3340- “Seb’a semavat” hakkında âyetlerden birkaç not:
-”Seb’a semavat” ifadesi, yani semavatın yedi tabaka olarak yaratılmış olduğu: (2:29 (67:3) (71:15)
-Yedi sema ve yer ve içindekilerin Allah’ı tesbih etmeleri: (17:44)
-”Rabb-üs Semavat-is Seb’i” ifadesi: (23:86) ¬w²[«8²Y«< |¬4 ¯~«Y«W«, «p²A«, ifadesi : (41:12)
-Yedi tabaka, yedi yol, yedi sistem (manzume, meslek) manalarında
¬s¬¶<~«h«0 «p²A«, tabiri: (23:17)
3341- “Semavatın dokuz tabakadan ibaret olduğu, eski hikmetin hurafelerinden biridir. Onların o hurafevari fikirleri, efkâr-ı ammeyi istila etmişti. Hatta bazı müfessirler, bazı âyetlerin zahirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir. Hikmet-i cedide ise, feza denilen şu boşlukta yalnız yıldızların muallak bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir. Bunların mezhebinden semavatın inkârı çıkıyor. Ve bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da ötekisi tefritte kalmıştır. Şeriat ise, Cenab-ı Hakk’ın yedi tabakadan ibaret semavatı halketmiş olduğuna hâkimdir ve yıldızların da balık gibi o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına kaildir. Hadis ise semanın °¿YS²U«8 °‚²Y«8 (*) den ibaret bulunduğunu emrediyor. Şu hak olan mezhebin, “Altı Mukaddeme” ile tahkikatını yapacağız:
3342- Birinci Mukaddeme: Şu geniş boşluğun “esir” ile dolu olduğu, fennen ve hikmetten sabittir.
İkinci Mukaddeme: Ecram-ı ulviyenin kanunlarını rabteden ve ziya ve hararetin emsalini neşr ve nakleden fezayı doldurmuş bir madde mevcuddur.
Üçüncü Mukaddeme: Madde-i esiriyenin, yine esir olarak kalmak şartıyla, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülatı ve ayrı ayrı nevi’leri vardır. Buhar ile su ve buzun teşekkülatları gibi
3343- Dördüncü Mukaddeme: Ecram-ı ulviyeye dikkat edilirse, tabakaları arasında muhalefet görünür. Evet yeni teşekküle ve in’ikada başlamış milyarlarca yıldızlardan ibaret Kehkeşan ile anılan tabaka-i esiriye, sabit yıldızların tabakasına muhaliftir. Bu da, manzume-i şemsiyenin tabakasına ve hakeza yedi tabakaya kadar birbirine muhalif tabakalar vardır.
3344- Beşinci Mukaddeme: Araştırmalar neticesinde sabit olmuştur ki: Bir maddede teşkil, tanzim, tesviyeler vaki olursa, birbirine muhalif tabakalar husule gelir. Bir madenden, kül, kömür, elmas meydana gelir; ateşten alev, duman husule gelir. Müvellidülma’ ile müvellidülhumuzanın imtizacından su, buz, buhar tevellüd eder.
Altıncı Mukaddeme: Şu müteaddid emarelerden anlaşıldı ki; semavat, müteaddiddir, şeriat sahibi de, yedidir demiştir; öyle ise yedidir. Maahaza yedi, yetmiş, yediyüz sayıları Arab üslublarında kesret için kullanılır.
3345- Arkadaş! Pek geniş bulunan Kur’an-ı Kerim’in hitablarına, manalarına, işaretlerine dikkat edilmekle bir amiden tut bir veliye kadar bütün tabakat-ı nâsa ve umum efkâr-ı ammeye olan müraatları, okşamaları fevkalâde hayrete, taaccübe mucibdir.
Meselâ: ¯~«Y«W«, «p²A«, kelimesinden bazı insanlar hava-i nesimiyenin tabakalarını fehmetmiştir; öbür bazı da, arzımız ile arkadaşları olan hayattar küreleri ihata eden nesimî küreleri fehmetmiştir; bir kısmı da, seyyarat-ı seb’ayı fehmetmiştir; bir kısım da manzume-i şemsiye içinde esirin yedi tabakasını fehmetmiştir. Bir kısmıda şu bildiğimiz manzume-i şemsiye ile beraber altı tane daha manzume-i şemsiyeyi fehmetmiştir; bir kısım da esirin teşekkülatı yedi tabakaya inkısam ettiğini fehmetmiştir.
Hülasa: Herbir kısım insanlar, istidadlarına göre feyz-i Kur’andan hisselerini almışlardır. Evet Kur’an-ı Kerim bütün şu mefhumlara şamildir diyebiliriz.” (İ.İ.189)
3346- Mevzumuzla alâkalı diğer bir mesele: “Semavat gibi Arz’ın da yedi tabaka olmasıdır. Şu mes’ele, yeni zamanın feylesoflarına hakikatsız görünüyor. Onların arza ve semavata dair olan fenleri kabul etmiyor. Bunu vasıta ederek bazı hakaik-ı Kur’aniyeye itiraz ediyorlar. Buna dair muhtasaran bir kaç işaret yazacağız.
Birincisi: Evvela: Âyetin manası ayrıdır ve o manaların efradı ve masadakları ayrıdır. İşte o külli mananın müteaddit efradından bir ferdi bulunmazsa, o mana inkâr edilmez. Semavatın yedi tabakasına ve arzın yedi katına dair mana-yı küllisinin çok efradından yedi masadak zahiren görünüyor. Saniyen: Âyetin sarahatında “yedi kat arz” dememiş.
(65:12) ÅwZ«V²C¬8 ¬Œ²‡«²~«w¬8«— ¯~«Y«W«, «p²A«, «s«V«'>¬gÅ7~ yÁV7«~ ilâahir. Âyetin zahiri diyor ki: “Arzı da o seb’a semavat gibi halketmiş ve mahlukatına mesken ittihaz etmiş.” Yedi tabaka olarak halkettim, demiyor. Misliyet ise, mahlukıyet ve mahlukata meskeniyet cihetiyle bir teşbihtir.
3347- İkincisi: Küre-i Arz her ne kadar semavata nisbeten çok küçüktür, fakat hadsiz masnuat-ı İlahiyenin meşheri, mazharı, mahşeri, merkezi hükmünde olduğundan; kalb cesede mukabil geldiği gibi, Küre-i Arz dahi, koca hadsiz semavata karşı bir kalb ve manevi bir merkez hükmünde olarak mukabil gelir. Onun için zeminin küçük mikyasta eskidenberi yedi iklimi; hem Avrupa, Afrika, Okyanusya, İki Asya, iki Amerika namlarıyla maruf yedi kıt’ası; hem denizle beraber Şark, Garb, Şimal, Cenub, bu yüzdeki ve Yeni Dünya yüzündeki malum yedi kıt’ası; hem merkezinden ta kışr-ı zahirîye kadar hikmeten, fennen sabit olan muttasıl ve mütenevvi yedi tabakası, hem zihayat için medar-ı hayat olmuş yetmiş basit ve cüz’î unsurları tazammun edip ve “yedi kat” tabir edilen meşhur yedi nevi külli unsuru; hem dört unsur denilen su, hava nar, toprak (türab) ile beraber, “mevalid-i selase” denilen maadin, nebatat ve hayvanatın yedi tabakaları ve yedi kat âlemleri; hem cin ve ifrit vesair muhtelif zişuur ve zihayat mahlukların âlemleri ve meskenleri olduğu çok kesretli ehl-i keşf ve ashab-ı şuhudun şehadetiyle sabit yedi kat arzın âlemleri (Bak:211. P.) hem Küre-i Arzımıza benziyen yedi küre-i uhra dahi bulunmasına, zihayata makarr ve mesken olmasına işareten yedi tabaka, yani yedi küre-i arziye bulunmasına işareten Küre-i Arz dahi, yedi tabaka âyat-ı Kur’aniyeden fehmedilmiştir. (*) (Bak: 267, 3351. P.lar)
İşte yedi nevi ile yedi tarzda Arz’ın yedi tabakası mevcud olduğu tahakkuk ediyor. Sekizincisi olan âhirki mana, başka nokta-i nazarda ehemmiyetlidir. O yedide dahil değildir.
3348- Üçüncüsü: Madem Hakîm-i Mutlak israf etmiyor, abes şeyleri yaratmıyor. Ve madem mahlukatın vücudları zişuur içindir ve zişuurla kemalini bulur ve zişuurla şenlenir ve zişuurla abesiyetten kurtulur. Ve madem bilmüşahede o Hakîm-i Mutlak, o Kadir-i Zülcelal, hava unsurunu, su âlemini, toprak tabakasını hadsiz zihayatlarla şenlendiriyor. Ve madem hava ve su, hayvanatın cevelanına mani olmadığı gibi, toprak, taş gibi kesif maddeler, elektrik ve röntgen gibi maddelerin seyrine mani olmuyorlar. Elbette o Hakîm-i Zülkemal, o Sani-i Bîzeval, Küre-i arzımızın merkezinden tut, ta meskenimiz ve merkezimiz olan bu kışr-ı zahirîye kadar birbirine muttasıl yedi küllî tabakayı ve geniş meydanlarını ve âlemlerini ve mağaralarını boş ve halî bırakmaz. Elbette onları şenlendirmiş. O âlemlerin şenlenmesine münasib ve muvafık zişuur mahlukları halkedip orada iskan etmiştir.
O zişuur mahluklar, mademki melaike ecnasından ve ruhanî envalarından olmak lâzım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka, onlara nisbeten, balığa nisbeten deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. Hatta zeminin merkezindeki müdhiş ateş dahi, o zişuur mahluklara nisbeti, bizlere nisbeten Güneşin harareti gibi olmak iktiza eder. O zişuur ruhanîler nurdan oldukları için, nar onlara nur gibi olur.
3349- Dördüncüsü: Onsekizinci Mektub’da tabakat-ı Arzın acaibine dair ehl-i keşfin tavr-ı akıl haricinde beyan ettikleri tasvirata dair bir temsil zikredilmiştir. Hülasası şudur ki: Küre-i Arz, âlem-i şehadette bir çekirdektir; âlem-i misaliye ve berzahiyede bir büyük ağaç gibi, semavata omuz omuza vuracak bir azamettedir. Ehl-i keşfin Küre-i Arzda ifritlere mahsus tabakasını bin senelik bir mesafe görmeleri, alem-i Şehadete ait küre-i arzın çekirdeğin de değil belki alem-i misalîdeki dallarının ve tabakalarının tezahürüdür. Madem Küre-i Arzın zahiren ehemmiyetsiz bir tabakasının böyle başka âlemde azametli tezahüratı var; elbette yedi kat semavata mukabil yedi kat denilebilir ve mezkûr noktaları ihtar için îcaz ile i’cazkârane bir tarzda âyat-ı Kur’aniye, semavatın yedi tabakasına karşı bu küçücük arzı mukabil göstermekle işaret ediyor.” (L.64-66)
Dostları ilə paylaş: |