqMA-BA’DETTABİA yQ[AO7~ fQ"_8 : (Mâ ba’de-t tabia) Metafi­zik. Beş duygu ile bilinmeyen varlıklar hakkında fikrî araştırma yapan felsefe kolu. Bu felsefe ile alâkalı olan. (Bak: Metafizik)

2229- qqMADDE ˜±…_8 : Fizikte: Mekânda yer kaplayan, ağırlık ve küt­lesi olan varlık. Cisim. *Unsur. *Kanun, lügat gibi metinlerde herbiri başlıbaşına hüküm veya mevzuu bildiren kısım. Bent. *İleri sürülen mes’ele. *Asıl, esas, cevher, maye. (Bak:Atom, Zerre, Tabiat)

Fizikte maddenin temeli olarak atom kabul edilmektedir. Atomun yapısı ve mahiyeti hakkındaki nazariyeler tarih boyunca değişikliklere uğramıştır. Halen bu mevzudaki nazariyeler istikrar bulmuş ve tam vuzuha kavuşmuş değildir. Bugünkü fizikte maddenin yanında bir de “anti-madde”nin varlı­ğından bahsedilmektedir. İlim terakki ettikçe hatalı nazariyeler tadile uğra­maktadır. Buna rağmen maddenin hakiki mahiyeti anlaşılmış değildir. Gü­nümüzde bir kısım peşin hükümlü olmayan ciddi fizikçiler, insanın mutlak hakikat karşısındaki aczini ve beşerî ilimlerin nâkısiyet ve nisbîliğini anlaya­rak, bilmedikleri sahada daha ihtiyatlı ve daha müte­vazi konuşmayı tercih etmektedirler. Muhakkak ki, geçen asırla asrımız arasındaki anlayış büyük farklar arzetmektedir. Maddeciliğin 19.yy. kaynaklarının ne kadar ba­sit ve cehle istinad ettiği, bugün daha iyi anlaşılıyor. Asrımızda aklı bozulmamış bir insanın, madde âleminde tecelli eden kudret-i İlahiyeyi anlamakta bir bakıma daha şanslı olduğu söylenilebilir. Fakat hala geçmiş asırların maddeciliğine yani herşeyi maddeye dayandırıp izah etmek iddiasına rastlamaktayız. Hal­buki:



2230- “Bittecrübe, madde asıl değil ki, vücud ona müsahhar kalsın ve tabi ol­sun. Belki madde, bir mana ile kaimdir. İşte o mana, hayattır, ruhtur. Hem bilmüşahede madde, mahdum değil ki, herşey ona irca’ edilsin. Belki hâdimdir, bir hakikatın tekemmülüne hizmet eder. O hakikat, hayattır. O hakikatın esası da ruh­tur. Bilbedahe madde hâkim değil ki, ona müracaat edilsin, kemalat ondan istenil­sin. Belki mahkûmdur; bir esasın hükmüne ba­kar, onun gösterdiği yollar ile hareket eder. İşte o esas, hayattır, ruhtur, şu­urdur.

Hem bizzarure madde lüb değil, esas değil, müstekar değil ki, işler ve kemalat ona takılsın, ona bina edilsin; belki yarılmağa, erimeğe, yırtılmağa müheyya bir kı­şırdır, bir kabuktur ve köpüktür ve bir surettir. Görülmüyor mu ki: Gözle görülmiyen hurdebinî bir hayvanın ne kadar keskin duyguları var ki, arkadaşının se­sini işitir, rızkını görür, gayet hassas ve keskin hisleri vardır. Şu hal gösteriyor ki; maddenin küçülüp inceleşmesi nisbetinde âsâr-ı hayat tezayüd ediyor, nur-u ruh teşeddüd ediyor. Güya madde inceleştikçe bizim maddiyatımızdan uzaklaştıkça ruh âlemine, hayat âlemine, şuur âle­mine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddetli tecelli ediyor. İşte hiç mümkün müdür ki: Bu madde perdesinde bu kadar hayat ve şuur ve ruhun teşerruhatı bulunsun; o perde altında olan âlem-i batın, ziruh ve zişuurlarla dolu olmasın. Hiç mümkün müdürki: Şu maddiyat ve âlem-i şehadetteki mananın ve ruhun ve hayatın ve hakikatın şu hadsiz tereşşuhatı ve lemaat ve semeratının menabii, yalnız maddeye ve maddenin hareketine irca’ edilip izah edilsin. Haşa ve kat’a ve asla! Bu hadsiz tereşşuhat ve lemaat gösteriyor ki; şu âlem-i maddiyat ve şehadet ise, âlem-i melekût ve ervah üstünde serpilmiş tenteneli bir perdedir.” (S.509)



2230/1- Madde mefhumu din ilminde daha geniş ele alınır. Eski Yunan felse­fesinden gelen madde anlayışı, zamanla değerini kaybetmekte ve mahsûsat âleminin zâhir ve dar sahasına inhisar etmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, Yunan felsefesinin melaike anlayışını bazıların dinden geldiğini zannetmeleri münasebetiyle cisim anlayışına da temas ede­rek şöyle diyor:

“Ehl-i zâhirin zihinlerini teşviş eden, felsefe-i Yunaniyeye incizablarıdır. Hatta o felsefeye fehm-i âyette bir esas-ı müselleme nazarıyla bakıyorlar. Hatta oğlu öl­müş ve kocakarıyı güldürecek derecede bir misal budur ki: Ba­zıları öyle bir zatın kelâmındaki fülûs-u felsefeyi, cevher-i hakikatten temyiz etmeyecek dereceden pek çok derecede âlî olan o zat-ı nakkad, Kürdçe de­miştir ki:

²t«V«8 ²w¬9~«—¬ ²–¬‡_«Z¬å ²h¬._«X«2 Halbuki: Bu söz ile hükemanın mezhebi olan ki: “Me­laike-i Kiram maddeden mücerreddirler” red yolunda tasrih ediyor ki: “Mela­ike-i Kiram anasırdan mahluk ecsam-ı nuraniyedirler.” Onlar fehmet­mişler ki: Ana­sır dört oldukları İslâmiyet’tendir. Acaba... Dörtlüğü ve unsuriyeti ve besateti, hükema ıstılahatından ve müzahref olan ulûm-u tabiiyenin esaslarındandır. Hiç usûl-ü İslâmiyeye taallukları olmayan belki zâhir müşahedetle hükmolunan bir kazi­yedir. Evet dine teması olan her şey, dinden olması lâzım gelmiyor. Ve İslâmiyet’le imtizac eden her bir madde, İslâmiyet’in anasırından olduğunu kabul etmek unsur-u İslâmiyet’in hasiye­tini bilmemek demektir. Zira kitab ve sünnet ve icma’ ve kıyas olan anasır-ı erbaa-i İslâmiye, böyle maddeleri terkib ve tevlid etmez.




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   692   693   694   695   696   697   698   699   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin