İsmail arabaci kiMDİR


’DE TÜRKİYE’DE YAYIMLANAN RAPORA GÖRE; GÜNEY AZERBAYCAN



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə157/269
tarix07.01.2022
ölçüsü2,91 Mb.
#83021
1   ...   153   154   155   156   157   158   159   160   ...   269
1927’DE TÜRKİYE’DE YAYIMLANAN RAPORA GÖRE; GÜNEY AZERBAYCAN
Yıllar boyu birçok sebepten dolayı Osmanlı devletinin dikkati Batı’ya taraf olsa da 20. asrın başlangıçlarından itibaren milliyetçilik şuurunun artmasıyla İttihad ve Terakki Fırkası iş başına gelip iktidarı elde ettikten sonra dikkatlerine doğu da bulunan Türk yurtlarına özellikle Azerbaycan’a yöneldi.

Malum olan Osmanlı Türkçülerinden birçoğu hatta Hatip Ömer Naci ve Hail Beğ gibi milliyetçilerin başta gelenlerinden Güney Azerbaycan Meşrutiyet İnkılabı’na yardım etmek için bizzat iştirak ettiler. Mirza Sait Salmasi gibi büyük halksever ve Türkçüler de, Azerbaycan-Osmanlı’ya köprü gibi çalışıyorlardı. Zaman zaman bu Türkçü kesimin AZERBAYCAN’a yönelik dikkat-i nazarı arttı ki, I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Güney Azerbaycan Türklerini Ermeni ve ‘Cilo’ların elinden kurtarmak için Urmu ve Salmas bölgelerine hareket ettirdi ve nihayet 1915-1918’e kader esarette bulunan Azerbaycan halkı bu canilerin elinden kurtuldu.

Osmanlı devleti I. Dünya Savaşı’nda başarı elde edemese de tamamen çökmedi ve nihayet 1923’de Anadolu’da yeni Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve Azerbaycan’la komşu oldu.

Bu devlet kurulur kurulmaz dış Türkleri tanıma ve ilişki kurmaya teşebbüs etti. Örnek olarak 1927 de Azerbaycan Türklerini tanımak ve tanıtmak amacıyla 92 sayfalık bir rapor hazırladı. Bu raporun adı “İRAN AZERBAYCAN’I TADKİK RAPORU” ve Osmanlıca idi. Rapor aşağıdaki başlıkları içermektedir:

Azerbaycan’ın ahval-i tabiiyesi, dağlar, ovalar, sular, Yollar, kentler, nüfus, milliyet, din ve mezhep, içtimai durum, iktisad, siyaset ve maarif teşkilatı, askeri vaziyeti vs.
Yukarıdaki başlıkları içermekte olan bu rapordan 20. asırda Güney Azerbaycan Türklerinin “DİL, MİLLİYET, ve MİLLİ DÜŞÜNCE“ adlı bölümü sayın okurlara seçip sunuyoruz:

“Lisan-i resmi, hükümetin resmi dili Farisî’dir, fakat Türkçe umûmi bir lisan olup Kürt, Ermeni ve Asuri (Nastûri)’lerin de çoğu Türkçe bilirler. Son zamanlar Azerbaycan’da Farslaştırma siyaseti takip eden hükumet, Türkler arasında Farsça’nın ta’mîmi için emirler vermiş ve kendi dilleriyle konuşmayı men’ etmeye kalkmış ise de bittabi’ fayda vermediği gibi aks tesir ettiğinden Farsça konuşmak mecburiyeti şimdilik ancak resmi idareler ve müesseseler, memurlara, mekteplere ve orduya hasr edilmekle iktifa olunur. Umûmi dairelerde “Farsça konuşmak mecburidir.” levhaları yazılıdır. Hükümet mekteplerinde tedrisat Farsça’dır. Burada yerli Türklerin dilini hatta bir ders olarak göstermezler. Yerli Türkler de, kendi dilini okumak ve öğrenmek ihtiyacını hissetmezler. Bunlar için Farsça öğrenmek, kendi dilini öğrenmek yerine geçer. Farsça okumuş, yazmış olan münevverler kendi Türkçelerini ancak bir köy dili olduğunu, edebi ve ilmi ihtiyacata kafi gelmediğini söylerler. Eskiden bazi divanlar, kitaplar yazmış olan Azeri halk şairlerin âsârı Fars edebiyatının taklidinden ibaret bazı ibtidaî şeyler olup, ihtiyacı temin edemiyor. Türkiye edebiyat ve matbuatına da bunlar, maalesef bizim ihmalimiz neticesi olarak yabancıdırlar. Fars edebiyyatı münevver zümrenin milli edebiyyatı olmuştur. Yerli Türklerin has mektepleri yoktur. Onlarda medrese (dini mektep) usulunda ve mollaların idaresinde bazı yerlerde, ki buralarda tedrisat gene Farsça’dır.

Azerbaycan’da konuşulan Türkçe, Kafkas Azerbaycanı Türkçesi’nin aynı olup yalnız orada dile karışan Rusça kelimeler yerine ve Rusça cümle teşkiline mukabil burada bir çok Farisi kelime girmiş ve bazı Türkçe sözlere de Farsça karakteri verilmiştir. Azeri lehçesi bizim Diyarbakır, Van, Erzurum hevalisi şivelerine oldukça yakındır.

Ermeni ve Asurilerin mekteplerindeki tedrisat, kendi dilindedir. Farsça yalnız bir ders olarak okutulur. Ruslar da İran’ın sair nükatıyla (noktalarıyla) beraber Tebriz’de erkek ve kız mektepleri tesisine müsaade almışlar. Burada da tedrisat bittabi Rusça olacaktır. İran’ın Türkiye’deki mekteplerine mukabil bizim de kendi tâbi’lerimizin çocukları için olsun, Tebriz ve Urmiye’de bir mektebimiz olmalıdır.

Müslümanlar arasında milliyet düşüncesi çok cansızdır. Geleneksel bir hiss halinde İranlılık, İran milleti ve İran vatanı vs duyguları vardır. Kentlerde İran mektebinde yetişmiş gençler öz kimliklerinin ne olduğunu bilmezler. Her ne kader ekseriyeti kendinin Fars olmadığını anlarsa da esasen mekteplerde Farslık namına değil, İranlılık namına terbiye ve telkin edildiklerinden kendilerini Fars’tan ayrı görmezler. İran mektepleri ile Amerika mektepleri bu esas üzerinde birleşir.

Amerika mektepleri de İranlı Müslüman çocuklarına Ariyaî kavimlerinden oldukları duygularını vererek bu ırkın bugünkü mevki ve medeniyetinden bunlara da İranlı ve Ariyâî namına iftihar hissesi ayırırlar. Azerbaycan’da konuşulan Türkçe’yi barbar Moğolların menhus istila devrinden kalmış ve İranlılar için utanç ve bir vahşet yadigarı göstermek tahkir ve gençleri kendi dillerinden müteneffir ediyorlar. Gençler içinde çok az Türklüklerini bilenler de vardır. Bunların çoğu Türkiye’de olmuş ve okumuş insanlardır ki Türkiye’nin, Azerbaycan’da ilmi ve milli nokta-yi nazardan hiç bir mevcudiyyet göstermediğinden daha doğrusu gösteremediğinden müteessif ve meyus olarak mevki ve menfaatleri iktizası Farslığa mümâşât ederler.

Özel olarak denilebilir ki; bugünkü Azerbaycanlı Türk münevverleri ve gençleri, hem yanlış telkinler esasında, hem de mevki ve menafii veya korkusu itibarıyla kendine “TÜRK’ÜM” demekte çok zaiftir. Şehirlerde Türk ismi yerine Acem lafzı işlenir. Köylüler, kentlilerden daha cesurdurlar ve kendilerine Türk diyorlar. Burada bunların Türklüğü anladıklarından değil, Farslığa doğru celp edecek maarifin henüz köylere kadar nüfuz edemediğinden asılıdır. Şehirli olsun, köylü olsun bizi Osmanlı diye ayırırlar. Köylüler Şiilik hususunda daha mutaassıptırlar. İranlılık camiasına bağlı kalmalarının en büyük sebebi de budur.

Türkler ve özellikle memur tabakası ve ziyalılar ahlak itibarıyla İranlılık ruhu taşırlar. Suni bir nezaket ve samimiyet, sözü doğru söylemek, hilekarlık bunların adetidir. ”HER İRANLI FITRATEN BİR SİYASİ OLURMUŞ” zihniyyeti bir destur halindedir. Siyaset ise yalan söylemekten ve başkasını aldatmaktan başka bir şey değil. Azerbaycan Türklerinde hususiyetini nispeten daha çok muhafıza edenler, ‘elat’ (aşiret) halinde olan halktır. En cesur ve iyi askerler de bunlardan çıkar…”


Yazan: Tevhid Melikzade. www.tebrizinsesi.com


Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   153   154   155   156   157   158   159   160   ...   269




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin