İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə752/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   748   749   750   751   752   753   754   755   ...   1221
2472- qqMİSAL Ä_C8 : Bir şeyin benzer hali. Benzer. Örnek. *Düş. Rüya. *Ahlâk ve âdabla ilgili kıssa ve hikâye. *Bir şeyin örneği ve sıfatı. Kı­sas. *Gr: İlk harfi harf-i illet olan (yani elif, vav veyahud da ya olan) fiil veya kelime. (Bak: Âlem-i Misal, Temsil)

2473- qqMİSKİN w[UK8 : (c.Mesakin) Halk lisanında uyuşuk, tenbel, ha­re­ketsiz, Zavallı. *Cüzzam hastası. *Fık: Kendi kendini idare edemiyen, hastalık, yaş­lılık ve sakatlık gibi sebeblerle iktisabdan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse, Bu kelime Kur’an ve hadis lisanında galib mana ile Ashab-ı Suffa ve o tarzda yaşıyanlara da bakar.

Kur’an (2:184) (5:89,95) (58:4) âyetlerinde, keffaret ve fidye olarak mis­kini it’am (yedirmek); (69:34) (74:44) (76:8) (89:18) (90:16) (107:3) “ayetle­rinde de diyaneten ve ikraman it’am tavsiyeleri var. Fakir hakkında ise, it’am (yedirme) tavsi­yeleri yoktur. Bundan telmihen şöyle bir mananın anlaşılması da mümkündür ki; miskin: evi ve ailesi olmayan ve dolayısıyla de çok kere evlerde hazırlanan yemek imkânlarından mahrum kimselerdir. Fakir ise, ev ve aile sahibi olmakla beraber nisab miktarı gınaya malik olmayan kimsedir.

İmamlar, miskin ve fakirin tariflerinde farklı re’y beyan ederler. Bazıla­rınca miskin fakirden; diğer bazı âlimler de fakir miskinden daha yoksul ol­duğunu söy­lerler.

“Hanefiyece meşhur olan: Fakir, nisaba malik olmayan; miskin ise, hiçbir şeyi olmayıp fakirden daha düşkün olandır.” (E.T. 4834)



2474- Miskin kelimesinin aslı, sükûnet ve hareketsizlik manasındaki

– ¾ ‰ köküdür. Hareket ve çalışmadan sonra istirahat edilen yere de, ism-i me­kân ile “mesken” denilir.

Din ve hak uğrunda hasr-ı hayat ile, dünyevî iaşesi için çalışmaya zamanı olma­yan fedakârlara da işaret eden bu kelime, zamanla halk anlayışında ha­karet manasını tazammun eder bir hale kadar gelmiştir. Halbuki Resulullah’ın (A.S.M.) ve Kur’anın tarifiyle miskin, izzet ve fedakârlık sıfatla­rına sahib oldukları ve Kur’anın geçmiş Peygamberler zamanında da onlar­dan bahisle, ehl-i hamiyeti yardıma davet etmesi ile anlaşılır ki, geçmiş pey­gamberlerden bu yana kıyamete kadar hak ve hakikatın fedakâr havarileri yer yer bulunur ve bulunmalıdır. (Bak: Vakf-ı Hayat)

2475- Daima dünya hayatına ve saltanatına değer veren insanlar, bu fe­dakârları gereği gibi takdir edememişler. Fakat kâinat vüs’atinde hakaikın mümessili olan Habibullah (A.S.M.) mesakin hakkında hakikat-ı hali gereği gibi tarif tesbit etmiştir. Şöyle ki:

­}«W²TÇV7~ ­˜Ç…«h­B«4 ¬‰_ÅX7~|«V«2 ­¿Y­O«< >¬gÅ7~ ¬¿~ÅYÅO7~ ~«g«Z¬" ­w[¬U²K[¬W²7~ «j²[«7

>¬gÅ7~ «Ä_«5 Ó­w[¬U²K¬W²7~ ¬w«W«4~Y­7_«5 ¬–_«#«h²WÅB7~«— Õ­?«h²WÅB7~«— ¬–_«B«W²TÇV7~«—

@®\²[««- «‰_ÅX7~ ­Ä«_²K«< «ž«— ¬y²[«V«2 ­»Åf«M«B­[«4 ­y«7 Çw«B²S­<«ž«— ¬y[¬X²R­< |¬±X¬3 ­f¬D«<



2476- “Resulullah (A.S.M.): “Miskin şu kapı kapı dolaşmayı san’at edi­nen, sa­daka için halkı dolaşıp, halkın da kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği di­lenci makulesi değildir.” buyurdu. Sahabeler:

-Öyle ise miskin kimdir? Ya Resullallah! dediler.

-Miskin, kendini geçindirecek gınaya malik olamıyan ve kendisine veril­mesi için (halk tarafından) zarureti bilinmeyen, kendisi de kalkıp halktan birşey istemeyen (afif, nezih) kimsedir.” buyurdu.” (218)

2477- Diğer bir hadis de şöyledir:

¬–_«B«W²TÇV7~«— ­}«W²TÇV7«~ «ž~«— ¬–_«#«h²WÅB7~«— ­?«h²WÅB7~ ­˜Ç…«h­# >¬gÅ7_«" ­w[¬U²K¬W²7~ «j²[«7

_®4_«E²7¬~ «‰_ÅX7~ «–Y­V«¶[²K«< «ž ²v­BÌ[¬- ²–¬~ ~Η«h²5¬~ ­r¬±S«Q«B­W²7~ ­w[¬U²K¬W²7~_«WÅ9¬~

“Resulullah (A.S.M.) buyurdu ki: “Miskin, kendisini bir iki hurmanın, bir iki lokmanın geri çevirmekte olduğu (dilenci) kimse değildir. Miskin, ancak zaruretler içinde iffetli kalmaya çalışan nezih kimsedir. İsterseniz şu âyeti okuyunuz: (Bu 2:273 âyeti olup meali şöyledir:)

“(Sadakalar) Allah yolunda kendilerini vakfetmiş fakirler içindir ki, onlar yeryü­zünde dolaşmaya muktedir olmazlar. (Hallerini) bilmeyen iffet ve istiğ­nalarından dolayı onları zengin kimseler sanır. Sen o gibileri simalarından tanırsın. Onlar, in­sanlardan yüzsüzlük edip de (birşey) istemezler. Siz (hak yolunda) ne mal harcarsa­nız şüphesiz Allah onu hakkıyla bilicidir.” (219) Buhari 24. kitab-üz zekat 53. babı aynı mevzudur. (Bak: 4050-4052.p.lar)

Mesakinin faziletini gösteren bir dua-yı Nebevî de şudur:

“¬w[¬6_«K«W²7~ ¬?«h²8­ˆ |¬4 |¬9²h­L²&~«—_®X[¬U²K¬8|¬X²B¬8«~«— _®X[¬U²K¬8|¬X[¬&«~ Åv­Z±V7«~

Allahım! Beni miskin olarak hayatlandır (yaşat) ve miskin olarak vefat ettir ve mesakin zümresi içinde de haşreyle.” (K.H. hadis: 538)



2477/1- 3939, 4050, 4051.p.larda kaydedildiği gibi Kur’anda “Allah yo­lunda kendilerini vakfettikleri” bildirilen “fakirler” ve hadislerde faziletleri bildirilen “mesakin” elbette ki belli bir yer ve zamana münhasır değildir. Ge­rek âyetlerin, ge­rek hadislerin küllî manaları itibariyle hem Asr-ı Saadet’e hem gelecek bütün asırlara şümulü vardır. Asr-ı Saadet ise bütün gelecek asırlara ekmel ve küllî bir örnektir. Her devirde Allah’ın inayetiyle O’nun yoluna kendilerini vakfetmiş “fakirler” ve” mesakin” olmuştur ve olacaktır.

Nitekim büyük müceddid İmam-ı Rabbani (R.A.) Mektubat adlı eserinde yer alan Mirza Bediüzzaman’a hitaben yazdığı 74. ve 75. mektublarında, Asr-ı Saa­det’teki Ashab-ı Suffa’yı kendilerine örnek olarak kendisi ve yakın çev­resini “mesakin” manasında fakirler diye vasıflandırmakta (*) ve bu fakirleri âyet ve ha­dislerdeki asırlara şamil küllî manasıyla ele alarak 74. mektubunda şöyle demektedir: (**)

“(Mektubunuzu) okuyunca fakirlere sevginiz ve bağlılığınız anlaşıldı. Çünki bu sevgi selâmetin (dalalete düşmemenin) sermayesidir. Onlar, Allahu Teala’nın celîsleridir (yani, huzur-u etemme nail olup, Allah’ı unutmayan marifet ehlidirler). Onlarla beraber onlanlar (manevi cihad ve gayrette onlara katılan, destek olan, meclislerinde bulunup feyizyab olanlar) şaki olmazlar. (yani, bu hak cereyanının muhalifleri olan Süfyan, Tagut, Deccal ve Firavunî cereyanlara fiilen hattâ zımnen dahi katılıp kapılmayacaklar) (220) Resulullah (A.S.M.) kâfirlere galib gelmesi ve işle­rin kolaylaşması (hizmet-i diniyede inayet-i İlahiyeye mazhariyeti) için, muhacirlerin fakirleri hürmetine dua bu­yurduğu bildirilmektedir.” (221)

İmam-ı Rabbani (R.A.) bu cemaatın Allah indinde yeminlerinin (duaları­nın) makbuliyetini (Bak: 3964/2.p.) beyan ederek böyle halis mücahid ve ehl-i marifet bir cemaat-ı makbulenin hizmetini ve bunlara bağlanmanın ehem­miyetini gösteri­yor. Elbette ki ikinci bin yılın müceddidi, bu beyanlarıyla sa­dece kendi zamanının Mirza Bediüzzaman’ına değil, zamanımızdaki Mirza oğlu Bediüzzaman’a da hitab ederek, onun en ehemmiyet verdiği Nur cami­asının haslar dairesi olan iman hizmeti fedakârlarına da işaret ettiği anlaşılı­yor. Zira böyle büyük imamlar, Kur’an ve ehadisin tarzını takib ederek cüz’î bir hâdiseyi beyan ederken o hâdisenin külliyetini de ders veriyorlar.

İmam-ı Rabbani (R.A.) aynı mektubun devamında kendisine yapılan öl­çüsüz medihten nehyederek azami ihlası ders vermekte, nasihatların başında sünnet-i seniyeye ittiba etmenin elzemiyetini anlatmaktadır. Daha sonra da, “dünyanın süsle­rine düşkün olmamak, varlığına ve yokluğuna aldırış etme­mek lâzımdır... Dünyanın malına, mevkiine düşkün olanların, bunlara ka­vuşmak için uğraşıp da ansızın hep­sini bırakıp gidenlerin halini görerek ibret alınız.” demekte ve böylece en ehemmi­yetli esaslara dikkat çekerek irşad et­mektedir.

2477/2- Yine Mirza Bediüzzaman’a hitab eden 75. mektubunda İmam-ı Rab­bani (R.A.) Ehl-i Sünnet ve Cemaata uygun olarak, itikad ve iman esasla­rında tekâ­mül etmek, yani imanda terakkiyi ve ona hizmeti birinci derecede ele almak bundan sonra sünnete uyma yolunda amelî fıkhı, yani İlahî emir ve yasakları bilmek gereğini beyan etmektedir. İman-ı kâmil ve amel-i salih ile mukaddes âleme (Cennet’e) uç­mak nasib olur; bu iki kanat olmadan yüksel­mek olmaz, şeklinde nasihatta buluna­rak bu mevzudaki hassasiyetin göster­mektedir.

Calib-i dikkattir ki, Bediüzzaman Said Nursî Hz.nin en çok ehemmiyet verdiği iki esas olan, halis bir hizmet cemaatının varlığı ve iman hizmetinin birinci derecede tutulması hususu; İmam-ı Rabbani’nin (R.A.) mezkûr iki mektubunda da açıkça gö­rülmektedir. Böylece bu iki büyük müceddid, bu iki esasın elzemiyetinde müttefik olup, mesleklerini ona bina etmişlerdir.



2478- Mesakine yardım, bir ihsan olmaktan daha çok bir vecibe-i diniye­dir. Zira, mukaddesatın muhafazısında her müslüman muvazzaftır. O yolda hasr-ı nefs edenlere ağniyanın muaveneti, dinen vacibdir. (Bak: 521.p.1 ve 2479 p.ta bir ayet notu) Yoksa manen mesul olunur. Bu hakikatı Elmalılı Hamdi Efendi 107. surenin 3. âyetini tefsir ederken şöyle izah eder:

“Burada taamdan murad it’am olduğu için, it’am-ül miskin demek daha zahir olacak iken, taam denilmesi nüktelidir. Bunda aç olan bir miskinin, kudreti olanlar tarafından verilecek taama mülki imiş gibi diyaneten bir hakkı taalluk ettiğine işaret vardır ki, (51:19) ¬•—­h²E«W²7~«— ¬u¬¶<_ÅK¬7 Çs«& ²vZ¬7~«Y²8«~ |¬4«— âyetin mantukudur. Bu su­retle istihkakın şiddetine tenbih ve başa kakmak­tan nehy edilmiş demektir.” (E.T. 6167) (69:34) (89:18) âyetleri de aynı me­aldedir.




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   748   749   750   751   752   753   754   755   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin