1667- İncil hakkında Kur’andan notlar:
-Hidayet için inzal olan İncil’in Kur’anda tasdiki: (3:3)
-İncil’in nur, hidayet ve Tevrat’ı tasdik edici vasıflarıyla gönderildiği ve zamanında İncil hükümleriyle hükmedilmesi emri: (5:46,47,68)
-İncil’de Peygamberimiz’in (A.S.M.) ismi yazılı olduğu: (7:157)
qqİNKÂR ‡_U9~ : Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme. Reddetme. İnanmama. (Bak:Küfr)
1668- qqİNSAN –_K9~ : (Bu kelimenin aslı bir kısım lügat âlimlerince “ins”den geldiği söylenir. Kamus’ta da Kûfiyyuna göre, unutmak manasında “nisyan” kelimesinden geldiği zikredilmektedir.
Akıl, iman, vicdan, irade gibi insaniyet vasıflarıyla hayvanlardan farklı, Cenab-ı Hakk’ın en mükerrem yarattığı mahluku olup, Rabbanî ni’metleri unutkanlığı dolayısıyla “İnsan” (yani unutkan) denilmiş. (Bak: Acz, Âdem, Antropoloji, Kemalat, Müşebbihe)
Birkaç atıf notu:
-İnsan nisyandan alındığı için nisyana mübteladır, bak: 2830.p.
-İnsanın kıymeti Sani’a nisbetle tezahür eder, bak: 2155.p.
-İnsanın manen tedennisi, bak: Mesh
-İnsan ile hayvan arasındaki farklar, bak: 1255,1258.p.lar
1669- Kur’anın (2:21) âyetinde geçen ‰_9 aslında nisyandan alınmış bir ism-i faildir, vasfiyet-i asliyesi mülahazasıyla insanlara bir itaba işarettir. Yani: ey insanlar! Ne için misak-ı ezelîyi unuttunuz... Fakat bir cihetten de insanlara bir mazeret yolunu gösteriyor. Yani: Sizin o misakı terketmeniz amden değil belki sehiv ve nisyandan ileri gelmiştir.” (İ.İ.97)
“Cenab-ı Hak hayr-ı mahz olarak melaikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim ve hayvanatı halketmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve cami’ olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki; beşerin şeheviye ve gazabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlub olursa, beşer mücahedesinden dolayı melaikeye tefevvuk eder. Aksi halde hayvanattan daha aşağı olur, çünki özrü yoktur.” (İ.İ.205)
1670- “İnsan ahsen-i takvimde yaratıldığı ve ona gayet cami bir istidad verildiği için; esfel-i safilînden ta âlâ-yı illiyyîne, ferşten ta arşa, zerreden ta şemse kadar dizilmiş olan makamata, meratibe, derecata, derekâta girebilir ve düşebilir bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut ve suuda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acube-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir.” (S.319)
1671- Hem bütün zihayatlar içinde insan intihab edilmiştir. Evet “hilkat-ı âlemde görüyoruz ki; mevcudat-ı âlem bir daire tarzında teşkil edilip, içinde nokta-i merkeziye olarak hayat halkedilmiş. Bütün mevcudat hayata bakar, hayata hizmet eder, hayatın levazımatını yetiştirir. Demek kâinatı halkeden Zat, ondan o hayatı intihab ediyor. Sonra görüyoruz ki: Zihayat âlemlerini bir daire suretinde icadedip, insanı nokta-i merkeziyede bırakıyor. Adeta zihayatlardan maksud olan gayeler onda temerküz ediyor; bütün zihayatı onun etrafına toplayıp, ona hizmetkâr ve müsahhar ediyor. Onu onlara hâkim ediyor. Demek Hâlik-ı zülcelal, zihayatlar içinde insanı intihab ediyor, âlemde onu irade ve ihtiyar ediyor.” (M. 364)
1672- “Hem deme ki: “Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana teshir edilsin; benden bir şükr-ü küllî istenilsin?”
Çünki, sen çendan nefsin ve suretin itibariyle hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belagatlı bir lisan-ı natıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalaacısı ve şu tesbih eden mahlukatın hayretli bir nazırı ve şu ibadet eden masnuatın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.
Evet ey insan! Sen nebatî cismaniyetin cihetiyle ve hayvanî nefsin itibariyle; sagîr bir cüz, hakîr bir cüz’î, fakir bir mahluk, zaif bir hayvansın ki; bütün dehşetli mevcudat-ı seyyalenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun. Fakat mühabbet-i İlahiyenin ziyasını tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip; insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın ve cüz’iyetin içinde bir küllîsin, küçüklüğün içinde bir âlemsin ve hakaretin içinde öyle makamın büyük ve daire-i nezaretin geniş bir nazırsın ki, diyebilirsin: “Benim Rabb-ı Rahimim dünyayı bana bir hane yaptı. Ay ve güneşi o haneme bir lamba ve baharı bir deste gül; ve yazı, bir sofra-i ni’met; ve hayvanı, bana hizmetkâr yaptı. Ve nebatatı, o hanemin zinetli levazımatı yapmıştır.”
Netice-i kelâm: Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i safilîne düşersin. Eğer Hak ve Kuran’ı dinlersen, âlâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun.” (S.328)
Dostları ilə paylaş: |