ABHAZYA ve ABAZALAR
Abhazya, Karadenizin doğu kısmında, 8600 km2. yüzölçümüyle 240 km.lik sahil şeridi boyunca uzanıyor. Kuzeyde Rusya’yla, güneyde Gürcistan’ın Svanetya ve Megrelya bölgeleriyle komşu. Ülkenin %74’ü dağlık. Eskiden kıyılar bataklık olduğundan sıtma tehlikesi nedeniyle Abaza köyleri dağlık bölgelere kurulu. Ancak bugün nüfus daha çok kıyı şeridinde toplanmış. 1989’daki son SSCB sayımına göre Abhazya’nın nüfusu 525.000 kişiydi: Gürcüler 239.000, Ruslar 110.000, Ermeniler 80.000. Abazalar 100.000 kişilik nüfuslarıyla kendi ülkelerinde o zaman için azınlık durumuna düşmüşlerdi. En yoğun oldukları yerler Gudauta ve Oçamçira rayonlarıydı. Gürcüler ise Gal, Gulprış ve Sohum rayonlarında ağırlıktaydı. Rus nüfus Sohum, Gagra, Tkuarçal, Novi Afon şahirlerinde, Ermeniler Gagra, Gudauta, Sohum ve Gulprış rayonlarının köylerinde yaşarlardı. 1992-1993 yıllarında savaştan sonra Abhazya’da nüfus dengesi büyük ölçüde değişti.Gürcülerin çoğu Eylül 1993’te Gürcü ordusuyla birlikte Abhazya’yı terk etti. Abazaların çoğunluğu oluşturduğu, Gürcülerin ve Megrellerin sadece Gal rayonunda yaşadığı 1930’lardaki duruma dönüldü böylece. Gürcü nüfus bugün yoğun olarak ülkenin doğusunda, Gürcistan sınırında, Gal rayonunda yaşıyor. Rusların ise büyük kısmı Abhazya’yı terk etmiş. Abazalar bugün 120.000’e ulaşan nüfuslarıyla oran olarak çoğunluğu oluşturuyorlar. Sonra Ruslar ve Ermeniler geliyor. Son 10 yıla dair resmi bir veri yok, ancak toplam nüfusun 300.000’den fazla olduğu tahmin ediliyor.
Resmi diller Abazaca ve Rusça; iki dilde yasal olarak eşit statüde. Abazaca Kafkas dillerinin kuzeybatı grubuna ait. Adigece ve Ubıhça ile akraba bir dil. Abazalar (Apsuvalar) dillerini ‘’Apsuşüa’’ veya ‘’Apsuva bızşüa’’ olarak adlandırır. Abazaca’nın Apsuva, Tapanta, Aşharuva ve Sadz olarak 4 lehçesi mevcuttur. Apsuva lehçesi Abahazya’da, Tapanta ve Aşharuva lehçeleri Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde, Sadz lehçesi ise sadece Sakarya ve Bilecik illerinde konuşulmaktadır. Abazaca 1800’lerin başında 170-180 bin, Kuzey Kafkasya’da 40-50 bin kişi tarafından konuşuluyordu. Bugün Abhazya’da 120.000, Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde 30.000 kişi tarafından konuşuluyor. Abhazya’da kullanılan alfabede 18’i çift karakterli, 58 harf bulunuyor. İki işaret dışında 6’sı ünlü 50’si ünsüz 56 sesi karşılıyor.Yazı ve edebiyat dilinin temeli nispeten fonetik sisteme sahip Abjua ağzıdır. Karaçay-Çerkes Cumhuriyetindeki Abazaların dili için Tapanta lehçesi esas alınmıştır. Alfabede 28’i çift, 12’si üç karakterden oluşan toplam 68 harf var. Harfler 4’ü ünlü, 61’i ünsüz toplam 65 sesi karşılıyor.Ses zenginliği açısından Abazaca’nın, dünya dileri arasında önemli bir yeri bulunmaktadır.
Abhazya’daki Abazalar iki dinli bir halk. Abhazya genellikle Müslüman zannedilse de en seki Hristiyan ülkelerinden biri. Hristiyanlık 4. yüzyılda Bizanslılar aracılığıyla yayıldı. Abazaların çoğu Ortodoks Hristiyan, az bir kısmı da Müslüman. Ancak dinsel inançlar topluma tamamen nüfuz edememiş.Günlük yaşamda geleneklerde dinin belirgin bir etkisi görülmüyor. İbadete de çok düşkün değiller. Kiliselerdeki ibadet edenlerin çoğu Rus. Sürgün yıllarında Rusya’nın gazabına uğrayanlar Abhazya ve Kafkas dağlarının kuzeyinde yaşayan Müslüman Abazalardı. Günümüzde de Abhazya’da yaşayan 120.000 Abazanın ezici çoğunluğu Hristiyan, Kuzey Kafkasya’da yaşayan 30.000 Abazanın tamamı ise Müslümandır.
‘’Abaza’’ mı, ‘’Abhaz’’ mı? Bu konuda yaşanan isim karmaşası, Kafkasya’da bu halkın iki grubuna ayrı isimler verilmesinden kaynaklanıyor. Tarihi anavatanları Abhazya’da yaşayanlar Gürcülerin verdiği isimle ‘’Abhaz’’, geçen yüzyıllarda Kafkas dağlarını aşıp Kuzey Kafkasya’ya yerleşenler ise ‘’Abaza’’ (Rusçada Abazin) olarak adlandırılıyor. Türkçe’de ise böyle bir ayrım yok; genel olarak hepsi ‘’Abaza’’ olarak adlandırılıyor. Ülkenin adı bütün dünyada ve Türkiye’de artık Abhazya olarak bilindiğinden, halk için ‘’Abaza’’, ülke için ‘’Abhazya’’ adını kullanmak daha doğru görünüyor. Abazalar kendilerine ‘’Apsuva’’, ülkelerine canlar ülkesi anlamına gelen ‘’Apsnı’’ diyorlar. Rusya Federasyonuna bağlı Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde yaşayan Abazlar ise ‘’Aşuva’’ olarak adlandırılıyor. Bunlar Tapanta ve Aşharuva gruplarından oluşuyor.
Abazalar Türkiye’de genellikle Çerkeslerle birlikte anılır veya genel Çerkes tanımı altında kabul edilirler. Dil ve köken olarak akraba oldukları gibi, hemen hemen aynı gelenekleri ve kültürleri paylaşırlar. Kafkas-Rus savaşında Ruslara karşı gösterdikleri direniş ve uğradıkları sürgün, bu iki halkın ortak bir kader bilinci ve kimlik oluşturmalarında etkili olmuştur. Öyle ki Çerkesler ve Abazalar, Anadolu’da, Suriye’de ve Ürdün’de tek bir halk gibi birlikte ve iç içe yaşarlar.
Büyük sürgünde ilk kez Karadeniz’in batı kıyılarında Kocaeli’nin Kefken sahilinde Anadolu’ya ayak bastılar. Abhazya’dan gelenler Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bilecik, İnegöl ve Eskişehir ekseninde bir Abaza hattı oluşturdu. Karaçay-Çerkes bölgesinden gelenler ise Çerkeslerle birlikte Samsun, Amasya, Çorum, Sivas, Tokat, Kayseri ve Adana’ya kadar yayıldı. Samsun ve Eskişehir’de iki bölgeden gelenler karışık yerleşmiş. Abazaların en yoğun yaşadığı iki ilimiz, Güney Abhazya’nın dağlık bölgelerinden gelip de yerleştikleri Adapazarı ve Düzce’dir. Bu bölgesel farklılık kendini tanımlamada etkisini gösteriyor. Batı Anadolu’da yaşayan ve çoğunlukla Abhazya’dan gelen Abazalar (Apsuvalar), kendilerini Çerkeslerden ayrı görüyorlar. Kuzey Kafkasya’da yüzyıllardır Çerkeslerle iç içe yaşayan, çoğu iki dilli olan İç Anadolu’daki Abazalar ise kendilerini Çerkes olarak tanımlıyorlar. Zaten hemen hemen aynı gelenekleri, kültürü paylaşmaları ve Anadolu’daki iyice kaynaşmaları sonucu, dışarıdan bakanların gözünde Abazalar, Çerkeslerden ayrı görülmüyor. Öte yandan Abazalar, sosyal ve kültürel açıdan Cumhuriyet Türkiye’sine en iyi uyum sağlayanların başında geliyor. Abaza tipini genellikle uzun boylu, ince yüzlü, açık tenli, koyu renk saçlı ve çoğunlukla koyu renk gözlü diye tarif etmek mümkün. Abazalar bir buçuk asırdır yaşadıkları Anadolu’da Abhazya’dan daha fazla bir nüfusa sahipler. Kesin bir sayı söylemek zor ama 19. yüzyılda Osmanlı topraklarına 100-150 bin arasında Abazanın yerleştiği biliniyor. Hastalıktan ve savaştan ölenler ile düşük nüfus artışını göz önüne alırsak 200-250 bin civarında bugün için Türkiye’de nüfuslarının bulunduğu ortaya çıkmaktadır.
Abhazya çok zengin bir bitki örtüsüne sahip. Hemen hemen her parkta okaliptus ağaçları var. Topraktan çok su emdiği için Sovyetler zamanında bataklıları kurutmak için Avustralya’dan getirilmiş. Bilinen bir çok bitki normalden daha büyük yetişiyor Abhazya’da. Mısır tarlasında, sanki ormanda yürünüyor gibi geziliyor, fındıklar nerdeyse ceviz büyüklüğünde. Muz hariç tüm subtropikal meyveler yetişiyor.
Abhazya’da her vadinin farklı iklim ve coğrafya özelliklerine sahip olduğu Tsabal’a çıkarken görülebilir. Daha önce görülmeyen ağaçlardan ve bitkilerden oluşan orman bittikten sonra, yukarılarda dağ çayırları başlar. Tsabal, Bilecik, İnegöl ve Eskişehir’deki Abazaların geldiği bölge.
Abhazya Parlamentosu, 26 kasım 1994’te egemen Abhazya devletini’nin yeni anayasasını kabul etti. Abhazya bağımsız ve egemen bir devletin bütün kurumlarına sahip. Parlamento beş yıllığına seçilen 35 milletvekilinden oluşuyor. Abazalar dışında 3 Rus, 3 Ermeni, 3 Gürcü, 1 Türk, 1 Çerkes milletvekili bulunuyor. Türkiyeli Abazlardan biri de teamülen parlamentoya seçiliyor. Abhazya bugün fiilen bağımsızlığını koruyor; ancak hukuki olarak henüz hiçbir devlet tanımadı. Gürcistan’ın baskısıyla Abhazya’ya 10 yıldır ekonomik ambargo uygulanmaktadır.
TARİHİ:
Abhazya ülkesinin ve Abaza halkının tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Abaza tarihi Antik Yunan kaynaklarından izlenebilmektedir. Grekler, antik çağda seyyah bir toplum idiler. Antik Grekler, ayırım yapmadan Doğu Karadeniz kıyılarında yaşayan herkese “Colchis” demişlerdir. Strabo’ya göre M.Ö. I.’de Abhazya’nın sınırları bugünkü Pitsunda kentinin bulunduğu yerden, Trabzon’a kadar uzanmaktaydı. Bu yöreler, Ortaçağ başlarında, Bizans İmparatorluğu’nun nüfuz alanı olarak görülmektedir. Dolayısıyla İmparator Justinyanus döneminde Hıristiyan dini ile tanışmışlardır. Özellikle Pitsunda yöresi, Abaza Hıristiyanlığının dini ve kültürel merkezi olmuştur. Bu dönemin Hıristiyan kaynakları ve Ortaçağ Gürcü tarihçileri Abazaların varlığından söz etmektedirler. 8.Yüzyıl sonlarında Bizans İmparatorluğu’nun gücü azalınca, Abaza Kralı II. Levan, Abhazya, Egrisi, Likhe’yi de kendi tacı altında Abaza Krallığı olarak birleştirmiştir. Giderek Abaza Krallığı bugünkü batı Gürcistan’ı da içine alan bir genişliğe ulaşmıştır. Bu durum 200 yıl sürmüştür. Bu dönem Abaza Kralı III. Bagrat’ın Gürcü tahtına geçerek iki devleti birleştirdiği tarihe kadar sürmüştür. 790-975 tarihleri arasında “Abhazia” adı, bütün batı Gürcistan’a verilen ad olarak kalmıştır.
13. yy’da Moğolların batıya yürüyerek Selçuklu Devleti’ni yıkmaları sonucu Gürcistan’ın özellikle doğu ve orta kısmı Moğolların eline geçmiştir. Tiflis yakılıp yıkılmış, Moğol vahşetinden kaçan Gürcüler batıda yoğunlaşmıştır. Bu olaylar sonucu devlet yönetimi çökmüş, devlet eskiden olduğu gibi yine Abaza ve Gürcü prenslikleri olarak ikiye bölünmüştür. Ançabadze’nin günümüze ulaştırdığı bilgilere göre, 14.yy’da Megrel (Laz) Prensi Georgi Dadiani, Abaza Hanedanı Çaçbaları kuzeye sıkıştırarak Abhazya’nın güneyini, bugünkü Gal ve Oçamçıra bölgelerini ele geçirmiştir.
Bu zaman dilimi içinde sıkışan nüfusun bir kısmı, kuzeydekileri de iterek harekete geçmiş, küçük bir grup Abaza ile Abhazya ve Ubıh bölgesi arasında oturanlar, bugünkü Adler, Loov Mitesta ile Mızımta vadisinden kalkarak ve Kulhor geçitlerinden kuzeye, bugünkü Besleney ve Kabardey topraklarına doğru yayılmışlardır. Abhazya topraklarında kalanlar ise zaman zaman Megrelya egemenliğine başkaldırarak çatışmalara girmişlerdir. Tam bu sıralarda 16.yy’ın başlarında Osmanlılar, Abaza Halkı ile İslamiyet’i tanıştırmışlardır. 1500-1800 arası 300 yıl, Türk-Abaza ilişkilerinin yoğun yaşandığı dönem olarak hatırlanmaktadır. Abhazya’da Osmanlı egemenliği, Rus saldırıları sonucu 1810’da sona ermiştir. Bu dönemde Abaza nüfusunun büyük bir çoğunluğu İslamiyet’i kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren Rus - Abaza çatışmaları başlamaktadır. Abaza halkı, Çar yönetimini her fırsatta ayaklanarak kabul etmediğini belirtmiştir. 1864’te biten Kafkas-Rus savaşları, bütün Kuzey Kafkasya’da olduğu gibi Abhazya’da da halka çok büyük felaketler getirmiştir. Bu dönemde Abaza tahtında bulunan Çaçba Hamid (Mikhail Şervaşidze) aynı zamanda Çar ordularında da tuğgeneral idi. Rusya ile inatla çatışmanın, halkı yok edeceğini biliyordu. Buna rağmen 11-12 Mayıs 1864’deki intihar savaşlarını engelleyememiştir. Felaket 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıyla büyümüş ve Abhazya tarihinin en büyük nüfus kaybına ve kıyımına sahne olmuştur. Ülkede bugün yaşayan Abazalar 120.000 civarındadır. Türkiye’de yaşayan Kuzey Kafkasyalıların 250.000’e yakınının Abaza kökenli olduğu dikkate alındığında bu trajik sürgünün boyutları açıkça gözler önüne serilecektir.
1918 yılı içerisinde Abhazya’da ilk Sovyet yerel yönetimi kurulmuştur. Kırk gün süren bu yönetim, Menşevik Gürcü Hükümetinin saldırısı sonucu ortadan kalkmıştır. Abhazya Cumhuriyeti’nin kurulmuş olduğu 31 Mart 1921’de Lenin’e bildirilmişken Gürcistan ancak 21 Mayıs’ta “Abhazya Cumhuriyeti”ni tanıdığını açıklamıştır. Bu güzel gelişmeleri tehlikeler de bekliyordu. 5 Temmuz 1921’de Komünist Parti merkez bürosunda toplanan Stalin ve Avanesin’in verdiği karar şöyleydi: “Parti çalışmaları açısından Abhazya’nın özerk cumhuriyet statüsünde ve Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalması gerekmektedir”. Stalin’in bu müdahalesi, Abhazya Cumhuriyeti’ne ve Abaza halkına duyduğu ve saklayamadığı kin ve düşmanlığını da belirtmektedir. Bütün bu direnmelere karşın, Abhazya 1922 yılında, başlangıçta anlaşmalı bir federatif statüyle Gürcistan devletine bağlanmıştır.
1931 yılında ise “Karşılıklı Anlaşma ve Özel İttifak” tek yanlı olarak bozulmuştur. Abhazya yalnızca özerklik hakkına layık görülerek Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır. Tarih boyunca, kültürü, dili, sosyal yaşamı hep farklı olagelmiş olan Abhazya ve Gürcistan, zorla kıyılmış bir nikah ile birbirine bağlanmış olan eşler gibi idi. 1870’li yıllara kadar bu ülkede nüfus çoğunluğunu,ülkenin yerli halkı olan Abazalar oluşturmakta idi. 1926 yılına gelindiğinde ise 60 değişik etnik grup yaşar olmuştur. Aşağıdaki tablo Gürcü yönetiminin yavaş yavaş Abaza halkını azınlığa düşürmesini göstermektedir:
1886 Sonlarında Nüfus Dağılımı
Abazalar.... ..........58.961
Megreller...............3.414
Gürcüler...................515
Yunanlılar..............2.056
Ruslar.......................972
Ermeniler................1.337
Estonlar......................637
Diğerleri..................1.460
1870 yılından itibaren ülke nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza’nın Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır. Gürcü, Rus, Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye başlamıştır.
Abhazya’da Nüfus Değişimleri (1897-1992)
Yıllar Abazalar Gürcüler Ruslar
1897 58.697 25.375 5.135
1926 55.918 57.949 20.456
1939 56.147 91.067 60.201
1959 61.197 158.221 86.715
1970 77.276 199.595 92.889
1992 100.000 240.000 76.000
Yukarıdaki iki tablonun karşılaştırılmasından görülen en bariz, en çarpıcı husus 1896 da Abhazya da 515 Gürcü yaşarken 1992 de nüfusun 240.000 e ulaşmasıdır. 1870 yılından itibaren ülke nüfusunun karmaşıklığı derhal etkisini göstermiştir. Bir gurup Abaza’nın Osmanlı topraklarına sürülmesi üzerine boş araziler yağmalanmıştır. Gürcü, Rus, Ermeni, Alman, Bulgar, Azeri ve diğer unsurlarla birlikte yaşam belirmeye başlamıştır. 1877 deki birinci nüfus sayımı kayıtlarına göre ülke nüfusunun % 53 kadarı Abaza iken 1926 yılında Abaza nüfusu yarı yarıya azalmıştır. 1979 yılında yapılan sayım ise Abaza nüfusunun % 17 ye düştüğünü göstermektedir. Gürcü nüfusu ise aksine büyük bir artış göstermektedir.
Baskı rejimi yıllarında Abhazya’nın en seçkin insanları yok edilmiştir. Bu toplu katliamlar, nüfusu az olan Abhazya için büyük bir yıkım olmuştur. Bu arada Abaza dili yasaklanıyor, Abaza tarihi, kültürü, ulusal devlet bilinci, yerel coğrafi isimler, Abaza alfabesi yok ediliyordu. 1937-1938 yıllarında Gürcü alfabesi temel alınarak yeni bir alfabe hazırlanmış, Abaza sözcüğü yazışmalardan çıkartılmış, Abaza kimliği körletilerek, herkesin Gürcü olduğu duyurulmuştur. 1937 den 1953 yılına kadar Gürcistan”nın değişik yörelerinden birçok aile zorla Abhazya ya yerleştirilmiştir. Savaştan sonraki yıllarda da bu uygulamalar sürmüş, Abaza okullar kapatılarak Gürcüce öğretim yapan okullar açılmıştır. Gürcüler dışındaki diğer etnik gruplarda bu uygulamalarından nasiplerini almışlardır. Örneğin; Ahıska Türkleri ile Rumlar Kazakistan’a sürüldüler. Bu arada Abazaca olan Sohum kent ismi Gürcüleştirilerek “Sukhumi” olarak değiştirildi. 1948 yılında başlatılan, Abhazya’nın Gürcüleştirme politikası 1951 tamamlanmış, bu süre zarfında bütün yerleşim isimleri değiştirilmiştir. 1990 yılında bu değişikliklerin oranı %96 ya ulaşmıştır. Gürcüleştirme politikaları giderek çeşitli tepki ve huzursuzluklara yol açmış ve mücadele zorunluluğu doğmuştu. Bu mücadelenin bir göstergesi olarak da, Abhazya anayasasında değişikliğe gidilerek Gürcistan’dan ayrılma istekleri dile getirildi Bu sırada Gürcistan Komünist Parti Merkez Komitesi Sekreteri İ.V. Kaputinov, Sohum’da düzenlenen binlerce kişinin katıldığı bir toplantıda söz alarak bu soruna ne şekil verilirse verilsin müzakeresinin bile yapılamayacağını açıklamıştır.
25 Ağustos 1990 günü Abhazya Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu’nda yapılan oylamada, 72 milletvekilinin 70’i Abhazya’nın Gürcistan’a bağlanmadan önceki statüsüne kavuşturulması doğrultusunda oy kullanmışlardır. Böylece Abhazya 1921’de olduğu gibi, egemen bir Sovyet Cumhuriyeti olarak kalmak istediğini dünya kamuoyuna duyurmuştur.
Abhazya Parlamentosu bağımsızlık sonrası Gürcistan’la olan ve kangren haline gelen ilişkilerini somut bir biçimde nihai bir şekle bağlamak için 23 temmuz 1992 tarihinde, tarihi bir karar alarak Abhazya Özerk S.S.C. ’nin 1978 anayasasını yürürlükten kaldırmıştır. Böylece birlik antlaşmasından önceki statüye dönülmüş oluyordu. Bilindiği üzere Gürcüstan hükümeti ile Abhazya halkı arasında bir savaş olmuş, bu savaş sonucunda Abhazya halkı da bağımsızlığını ilan etmiş durumdadır.
Kaynak: ATLAS aylık coğrafya ve keşif dergisi. Mart 2004. Sayı 132.
ÇEÇENLER
Çeçenler Kuzey-Doğu Kafkasya halklarındandır. Kendilerine Nahçi veya Nahçuo yaygın olarak Nohçoy derler. Komşuları onları çok değişik adlarla tanımlarlar. Örneğin; Kumuklar Miçikis, Avarlar Burtel, Kabardeyler Şaşan, Ruslar ise Çeçentsamı derler. Çeçenler, İnguşlar ve Kistlerle birlikte Vaynah grubunu oluştururlar. Bu grubun diğer iki üyesinden İnguşlar kendilerine Galgay, Kistler ise Batsoy der. Çeçen, İnguş ve Tuşların oluşturduğu dil grubunu dil bilimcileri "Nah" diye adlandırır. Son zamanlara kadar Çeçenlerin hangi kökten geldikleri bilinmiyordu. Rus bilgini Krupnov, Nah geçmişinin Gargarlara dayandığını ifade etmiş; Berkok ise, Şerametta'dan yola çıkıp Sarınatlar'dan geldiğini belirtmiştir. Arkeologlar ve dilbilimcileri Nahların kolu olan Nahçi veya Nohço’ların (yani Çeçenlerin), MÖ. 5000 yıllarında Kafkasya'da bulunduklarını, kendilerinden önce burada başka kavimlerin yaşamadığını doğrulamaktadır. Hatta Nahların Önasya'da Kafkasya'ya gelip yerleştiklerini ortaya koymaktadır. Bu göç iki koldan olmuştur. Derbent boyundan gelenlerin Çeçenlerle şimdiki Dağıstanlıların, Doğu Karadeniz yolundan gelenlerin ise Çerkes kavimlerinin olduğu görüşü giderek taraftar toplamaktadır.
Varlığı bilinen, ama tarihi açıkça aydınlanamayan İber Kavkaz Devleti'nin asıl üyesinin, şimdiki Çeçenlerin ataları olduğu reddedilmemektedir. Tarihte anılan Gargarlar, Duvaylar, Dzurdzuklar, Alaroidler, Cacaniler (tsatsani) Ganariler, Pşavvalar, Khavurlar, Tuşlar, Mohevclar (Mohevtsler) günümüz Çeçenlerinin değişik kabilelerinin adları olarak kabul edilmektedir. Hatta, Kharsur, Pşava ve Tuşların Gürcüleşmiş Çeçen oldukları bilinmektedir.
Nahçi veya Kisti (Gürcülerin Çeçenlere verdikleri ad) adının ilk kez VII. yüzyılda Ermeni tarihçisi M. Kagan-katvatsi, Argvani Tarihi adlı eserinde anılmıştır; aynı tarihçi Çeçenlerin atalarının Ura adlı bir babanın soyu olan Utaoy'dan Sadoy'dan, Gergaroy'dan çıktığını belirtmiştir. Günümüzde Urartologlar, Çeçenlerin Urartularla akraba olduğunu reddetmemektedirler, hatta Önasya'da devlet kuran Urartuların yukarıda adı geçen Ura'dan neşet ettiğinde de gerçek payı vardır. Hurri- Urartu- Çeçence ilişkisini inceleyenlerce tasdik görmektedir. Bundan şu sonuç çıkmaktadır. Çeçenler Urartulardır. Urartular, Çeçenlerin Önasya'da kalan kolu olmaktadır. Gerçekten, yapısı, gramer özellikleri, bütünlüğü ve gramatikal sınıflarıdırıcıları vs. ile Urartuca ile Çeçence birbirine benzemektedir.
Ana yurtları, Vladikafkas'ın doğusuna düşen ve Terek Nehri'nin kolları olan Sunja ve Argun'un suladığı bölgedir. Kuzeyde Terek Nehri'ne, doğuda Andi Koysu ve Argun ırmaklarının arasındaki arazinin ortalarına kadar yayılırlar. Güneyde Gürcülerle irtibatları vardır. Batıda Daryal Geçidi ve daha güneye doğru Osetlerle komşudurlar. Doğuda ise Avarlar ve Andiler bulunur.
Genel olarak Çeçen-İnguşlar Kafkasya'nın stratejik önemi en büyük noktalarından birine sahiptirler. Doğu Kafkasya ve Batı Kafkasya arasında irtibatı korumak veya sağlamak için Kabardeylerin sahip oldukları avantajı onlar da ellerinde bulundururlar. Yurtları sarp, dağlık ve ormanlıktır. Ayrıca son derece savaşçıdırlar. Bilhassa arazi şartlarından yararlanarak Rus birliklerine karşı giriştikleri gerilla savaşlarında çok başarılı olmuşlardır. Dinlerine ve hürriyetlerine olan düşkünlükleri nedeniyle Şeyh Şamil'in en sadık taraftarları olmuşlardır. Sonuna kadar onun yanında savaşmışlardır. Doğu Kafkasya'nın düşmesinden sonra dahi bir çok defa Rus idaresine karşı ayaklanarak, onları uğraştırmışlardır.
Dostları ilə paylaş: |