2754- qqMÜŞEBBİHE yZ±AL8 : Fls: İnsan biçiminde ilah tasavvur edip suretlendiren batıl bir inanış. (Mücessime) de denir. (Bak: Antropomorfizm)
“İnsanın zihni ve lisanı ve sem’i; cüz’î ve teakubî oldukları gibi, fikri ve himmeti dahi cüz’îdir. Ve teakub tarikiyle yalnız bir şeye taalluk eder ve meşgul kalır. Hem de insanın kıymet ve mahiyeti, himmeti nisbetindedir. Himmetin derecesi ise: Maksad ve iştigal ettiği şeyin nisbetindedir. Hem de insan teveccüh ve kasdettiği şeyde, güya “fena fi’l-maksat” oluyor. İşte şu noktaya binaen hasis bir emir veya pek cüz’î bir şey, büyük bir adama isnad olunmaz. Zira tenezzül etmez. Ve himmetini o küçük şeye sığıştıramaz. Himmeti ağır, o şey gayet hafif olduğundan güya müvazenet bozulur. Hem de insan hangi şeye temaşa ederse, elbette mekayisini ve esaslarını kendi nefsinde arayacaktır. Eğer bulmazsa, etrafında ve ebna-yı cinsinde arayacaktır. Hatta hiçbir cihetten mümkinata benzemeyen Vacib-ül Vücud’u tefekkür etse; yine kuvve-i vahimesi şu vehm-i seyyii düstur ve dürbin yapmak istiyor. Halbuki Sani-i Zülcelal, şu nokta-i nazarda temaşa edilmez. Kudretine inhisar yoktur. Ziya-yı şems gibi, kudret ve ilim ve iradesi şâmile ve ammedir, münhasır olmaz, müvazeneye gelmez. En büyük şeye taalluk ettiği gibi, en küçük ve en hasis şeye dahi taalluk eder. Mikyas-ı azameti ve mizan-ı kemali mecmu-u âsârıdır. Herbir cüz’ü mikyas olamaz. İşte Vacib-ül Vücud’u mümkinata kıyas etmek, kıyas-ı maalfârıktır. Mezbur vehm-i batıl ile muhakeme etmek hata-yı mahzdır. İşte şu hata-i bîedebane ve şu vehm-i batılın netice-i seyyiesidir ki: Tabiiyyun, esbabı müessir-i hakiki olduklarına; ve Mu’tezile hayvanları ef’al-i ihtiyariyelerine hâlık olduklarına; ve hükema, cüz’iyatta ilm-i İlahînin nefyine; ve Mecusiler, halk-ı şer başkasının eseri olduğuna itikad ettiler. Güya onlarca Sani’ o kadar azametiyle beraber, nasıl şöyle umûr-u hasiseye ve cüz’iyeye tenezzül edip iştigal etsin. Yuf onların akıllarına ki, şöyle bir vehm-i batılın hükmüne esir oldular.
Ey birader! Şu vehim itikad tarikıyla olmazsa da, vesvese cihetiyle bazan mü’minlere musallat oluyor.” (Mu.l14)
2755- Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarının hakiki mahiyetlerini, beşer idrak edemiyeceğinden bazı âyetlerde teşbih ve temsil yolu ihtiyar edilmiştir. Bu gibi âyetlerden, İlahî sıfatların beşerî sıfatlara benzediği anlaşılmamalıdır.
Zira Kur’an (42:l) °š²|«- ¬y¬V²C¬W«6 «j²[«7 gibi âyetlerde, böyle yanlış anlayışlara sarahaten imkân bırakmamıştır. Kâinat hakikatları dahi, böyle tevehhüm-ü batılı reddeder.
2756- Kur’an’da ¬v[¬&Åh7~ ¬w´W²&Åh7«~ kelimeleriyle bildirilen iki sıfat-ı İlahiye hakkında bir sual ve cevabı:
“Sual: Mebde ve me’haz itibariyle rikkat-ül kalb manasını ifade eden bu iki sıfatın Cenab-ı Hak hakkında kullanılması caiz değildir. Eğer mana-yı hakikatlarının lâzım ve neticesi olan in’am ve ihsan kasdedilirse, mecazda ne hikmet vardır?
Cevab: Bu iki sıfat, “yed” gibi mana-yı hakikileriyle, Cenab-ı Hak hakkında kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, mana-yı mecazinin mana-yı hakikinin lafzıyla, üslubuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların me’luf ve malumları olmayan manaları ve hakikatları zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibarettir. Meselâ “yed”in mana-yı mecazisi insanlara me’nus olmadığından, mana-yı hakikinin şekliyle, lafzıyla gösterilmesi zarureti vardır.” (İ.İ.16) (Bak: 2765,3744,3746.p.lar)
2757- “Kur’an-ı Azimüşşan’da ferman ettiği gibi, (42:ll) °š²|«- ¬y¬V²C¬W«6 «j²[«7 dür. Yani; ne zatında ne sıfatında, ne ef’alinde naziri yoktur, misli olmaz, şehibi yoktur, şeriki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuunatıyla ve keyfiyatıyla kabza-i rububiyetinde tutup, bir hane ve bir saray hükmünde kemal-i intizam ile tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zat-ı akdes’e, misil ve mesil ve şerik ve şebih olmaz, muhaldir.” (L.341)
2758- Hem “Vacib-ül Vücud’un mahiyet-i kudsiyesi, mahiyat-ı mümkinat cinsinden değildir. Belki bütün hakaik-i kâinat, o mahiyetin Esma-i Hüsnasından olan Hak isminin şualarıdır. Madem mahiyet-i mukaddesesi hem vacib-ül Vücud’dur, hem maddeden mücerreddir, hem bütün mahiyata muhaliftir; misli, misali, mesili yoktur.
Elbette o Zat-ı Zülcelal’in, o kudret-i ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi; bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-ı Azam ve Dar-ı Âhiret, Cennet ve Cehennem’in icadı, bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyaları kadar kolaydır.” (M.250)
Dostları ilə paylaş: |