Bir atıf notu:
-Eski ve Yeni Said’in münasebettar olduğu dar ve geniş sahalar, bak: 3253/1.p.)
2900- Bediüzzaman eserlerinin çok yerlerinde dar ve geniş daireden bahseder demiştik. Meselâ, Risale-i Nur’un müteferrik yerlerinde izah edilen üç vazife ki, “iman-hayat-şeriat” diye tarif edilip, birincisi olan iman hizmetinde bilfiil hizmet edenlerin hizmet sahasına “dar daire” veya “haslar dairesi” tabir edilir ve bu daire ehlinin, iman hizmetinin dışındaki meşgalelerden azade kalmaları istenir.
2901- Haslar dairesi hakkında Risale-i Nur eserlerinden birkaç örnek verelim:
“Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîyi temsil eden has şakirdlerinin şahs-ı manevîsi “ferid” makamına mazhar oldukları..” (K.L: 196) Hem “Risale-i Nur, bir daire değil, mütedahil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahibler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakatları var.” (K.L. 248) Hem “Her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir.” (E.L.I 223)
2902- “Şimdi namazda bir ahtıra kalbe geldi ki: Kardeşlerin, ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddi ve manevi ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur’anî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur’u ve şakirdlerinin şahs-ı manevîlerini tevkil ile o halis, muhlis hasların şahs-ı manevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar.” (Ş.492)
2903- “Madem Hacı Kılınç Ali birbuçuk sene bütün Risale-i Nur eczalarına sahip çıkmış, kısmen okumuş; nazarımızda yirmi senelik bir Nur talebesidir. Ben her sabah haslar içinde onun ismiyle bütün manevi kazançlarıma, defter-i a’maline geçmek için hissedar ediyorum. Öyle ise, o da bütün hayatını Risale-i Nur’a vermeye mükelleftir.” (E.L.II.26)
2904- “Azami ihlası kırmamak için Risale-i Nur has talebelerine, hususan nafakasını tedarik edemiyenleri tam tamına idare edecek derecede Risale-i Nur’un satılan nüshalarının beşten birisi Risale-i Nur’un hakkı olduğu cihetle şimdi elli-altmış talebelerine kâfi sermayesi çıkıyor.” (E.L.II.232)
2905- “Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahib ve varisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bu günlerde vuku’ bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum ki:
Risale-i Nur, hakaik-ı İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor.... Siz dahi Risale-i Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir.” (K:L.76) (Bak:3095 ilâ 3098.p.lar.)
2906- “Risale-i Nur’un has talebeleri, (Bak: 1644.p.) baki elmaslar hükmünde olan hakaik-i imaniyenin vazifesi içinde iken zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini onlar ile bulaştırmamak gerektir.” (K.L.l18)
2907- “Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanane taarruzdan vazgeçip, dostane hulûl edip, has talebeleri Risale-i Nur’un hizmetinden geri bırakmak için, me’muriyet gibi bir meşgale buluyorlar veya terfian işi çok diğer bir me’muriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada, o neviden çok vakıalar var. Bu taarruz, bir cihette daha zararlı görünüyor.” (K.L.147)
2908- “Ehl-i dalalet, Risale-i Nur’un intişarına sed çekmek için, has talebelerin ve ciddi çalışanların şevklerini kırmak ve onlara fütur vermek için, ayrı ayrı tarzlarda, umumi bir plan dahilinde taarruz ediliyor. Halislere fütur veremediklerinden, başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyorlar.” (K:L.197)
2909- Bediüzzaman “bundan otuz kırk sene evvel diyordu: Bir Nur gelecek, bir nurani âlemi göreceğiz deyip o mana, geniş bir dairede ve siyasette tasavvur edilmiş... Evet Eski Said’in nur âlemi göreceğiz demesi, Risale-i Nur dairesinin manasını hissetmiş.”(K.L.215)
2910- “İşte Nur’un zahiren, kemmiyeten dar cihetine bakmıyarak, hakikat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalâde menfaatını hissetmesi suretiyle hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş.”(E.L.II.l12)
“Halbuki o Nur, Risale-i Nur idi. Nur şakirdlerinin dairesini umum vatan ve memleket siyasi dairesi yerinde tahmin edip sehiv etmiştim.” (Ş.539)
291l- “Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedahil daireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve cesed ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev’-i beşer dairesinden tut, ta zihayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var.Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyas ile-küçüklük ve büyüklük makusen mütenasib-vazifeler bulunabilir. Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp, lüzumsuz malayani ve âfakî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymetdar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür.” (Ş.202)
2912- “Sözler ile alâkadarlık edenlere, evvelki üç hâfız ile mutaf Hâfız Mahmud Efendi’ye selâm, hem dua ediyorum. Sebat etsinler; onları kardeş dairesine dahil etmişim, talebe dairesine girmeye çalışsınlar.” (B.L.341)
Dost kardeş ve talebeliğin hususiyetleri:
“Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyyen Sözler’e ve envar-ı Kur’aniyeye dair olan hizmetimize ciddi tarafdar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalalete kalben tarafdar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.
Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakiki olarak Sözler’in neşrine ciddi çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir. (Bak: Mubikat-ı Seb’a)
Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.”(M.344)
Birkaç nümunelerini naklettiğimiz bu parçalarda, dar ve haslar dairesi sarahatla görülüyor.
2913- Şimdi bu haslar dairesinde riayeti istenen sabit düstur ve esaslardan bir kısmını nakledelim:
Birinci esas: Azami ihlastır. Yani, dinî hizmette yalnız rıza-yı ilahîyi gaye yapıp maddi ve manevi her türlü meşru menfaatlere dahi, hizmeti vesile yapmamak; hem şöhret, tarafgirlik, rekabet ve siyasi mücadeleler gibi hal ve hareketlerden kaçmak gerektir. Zira bunlar ihlası bozar. Bu esas, “İhlas” maddesinde bir derece izah edildiğinden o maddenin 1514.p.ından 1521.p.ına kadar bakınız.
2914- İkinci esas: Hizmet-i diniyede terk-i enaniyetin lüzumudur. Bu esas hakkında da Risale-i Nur’da hayli yer verilmiştir. Birkaç kısa nümunesi şudur:
“Risale-i Nur’un Kur’andan aldığı dersin en birinci esası: Benlik, enaniyet, hodfüruşluğu terk etmek lüzumudur. Ta ihlas-ı hakiki ile imanın kurtarılmasına hizmet edilsin. Cenab-ı Hakk’a şükür, o azami ihlası kazananların pek çok efradı meydana çıkmış. Benliğini, şan ve şerefini en küçük bir mesele-i imaniyeye feda eden çoktur.” (E.L.II.246)
2915- “Bu zamanda şahsiyet cihetiyle insanlara zarar verecek haller var. Risalet-i Nur’un mesleğindeki azami ihlas için bu hastalık verilmiş. Çünkü bu zamanda şan, şeref perdesi altında riyakârlık yer aldığından azami ihlas ile bütün bütün enaniyeti terk lâzımdır.” (E.L.II.201)
2916- “Gaflet ve dünya-perestlikten çıkan dehşetli bir enaniyet, bu zamanda hükmediyor. Onun için ehl-i hakikat, -hatta meşru bir tarzda dahi olsa-enaniyetten, hodfüruşluktan vazgeçmeleri lâzım olduğundan, Risale-i Nur’un hakiki şakirdleri, buz parçası olan enaniyetlerini şahs-ı manevide ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşaallah bu fırtınada sarsılmayacaklar.” (Ş.318)
2917- “Bu zaman ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı manevi hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sahib olmak için bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini, o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa o buz parçası erir zayi olur; o havuzdan da istifade edilmez.”(K.L. 143)
2918- “Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikata lâzım ve elzemdir.
Çünki bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfüruşluktan ileri geldiğinden; ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir.”(E.L.I .62)
2919- Hem “ehl-i dalaletin tarafgirleri, enaniyetten istifade edip, kardeşlerimi benden çekmek istiyorlar. Hakikatten insanda en tehlikeli damar, enaniyettir ve en zaif damarı da odur. Onu okşamakla, çok fena şeyleri yaptırabilirler. Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizi enaniyette vurmasınlar, onunla sizi avlamasınlar.Hem biliniz ki: Şu asırda ehl-i dalalet; ene’ye binmiş, dalalet vadilerinde koşuyor. Ehl-i hak, bilmecburiye ene’yi terketmekle hakka hizmet edebilir. Ene’nin istimalinde haklı dahi olsa; madem ki ötekilere benzer ve onlar da onları kendileri gibi nefisperest zannederler, hakkın hizmetine karşı bir haksızlıktır.”(M.424) (Daha geniş bilgi için “Enaniyet” maddesine bakınız.)
Dostları ilə paylaş: |