Balkan Müslümanlarının Göçü:
Rumeli’de (yani Osmanlı devletinin başkent hariç Avrupa’daki vilayetlerinde) yaşayan Müslümanların 19. yüzyıldaki toplam sayısı ve etnik bileşimi, her zaman ciddi tartışlara konu olmuştur. Daha önce de denildiği gibi, Avrupa kaynakları Müslümanların gayrimüslimler karşısındaki sayısı konusunda birbirlerinden olukça farklı bilgiler içermekteydi. Çoğu zaman “Türkler” olarak nitelenen Müslümanların etnik kökeni konusundaki anlaşmazlık ise daha azdır. Dobruca’da, günümüz Bulgaristan’ının doğu, orta ve güney bölümü ile Trakya ve Makedonya’daki Müslümanların büyük bölümü aslında etnik olarak Türktü. Pomak ve Boşnak olarak bilinen Müslümanlar ise Slavca konuşuyorlar ve Rodop Dağları’nda ve Bosna ve Hersek’te yaşıyorlardı. Arnavut Müslümanları, Arnavutluk’ta ve Batı Makedonya’daki ata topraklarına yerleştirilmişlerdi. Epir ve Tesalya ile Girit ve Oniki Adalar’da bulunan Müslüman Türk ve Rumca konuşan Müslüman toplulukları ise her zaman değilse de genellikle azınlıkta kalıyorlardı.
1831 Osmanlı sayımına göre Rumeli’deki (Silistre dahil) Müslüman nüfus, toplam nüfusun %37,5’ini oluşturuyordu. Hıristiyanların nüfusu ise toplam nüfusun %59,3’ünü oluşturuyordu. 1844 Osmanlı sayımına göre Rumeli’deki Müslümanların oranı %29,4 iken, sayıları yaklaşık 4,5 milyondu. Yine noksan bir tahmin; bu nüfusun yalnızca 1.6 milyonunun etnik olarak Türk, geri kalanının ise Arnavut ve Slav olduğu tahmin ediliyordu.
Rumeli’deki Müslüman nüfusun yüzdesi 1860 yılından sonra önemli ölçüde arttı. Bu artışın, Tatar ve Çerkez göçünden kaynaklandığına kuşku yoktur. 1812 yılından sonraki çeşitli savaşlardan kaynaklanan büyük insan kayıplarının yol açtığı nüfus eksikliği, bu göç sayesinde giderilmekle kalmamış, bölgedeki Müslümanların oranında artmasını bile sağlanmıştı.
Balkan milliyetçilerinin Müslüman karşıtı düşüncelerinin ardında elbette belli bazı pratik hesaplar vardı. Müslümanlar bölgede ya çoğunluğu yada çeşitli Hıristiyan milliyetçilerin ulusal toprakları olarak gördükleri yerlerin çoğunda güçlü bir azınlığı oluşturuyorlardı. Üstelik ekilebilir toprakların önemli bir bölümünü Müslüman toprak sahiplerinin elinde yada vakıfların idaresindeydi. Ulusal devletin kurulmasındaki başarının, Müslüman öğenin tasfiye edilmesine ya da en azından Müslümanların siyasal ve ekonomik bakımdan zararsız bir azınlık konumuna indirgenmesine bağlı olduğu apaçık ortadaydı. Bu hedefe varmaya yönelik ilk adım, daha öncede ele alındığı gibi yanlış nüfus istatistiklerinin 1876 yılındaki İstanbul Konferansı’nda sunulmasıyla atıldı.
1877- 1878 Savaşı, etnik-dini sorunun tümüyle çözülmesi için bir fırsat yarattı. Tuna’yı geçen ve Rusçuk’tan güneydoğuya, Balkanlar üzerinden doğu Rumeli’ye ilerleyen Rus orduları, başta Türkler olmak üzere sivil Müslüman nüfusa karşı gelişigüzel saldırılarını arttırdılar. Türkleri, ilerde Bulgaristan’ı oluşturacak olan topraklardan sürmeyi amaçlıyorlardı. Aynı şeyi Sırplar kuzey Makedonya’da, Niş kenti çevresinde yaptılar. Balkanlar’daki Müslümanların yazgısı, çoğu bilim adamı tarafından göz ardı edilmiş bir konudur. Buna karşın Müslümanların yada Türklerin taşkınlıklarını olabildiğince sert ifadelerle kınamışlardır. Rusçuk, Philippopolis, Varna, Burgaz ve diğer bölgelerde görev yapan İngiliz konsolosları, Müslüman sivillere reva görülen kötülüklerin tamamen farkındaydılar. Konuyla ilgili olarak İstanbul’daki konsolosluğa gönderdikleri raporlar daha sonra Londra’ya iletilmişti. İngiliz konsolosluk temsilcilerinin bu raporları, Rusların ve Bulgarların Rumeli’nin etnik ve demografik yapısını yeniden şekillendirme girişimlerinin nedenlerini ve yöntemlerini açık olarak ortaya koymaktadır.
Avrupa’daki Osmanlı Nüfusunun Etnik Yapısı, 1820-1900
1820 li Yıllar 1840 lı Yıllar 1870 li Yıllar 1890 lı Yıllar
ETNİK GRUP NÜFUS % NÜFUS % NÜFUS % NÜFUS %
Bulgarlar ....................... 615.000 .... 6 .... 3.000.000 .. 19,2 .. 3.451.000 .. 34 ...........................
Diğer Slavlar ............... 1.325.000 ...13 .... 3.200.000 .. 20,7 ... 1.523.000 .. 15 ...........................
Toplam Slav Nüfusu ......1.940.000 ..19 .... 6.200.000 .. 40 ..... 4.974.000 .. 49 ... 1.648.000 ... 26
Türkler, Çerkezler ........ 2.755.000 ..27.... 2.120.000 .. 13,7 ... 1.827.000 ...18 ... 1.844.000 ... 29
Rumlar ........................ 2.960.000 .. 29 ... 1.000.000 ... 6,4 .... 1.218.000 ...12 ... 1.217.000 .. 19,2
Arnavutlar ...................... 815.000 ... 8 ... 1.500.000 ... 9,9 .... 1.218.000 ... 12 ... 1.248.000 ..19,7
Romenler .................... 1.225.000 ...12 ... 4.000.000 .. 25,7 ...... 304.000 .... 3 ..............................
Diğerleri ......................... 505.000 ....5 ...... 650.000 ... 4,4 ....... 609.000 .... 6 ...... 380.000 .... 6
GENEL TOPLAM .........10.200.000 .........15.500.000 ............ 10.150.000 .......... 6.337.000
Büyükelçi Layard, Müslümanların savaşın ilk döneminde nasıl bir uygulamaya maruz kaldıklarını da şöyle anlatıyordu:
Ruslar, geçen yaz Balkanlar’ı geçtiklerinde adalet ve koruma sağlanacağı vaatleriyle Müslümanları silahlarını bırakmaları için kandırmış ve o silahları Bulgarlara devretmişlerdi. Bunu, insanların rastgele katledildiği ve ortalığın viraneye döndüğü bir sahne izledi. Böylesi en barbar zamanlardan beri görülmemişti. Ruslar tarafından işgal edilen bütün ülke yakılıp yıkılmıştı. Kentler ve kasabalar yağmalanmış ve yerle bir edilmişti. Avrupa’nın en güzel ve zengin bölgelerinden biri olan verimli Tunca vadisi harap durumdaydı; işgal altındaki bölgelerden kaçıp, kendilerini savunamamış olan Muhammed ahalisine çok kötü davranılmış ve hemen hepsi katledilmiştir. Türk idaresi altında dini özgürlüklerinden, sivil eşitlikten yaralanmış olan Yahudiler bile aynı yazgıyı paylaştı... Rusların bu tavrını mazur gösterecek olan kişiler Bulgarlar’ın bu “kıyımlarında” onların taraf tutmadıklarını ve bu nedenle sorumlu tutulamayacaklarını iddia ettiler. Ancak Lord cenaplarına ilettiğim resmi raporları da kanıtladığı gibi durum böyle değildi. Philippopolis’teki Bulgar zabıtasını, Müslüman kadınları ve kızları arzularının kurbanı yapmak üzere kaçırmaya yönlendirenler Rus subaylarıydı. Kazaklar da Müslüman Köylülerinin harap edilmesinde ve Köylerden kaçanların katledilmesinde Bulgarlara eşlik ve yardım etmişlerdi. Rus yetkililer, başkentin kapılarına dek işgal ettikleri bütün kent ve kasabalardaki Türklerin mallarının yok edilmesini teşvik ve tasdik etmişlerdi. Camileri de pisletmişler ve kötü amaçlar için kullanmışlardı; Müslüman mezarlarına tecavüz etmişler, mezar taşlarını kırarak mezarlıkları kamuya açık bahçelere ve eğlence yerlerine çevirmişler ve talihsiz Müslümanları bu işleri bizzat yapmaya mecburi tutmuşlardı.
Müslümanlar, İngiliz konsolos vekili E. Calvert’in Edirne’den bildirdiği gibi, doğrudan canları ve mal varlıkları tehdit edilerek sürülmüşlerdi:
Bildiğim kadarıyla Kuzey Balkan kazalarında, Balkanlar’ın güneyindekilerde ve Rodoplar’da Müslümanların taşkınlıkları, Hıristiyan köylerini tacizden öteye gitmemiştir. Diğer yandan Rus-Bulgar idaresi altındaki Hıristiyanlar, hiçbir ayrım gözetmeksizin alenen ülkeden sürmeyi amaçladıkları bütün Müslüman halkına nefretlerini kusmaktadırlar. Türklere gelince; olağandışı nedenlerle meydana gelen olağandışı olayları bir kenara bırakır ve ülkedeki sıradan durumu bir karşılaştırma yapmak için temel alırsak, Türk idaresi altında birkaç Hıristiyan şahsın soyulduğu ve öldürüldüğü yerlerde şimdi Müslüman köylerinin topyekün aynı uygulamaya maruz kaldığını söyleye bilirim. Normal zamanda Türklerin Hıristiyan kadınlara tecavüz etmesi, ülkede sanıldığı kadar sık olan bir olay değildi. Öyle bir vaka olduğunda da bütün vilayette yer yerinden oynuyordu. Rus işgalinden bu yana kırsal bölgelerdeki Bulgarların Türk kadınlarına ve kızlarına tecavüz etmekte rekor kırdıklarını söylemek aşırı olmayacaktır.
19. yüzyıldaki Balkan milliyetçiliği, Osmanlı Müslüman yönetimiyle ilişkili bütün kültür, eğitim ve ekonomi kurumlarının ortadan kaldırılmasını istiyordu. Camiler, İngiliz konsoloslarını bir dizi raporunda da açıkça görüldüğü gibi, yıkılmak üzere hedef gösteriliyordu. Philippopolis’teki 33 camii ile ilgili yerinde yapılan büyük tetkikte bunlardan, yalnızca birisinin kullanılabilir durumda olduğu, diğerlerinin yıkılmış ya da saman veya silah depolamak ya da benzeri işler için el konulmuş olduğu görülüyor. Bu durum Niş için de geçerliydi.
1877-1878 olaylarının, Balkan Yarımadası’nın ve Osmanlı devletinin etnik ve demografik bileşimi açısından yaygın sonuçları olmuştur. Bu olaylar sırasında çoğu Türk olmak üzere yaklaşık 250.000 ila 300.000 Müslüman öldürülmüş ve 1.5 milyon kadarı da Osmanlı topraklarına sığınmak zorunda kalmıştı. Rodop Dağları’nda yaşayan ve Bulgarca konuşan Müslümanlar (Pomaklar), ilerlemekte olan Ruslara karşı ayaklanmışlar ve aylar boyunca onları denetim altına tutmuşlardı. İsyanların bastırılmasında, Ruslarla barış yapmak isteyen sultanın baskısı büyük ölçüde etkili olmuştu. Arnavutlar, Prizrin Birliği olarak bilinen bir toplantıda silahlanmaya ve topraklarını işgal edebilecek güçlere karşı savaşmaya karar verdiler. Yerel Panislavcı Sırpların bir dereceye kadar yardım ettiği Müslüman Boşnaklar, Berlin Antlaşmasının bir gereği olarak topraklarını işgal etmiş olan Avusturya-Rus güçlerine karşı üç ay süreyle savaştılar. Bu olaylardan kısa bir süre sonra Pomaklar, Arnavutlar ve Boşnaklar, yeni idareler altında yaşamaya güvensiz buldukları ya da dindaşlarıyla birlikte yaşamak istedikleri için Osmanlı topraklarına yöneldiler. Romanya’ya bırakılmış olan Kuzey Dobruca’daki çok sayıda Müslüman da aynı şeyi yaptı. Bulgar istatistikleri, 1893-1902 yılları arasında yani, on yıllık barış süresince 72.524 kişinin Bulgaristan’dan göç ettiğini ve bunların 70.603’ünün (35.418’i erkek, 35.185’i kadın) Türkiye’ye gittiğini göstermektedir.
Balkan ülkelerinden göç, 1908-1909 yılları arasında yeniden artmaya başlayarak 1913 yılındaki Balkan Savaşı sırasında doruk noktasına ulaştı. Yaklaşık 1.5 milyon Müslümanın yaşadığı Makedonya ve Trakya bu tarihte Yunanistan, Sırbistan, ve Bulgaristan karşısında kaybedildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında da süren kitle göçü, Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan resmi bir nüfus mübadelesi (1924-1926) ile sona erdi. 1930’lı yıllarda Türk yönetiminin teşvik ettiği göçler de oldu. Son olarak 1951-1952 yıllarında 152.000 Türk’ten oluşan bir topluluk Bulgaristan’dan göç etmek zorunda kaldı.
Dostları ilə paylaş: |