İki atıf notu:
- Siyasi diplomatların aldatıcı ve sihirli propagandaları, bak: 3409, 3410. p.lar.
- Bediüzzaman Hz.nin siyasetten uzak durması, bak: 3223 - 3242. p.lar.
3415- Mühim bir ihtar: Asrımızda, tarafgirlik esasına dayanan ve aşırı mücadelelere sebebiyet veren çok partili siyasi hayatta, bilhassa âhirzaman fitnesinin istilasında dinî şahsiyetler veya şahs-ı manevi teşkil eden dinî cemaatler, siyasi iktidara karşı “Sen iktidardan çekil, ta ki ben geleyim” niyetiyle ve tavrıyla hareket etmemelidirler. Çünkü bu niyet ve bu anlayışın gereği olan siyasi tarafgirlikler ve mücadeleler, fitneyi ika eder. Tarih buna şahittir. Ancak mümkünse dinî şahsiyetler, siyasileri ve halkı ikaz etmelidirler. Bu ikazlarla istenen düzelme olmuyorsa, tarafgirliğe meydan vermeden ve cemiyet içinde siyasi temayüllü tezahürlere girmeden, kâmil bir tavırla ve idarî makama geçme hırsında olmamak şartıyla, partilerden tercih edeceği tarafı, tasvibsiz ve tâbi yahut dâhil olmadan destekleyebilir.
Bediüzzaman Hazretleri, Demokrat Parti devresi içinde mevcud siyasi partiler hakkında ehven-üş şer kaidesiyle siyasi tercih ölcüsünü bazı mektublarında kaydeder. Aynı siyasi şartların devamı halinde, bu tercihinin devam edeceğini bilen Nurcular, Bediüzzaman Hazretlerinin bu tasvibsiz tercihini muhafaza etmişlerdir. Pek çok icraatlarıyla dine zarar veren Halk Partisi içindeki icraat makamlarında bulunan ve Bediüzzaman’ın kendi ifadesiyle % 5 olan şahısları suçlu görüp diğerlerine hakkını helal eden Bediüzzaman (Bak: E.L. II 245) Halk Partisi mensublarına, dine muarız olmamalarını tavsiye eder. (Bak: 251. p.) Fakat yine de bu parti dine muarızlığını bırakmamış olduğundan Müslüman Anadolu halkının ekseriyeti D.P. ye rey vermiştir. Gerçi D.P. içinde de dine dost olanlara nisbetle, dine ve dindarlara muarızlar çoktu.
Fakat bunlar C.H.P.nin akibetine düşmekten çekindiklerinden ehvenüşşer denecek bir parti durumunu zahirde muhafaza etmeyi tercih ettiler.
Bu arada ortaya çıkan Millet Partisi ise, dine mütemayil görünüyor ve dindarların kendilerine rey vermeleri gerektiğini söylüyorlardı. Bediüzzaman Hazretleri ise yüzde altmış-yetmiş tam dindar ekseriyeti bulmadan, dindarların şimdiki siyasetin başına geçmemeleri ve D.P. nin dindarlarına katılmalarını tavsiye etti. (Bak: E.L. II 132) Fakat sonradan görüldü ki, dindarların D.P. ye girmeleri için normal şartlar bulunmadığı gibi, Millet Partisi de müstakil bir parti olarak devam etmeye kararlı idi. Bu duruma karşı Bediüzzaman Hazretleri önceden D.P. dışında dindar siyasilerin bir parti kurmalarını tasvib etmezken yeniden yazdığı diğer bir mektubunda, dine mütemayil Millet Partisi’nin başa geçmemek, D.P. ye yardım etmek (yani ehvenüşşer partisini zayıflatmamak) ve muaraza etmemek şartıyla (yani bir fikir partisi biçiminde) kalmasına işaret eder. (Bak: E.L.II 175) Bu parti bu tavsiyeye uysa idi, dindarların bu partiye rey vermeleriyle D.P. zayıflasa da iktidardan düşmezdi. Çünki bu iki parti, bir parti gibi hareket edip muaraza ile bölünmeyecek ve böylece reylerini Millet Partisi’ne veren müslüman cemaat dahi reylerinin zayi olacağı endişesinde olmazlardı. Çünki ehvenüşşer partisi ile muhafazakâr parti zahirde iki parti olmakla beraber, teşri’de ve iktidar olmadaki müsbet faaliyetlerde bir parti gibi çalışacaklardı.
Bu tavsiye mevcud siyasi ve hukuki şartlar içinde müsbet hareketin mecburi bir çıkış yolu idi. Fakat dindarlığa yardım edeceğini dava eden Millet Partisi ve muakibleri, bu tavsiyeye uygun hareket edemediler. Ve ehvenüşşer partisi ile muarazaya girdiler.
Bediüzzaman Hazretleri, siyasette bazı çareleri ve çıkış yollarını göstermek için böyle bazı ikaz mektublarını yazmakla beraber, kendisi siyasi cereyanlardan ve meşgalelerinden daima uzak durmuş ve has talebelerini de aynı hasassiyetle men etmiştir. (Bak: 1644, 2906. p.lar)
3415/1- Her hususta Kur’ana ittiba eden Bediüzzaman Hazretlerinin siyasetten içtinab etmeye dair tercihi de kitab ve sünnete istinad eder. Bilhassa kütüb-ü sittenin kitab-ül-fiten kısmında pek çok ehadisin ifadesiyle âhirzaman fitnesinde içtimaî ve siyasî sahada hâkim olan şer cereyanından uzak durmak gerektiği bildirilmiştir. (Bu rivayetlerin az bir kısmı 387, 585, 989, 990, 993. paragraflarında ve 1000/5. paragrafın 4. bendinde geçmiştir.)
3415/2- Âhirzaman fitnesinin izale edilip İslâmî hayatın iade edilmesi hususu ise, rivayetlerde tekrarla kaydedildiği ve Bediüzzaman Hazretlerinin de bu rivayetleri beyan ettiği üzere bu vazife Mehdî’den sonra gelecek zâtın (Bak: 2305. p. son yarısı) ve cemaatının vazifesidir. Yani İttihad-ı İslâm’ın ordularına istinad eder. (Bak: E.L. 1. sh: 266 p. 2,3 ve S.T. sh: 9 sonu) Yoksa asrın menfî siyasetinden böyle bir umumî ıslahat beklenilmez. Ancak ittihad-ı İslâmı ciddiyetle esas alan bir siyasî partinin vesile olması ve ittihad-ı İslâma yolu açması olabilir. (İttihad-ı İslâm’ın tahakkuk şartları için, bak: 1835. p.)
3416- Siyasi liderlerin ekserisi, halkın itimad ettiği dinî şahsiyetleri politik maksadlarla kendi siyasi sahalarına çekip nüfuzundan istifade etmek isterler.
Kur’anda bizzat Resulullah’a hitab edip dolayısıyla dinî şahsiyetlere de ders veren bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
Hayatperest ehl-i dalalet “ (68:9) w¬;²f# ²Y«7~—Ç…«— arzu ettiler ki sen müdahene etsen; taptıklarına, alçak garazlarına, haksızlıklarına ilişmesen, muvafakat etsen, diye istediler de onlara dehalet etmediğin için tekzibe kalkıştılar. Yoksa sen müdahene edecek, garazlarına revac verecek olsaydın, o suretle sen de onların dalaletlerine iştirak etmiş bulunsaydın «–YX¬;²f[«4 o vakit müdahene edeceklerdi - onlar da sana ne büyük, ne akıllı adam diyeceklerdi. Lakin sen müdahene etmeyip hakkı söylediğin, Allah’ın emrini, risaletini tebliğ eylediğin için öyle iftiraya kalkıştılar, bile bile yalan söylediler. Onun için sen onlara itaat etme, İşte büyük ahlâkın ilk umdesi budur.” (E.T. 5271)
“Mühim bir suale hakikatlı bir cevaptır.
Büyük me’murlardan bir kaç zat benden sordular ki: “Mustafa Kemal sana üçyüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve vilayat-ı şarkıyeye, Şeyh Sünusi yerine vaiz-i umumi yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilal yüzünden kesilen yüzbin adamın hayatlarını kurtarmaya sebeb olurdun!” dediler.
Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer- otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüzbinler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene uhrevi hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbi olmayan ve sırr-ı ihlası taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.” (Ş.289)
Dostları ilə paylaş: |