İsmail arabaci kiMDİR


Türkiye'deki Gürcüler Neden Kendilerini Gürcü (Kartvel) Değil de Daha Çok Türk Hissediyorlar?



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə113/269
tarix07.01.2022
ölçüsü2,91 Mb.
#83021
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   269
Türkiye'deki Gürcüler Neden Kendilerini Gürcü (Kartvel) Değil de Daha Çok Türk Hissediyorlar?
93 Harbi de denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından, Güney Batı Kafkasya’nın Batum merkezli Acara ve Çürüksu bölgelerinden Türkiye’ye göç eden Müslüman halka ülkemizde “Gürcü” denilmektedir. Ancak, Gürcü kavramı, zannedildiği gibi bir ırkı nitelememektedir ve Gürcistan denilen coğrafyada kendilerini “gürcü” olarak tanımlayan hiç kimse yoktur. Öyleyse, Gürcistan’ın sakinleri kimlerdir ve kendilerini nasıl adlandırmaktadırlar?
Resmi adı olan Sa-Kartvelo (Kartvel Yurdu)’dan da anlaşılacağı gibi, Gürcistan’da hakim unsur Ortodoks Hıristiyan Kartvellerdir ve kendilerini Kartvel olarak tanımlayan çeşitli boylardan oluşmaktadır. Türkiye’ye gelenler ise “Kartvel” kimliğini şiddetle reddederler ve dillerinde bu sözcük hakaret içerir. Bunu, Türkiye’ye gelen Acara ve Çürüksulular’ın Müslümanlığı ile izah etmek de mümkün değildir. Zira bir Kartvel Müslüman olursa, bu, “Müslüman Kartvel” olur. Soyunu reddetmesi için hiçbir sebep yoktur. Kaldı ki, Osmanlı’nın, Müslümanlaşanları Türkleştirme gibi bir niyeti asla olmamıştır. Peki, Kartvel kimliğinin reddi nereden kaynaklanmaktadır?

Mesele şudur: Tarihsel olarak bakıldığında, Gürcistan topraklarının bir “Türk Antropoloji Müzesi” niteliği taşıdığı anlaşılır. Henüz MÖ. 4. yüzyılda, Büyük İskender Kafkasya’ya ulaştığında, karşısına kendisiyle alay eden Türkler çıkar. Resmi Kartvel Gürcü Kroniğinde “Bun Turki”, yani “Proto Türkler” olarak adlandırılan bu Türk boyunun Kafkas coğrafyasına yerleşimlerinin MÖ. 6. Yüzyıl olduğu artık bilinmektedir. Anılan tarihte, kardeşler arası bir mücadele sonucu Çin sınırındaki Uygur bölgesinden (Bazı kaynaklara göre “Çenastan”) halkıyla Batıya doğru harekete geçen “Çene-Bakur”, Kartvel Yurdu’na geldiğinde, Pers saldırılarıyla yıpranan ve güç durumda olan Kartvel Kralına, ülkelerini korumaları karşılığında kendilerine yurt verilmesini teklif eder ve kalırlar. “Çene-vuli”, yani “Çene Halkı” olarak tanınan ve sevilen halk, kısa zamanda askeri ve yönetsel becerileriyle ön plana çıkar ve Kartvel Krallığının, kralın ardından gelen en yüksek ikinci rütbesinin “İnağ” sıfatıyla Çeneler’e verilmesi gelenek haline gelir. Kartvel toplumsal, siyasi ve askeri hayatına MS. XI. Yüzyıla kadar, yaklaşık 1600 yıl süren bir etkide bulunan ve aşırı nüfuz kazanan Çenelerin iç hakimiyetlerine bir son verme kararı alan Kartvel kralı, savunmasının yeniden zayıflayacağını düşünerek bu sefer, Kıpçak Türkleriyle anlaşır; Çenelerin hükümdar ailesini, Orbelyanları ülkeden sürer. Kral, Kartvel kültüründe Çeneler’e ait ne varsa kayıtlardan silinmesini emreder.

Ermenistan’a geçen hükümdar ailesi soyundan Stephanos Orbelian, XIII. Yüzyılda, kökenlerine dair izlerin yok edildiğini anladığında, halkının Çenastan’dan kalkışından, Ermenistan’a sürülüşüne kadar olan 1600 yıllık sürecin tarihini “Orbelianlar Tarihi” adıyla yazar. Eser, birkaç yüzyıl sonra bulunduğunda Fransızca’ya çevrilir. Orijinali Fransızca olan İslam Ansiklopedisi’nde ve Türkçe çevirisinde, “Gürcü” maddesi içinde Çene Halkının tarihi uzunca bir özet halinde yer alır.

Adları ve kültürel varlıkları yasaklanan Çene halkının Kartvel yurdunda kalan kısmı, kendileriyle aynı fonksiyonu üstlenen Kıpçak Türkleri ile karışır ve kaynaşırlar. Kıpçaklar da kısa sürede bölgede hakim unsur haline gelirler ve yayıldıkları coğrafya kendi adlarıyla anılmaya başlar: “Sa Atabego” (Atabekler Yurdu). MS. 4. yüzyıldan itibaren Kartvellerin dini olan Hıristiyanlığı benimseyen eski Uygur Çene-Bakur’un soydaşları ile yeni Kıpçaklar, 1500’lü yıllardan itibaren Osmanlı etkisiyle Müslümanlığı seçerler. Osmanlı’dan önceki dönemde, Hristiyan Gürcü krallarının Türk kimliklerini yasaklanması sonucunda, Kıpçak Türkçesi de yerini Gürcüce’ye bırakmıştır. Ancak, Çene halkı, yasaklanan asıl kimliğinin zarfını, içeriği yüzyıllar süren süreçte anlamını kaybetmişse de korumayı bilir. “Çene-vuli” olan adını, kendi aralarında bir gizli kod olarak “Çene-buri” (Çene halkına has, Çenece) biçiminde yaşatırlar. Adın taşıdığı anlam zaman içerisinde unutulmuşsa da, Kartvelliğe karşı bir duruşu ifade ettiği her Acara’lı ve Çürüksu’lu tarafından bilinir. “Çene” kelimesi sonraları Gürcücede harflerin dizilişi bakımından en yakın kelime ile yeniden anlamlandırılmış ve “ç(v)ene-buri” (bize has, bizce") şeklinde söylenmeye başlanmıştır.

O halde, Gürcistan’ın asli unsuru “Kartvel” kimliğini reddeden Türkiye’deki Acara ve Çürüksuluların, Kartvel kavramını da kapsayan “Gürcü” adıyla anılmaları tarihi bir hatadır. Zira Gürcü adı Hristiyan azizi ‘’Giorgi’’ den gelmektedir.1921 yılında Moskova dönüşü Batum'a uğrayan Dr. Rıza Nur, "Bizde Acaralılara Gürcü derler. Burada bunlara Gürcü deseniz size kurşun atarlar" demiştir.
Kaynaklar:

1. Ali İhsan AKSAMAZ .Doğu Karadeniz’de Resmi İdeolojiler Kuşatması.

2. www.karadenizliler.org

LAZLAR
      Lazlar, Güney Kafkasya orijinlidir. Svanca ve Gürcüce’ye akraba olan dillerini günümüze kadar korumuşlardır. Lazca konuşanların sayısıyla ilgili resmi istatistik veriler bulunmamasına rağmen, bu dili konuşanların sayısı 250.000’den daha fazla gözükmemektedir. Türkiye’nin Doğu Karadeniz kıyıları boyunca olan yerleşimleri, Batı Anadolu’daki bazı muhacir köylerini, ve Gürcistan Acara Özerk bölgesinde yaşayan az sayıdaki halkı kapsar. Ayrıca Kuzeybatı Gürcistan’da Megrelya denilen bölgede yaşayan Lazca konuşan fakat Hristiyan olduklarından dolayı ‘’Megrel’’ adıyla anılan Lazların yakın akrabaları yaşamaktadır. Lazlar ve Megreller ‘’Zan’’ ortak adıyla tanımlanır. Zan halkının, Osmanlı etkisiyle Müslüman olanlarına Laz, Hristiyan kalanlarına ise Megrel denmiştir. Lazca ve Megrelce arasında az derecede şive farklılığı bulunmaktadır. Gürcistan’da Megrelce konuşan 500.000 kişi bulunmaktadır. Megreller ile Lazların arasında ise bölgeye sonradan gelmiş olan Müslüman Acara Gürcüleri oturmaktadır.

Lazlar, Güney Batı Kafkasya'nın yerli halklarından biridir. Bu bölgenin coğrafi ve tarihsel bir uzantısı durumunda olan Karadeniz'in Güney-Doğu Bölgesi'nde yerleşiktirler. En eski yerleşim alanları Çoruh Vadisi (Batum) civarıdır. Zaman içinde Batı'ya doğru genişlemişler ve bugünkü Rize'nin Pazar (Atina), Ardeşen (Atírasini), Çamlıhemşin (Vija), Fındıklı (Vitze) ve Artvin iline bağlı Arhavi (Arkabi/Arxave), Hopa (Xopa) ve az sayıda olmak üzere Borçka'ya yerleşmişlerdir. Gürcistan sınırındaki Sarp köyü, Laz köyüdür.1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan dolayı Batum'da yerleşik çok sayıda Laz ise Türkiye'nin Batı bölgelerine göç etmiştir. Bunlar ise Marmara Bölgesi'nde; İzmit, Adapazarı, Akçakoca, Bolu, Düzce, Yalova, Karamürsel, Sapanca, Balıkesir ve İstanbul gibi şehirlerde yaşamaktadır.

Osmanlı Lazistan’ı, politik ve idari bir birim olarak, tarih boyunca değişen sınırlara sahip olmuştur. Bununla beraber, Lazca’yı konuşanların çoğunun yaşadığı bölge, Doğu Karadeniz kıyılarının hemen hemen daha kısa uzantısıyla sınırlıdır. Yani, doğuda Sarp sınır köyü ve batıda Çayeli ile Pazar ilçelerini ayıran Kemer Burnu arasındaki küçük kasaba ve köylerde yaşarlar. Kuzeydeki doğal sınır Karadeniz ile oluşur. Güneyde ise denk bir rol Kaçkar dağlarına atfedilebilir. Kaçkar dağları, Karadeniz Bölgesi ve Anadolu platosu arasında gerçekten doğal bir coğrafi sınır teşkil ederken, kuzeydeki meyilli, bir dereceye kadar Laz köylerinden daha yukarıda Hemşinliler yaşadığı için etnik sınırları göstermezler. Hemşinliler de Lazlar gibi Müslümandırlar ve en azından bazı yerlerde dillerini ve grup kimliklerini korumuşlardır. Hemşinliler, geleneksel hayvancılıkla ilgili hayat tarzıyla bağlantılı olarak, “Kıyı Lazları” esas olarak tarımcı ve balıkçı yaşam tarzlarıyla anılmıştır.

Lazlar kendilerini Lazi, dillerini de Lazuri olarak adlandırırlar. Kendilerine Türkçe Laz, Gürcüce Cion denilir. Lazca’nın diğer adı ise Mohdicedir. Bir Laz karşılaştığı ama Laz olduğunu tahmin ettiği kişiye Mohdice bilip bilmediğini sorarak onun Laz olup olmadığını öğrenmektedir.


Dilbilimciler Lazca ve Megrelce’yi Kolkheti (=Zan) dilinin zaman içinde ikiye ayrılmış ve kendi başlarına gelişmiş iki ayrı kolu olarak tanımlarlar. Güney Kafkas dil ailesi, Megrel-Lazca, Svanca ve Gürcüce’den meydana gelir. Lazca ve Megrelce tek bir Zan’canın iki ayrı şiveleridir. Öyleki farkları Gürcücedeki Gur, Hevsur, Lenteh ve Bal-kvemo şivelerinin birbirleriyle olan uzaklığı, Lenteh ve Beço şivelerinin birbirleriyle olan uzaklığı, Laz- Megrel uzaklığından daha fazladır. Fakat tüm bu şiveler tek bir Gürcücenin lehçeleridir. Bugün Laz – Megrel şivelerinin tek bir lisan olan Zancanın iki ayrı ağzı olduğu hususunda ihtilaf kalmamıştır. Lazca’nın Rize ilinde oturanları ile Artvin ilinde oturanlarının konuştuğu iki farklı ağzı bulunmaktadır.

Lazların da bir parçası olduğu Doğu Karadeniz, sahilden itibaren dik yamaçların yükseldiği ve çok sayıda akarsu tarafından bölünen vadilerden oluşan bir coğrafyadır. Bu yüzdendir ki bölgede geniş tarım alanları bulunmamaktadır. Evler dağınık, tarlalar parçalı ve irili ufaklıdır. Sahildeki kasaba yerleşimleri vadi boyunca biriken akarsuların denize ulaştığı alanlarda kurulmuştur ve denebilir ki nispeten düz olarak kabul edebileceğimiz toprak parçaları da yine buralarıdır.

Vadiler, her bakımdan daha güvenli görüldüğü için yerleşimin yoğun olduğu alanlar olmuştur. Henüz otuz yıl öncesine kadar vadi içlerinde yaşayan Lazların çok azının denizle bağlantısı vardı. Erkekler tuz, sabun gibi çok temel ihtiyaçları karşılamak üzere nadiren kıyıdaki kasabalara inerlerdi. Yaşamını özellikle yüksek köylerde sürdürenler için kasaba, dolayısıyla deniz yabancı ortamlardı.

Tarihçi Antony Bryer, Lazların az sayıda kasabaları olduğunu ve asıl olarak dağlarda, dağınık durumda bulunan yerleşimlerde yaşadıklarını ve sürülerini yazın yüksek yaylalara götürdüklerini belirtir. Anadolu’nun en güzel ve en yüksek otlakları kullanırlardı ve yaşamları, karlar eridiğinde büyük ve küçükbaş hayvan sürülerinin peşinden giden bir mevsimlik göç sistemi üzerine kurulmuştu. Sadece yüksek köylerde yaşayanlar değil aynı zamanda sahile yakın oturanlar arasında da yaylacılık geleneği vardı. Ama zamanla tarım daha çok önem kazanmış ve yüksek köylerde yaşayanlar hariç, Lazların önemli bir bölümü yaylacılığı terk etmiştir. Çay tarımının yaygınlaşması ile birlikte geleneksel olan çok şey tasviye olmuş, bir zamanlar tarlaları kaplayan mısır artık ekilmiyor.



Denizcilikten geçimini sağlayan Lazlar ancak sahilde yaşayanlardır. Sahil boyunca çok sayıda balıkçı köyünde, bir yandan toprağa bağlı köy yaşamı devam ederken, erkekler zamanlarının çoğunu denizcilikle ilgili işlere harcarlar. Buralarda yaşayanların denizle ilgili inançları, rituelleri ve hatta kutladıkları bayramlar vardır. 14 Ağustos günü (Rumi takvimde 1 Ağustos), güneş doğmadan kalkılır. Hiç kimse konuşmaz ve anlaşma sadece işaretlerle sağlanır, komşular birbirine haber verir. Hatta yüksek dağ köylerindeki insanlar bayram vesilesi ile bir gün önceden sahildeki akrabalarına misafir giderler. Kahvaltı yapmadan hep birlikte denize girilir ve yüzülür. Suya girdikten sonra her kes dilekte bulunur, bereket ve felaketlerden korunmak için dua edilir. Daha sonra kıyıya çıkılır ve topluca yemek yenir. Kaçkar dağlarında yaşayan denizle hemen hiç yakınlık kurmamış, denizde yüzmeyi, balık tutmayı bilmeyen Lazlar varken, öte yandan kıyıda yaşayan çok sayıda Laz’ın Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde denizcilikte adlarını duyurdukları da bir gerçektir.  
Eskiden Laz yaşlı erkekleri başlarına “Başlık” sararlardı. Gençler ise Papak (Kalpak) kullanırlardı. 60-70 yıl kadar önce Lazlar arasında fes modası çıktı. Fakat bu moda burada fazla tutunamayıp ortadan kalktı. Türkiye’de geleneksel başlık ve kalpak kullanmak yasalarla yasaklanmıştır. Gürcistan sınırları içerisindeki Lazlar ise başlık, kalpak ve kabalak gibi başörtülerini kullanmakta serbesttirler. Lazlarda ayakkabı (Tsuga) burunları yukarıya kalkık bir çeşit postalı andırırdı. Pantolon yerine bir çeşit dar şalvar kullanılırdı. Adına da “Dzikvi” denilirdi. Dzikvinin üst tarafı kıvrışık, bolca bırakılır. Alt tarafı, bacakları kavrar derece de dar bırakılırdı. Üst giysi ise bir çeşit yakasız montu andırırdı. Bu yakasız montun altına sarı yada kırmızı renkte gömlek giyilirdi. Kırmızı renkler siyah altında daha bir çekici görünürdü. Siyah üst giysinin dirseklerine, yenlerine ve omuz başlarına meşin şeritler dikilirdi. Bunlar hem giysiye güzellik katar hemde dayanıklılığını arttırırdı. Belde, kalça üzerine kadar inen yün kumaştan dolak dolanırdı. Kama ve zincir gibi şeyler de bu dolama üzerine iliştirilirdi.
Laz kadın giysileri daha bir zengin görünüşlüydü. Çeşitli renklerden rahat giysilerdi bunlar. Bele, uçları aşağıya sarkıtılmış kumaştan bir bellik sarılırdı. İş Zamanları genellikle atlastan dikilen bu giysilerin etekleri yukarıya doğru toplanır, bellemeye iliştirilirdi. Bazen ibrişim bir kuşak da bele bağlandığı olurdu. Buna Lazcada “ortkapu” kemer denirdi. Kadınlar günlük yaşamlarında bazen basma entariler de giyerlerdi. Boyun ve kulaklara ilancuği ve boğa kisti denilen değerli takılar da takarlardı. Gümüş zincir üzerine dizilmiş altın liralardı bunlar. Başlarına altın işlemeli bir tabla konur, alın kısmına yine altın pullu bir gobğapule sarkıtılırdı.
Gürcüstan bölümünde yaşayan Lazları bugün artık Gürcistan’ın diğer bölgelerinde yaşayanlardan ayırt etmek güçtür. Türkiye kesimi Lazları arasında ise bu eski tip giysileri koruyup bugüne değin yaşatabilen kimselere rastlamak mümkündür.
Bilinenin, sanılanın tersine tüm Karadenizliler Laz olmadığı gibi, tüm Lazlar da Karadeniz'de bulunmuyorlar. Bu konuda biraz da mizahi sayılabilecek bir benzetme yapılır: "Türkiye’nin batı bölgelerinde yaşayan halk Sinop'un ötesindeki Karadenizlilerin tümüne Laz der. Sinop'lular Samsunlular'a, Samsunlular Trabzonlular'a, Trabzonlular da Rize'lilere Laz adını verirler. Ama Rizeliler de ancak Hopa taraflarındakileri Laz olarak niteleyip kendilerini onun dışında görürler."


Lazların ve Megrellerin (Mingrelian) yaşadığı bölgeler.

Kaynaklar:

1. Ildiko Beller Hann. Lazların Gerçek Tarihi. www.arhavisitesi.com

2. ATLAS aylık coğrafya ve keşif dergisi. Nisan 2003. Sayı 121.





Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   269




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin