Bir atıf notu:
-Fiilî sadakatın lüzumu, bak: 1294.p.
3193- Bir mercie itaat ve bağlılık manasındaki sadakat, ittifaka ve dolayısıyla şahs-ı manevînin teşekkülüne; sadakatsızlık ise ihtilafa sebebdir. Zira merciin birliği, birleştirici olduğu gibi, şahsî reylere tebaiyet de tefrikayı netice verir. (Bak: İhtilaf) Bu sebeble de sadakatsız olan kimse, şahs-ı manevîden istifade hakkını kaybeder. Sadakat sahibi kimse ise, mensub olduğu cemaatın yekûn sevabına, rahmet-i İlahiye ile mazhar olur. (Bak: 1078.p.) Çünkü bir sisteme ve muayyen düsturlara sadakatla bağlı olanlar, bu bağlılık sebebiyle gayeleri bir, düşünceleri bir, çalışma sistemleri ve hareketleri bir olur. Bu husus bir eserde şöyle ifade edilir: “Sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip..” (L. 161) yani uhuvvet, gaye ve vazifede tevafuk eden ferdler şahs-ı manevî teşkil ederler. Ve böylece manen bir vücud gibi olurlar.
Bilhassa dinî mesleklerde kudsi, ulvi ve layetezelzel ve Kur’anî düsturlara sadakatla bağlanmak, temasülün neticesi olan tezad ve ihtilafı da önler. Zira fevkalâde mütemayiz ve cemaate merkez olabilen mümtaz bir şahsiyet, cemaatin birliğini muhafaza eder. Fakat o şahsiyetten sonra, onun yakınları, seviyeleri birbirine mütemasil olduklarından, aralarında itaat sebebi mevcut olmaz. Hatta tezada da sebebiyet verebilirler. Zira “temasül tezadın sebebidir.”(H.Ş.129) Onun için, bağlı oldukları mesleğin değişmeyen esasatına tam sadakat göstermeleri ve füruatta da şahs-ı manevînin usule uygun meşveretine havale etmeleri gerektir. Her bir meslekte gösterilen kanaat ve sadakatla, himmet inkısam etmediğinden, o meslekte kemal ve ihtisas sahibi olunur. (Bak İhtisas) Sadakatı terk eden, şahs-ı manevînin teşekkülüne mani olan sadakatsızlığından dolayı, şirket-i maneviyenin yekûn sevabından mahrum kalır, belki de çok mes’uliyetlere girer.
Kendilerine hak tebeyyün ettikten sonra haktan i’raz edenlerin halleri şöyle tavsif ediliyor:
“(5:13) ®}«[¬,_«5 ²vZ«"YV5 _«X²V«Q«%«— ve kalblerini kasavet içinde bıraktık; ne söylense duymaz, hakk u adil tanımaz gadr ü zulümden kaçınmaz, Allah’dan korkmaz, yeisten kurtulmaz bir hale getirdik.” -Hamze ve Kisaî kıraetlerinde “ya” nın teşdidiyle elifsiz olarak ®}Å[¬K«5 okunur ki, zuyuf ve mağşuş akça demektir, yani kalblerini mağşuş para gibi bozuk ve düşkün bir hale getirdik. Bunun için ¬y¬Q¬/~«Y«8 ²w«2 «v¬V«U²7~«–Y4¬±h«E< kelimeleri mevzi’lerinden tahrif ederler.-kelimeleri şuraya buraya çekerek kelâmı tağyir ederler. Bu onların öyle bir âdeti olmuştur ki, sairlerinden kat-ı nazarla kelâmullahı ve arzularına muvafık gelmeyen ahkâm-ı İlahiyeyi tahrif ve tağyir ederler.” (E.T. 1602)
Atıf notu:
-Lehte ve aleyhte hüküm verilmemiş mübahatta maslahata göre hareket edilebilir, bak: 3799.p.
Dostları ilə paylaş: |