Bir atıf notu:
-Kâinat ve insanın yaratılış gayesini ve Risalet-i Muhammediyenin (A.S.M.) lüzumunu beyan eden temsilî bir bahis, bak: 1033-1039.p.lar.
2576- Keza” İsm-i Hakem ve Hakîm, bedahet derecesinde Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın risaletine delalet ve istilzam ediyor denilebilir. Evet madem gayet manidar bir kitab, onu ders verecek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal, kendini görecek ve gösterecek bir ayine iktiza eder. Ve gayet kemalde bir san’at, teşhirci bir dellal ister; elbette herbir harfinde yüzer manalar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebir-i kâinatın muhatabı olan nev’-i insan içinde elbette bir rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak. Ta ki, o kitabda bulunan kudsi ve hakiki hikmetleri ders verecek... belki kâinattaki hikmetlerin vücudunu bildirecek.. belki kâinatın hilkatindeki makasıd-ı Rabbaniyenin zuhuruna, belki husulüne vesile olacak... ve umum kâinatta Hâlik tarafından gayet ehemmiyetle izharını irade ettiği kemal-i san’atını, cemal-i esmasını bildirecek, ayinedarlık edecek... ve o Hâlik, bütün mevcudatla kendini sevdirmek ve zişuur mahluklarından mukabele istediğinden, o zişuurların namına birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete karşı geniş bir ubudiyet ile mukabele edip, berr ve bahri cezbeye getirecek, Semavat ve Arzı çınlatacak bir velvele-i teşhir ve takdis ile, o zişuurların nazarını, o san’atların Saniine çevirecek... ve kudsi dersler ve talimatla bütün ehl-i aklın kulaklarını kendine çevirecek bir Kur’an-ı Azimüşşan’la, o Sani-i Hakem-i Hakîm’in makasıd-ı İlahiyesini en güzel bir surette gösterecek. ve bütün hikmetlerinin tezahürüne ve tezahürat-ı cemaliye ve celaliyesine karşı en ekmel bir mukabele edecek bir zat, Güneşin vücudu gibi kâinata lâzımdır, zaruridir. Ve öyle eden ve en ekmel bir surette o vazifeleri yapan, bilmüşahede Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dır. Öyle ise; Güneş ziyayı, ziya gündüzü istilzam ettiği derecede; kâinattaki hikmetler, Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) istilzam eder.
2577- Evet nasılki İsm-i Hakem ve Hakîm’in cilve-i azamı ile, azamî derecede Risalet-i Ahmediyeyi iktiza ediyor; öyle de: Esma-i Hüsnadan Allah, Rahman, Rahim, Vedud, Mün’im, Kerim, Cemil, Rab gibi çok isimlerin herbiri, kâinatta görünen bir cilve-i azamla, azamî derecede ve mertebe-i kat’iyette Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) istilzam ederler.
Meselâ: İsm-i Rahman’ın cilvesi olan rahmet-i vâsia, o Rahmetenlil’âlemîn ile tezahür eder. Ve İsm-i Vedud’un cilvesi olan tahabbüb-ü İlahî ve taarrüf-ü Rabanî, o Habib-i Rabb-ül Âlemîn ile netice verir, mukabele görür. Ve İsm-i Cemil’in bir cilvesi olan bütün cemaller, yani cemal-i zat, cemal-i esma, cemal-i san’at, cemal-i masnuat dahi, o ayine-i Ahmediyede görülür, gösterilir. Ve Haşmet-i rububiyet ve saltanat-ı uluhiyetin cilveleri dahi, o dellal-ı saltanat-ı rububiyet olan Zat-ı Ahmediyenin risaletiyle bilinir, görünür, anlaşılır, tasdik edilir. Ve hakeza... Bu misaller gibi ekser esma-i hüsnanın herbirisi Risalet-i Ahmediyeye birer parlak bürhandır.” (L.316)
2578- Keza “maddiyat âlemi Cenab-ı Hakk’ın envar-ı ni’metini cezbetmek için hakiki bir ihtiyaç ile şemse muhtaç olduğu gibi, âlem-i maneviyat dahi rahmet-i ilahiyenin ziyalarını almak için şems-i Nübüvvete, muhtaçtır. Binaenaleyh Resul-i Ekremin (ASM) nübüvveti şemsin kat’iyet ve vuzuhu derecesinde kat’i ve vâzıhtır.” (M.N.139)
2579- Kemalat-ı Muhammediye (A.S.M.): Kur’anda”Zat-ı Zülcelal (C.C.) demiş: (68:4) ¯v[¬P«2 ¯sV' |«V«Q«7 «tÅ9¬~«— Bütün ümmet, hatta düşmanları da dahil olduğu halde icma etmişler ki, bütün ahlâk-ı haseneye cami’dir. Nübüvvetten evvel ondaki ahlâk-ı hamidenin kemaline tercüman olan Muhammed-ül Emin ünvanıyla iştihar etmiştir. Hazret-i Aişe (R.A.) her vakit derdi. «–³~²hT²7~ yTV' (235) Demek Kur’anın tazammun ettiği bütün ahlâk-ı haseneye cami idi. İşte o Zat-ı Kerim’de icma-ı ümmetle tevatür-ü manevi-i kat’i ile sabittir ki:
İnsanların sîreten, sureten en cemili ve en halîmi ve en sâbiri ve en şâkiri ve en zâhidi ve en mütevazii ve en afifi ve en cevadı ve en kerimi ve en rahîmi ve en âdili, herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afv, sıhhat-i fehim, şefkat gibi ne kadar secaya-yı âliye varsa en mükemmel bir fihriste-i nuranisidir. Bunların içindeki nokta-i i’caz şudur ki: Ahlâk-ı hasene çendan birbirine mübayin değil. Fakat derece-i kemalde birbirine müzahame eder. Biri galebe çalsa öteki zayıflaşır. Meselâ: Kemal-i hilm ile kemal-i şecaat, hem kemal-i tevazu ile kemal-i şehamet, hem kemal-i adaletle kemal-i merhamet ve mürüvvet, hem tam iktisad ve itidal ile tamam-ı kerem ve sahavet, hem gayet vakar ile nihayet haya, hem gayet şefkat ile nihayet elbuğzu fillah, hem gayet afv ile nihayet izzet-i nefs, hem gayet tevekkül ile nihayet içtihad gibi mecami-i ahâk-ı mütezahime birden derece-i âliyede bir zatta içtimaı, müzayakasız inkişafları, mu’cizelerin mu’cizesidir.” (A.B.70) (Bak: 135,136, 137, 139.p.lar)
Dostları ilə paylaş: |