TARİHÇE:
Konuya kısaca tarih açısından bakmak yararlı olacaktır43. Azerbaycan tarihini incelediğimizde, M.Ö. 7. yy. da Türkler'in buraya Sakalar'ın akınlarıyla geldiklerini ve kısa zamanda etkin bir topluluk olduklarını görüyoruz. Adlarından ötürü başkentlerine Sakasan denmeye başlıyor. Buradaki Uzlarla birlikte yaşıyor ve özellikle Babek ülkesinde oturanları, bütünlüklerini ve Türklüklerini koruyor. Ancak Kafkas Dağları'nda oturanları yerlilerle karışıyor. Ermeni yazar Abbas Katına "Şarkî Avrupa'nın en eski Türk unsuru olan Bulgar, Hazar, Ağaç-Eri ve Saburlar gurubundan gelen zümreler Azerbaycan'a yerleşen en esaslı unsurlar olmuştur...Bulgarlar daha M.Ö. 120 de Cenûbî Kafkasya'yı geçip Kars civarında yerleşmişlerdir." demekle diğer tarihçileri doğrulamış oluyor. Sibir, Don, Se-
____________________________________________________________________________
40 Son yıllarda bu konuda en ilginç ve özenli çalışmayı sayın Prof. Ömer L. Barkan yayınlamış bulunuyor. Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı, cilt 1. T.T.K.B. 1972 Ankara. Sayfa 101 ve 141 de çalışan Hiristiyan ustalarla ilgili bazı özetleri birlikte okuyalım.
- Süleymaniye Camii yapılırken, (3 hafta için) yanlız bir Yahudi çalışmış.
- Hiristiyan işçiler Noel ve Paskalya tatillerinde, yortularda çalışmıyorlardı.
- Bazı sofu Müslümanların da Pazar günü dinlendikleri anlaşılıyor.
- Müslümanların dînî bayramlarında Hiristiyan işçiler de dinlenirdi,
- 7. paragrafta : 3523 ustadan 1810 u (% 51 i) Hiristiyan ve 1713 ü (% 49 u) Müslüman, toplam yekûnda % 47 si. Hiristiyan idi.
- (Sayfa 143) Bennaların % 83 ü, sengtrasların % 11'i Neccarların % 22,6 sı Hiristiyan olup bennaların çoğu Midilli'li, Rodos’lu Kefe'li, Selanik'li, Mora'lı ve Gelibolu'luydu,
41 Doğan Kuban - Dipnot 2 deki kitap.
42 Keban Barajı altında kalacağı için, eski Pertek’ten söküp Vakıflar Genel Müdürlüğünce yeni Pertek’e kurduğumuz Bay Sungur ve Çelebi Ali camilerinde, Diyarbakır Nasuh Paşa Camii (Kot minareli cami) minaresinin tamamlanmasında, Bitlis-Adilcevaz Zal Paşa Camii minaresinin tamamlanmasında bu yörenin ustalarını kullandık.
43 Azerbaycan, İslâm Ansiklopedisi Zeki Velidi Togon 2. cilt sayfa 91.
- Hazarlar, İslâm Ansiklopedisi Zeki Velidi Togan. 5. cilt sayfa 397.
bir, Oba, Sevare, Siver, Dun, Savir gibi coğrafi yer adları değişik tarihlerde, İslâmiyet'ten önce gelen ve yerleşen Türk kavimlerinden kalmadır. Yazar Musa Horen M.S. 197-216 da Hazar ve Barsulalar'ın Kür Nehri'ni geçtiklerini, M.S. 460 da Bulgarların hâlâ burada adından söz ettirdiklerini yazar. Hazar ve Barsulalar, bugün de Gence ve Tiflis arasında ayrı bir sancak olarak varlıklarını korumaktadır.
4, 5. y.y. da güney Kafkas ve Azerbaycan'a Hunlar geldi (M.S. 446). Balasagun'a yerleşen Akhunlara, Ermeniler Haylandurk diyorlardı. İsmin sonundaki durk, Türk olmalıydı ve Azerbaycan'a gelen Hunlar, bu ülkenin tarihinde ilk defa Türk ismiyle anılıyorlardı. Bir kolunun Kaçarlar olduğu sanılan Ağaç-Eri'ler 468 de ve Sabirler 503 de Kafkasya'nın güneyine geçtiler.
Hazarlar, İdil Nehri sahilleri ile Kırım Adası'nda (arasında olsa gerek) 6 -10. yy. da kuvvetli bir devlet kurdular. Türk Hazarlar Çuvaş lehçesiyle konuşuyorlardı. Ağaç-Eri Türkleri'nin, bunlardan olduğu kuvvetle sanılıyor. Göktürkler'le aynı soydan olup batı kollarıydılar. M.S. 558 de politik güçlerinden hâlâ söz edilebiliyordu. 507-8 de Arran Patriği Kardust’un önderliğinde Hıristiyanlığı kabul ettiler.
642'de Araplar bu bölgede görünmeye başladı. Balasagun sahrasındaki ahaliye Akrad yani Kürtler dediler. O zaman bu "hayvan sürülerine malik göçebeler" anlamına geliyordu. Milliyet ifade etmiyordu. Oysa Araplar, Horasan'daki Halaçlara da Akrad demişlerdi. Araplar döneminde de Kafkasya ve Azerbaycan taraflarına Türk unsuru gelmekte devam etti. Abbasî halifelerinin hizmetinde bulunan Türk emirlerinin buraya kendi çevresiyle geldikleri anlaşılıyor. Mübarek-Al-Turkî, Kazvin iç kalesini onarmış ve kendi adını vermişti.
Bu yörede Araplar'dan sonra Sasani etkisinin başladığını görüyoruz. Sonra Selçuklu Türkleri etkili olmaya başladılar. O zaman buradaki Türkler yine Türkçe konuşuyorlardı. Orta Asya'dan gelen Balhan Türkmenleri 1036 da Ahar yöresine yerleştiler. 1064 te Alp Arslan Arran ve Gürcistan taraflarını aldı. Türkmenler, Melikşah zamanında Azarbaycan'a yerleştiler. Melikşah'ın 1076 da Şavtiğin idaresinde gönderdiği Türkler Arran ülkesinin bütün ova, dağ nahiye ve kalelerine yerleştiler. İlhanlılar'dan sonra Azerbaycan tamamen Türkleşti ve buradakilere Azerî Türkleri denmeye başlandı. Azerbaycan'ın asıl imarı ve yerleşmesi, 11. yy. da Selçuklu ve 13. yy. da İlhanlılar'm egemen döneminde olur.
Ani ve Ermeniler konusunu incelediğimizde de şu bilgileri öğreniyoruz44.
Buralara Saka, (İskit) Türk kavimleri ilk defa M.Ö. 1. yy. da geliyorlar. Bunlar Doğu Sibirya'daki Yakutlar'la aynı soydandırlar. M.Ö. 68 de Kimmer Türkleri arkasından, Araş boylarında görülen Sakalar daha da güneye iniyor ve Afrasyab (Alp Ertonga) döneminde bütün Azerbaycan, Anadolu, Suriye ve Filistin ile İran'ın bir bölümünü kuşatıp Önasya'ya egemen oluyorlar. Asurlular'ın çivi yazılarından: M.Ö. 665 yıllarında Kafkaslardan aşıp gelen Sakalar'ın başında Gagu (Gogu, Gog) adlı bir başbuğun olduğunu ve isminden ötürü, yerleştikleri yere Gogaran, Gogar Yurdu dendiğini öğreniyoruz. Yukarı Aras boylarına Pasin adını veren Phasianlar da bir Saka kabilesiydi. Bunlar 24 Oğuz
____________________________________________________________________________
44 Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Prof. Dr. Osman Turan ,sayfa 10-11, 17-20-50.
- Kars Tarihi I, M.F. Kırzıoğlu, İstanbul 1953.
- Karapapaklar, M.F. Kırzıoğlu, Erzurum A.Ü. Basımevi, 1972.
- Türkiye Tarihi, Yılmaz Öztuna, 1. cilt sayfa: 52, 53, 95 ve 2. cilt sayfa: 54-58.
- Ermeniye, İslâm Ansiklopedisi, Mükrimin Halil Yinanç, cilt 4, sayfa: 317.
- Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi, T.T.K.B., Ankara 1962.
boyu arasında Üç Ok ve İç Oğuz kolundan Gök-Han'dan inen dört boydan birisi olan Beçene veya Peçenekler'in atalarıydı.
Sakalar Şaman'dı. O nedenle tapınakları yoktu. Ölülerini hafta ve aylarca beklettikten sonra gömdüklerine göre, mumyalamayı biliyorlardı. Bunu, Arsaklılar ve Selçuklular'da da görüyoruz. Sakalar daha çok atlı, göçebe (at yılkılarıyla yaylak ve kışlıkta geçinen) hayatı süren Türkler'den oldukları için Kür, Araş, Çoruh boyunda derli toplu yaşayıp varlıklarını ve geleneklerini koruyabildiler. Arsaklılar Devleti'ni kuran Eski Oğuzlar'ın batı kolu Azerbaycan, Doğu Anadolu ve Gürcüstan ülkelerinde kurulan (M.Ö. 150 yılları), eski Saka boyları ve oymakları kendi ilbeğlerinin başkanlığı altında bu kardeş fatihlere katıldılar ve Taş-Oğuz kolunu oluşturarak Küçük-Arsaklı devlet düzenini kurdular. Oysa Küçük Arsaklı Devleti'nin tarihî destanları Dede Korkut Oğuznâmeleriydi. Büyük Arsaklılar (M.Ö. 250-M.S. 226) bu Oğuznâmelere göre 24 Oğuz boyunda sol kolu oluşturan Üç Oklar'dan Gök-Alp Oğlu sayılan Bayundur boyundandı.
M.Ö. 248 de Part (Arsaklı) Devleti kuruldu. Milâttan önce Horosan'dan gelip Ani, Kars, Tiflis ve Demirkapı'ya hakim oldukları bilinen Oğuzlar'ın, Part Devleti'ni kuran Arsaklılar'dan olduğu muhakkaktır.
II. Büyük Tiridat çağında (M.S. 287), Küçük Arsaklılar Hıristiyanlığı kabul ettiler. Aziz Greguvar (Ermenice Kirkor), Karakuşu vaftiz ederek Oğuz kilisesinin arması yaptı. İlk kiliseleri Türklere özgü çadır biçiminde idi. Torandaki Ardişat Kasabası'nı kendine patrik merkezi seçti. M. Fahrettin Kırzıoğlu notuna devam ederek (aynı kitap sayfa 177), Aziz Kirkor'un, destanlarımızdaki Dede Korkut olduğunu Arsaklılar ülkesinde, 20 yıl kadar (M.S. 305-325 arası) Oğuzların patrikliğini yaptığını ve yerini Aristaka (325-333) bırakarak ibadete çekildiğini, Aziz-Kirkor'un sülâlesinin hep aziz olarak devam ettiğini, Dede-Korkut masallarında Korkut Ata veya Dede-Korkut adiyle anıldığını, Gregoryan mezhebini benimseyen Dağıstan ve Kazarlar'ın doğusundaki Kırgız ve Türkmen'lerce de sonradan bir "İslâm-Velisi" diye anıldığını, hatırasını saygı ile andıklarını yazar. Aynı yazar, Atillâ'nın 453 yılında ölümünden sonra Hazar Denizi ile Karadeniz arasına Kunlar Bölgesi'ne, Doğu'dan göçüp gelen yeni Türk boyları yerleşti. Bunlardan biri de, M.S. 460 da Dağıstan'a yerleşen Suvar Türkleri idi. Bunların yerlerinden oynattıkları Ağaç-Eriler ise 465 te, Kafkaslar'ın Güney'ine inerek buralara yerleştiler. Daha sonra Bağnatlılar'ı sahnede görüyoruz. Yöreyi egemenliği altına alan bu Hiristiyanlaşmış Türkler'in uzun süre politik etkinliklerinin sürdüğünü ve hatta Kars'taki Kümbet-Cami denen (Holy Apostles) Kilisesi'ni 937 de bitirdiklerini ve Yâhûdî soyundan gösterenlerin ön yargılı olduklarını belirtiyor.
Saltuklular'ı incelediğimiz zaman Gürcüler'in 12. yy. da kuvvetli bir politik güce eriştiklerini, Kars, Ani, Erzurum ve yörelerinin iki kuvvet arasında zaman zaman el değiştirdiğini, Azerbaycan'ın zayıfladığını ve Ermeniler'in siyasî güçlerinin tükendiğini öğreniyoruz.
Ermeniler; Urartular, Hurriler, Hititler ve İranlılar gibi Ârî Kavmindendirler. İlk kralları Ermeni değil İran'lıydı. (M.Ö. 188-M.S. 10) 198 sene devam eden 1. Ermenistan hanedanlığı önceleri İran'a bağlı valilik şeklinde idi. Bizanslılar'ı, İranlılar'ı, Türkler'i, Müslüman Arap halifeliğini metbu tanıdılar. 1015-16 da Çağrıbey Doğu Anadolu'daki Bizans'a bağlı Ermeni prenslerinin topraklarına akınlar yaptı. Ermeniler bu akınlardan o derece yıldılar ki, M.S. 806 da kurdukları ve 953 yılla-
rında Bağratum Ermeni krallığının başkenti yaptıkları Ani'yi savunamayıp Bizanslılar'a bıraktılar ve Sivas bölgesine yerleştiler.
Özetini verdiğimiz bu tarihî olayların45 ortak yönlerinden şu sonuçlar çıkmaktadır: Türkler, M.Ö. 7. yy. da sonraları Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan adını alacak olan Doğu Anadolu ve Güney Kafkas yöresinde varlıklarını duyurmaya başladılar. Tarih boyunca gelen diğer Türk boylariyle kaynaşarak sahneden çekilmediler. Hazar, İskit (Saka), Arsaklı, Oğuz, Bayındır, Kazan, Part, Bağrat, Bulgar, Ağaç-Eri, Suvar, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Selçuklu, Osmanlı Türkleri adlariyle burada asırlar boyu varlıklarını korudular. Komşu topluluklarla çoğu kez birlikte iç-içe yaşadılar. Türkçe konuşup Hun alfabesiyle yazdılar46. Zaman zaman politik güçleri birbirine üstün geldi. Dilden-dile söylenegelen ve sonunda 15-16. yy. da yazıya dökülen47 Dede-Korkut masallarında günlük yaşantıları, düzenleri, heyecanları çok iyi dile getirilen geleneklerine bağlı hürriyet tutkusu herşeyin üstünde bir topluluk olarak yaşadılar. Devletler kurdular, vurdular, vuruştular ve yok olmadılar. Bugün Demir Perde gerisinde hâlâ varlıklarını korumasını bilen Türkler bunların torunlarıdır. Bu gerçek, ancak Türklere özgü bir üstünlüktü. Bir kısmının Hıristiyanlığı kabul etmeleri bile erimelerine yol açamadı. Böylesine güçlü bir varlık elbet çevresini de etkiliyecekti. Sonunda da öyle oldu.
GÜNLÜK YAŞANTI VE KÜÇÜK EL SANATLARI:
Şimdi göreceğimiz bazı fotoğraflar bu görüşümüzün tanıklarıdır. Yalnız Rusça yazıldığı için okuyamadığımız bu kitapta, bir Ermeni topluluğunu görüyoruz (fotoğraf 84). Baştaki kalpak, pelerini andırır uzun palto bellerindeki kemer ve ayaklarındaki ayakkabılariyle tam bir kazak giyimi görünümündeler. Fotoğraf 85 te gördüğümüz yapı Tebriz'de bir Ermeni evidir. Ahşap yapı tekniği balkon, dikmeler, kirişlemeler, sağ geride, camilerimizin ahşap son cemaat bölümünü hatırlatan dikmeler ve bezeme anlayışında Türk etkisi açıktır. (Fotoğraf 86 da), 15. yy. dan kaldığını belirttikleri güzel bir ahşap sandalye görüyoruz48. (Rahle) tipindeki çatkı, üstüne bez veya deri, kabara dediğimiz yuvarlak başlı çivilerle çakılarak kullanılmıştır. Geçmelerin üstü haçla ve bitki ile bezelidir. Alt bölümde Selçuklu etkisi açıkça görülür. Kıvrık dallarla bezeli bir dikdörtgen çerçeve içine alınan tablayı sekizgen yıldızlar ve altıgenler bezer. Bu diziyi Anadolumuzda sayısız örneklerde görürüz. Fotoğraf 87 de bir tabak görüyoruz49. Ani’ye aittir. Selçuklu veya Ermeni yapısı olduğu belirtilmemiştir.
Fotoğraf 88 de 292x155 cm. ölçüsünde, Ketchoutta 19. yy. a ait bir kilim görüyoruz (üstteki). Alttaki kilim ise 554x170 cm. lik ve 19. yy. a aittir ve Akhaltsıkhe'den getirilmiştir. Fotoğraf 89 da 18x9 cm.lik ve 19.yy. ait bir kese var. Fotoğraf 90 da 19. yy. a ait üstte
____________________________________________________________________________
45 Bilgimiz dışında olduğu için bu kaderiyle yetinip derinliğine araştırmaları tarihçilere bırakıyoruz.
46 Kars Tarihi, M. Fahrettin Kırzıoğlu sayfa 187'de "Ermeni Alfabesi M. 392-405 arasında, Danyal alfabesi ıslah edilerek meydana getirilmiştir. Bu yazının Karakoyunlular ile birlikte Taron bölgesine getirildiği anlaşılan Kun kertme yazısından çıktığını andıracak hususlar çoktur" diyor sayfa 188 dipnot 155’te de "bazı usta işaretlerinin Oğuzlardan Bayındır Boyu'nun daima kullanageldiği damganın eşi olduğu" ve Ermeni alfabesinin Ârâmîce'den, doğrudan doğruya değilde, Türk yazısı yoluyla meydana gelmiş olduğunu, yakın bir ihtimal olarak düşünebiliriz" denmektedir.
47 Dede Korkut Kitabı, Muharrem Ergin, 1GÜ0 Temel eser, sayı 1. sayfa XIII.
48 The People of the Hills - Ancient Ararat and Caucasus.
49 L'art Arménien de I'ourarton à nos Jours Musee des Arts Decoratifs 1970-71 Decora personnage et oiseaup h: 7 cm, D. 17 cm. MH: 123-306, 1836.
445x35 cm. ölçüsünde, Lori'den getirilmiş ve altta 58x44 cm. ölçüsünde Noemberian'dan getirilmiş iki heybe dikkati çekiyor.
Diğer bir yayında50 gördüğümüz iki halı (fotoğraf 91) Ermeni halısı olarak sergilenmektedir. Fotoğraf 92 de ise Karagöz ve Hacıvatımızı andırır giysileriyle Ayvaz Serkizi görüyoruz. Fotoğraf 93’te Prenses II. Smbat (977-989) ve Gurgen ellerinde kilisenin modelini tutuyorlar (Fotoğraf 11 a). Dikkat edilirse sakallı Kral İslâmî bir sarık ve ayağında çarıkla görünüyor51.
Gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta da Ermeni ve Gürcü mezarlıkların da Koç-koyun türünde mezarların bulunuşudur52. Kaçkar'daki ünlü mezarlıklarına baktığımızda, Ahlat Kadılar Mezarlığı'nı hatırlatan iri şâhidelerin, üstleri siperlikli başlıkla sonuçlanan dizi dizi taşların ve aralarında koç-koyun (fotoğraf 94) ve atların da yer aldığını görürüz. «Aparan yakınında jesdi (?) göçebe topluluğu mezarları» (fotoğraf 95) altlığıyla görülen fotoğrafta iki tane, at koşum takımları işlenmiş olarak görülürler53. Bundan başka diğer şâhidelerde sekizgen yıldızların (fotoğraf 96, 96 a, 96 b) içlerinin dantel gibi işlenerek dizilişlerini, aralarının da bezendiğini, fotoğraf 97’deki mezar şâhidesinde Sasanî etkisini, alçı süslemeleri yansıtan çift katlı işlemeleri, üç dilimli kemerleri ve eşkenar dörtgenlerin dizilişini görüyoruz. Fotoğraf 98 de de bir şâhidenin kenar bezemesi görülüyor. Birbirine geçmeli palmetler ters (U) şeklinde dolaşmaktadır. Diğer bir Ermeni mezar şâhidesinde de (fotoğraf 99) rûmîlerin ve yaprakların yüzeyi bezediğini görürüz. 13-14 yy. a tarihledikleri bir şâhîde de (fotoğraf 100) Gavit'e ait bir Ermeni kilisesi batı yüzündedir. Çift halat yer yer birbirine dolanarak bir çerçeve oluşturur54.
Karakoyunlulara ve Akkoyunlulara ait bir özellik olan Koç-koyun türünde mezar yapıları geleneği Orta Asya'dan beri devam eder. Doğu Anadolu'da örnekleri çoktur55. Üzerinde haç işli bu tür mezarların bir bölümü de Hıristiyanlaşan Türk'lerindir56.
____________________________________________________________________________
50 Pages d'art Armenien-Armenag Sakısıan, Paris 1970.
51 Türk giysileri içinde sakallı bir Ermeni kraiı kabartması için bakınız. "Armenia - H.F.B. Lynch Volume II. fotoğraf 26.
52 Khatchkar (Kaşkar) Documenti de Architettura Armena (Decuments of Armenian Architecture) -2- Accademia della Scienze dell Armenia S.S.R. "I. Gağık (1019 da) Aziz Gregavar adına Zvartnoçun örneğinde bir kilise yaptırdı. 1905-1906 yıllarındaki kazıda çıkan I. Gagik heykeli Ankara Etnografya Müzesi’ndedir. Başında sarığı vardı. Ağabeyi II. Sembatin da Hagbat Manastırı'nda bulunan kabartma resminde başında sarık vardır" Kars Tarihi. Ankara Etnografya Müzesi'nde bulamadım bu heykeli. Arkeoloji Müzesi’nde olmalı (yazar).
53 Koç ve Koyun türünde mezar taşları için dipnot 51 deki kitaba (sayfa 234. figür 173) bakınız.
54 Fotoğraf 70, 71, 72, 73, 73 a ve 100 deki abartılan şekilleri, kabarık röliyef anlayışını Konya İnce Minareli ve Sahib Ata, Erzurum Hatuniye, Sivas Gök Medrese (v.b.) taç kapılarındaki abartılmış kavallarla aynı doğrultuda görüyoruz. Atlı figürler ve silmeler giderek İlhanlı dönemiyle birlikte etkisini sürdürecektir.
55 Yakında yayınlanacak olan «Van yöresinde bilinmiyen bazı yapılarımız" adlı yazımızda yayınlanmamış bazı koç, koyun ve atlı mezar yapılarından örnekler sunuyoruz.
Ayrıca bakınız: "Ahlat Mezartaşları”, Beyhan Karamağaralı, Selçuklu Medeniyeti ve Tarihi Enstitüsü yayınları.
56 Sayın M.F. Kırzıoğlu ile 28.2.1974 günü Ankara D.T.C.F.nde buluştuğumuzda anlattığı bazı noktaları aşağıya kısaca aktarıyorum. İyi dileklerimi sunarım. "... üzerinde haç işareti görülen koç, koyun heykelleri Orta Asya geleneği olup, burada Hiristiyanlaşan Türk'lerin eseridir. Tibet kilisesi mahyasında koç heykeli vardır. Şavşat'ta (Cevizli) 926 da Gürcü Bağratlılar'ın yaptırdığı kilisede çatıda dört köşede ve mahyada koç heykelleri vardır. Ermeniler tarihte hiç bir zaman millî bir hükümet ve devlet kuramadılar. Adlarına para kestirmediler. Yalnız Tiğran kestirmiş olup (M.Ö. 95 - M.S. 66 İranlı'dır. Ermeni alfabesinin onbir harfi Orhon Alfabesi'ndendir. Onu da Karakoyunlular getirmiş idi. Ezrurum (çünlü) cinli mağarasındaki kaya yazılarında (5. asır) Orhun Alfabesi kullanılmıştı".
Tarih saptamıştır ki, Türkler bulunduğu topluluğun daima kilit noktalarında idareci ve askerî görevleri başariyle yürütmüşlerdir. Kendi başbuğlarına eksiksiz inanan, uyan ve dediklerini aynen uygulayan kuvvetli bir özelliği sahiptir. Bunun için katıldıkları diğer topluluklarda önemli aşamalar yapmışlardır. Halife Mutasım (833-842) bozuk Araplar ile kendilerine güvenilemiyecek olan İranlılar'ı bırakıp, hassa ordusunu Türk'lerden kurmuş, halkla ilişki kurarak bozulmamaları için Türk ordu şehri olarak yeniden kurulan Samarra'ya, çoluk-çocuk ve oymak düzeniyle yerleştirilmiş, başka soylarla evlenmeleri yasaklanmış idi. Türkler Abbasî ordusunun çekirdek ve belkemiğini oluşturuyorlardı. Ermeni topluluğunda da bu böyle oldu. Orduyu, paralı Türk askerleri oluşturuyordu. Yöneticiler Türktü57. Kars Bağratlı Kırallığı ve Gürcistan Boğratlı Kırallığı'nın kuruluşunda «Türk emirlerine bağlı olarak yaşıyorlardı».
TÜRKLERDE KUBBE:
Aral bölgesinde Tolstov (M.Ö. 4. yy.) yarım küre şeklinde kubbeli Kurganlar buldu ve bunları Oğuzlar'ın ecdadı saydığı İskit ve diğer göçebe Türk soylarına bağladı58. Nepal ve Hindistan'da görülen içleri tamamen dolu ilk stupalara, kaide ile kubbe arasına silindirik gövde eklenerek, Türkistan'da çadıra benzer yeni şekiller doğdu. Tsü-k'ü Hunları ve Tabgaçlar döneminde (4-6. yy.) stupalarda bu benzerlikler artmaya başladı. Batı Türkleri ve Uygurlar, Burkan dîni'ne girince stupaların içlerini boş olarak ördüler. Mabet gibi içlerine girilebiliryordu. Süslemeleri de çadırı hatırlatıyordu. Hoça'daki kubbeli Uygur mezarları59 ve İran'da Şeyh Şemseddin adiyle anılan yapı inandırıcı örnekler idi (fotoğraf 101). Artık bir kümbet şekli oluşmaya başlamıştı. Mahayana Mezhebi'nde çok köşe anlayışı girdi. Mezar yapılarına. Hattâ Strzygowski bu yivleri çadır perdelerinin kırmalarına benzetiyordu60. Çadırların üstüne örtülen keçe veya kıl örtülerin altında çatkı izleri belli oluyor ve fitil etkisi veriyordu. Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra kurdukları ilk Türk Devleti Karahanlılar'da, bunları izliyen Harzemşahlar'da (fotoğraf 102), Gazneliler'de, Büyük Selçuklular'da gelişen kümbet ve türbe mimarîsi Anadolu Selçuklular'ı ile ülkemize de iletilmiş oluyordu. Gülpayegan Mescid'i Cuma'sında tamburdaki dantelalar ve kubbenin şekli tam bir Ortaasya Türk çadırı görünümündeydi. Yaygın olan şekiller küp bir gövde üzerine kubbenin, veya külâhın oturtulması türünde idi. Bunlar silindirik veya çokgen gövdeye uygulanıyordu.
DEĞERLENDİRME:
Görülüyor ki, çadırdan ve kurganlardan başlayan bir külâh ve kubbe mimarîsi örnekleri Ortaasya'dan beri Türkler'de özenle kullanılan ve geliştirilen bir ayrıntı idi. Güney Kafkasya'ya ve Doğu Anadolu'ya yerleşen Türkler de atlı göçebe idiler. Yazı yaylakta, kışı kışlıkta geçiriyorlardı. Ömürlerini, günlük yaşantılarının bir parçası olan çadırlariyle birlikte, bu harsı da (culture) getirdiler. Dede-Korkut masallarında belirtilen çadırları yarım küre ve külâh türünde olup bir bölümü tekerleklerle tanışıyordu61. Türk mimarîsine girmiş
____________________________________________________________________________
57 Kars Tarihi M.F. Kırzıoğlu sayfa 263.
58 Türk Kubbesi, Emel Esin, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III., 1971. Sayfa: 159 kıymetli ve önemli bulduğumuz için bazı bölümlerini çok kısa olarak yazımıza aldık.
59 Türk Sanatı I. Oktay Aslanapa, sayfa 11, Resim 13.
60 Türk Kubbesi, aynı eser. sayfa 167. Oktay Aslanapa aynı eser sayfa 53, resim 80. İslamic Architecture And Its Decoration - By. Derek Hıll and Oleg Garabar. Fotoğraf 271.
61 Hun Sanatı. Nejat Diyarbekirli M.E.B. 1972, ve İbn Batuta Seyahatnâmesi’nden Seçmeler. 1000 Temel Eser. No. 59. M.E.B. İst, 1971, sayfa: 70.
olan bu şekiller yerli taş gereçle (malzeme) birleşerek yeni bir yorumla Ermeni ve Gürcü dînî yapılarında uygulanmaya başladı. Bu türe süsleyici bazı ayrıntılar eklenerek bölgesellik kazandı ve yeni bir kişiliğe büründü. Oysa, doğuda Türkler aynı mimarîyi tuğla ile değişik yorumlarda işliyor ve geliştiriyorlardı.
Ermeni ve Gürcü dînî yapılarında orta kare alan üstüne uyguladıkları taşla işlenmiş süsleyici bazı ayrıntılar, kaynağı kendinde olan ve devam edegelen örneklerle birleştirilerek bir «Anadolu Kümbet Mimarîsi» doğdu diyebiliriz. Şimdi aklımıza bir soru geliyor. Suriye'li misyonerlerle Hıristiyanlaşan Ermeni ve Gürcüler niçin «Erken Dönem Hıristiyan Mimarîsi»nin etkisinde kalmadılar? Çünkü «Atlı Göçebe Kültürü» kendilerine yetmiş ve artmıştı bile.
Mimarîlerini kısaca incelediğimiz bu toplulukta çevre, ekonomik ve politik güçlerin etkisinin yansıdığını da görmek olanağı var. Örneğin, Müslümanlığın yayılışında Araplar'dan, etkin dönemlerinde, renkli taşı, dilimli kemerleri istiridye kabuğunu62, İranlı'lardan ve Büyük Selçuklular'dan geometrik bezemeleri, palmet ve rûmîleri, teğet kemeri, halat örgüyü güney yoluyla dilimli kubbe ve dilimli külâhı aldıklarını düşünebiliriz. Kanımızca, mukarnasla işleyip değişik bir yorumla karşımıza çıkan üstten aydınlanma da çadır mimarîmizden esinlenerek uygulanmıştır. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi bir kaynaktan esinlenmemiş bir san'at düşünülemez. Tarihsel gelişim içinde diğer görüş ve uygulamalardan, yararlanma her toplum için doğaldır. Bunu bir suç gibi görmek veya ön yargılarla belli kalıplara sokmak çabası bilimsel olmayıp hissidir. Örneğin63 Anadolu Türk Ekolü'nü; Ermenistan, Pers ve Suriye gibi üç kaynağa bağlamak, Türkiye'nin en ünlü mimarlarından Sinan ve Balian'ı (?), Ermeni olarak göstermek bilimsel bir yargı olmasa gerekir. Aynı yazar Gürcistan için de: «Gürcüler, Ermeni Keşişleri tarafından Hıristiyanlaştırılmıştır. Gürcü kiliselerinin tümü, ayrıntılariyle birlikte (özellikle Khelât ve Toplizova'dakiler) Ermeni kiliselerinin tipindedir. Tiflis'tekilerin büyük çoğunluğu Ermeniler tarafından yapılmıştır. (28 kilise)» diyecektir aynı eserinde.
Yazımızla yeni bir görüş getirmiş değiliz. Daha önceleri yerli ve yabancı san'at tarihçiler ve Türkologlarca bu konuda görüşler ortaya konmuş idi. Biz çadır şeklinin bir kaynak olduğu ve çevre mimarîsini etkilediği görüşünü benimsemiş olup derlediğimiz fiziksel örneklerle tarihin ışığı altında konuyu bir kez daha tazelemiş olduk. Amacımız ilerideki bilimsel çalışmalara yeni gereçler hazırlamak ve ışık tutabilmektir. Yararlı olacağını umarım.
Dostları ilə paylaş: |