Atıf notları:
-Yağmurun evkat-ı nüzulünün gayr-ı muayyen olmasının bir hikmeti, bak: 842.p.
-Birkısım mugayyebatın hikmeti, bak: 2032.p.
2537/1- Mugayyebat-ı hamseden olan kıyametin vakti ve Nurcular taifesinin ne zamana kadar devam edeceği mevzuunda Bediüzzaman Hazretlerinin yazdığı bir mektub:
“Ahir zamandan haber veren mühim bir hadis:
¬˜¬h²8«_¬" yÁV7~ «|¬#²_«< |ÅB«& ¬±s«E²7~ |«V«2 «w<¬h¬;_«1 |¬BÅ8~ ²w¬8 °}«S¬=_«0 Ä~«i«# «
(232) Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. |¬BÅ8~ ²w¬8 °}«S¬=_«0 Ä~«i«# « (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrîsi 1542 ederek nihayet-i devamına ima eder.
yÅV7~ Ŭ~ «`²[«R²7~ v«V²Q«< «
¬±s«E²7~|«V«2 «w<¬h¬;_«1 (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikârane, belki galibane; sonra ta kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder.
yÅV7~ Ŭ~ «`²[«R²7~ v«V²Q«< « ¬yÅV7~ «f²X¬2 v²V¬Q²7~«—
¬˜¬h²8«_¬" yÁV7~ «|¬#²_«< |ÅB«& (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyamet kopmasına ima eder. yÅV7~ Ŭ~ «`²[«R²7~ v«V²Q«< «
Cay-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittiifak bin beşyüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altıdan ta kırk ikiye, ta kırk beşe kadar üç inkılab-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi.
Hem kıyametin vaktini kat’i tarzda kimse bilmez; fakat böyle imalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir.
Fatiha’da “sırat-ı müstakim” ashabının taife-i kübrasını tarif eden
²v¬Z²[«V«2 «a²W«Q²9«~ «w<¬gÅ7«~ fıkrası, şeddesiz bin beşyüz altı veya yedi ederek tam tamına ¬±s«E²7~ |«V«2 «w<¬h¬;_«1 fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa |¬BÅ8~ ²w¬8 °}«S¬=_«0 Ä~«i«# « fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadisin imasını te’yid edip remz derecesine çıkarıyor; ve müteaddid ayat-ı Kur’aniyede “sırat-ı müstakim” kelimesi, bir mana-yı remzîyle Risalet-in Nur’a manaca ve cifirce ima etmesi remze yakın bir ima ile, Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten birden ihtar edildi.
yÅV7~ Ŭ~ «`²[«R²7~ v«V²Q«< « ¬yÅV7~ «f²X¬2 v²V¬Q²7«~ (K.L.27)
2537/2- Hakikatları i’lam-ı İlahîye istinad eden ilham ve manevi mükâşefelerle veya Kur’an ve ehadisten cifrî istihrac ve işarî manaların keşfiyle mugayyebattan bazılarına cüz’iyet cihetiyle hem kat’i ve sarih olmayarak muttali olunabileceği hükmünü, ülema-i İslâm reddetmemiştir. Ezcümle Elmalı’lı Hamdi Efendi, mugayyebat-ı hamse hakkındaki âyeti tefsir ederken şunları kaydeder:
“Camius’sagîr’de yÁV7~ Ŭ~ ÅwZ²W«V²Q«< « °j²W«' (233) diye varid olan Büreyde hadisinde Menavi Kebir şerhinde der ki: Ya’ni bu beş şeyi Allah’dan başkası hem küllî hem cüz’î olarak ihata ve şümul vechi üzere bilmez.
Şu halde Allah Teala’nın bazı havassını (İslâm büyüklerini) hatta bu beşten bazı mugayyebata muttali’ kılmasına münafi olmaz. Çünkü o mahdud cüz’iyattır. Mu’tezile’nin bunu inkâr etmesi de mükâberedir.
Bir de Buhari’de Enes İbn-i Malik (radıyallahü anh)ten rivayet olunduğu üzere Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi vesselem) buyurmuştur ki: “Allah Teala rahime bir melek müvekkel kılmıştır. Ya Rab nutfe, ya Rab aleka, ya Rab mudga der, Allah Teala da hakkını kaza etmek irade buyurduğu vakit erkek mi dişi mi ? şaki mi Said mi? Rızkı ne, eceli ne? Söyler, anası karnında bunlar yazılır. O vakit onu o melek ve Allah Teala’nın mahlukatından dilediği kimseler de bilir. Demek ki bazılarının bu suretle bilebilmesi zikrolunan ihtisasa (yalnız Allah’ın bilmesine) münafi değildir. Çünkü Allah’a mahsus olan ilim, gaybde iken her birinin ahvaline alet- tafsil ilmi tam ve kâmildir. Melekin ve ba’zı havassın muttali’ olabileceği ilim ise, az çok delili tahakkuk etmiş bir vechile nâkıs bir ilimdir... Zannî istidlaller de buna münafi değildir. Çünkü zann, ilim değildir. İlim şübhesiz olandır.” (E.T. 3853)
Dostları ilə paylaş: |