İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə806/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   802   803   804   805   806   807   808   809   ...   1221
2733- qqMÜRŞİD f-h8 : (Rüşd’den) İrşad eden, doğru yolu gösteren, gaf­letten uyandıran. *Peygamber vârisi olan, kılavuz. *Tarikat piri, şeyhi. (Bak: İrşad, Tarikat)

2734- Üstad ve mürşide feyiz cihetinde vesilelikten fazla makam veril­memeli­dir.”Nasılki bir cemaatın malı bir adama verilse, zulüm olur. Veya cemaate ait va­kıfları bir adam zabtetse zulmeder. Öyle de: Cemaatın sa’yleriyle hasıl olan bir neti­ceyi veya cemaatın haseneleriyle terettüb eden bir şerefi, bir fazileti, o cemaatin rei­sine veya üstadına vermek; hem cemaate, hem de o üstad veya reise zulümdür. Çünkü enaniyeti okşar, gurura sevk eder. Kendini kapıcı iken, padişah zannettirir. Hem kendi nefsine de zulme­der. Belki bir nevi şirk-i hafiye yol açar. Evet bir kalayı fetheden bir taburun ganimetini ve muzafferiyet ve şerefini, binbaşısı alamaz.

Evet üstad ve mürşid, masdar ve menba telakki edilmemek gerektir. Belki mazhar ve ma’kes olduklarını bilmek lâzımdır. Meselâ: Hararet ve ziya, sana bir ayine vasıtasıyla gelir. Senden güneşe karşı minnettar olmaya bedel, ayineyi masdar telakki edip, güneşi unutup,ona minettar olmak, divaneliktir. Evet ayine muhafaza edilmeli, çünki mazhardır. İşte mürşidin ruhu ve kalbi bir ayinedir. Cenab-ı Hak’tan gelen feyze ma’kes olur. Müridine aksedilme­sine de vesile olur. Vesilelikten fazla feyiz noktasında makam verilmemek lâzımdır.

Hatta bazı olur ki, masdar telakki edilen bir üstad, ne mazhardır ne masdardır. Belki müridinin safvet-i ihlasıyla ve kuvvet-i irtibatıyla ve ona hasr-ı nazar ile o mirid başka yolda aldığı füyüzatı, üstadının mir’at-ı ruhun­dan gelmiş görüyor. Nasılki bazı adam, manyetizma vasıtasıyla bir cama dik­kat ede ede, âlem-i misale karşı hayalinde bir pencere açılır. O ayinede çok garaibi müşahede eder. Halbuki ayinede değil, belki ayineye olan dikkat-ı na­zar vasıtasıyla ayinenin haricinde haya­line bir pencere açılmış görüyor. Onun içindir ki, bazan nâkıs bir şeyhin halis mü­ridi, şeyhinden daha ziyade kâmil olabilir ve döner şeyhini irşad eder ve şeyhinin şeyhi olur.” (L.134)

Hülasa, İslâm büyüklerine gösterilen hürmet mana-yı harfiyle olmalıdır. (Bak: 216 ve 3262.p.lar)



2735- Müslümanların evliyaya bakışları ile Hristiyanların azizlerine ba­kışları farklıdır. “İslâmiyet der: «Y­; ެ~ «s¬7_«' «ž Hem vesait ve esbabı, mües­sir-i hakiki olarak kabul etmez. Vasıtaya mana-yı harfi nazarıyla bakar. Akide-i tevhid ve va­zife-i teslim ve tefviz öyle ister. Tahrif sebebiyle şimdiki Hristiyanlık esbab ve vesa­iti müessir bilir, mana-yı ismî nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Onlar azizle­rine mana-yı ismiyle birer menba-ı feyz ve -güneşin ziyasından bir fikre göre istihale etmiş lambanın nuru gibi-birer maden-i nur nazarıyla bakıyorlar. Biz ise evliyaya mana-yı harfiyle, yani ayine güneşin ziya­sını neşrettiği gibi birer ma’kes-i tecelli nazarıyla bakıyoruz.” (H.Ş.137)

2736- Hem mürşid-i hakikat İslâmiyeti kendi şahsında yaşamalı. Evet

“Hazmolmayan ilim, telkin edilmemeli:

Hakiki mürşid-i âlim; koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini,

Koyun verir kuzusuna hazmolmuş müsaffa sütünü.

Kuş veriyor ferhine lüab-âlud kay’ını.” (S.706) (Bak: 242.p.)

2737- Hem bir mü’minin muhabbetini mürşidin şahsî makamına değil, hizmet-i diniyesine bina etmesi gerektiğini söyleyen Bediüzzaman, bir hatıra­sını şöyle anlatı­yor:

“Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (Rahmetullahi Aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum:

O merhum kardeşim, evliya-i azîmeden olan Hazret-i Ziyaeddin (Kuddise Sırruhu)nun has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için o mer­hum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u azam gibi her şeye ıttılaı var.” Beni, onunla rabtetmek için çok hârika makamlarını beyan etti.

Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu gör­sem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen, benim kadar onu hakiki sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u azam suretinde ta­hayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin; yani o ünvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa ve hakikat görünse, senin muhabbetin ya zail olur veyahut dörtte birisine iner. Fakat ben o zat-ı mübareki, senin gibi pek ciddi severim, takdir ederim. Çünki sünnet-i saniyye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana halis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakiki makamı görünse,değil geri çekilmek, vaz­geçmek, muhab­bette noksan olmak; bil’akis daha ziyade hürmet ve takdir ile bağla­nacağım. Demek ben hakiki bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.” (*)

Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i na­zarımı kabul edip takdir etti.” (K.L: 88) (Bak: Hürmet)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   802   803   804   805   806   807   808   809   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin