Dersim Olayı ve Önemli Yöneticilerin Tutumu Dönemin liderlerinin Dersim olayındaki rolleri, tartışmalıdır. Kimin/kimlerin ne kadar payı vardır? Olayı kim/kimler yönlendirmiştir? bu alanda halkta yerleşmiş olan kanı doğru mudur? Raporlarında görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın Dersim’e, Aleviliğe ve Kürtlüğe bakışı hiç de olumlu değildir. Oldukça ön yargılıdır. Şovence yaklaşmaktadır. Bölgenin asimile edilmesinden ve askeri harekattan yanadır. Dersim halkının Trakya’ya göç ettirilmesini önermiştir. Bölgeye yapılan askeri harekatın esaslarını da o hazırlamıştır. Bir Genelkurmay Başkanı olarak, olayların gelişmesinde haberinin olmaması olası değildir.
Başbakan İsmet İnönü, 1935 tarihli raporunda Doğu illerini “önemli bir dayanak” olarak görür. 21.06.1937’de Elazığ’da yetkililerle bir toplantı yaparak, 1937 harekatının emrini verir. Ayaklanma yıllarında halkın Batı illerine göç ettirilmesini doğru bulmaz, karşı çıkar. İç politikadaki uygulamaları benimseyemediğinden Başbakanlıktan ayrılır ve yerine Celal Bayar getirilir. Benimsemediği uygulamalar Dersim’deki harekatın şeklidir. 1938 Harekatı sırasında, yönetimde olmadığı için Dersim halkınca suçlanmaz.
Celal Bayar, İktisat Bakanlığı günlerinde, 1936’da Doğu’ya yaptığı bir gezisi sonucunda sunduğu “şark raporu”nda -bir iktisatçı olarak- bölgede ekonomik önlemleri önermez, “dayanılacak en büyük gücün, ordu ve jandarma olduğunu” savunur. Ayaklanmaların kesinlikle “şiddet uygulaması” ile bastırılmasını ister. 1938’lerde Başbakan olan Celal Bayar’ın görüşlerinde bir değişiklik yoktur. Dahası, düşüncelerini uygulama olanağı bulmuştur. 30.06.1938’de Meclis konuşmalarında ve dönemin gazetelerinde yer alan aynı günkü demeçlerinde; “Dersim sorununun kökünden çözümü için orduya görev verildiği” ve ayrıca bölgede “tarama harekatı” yapılacağı resmen açıklanır. Celal Bayar, bu alandaki kararlılığını, uygulamasıyla gösterecek, suçu da daha sonraları Atatürk’ün üzerine yıkmayı becerebilecektir.
Olayda cumhurbaşkanı olarak Atatürk’ün ne ölçüde rolü vardır? Hep düşünülmüş, Atatürk, onun karşıtı çevrelerce, oldukça suçlu gösterici bir tutuma girilmiştir. Atatürk, huzurlu bir ortamda devriminin yaşama geçirilmesinden yanadır. Yasaların çalışmasını ve toplumun her kesiminin, bu yasalara uymasını istiyordu. Bu amaca ters düşen eylem ve davranışlar, ona göre doğallıkla gerekli cezayı görecek ve yasa egemenliği sağlanacaktır. Atatürk’ün tutumuna bu açıdan bakmak gerekir. 30.08.1938 Zafer Bayramı’ndaki orduyu başarısından ötürü kutlaması, destekçileri olduğunu belirtmesi, Meclis açış konuşmasında 01.11.1938 Dersim’de bir “haydutluk ve eşkıyalık olayları” olarak nitelediği olayların bitirilerek, ulusal egemenliğin sağlandığını belirtmesi; bundan kıvanç duyduğunu söylemesi bu nedenledir.
Atatürk’ün hedefi, halk değil; ayaklanan, yasaları çiğneyen, devlet otoritesini kabul etmeyen aşiret üst çevreleridir. Halkı bunların yönlendirdiğini çok iyi bilmektedir. Bu nedenle 04.05.1937 Bakanlar Kurulu kararında hedef alınacak kesim çok iyi bir biçimde belirlenmiştir. Onlarsa şunlardır: “Silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek duruma getirmek...” Atatürk, olaya ayaklanan aşiretler açısından bakmış ve onların bastırılmasını istemiştir.