İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə109/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   1221
318- qqAVRUPALILAŞMAK sW-Ÿ[7_á —‡—³~ : Avrupalıların fikirlerini ve ya­şayış ve tarzını benimsemek. Türkiye’de “ba­tılılaşma” olarak kullanıl­maktadır. (Bak: Fantaziye, Medeniyet ve 1396-1398.p.lar)

Avrupa, zamanımızda ilim ve teknikte ilerlemiş olmakla beraber inanış­ları, ah­lâkları ve felsefeleri ve yaşayış tarzı ile geri bir düşünüşü temsil eder. Av­rupa’ya Batı’ya özenmek, eşkiyanın gasbettiği servetine özenmeğe benzer. Batı’nın mazlum milletleri ezmek için vasıta ve silah olarak kullandığı ilim ve tekniğe sahib olmak, İslâm’ın hakkıdır. İslâm dünyası ilim ve tekniğe sahib ol­makla hem Batı’nın zul­müne son verecek, hem de bunu insanlığın hayrına, barış için ve insanlığın saadeti, mutluluğu için kullanacaktır. Amma Batı’nın hayat felsefesi, insanlık için bir zehir­dir ve onu reddeder.

Fakat «Avrupa ikidir. Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile ha­yat-ı iç­timaiye-i beşeriyeye nafi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki fel­sefe-i tabiiyenin zulme­tiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, be­şeri sefahete ve dalâlete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyo­rum.» (L.l15) diyen Bediüzzaman devamla: «Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Ayâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve batıl ef­kârlarına ittiba edip emniyet ediyorsu­nuz? Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşleri­nizi idam edi­yorsunuz. Agâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet da­va­sında yalancılık ediyor­sunuz!... Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzadır.» (L.120) diyerek milliyetimizi ısrarla müdafaa eder.

Hem yine Avrupa’ya karşı İslâm birliğine ehemmiyet veren Bediüzzaman Haz­retleri şöyle diyor:

«Madem bu ittifaksızlıktan gelen za’fiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebi­nin politikasına ve ehemmiyetsiz muvakkat yardımlarına karşı bu acib manevi rüşvetler veriliyor. Dörtyüz milyon kardeşin uhuvvetine, milyarlar ecdadın mesleğine ehem­miyet verilmiyor gibi bir mânâ hükmediyor. Ve asa­yiş ve siya­sete zarar gelmemek için bu kadar israfat ile bol maaşlar suretinde kuvvet temi­nine kendilerini mecbur zannederek rüşvetler veriliyor; milletin fakr-ı hali na­zara alınmıyor. Elbette ve el­bette ve kat’i olarak şimdi bu memleketteki ehl-i siyaset garba ve ecnebiye verdiği siyasî ve manevî rüşve­tin on mislini âlem-i İslâm’ın ileride cemahir-i müttefikası hükmünde olacak olan dörtyüz milyon müslüman kardeşlere memleket ve milletin ve bu dev­let-i İslâmiyenin selâmeti için gayet azîm bir bahşiş ve zararsız bir rüşvet vermesi lâzım ve elzemdir.

İşte o makbul, lâzım ve çok menfaatlı caiz ve vacib rüşvet ise: Teavün-ü İs­lâm’ın esası ve hediye-i Kur’anın semavî bir düsturu ve rabıtası ve kudsî ka­nun-u esasîsi olan (3:103) _®[¬W«% ¬yÁV7~ ¬u²A«E¬" ~Y­W¬M«B²2~«—

(49:10) °?«Y²'¬~ «–Y­X¬8ÌY­W²7~ _«WÅ9¬~ (8:46) ²v­U­E<¬‡ «`«;²g«#«— ~Y­V«L²S«B«4 ~Y­2«ˆ_«X«# «ž«—

(6:164) >«h²'­~ «‡²ˆ¬— °?«‡¬ˆ~«— ­‡¬i«# «ž«— kudsi, esasî kanunlarını düstur-u ha­reket et­mektir.» (E.L.II.83)



318/1- Avrupa’nın teknik terakkisini nazara verip, İslâm dünyasının son asır­larda terakki edemeyişini İslâmiyete atfederek Avrupalılığı taklid etmeye teşvik edenlerin hatalarını gösteren Bediüzzaman Hazretlerinin bir beyana­tından bazı kı­sımlarını aynen alıyoruz:

« ¬v[¬&Åh7~ ¬w«W²&Åh7~ ¬yÁV7~ ¬v²K¬"

(*) _®N²Q«" ²v­U­N²Q«" ²`«B²R«< «ž«— «Ä«_5 >¬gÅ7~ ¬y±V¬7 ­f²W«E²7«~

­‰_ÅX7~ «t«V«; «Ä_«5 ²w«8 Ô«Ä_«5 >¬gÅ7~ ¯fÅW«E­8 |«V«2 ­?«ŸÅM7~«—

(**) ²v­Z«U«V²;«~ «Y­Z«4 ­‰_ÅX7~ «t«V«;

Şu zamanın medenî engizisyonu müdhiş bir vesile ile, bazı ezhanı telkih ile, bir kısım nameşru evladını vücuda getirip, İslâmiyet’e karşı kinini ve hiss-i inti­kamını icra eder. Diyanetsizliğe veya laübaliliğe veya Hristiyanlığa tema­yüle veya İslâmi­yet’ten şübhe ile soğutmaya bir kapı açmak ister.

İşte o desise şudur: “Ey Müslüman bak, nerede bir müslim varsa binnisbe fa­kir, gafil, bedevidir. Nerede Hristiyan varsa, bir derece medenî, mütenebbih, ehl-i servettir. Demek... ilâ âhir.”

Ben de derim ki: Ey Müslüman! Biri maddî, biri manevî Avrupa rüchanının iki sebebinin şu netice-i müdhişiyle o neticenin tesir-i muharribanesine karşı, mevcudi­yetimizin hâmisi olan İslâmiyet’ten elini gev­şetme. Dört el ile sarıl, yoksa mahvo­lursun.

Evet biz aşağıya iniyoruz, onlar yukarıya çıkıyor. Bunun iki sebebi vardır. Biri maddî, biri manevîdir.

318/2- Birinci Sebeb: Umum Hristiyanın kilisesi ve maden-i hayatı olan Av­rupa’nın vaziyet-i fıtriyesidir. Zira dardır, güzeldir, demir madenidir, gi­rintili çıkıntı­lıdır. Deniz ve enharı bağırsaklarıdır, bariddir. Evet Avrupa, küre-i zemi­nin hums-u öşrü iken, nev-i beşerin bir rub’unu letafet-i fıtriyesi ile kendine çekmiş. Hikmeten sabittir ki; efrad-ı kesirenin içtimaı, ihtiyacatı intac eder. Gö­renek gibi çok esbab ile tekessür eden hâcat, zeminin kuvve-i nâbitesine sıkış­maz.

İşte şu noktadan ihtiyaç sanata ve merak ilme ve sıkıntı vesait-i sefahete hocalık edip talime başlarlar. Evet fikr-i sanat, meyl-i marifet, kesretten çı­kar. Avrupa’nın darlığı ve deniz ve enharı olan vesait-i tabiiye-i münakale içinde dolaşması sebe­biyle; tearüf ticareti, teavün iştiraki mesaiyi intac ettik­leri gibi, temas dahi telâhuk-u efkârı, rekabet de müsabakatı tevlid ederler. Ve bütün sa­nayiin maderi olan demir madeni kesretle içinde bulunduğun­dan, o demir, me­deniyetlerine öyle bir silah-ı kuvvet vermiştir ki, dünyanın bütün enkaz-ı mede­niyetlerini gasb ve garat edip, ga­yet ağır bastı, mizan-ı zeminin müvazenesini bozdu...



318/3- İkinci Sebeb: Nokta-i istinaddır. Evet herbir Hristiyan başını kaldırıp, müteselsil ve mütedahil maksadların birine el atsa arkasına bakar ki; istinad edecek, kuvve-i manevîsine daima imdad edip hayat verecek gayet kavi bir nokta-i istinad görür. Hatta en ağır ve en büyük işlere karşı mübare­zeye ken­dinde kuvvet bulur. İşte o nokta-i istinad her taraftan ellerini uzatan dindaşları­nın uruk-u hayatına kuv­vet vermeye ve İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit amade ve dessas ve medeni engizisyon taas­subu ile, maddiyyunun dinsizliği ile yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesi ile mest-i gurur olmuş bir müsellah kütlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan Av­rupa’nın medeniyetidir..

318/4- Elhasıl: Onları canlandıran emeldir ve bizi öldüren yeisdir. Meş­hur­dur ki, biri demiş; “Eğer bir nokta-i istinad bulsam, küre-i zemini yerin­den oy­natırım.” Bu faraziyede acaib bir nokta vardır. Demek bu küçücük in­san, nokta-i istinad bulsa, küre gibi büyük işleri çevirebilir.

Ey ehl-i İslâm! İşte küre-i zemin gibi ağır ve âlem-i İslâmiyet’e çökmüş olan mesaib ve devahîye karşı nokta-i istinadımız: Muhabbet ile ittihadı, ma­rifet ile imtizac-ı efkârı, uhuvvet ile teavünü emreden nokta-i İslâmiyettir..

Avrupa’ya şedid bir meftuniyet ve milletine karşı amîk bir nefret hissiyle, ken­dini Avrupa’nın veled-i nameşruu gösterdiği gibi, fikr-i ihtilal ve meyl-i tahrib ve al­datıcı cerbezenin neticesi olan hicv-i âsiyane, müfteriyane, namusşikenane ile kendi firavuniyetini ve zımnen medih ve gururiyetini ve bil­mediği halde İslâm’a düşman­lığını göstermekle beraber; firavuniyet, enaniyet, gurur hükmü ile milletine karşı şer’an, aklen, hikmeten mükellef olduğu hiss-i şefkat yerine hiss-i tahkir, meyl-i incizab yerine meyl-i nefret, meyelan-ı mu­habbet yerine irade-i istihfaf, temayül-ü ihtiram yerine meyelan-ı techil, arzu-yu merhamet yerine arzu-yu taazzum, seciye-i fedakarî yerine temayül-i infiradî ikame edip; hamiyetsizliğini, asılsızlığını gösterdi­ğinden nazar-ı hakikatta öyle bir cani ve menfur olur ki, meselâ birisi Paris’te sefahet âleminde bir âlüfte ma­damın kametinde istihsan ettiği bir libası, ca­mide muhterem bir hocaya giydir­meye çalışmak gibi bir hareket-i ahmakane ve caniyanede bulunur. Zira hamiyet ise; muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret, hamiyetin zıddı­dır.

Mütaassıblara hücum eden Avrupa’nın kâselisleri herbiri yüz mütaassıb ka­dar meslek-i sakiminde mütaassıbdır. Bunlardan birisi Şekspir medhinde ettiği ifratı, şa­yet bir hoca o ifratı Şeyh Geylani (K.S.) medhinde etse idi, tek­fir oluna­caktı. Hey­hat! Bunların neresinde millete muhabbet ve millet için hamiyet?! ...» (S.T.İ.57-63) (Osmanlılar bir Avrupa Devleti doğuracak, bak: 357.p.)




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin