1960'LI YILLARDA FİLİSTİN MESELESİ VE İSRAİL
Mayıs 1964 tarihinde Arap Ligi tarafından Kahire’de kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), hedefini silahlı direnişlerle İsrail’i yok etmek ve Akdeniz ile Ürdün Nehri arasında “Bağımsız Filistin Devleti”ni yeniden canlandırmak olarak açıkladı. Bu durum Üçüncü Arap-İsrail Savaşı’na ortam hazırladı.
ÜÇÜNCÜ ARAP-İSRAİL (ALTI GÜN SAVAŞI) SAVAŞI (1967)
Nedenleri
Ortadoğu’da güçlenen Pan-Arabizm ideolojisinin bir sonucu olarak çıktı. Mısır devlet başkanı Abdülnasır, gerek 1948 gerek 1956 savaşlarındaki yenilgilerin intikamını almaya istiyor ve elde edeceği prestijle Ortadoğu’da Mısır’a büyük bir üstünlük sağlamış olacaktı. Savaşın bir diğer sebebi ise Mısır ve Suriye’nin kendini savaşa hazır hissetmesiydi. 1956’dan beri Mısır ve Suriye Sovyet Rusya’dan aldığı silahlarla ordusunu güçlendirmişti. Bu tarihlerde Amerika Birleşik Devletleri ise Vietnam bataklığına saplanmıştı dolayısıyla İsrail’in arkasında durmayacağı düşüncesi Arap ülkelerini cesaretlendiriyordu.
Cemal Abdülnasır
6 Gün Savaşlarının başlamasına giden süreci 1966 Şubatında Suriye’de iktidarda bulunan Baas Partisi’nin sol kanadının bir darbe ile iktidarı ele geçirmesi oldu. Bu iktidar değişikliğinden sonra Suriye-İsrail sınırında olaylar çıkmaya başladı. Baasçılar, Başkan Nasır’ı İsrail’e karşı yumuşak davranmak ve Birleşmiş Milletler kanadının altına sığınmakla suçlayacaktı. 1966 Ekiminden itibaren Suriye topraklarından hareket eden El-Fetih fedayini İsrail topraklarına saldırılara başladılar. İsrail bu saldırıları Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine şikâyet etti, ancak Suriye aleyhine karar çıkartamadılar. Bunun sebebi Sovyetler Birliğinin her kararı veto etmesiydi. Bu şartlarda Suriye daha rahat hareket etmeye başladı. Bu cesaretle Suriye Başbakanı Ekim ayında ‘Biz İsrail'in güvenliğinin bekçisi değiliz’ diyecekti.
Suriye topraklarından gelen saldırılara karşı İsrail misliyle karşılık verme kararı aldı. Bu durum Suriye-İsrail; Ürdün-İsrail sınırlarında gerginliğin günden güne artmasına sebep oldu. 7 Nisan 1967 günü İsrail uçakları Şam üzerinde uçtu ve altı tane de Suriye uçağını düşürdü. Mayıs ayından itibaren Suriye topraklarından İsrail tarafına saldırılar artarak devam etti. İsrail Başbakanı Levi Eshkol 11 Mayısta radyoda yaptığı bir konuşmada: "İsrail hükümeti gayet iyi biliyor ki, teröristlerin merkezi Suriye'dir. Fakat biz prensibimizi tespit ettik: Saldırgana mukabil darbeyi vurmanın zamanını yerini ve vasıtasını biz seçeceğiz". diyordu.
Adım Adım Savaşa Doğru
16 Mayıstan itibaren Mısır silahlı kuvvetleri de alarm durumuna geçirildi. 14 Mayıstan itibaren Mısır kuvvetleri 1956’dan beri Birleşmiş Milletler Barış gücünün kontrolü altında olan Sina’ya girmeye başladı. Mısır bu hareketi ile savaş hazırlığı yaptığını gösteriyordu. Savaşı başlatacak gelişme ise 22 Mayıs'ta gerçekleşti. Nasır 22 Mayıs'ta Tiran (Akabe Körfezi) Boğazını İsrail gemilerine, 24 Mayıs'ta ise bütün deniz trafiğine kapattı. Savaşa doğru hızla yol alınırken Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği harekete geçerek savaşı önlemeye çalıştılar. Ancak bu çabalar bir sonuç vermedi.
Nasır 26 Mayısta yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Eğer savaş gelecek olursa, bu top yekün bir savaş ve hedefimiz de İsrail'i yok etmek olacaktır. Bu savaşı kazanacağımıza inanıyoruz ve şimdi İsrail ile savaş için hazırız. Bu sefer 1956'daki gibi olmayacak. O zaman İsrail ile değil, İngiltere ve Fransa ile savaşmıştık". 30 Mayısta Mısır (Birleşik Arap Cumhuriyeti) ile Ürdün arasında bir savunma antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya 4 Haziranda Irak da katıldı. Mısır Başkanı Nasır bu katılma dolayısıyla yaptığı konuşmada, "1956 ihanetinin intikamını almak için savaşın başlamasını şiddetle arzuluyoruz. Bu savaş bütün dünyaya Arapların da, İsrail'in de ne olduğunu anlatacaktır" diyordu.
Birinci Gün (5 Haziran 1967’de sabah saat 07:30)
İlk saldırı 5 Haziran günü 07: 30'dan itibaren İsrail’den geldi. İsrail savaş uçakları Mısır, Suriye ve Ürdün havaalanlarını bombalamaya başladılar. İsrail uçakları, Mısır radarlarına yakalanmamak için Akdeniz üzerinde çok alçaktan uçarak, Mısır'ın Batı sınırlarına ulaştılar. 5 Haziran günü akşamı olduğunda 16 Mısır havaalanı yerle bir edildi. 280 Mısır uçağı, 52 Suriye uçağı, 20 Ürdün uçağı ve birçok da Irak uçağı henüz yerdeyken tahrip edildi. İsrail bu ani baskınla Arap ülkelerinin bütün hava kuvvetlerini neredeyse yok etmiş oldu. Suriye, Irak, Ürdün, Cezayir, Yemen, Sudan, Kuveyt ve Suudi Arabistan İsrail´e savaş açtı. ABD tarafsızlığını ilan etti.
İkinci Gün
İsrail ordusu Gazze’yi kuşattı ve sonra da Ürdün cephesinden Gazze’ye girdi. ABD ile SSCB’nin uzun süren baş başa görüşmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi, acil ateşkes isteyen bir karar tasarısını oy birliğiyle kabul etti.
Üçüncü Gün
İsrail ordusu Süveyş Kanalı’nın doğu kıyısını ve Sina Yarımadasını işgal etti. İsrail donanması Şarm El Şeyh´i kuşattı ve Akabe Körfezi’ni açtı. Batı Şeria ve Doğu Kudüs´ü kaybeden Ürdün ateşkesi kabul etti.
Dördüncü Gün
İsrail-Suriye sınırında top atışları yaşandı. Aynı gün Kahire de ateşkesi kabul etti.
Beşinci Gün
İsrail ordusu Golan Tepeleri´ne girdi. Nasır sokaktan gelen baskılar üzerine istifa etti, ama kararından vazgeçti.
Altıncı Gün
SSCB İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesti. Şam´a 40 kilometre uzaktaki Kuneitra’nın düşmesi üzerine Suriye de ateşkesi kabul etti ve çatışmalara son verdi.
6 gün savaşlarının sonucunda İsrail, Ürdün, Suriye ve Mısır topraklarının bir kısmını işgal ederek sınırlarını 4 kat genişletti. İsrail bu toprakları Birleşmiş Milletler karalarına rağmen elinde tutmaya devam ediyor. Savaşın en önemli sonuçlarından biri de Kudüs’ün işgali oldu. Kudüs hiçbir devlet tarafından kabul edilmese de İsrail’in başkenti ilan edildi.
Savaşın bir diğer sonucu ise Pan-Arabizmin çöküşü oldu. Bu savaştan sonra Arap politikası tamamıyla değişti. Artık İsrail’i yok edemeyeceğini anlayan Arap ülkeleri Pan-Arabizmi terk etti. Her ülke İsrail tarafından işgal edilen topraklarını almak için çaba içerisine girdi. İsrail, bu savaş sonunda bölgenin tartışmasız tek gücü haline geldi. Filistin meselesinin Pan-Arabizm ile çözüleceği fikri sona erdi. Filistinliler kendi sorunlarını kendileri çözmek için harekete geçtiler. Filistin meselesinde El-Fetih ve Yaser Arafat öne çıkmaya başladı. Savaş sonunda 250 binden fazla Filistinli, 100 binden fazla da Suriyeli ise mülteci durumuna düştü.
UYARI: Kara Eylül Olayları (1971): Filistinlilerin Ürdün'e sürülmesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Ürdün’de etkinliğini artırması üzerine yaşanan olaylar sonrasında Ürdün ve Filistinlilerden 7000 ile 8000 insanın kaybedildiği olaya verilen addır.
1947-2010 YILLARI ARASINDA FİLİSTİN TOPRAKLARINDA YAŞANAN DEĞİŞİM HARİTASI
UYARI: İsrail, Altı Gün Savaşı ile Mısır’dan Sina Yarımadası’nı, Suriye’den Golan Tepeleri’ni, Ürdün’den Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı alan İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde yerleşimci programını başladı.
1968-1970: Yıpratma Savaşı
Altı Gün Savaşı’nda kaybettiği Sina Yarımadası’nı geri kazanmak isteyen Mısır “ateşkesi” tanımadığını belirterek İsrail’e karşı düşük yoğunluklu bir “Yıpratma Savaşı“na başladı. 7 Ağustos 1970’te ateşkes imzalandı ve sınırlar değişmedi.
2 Şubat 1969
Yaser Arafat, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne başkan olarak atandı. Yaser Arafat 25 yıl boyunca Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Yürütme Kurulu’na başkanlık etti.
1970'Lİ YILLARDA FİLİSTİN MESELESİ VE İSRAİL
MÜNİH KATLİAMI (5 Eylül 1972)
4 Eylül'ü 5 Eylül'e bağlayan gece saat 04: 30 civarıydı. “Kara Eylül Örgütü’nün” (Filistinliler tarafından kurulan direniş örgütü) 8 üyesi Münih'teki olimpiyatlara katılan sporcuların kaldığı 2 apartmana saldırı düzenlediler. Saldırganların amacı ve tek hedefi İsrailli sporcuları rehin almaktı. İlk çatışmalarda sporcu Yossef Romano ve İsrail güreş takımı antrenörü Moshe Weinberg iki saldırganı yaraladılar fakat bu direnişleri hayatlarına mal oldu. Saldırganlar ikisini de öldürdüler. Arabade de sporcu Gad Tsobari ve halter takımı antrenörü Tuvia Sokolovsky kaçmayı başaran şanslı kişilerdi. Fakat diğerleri aynı kaderi paylaşmayacaktı. Saldırganlar 7 sporcuyu ve 2 antrenörü rehin aldılar.
Saldırganlar rehineleri bırakmak için İsrail hapishanelerinde tutulan 200 tutuklunun ve Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu adlı suç örgütüne ait 2 tutuklunun salınmasını istediler. İsrail ise "bu kadar çabuk pazarlık yapamayız" diyerek Alman hükümetine bildirisini yaptı. İsrail olayı kontrol altına almak için kendi anti-terör timini olay yerine göndermek istedi fakat Almanya bunu da kabul etmedi. Saldırganlar bir süre daha bekledikten sonra taleplerinden vazgeçtiklerini rehineleri de alıp gideceklerini bildirdiler ve helikopter talep ettiler. Alman hükümeti uluslararası bir kriz olan bu olaya müdahale edemiyordu. Yasalara göre Alman ordusu böyle bir olayda rol alamazdı. Polis kuvvetlerinin ise özel uzman ekibi yoktu.
Saldırganların helikopterleri geldi ve rehinelerle birlikte havalimanına gittiler. Saldırganlar havalimanına varmışlardı ki oradaki ekip kendi insiyatifine dayanarak bir operasyon başlattılar. Saldırganlar tongaya düşürülmüştü. Sözde kendilerine tahsis edilecek olan uçağın içi bomboştu. Saldırganlar şaşkınlık içerisindeyken saldırganların üzerine projeksiyon ışıkları tutuldu ve keskin nişancı olarak hizmet veren gönüllü polisler saldırganlara ateş açtı. İlk kurşun yağmurunda 2 saldırgan öldü 1'i ağır yaralandı. Diğer saldırgan ise tuzağa düşürüldüğünü anladı ve helikopterin içini taradı. Sonra da helikopterin içerisine el bombası attı. Diğer saldırganlar ise pusuya yatmışlardı ve çıkarak polise ateş açtılar. 6 saldırgan kalmıştı 1'i ağır yaralıydı. Polisler 2 saldırganı daha öldürdüler. 1'i kaçmaya çalıştı fakat yarım saat sonra polisler tarafından yakalandı. Olayın sonucunda 8 sporcu ve 3 antrenör öldü. 5 saldırgan ve 1 de Alman polisi yaşamını yitirdi. 3 saldırgan sağ ele geçirildi 1'isi yaralıydı. Olimpiyatlar durduruldu pek çok ülke olimpiyatlardan çekildi.
DÖRDÜNCÜ ARAP-İSRAİL (YOM KİPPUR) SAVAŞI (6 Ekim 1973)
Savaşın Nedeni: Mısır ve Suriye’nin 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda kaybettikleri toprakları geri almak istemeleri
Enver Sedat
1967 yenilgisi ile Arap dünyası adeta bir şok içine düşmüştü. İsrail, Golan Tepelerini, Sina Yarımadası’nın tamamını ve en önemlisi kutsal Doğu Kudüs’ü işgal etmişti. Yenilginin sarsıntıları, ülkelerde daha yeni yeni atlatılmaya başlarken soyunduğu Arap dünyasının liderliği konumu sarsılan Mısır, lideri Cemal Abdül Nasır’ı kaybetti.
Nasır’ın yerine daha düşük profilli olduğu için kolay idare edileceği düşünülen Enver Sedat getirildi. Ancak Enver Sedat düşünüldüğü gibi davranmadı. Gücü ele geçirdiğinde kendisini bir kukla gibi oynatmak isteyen çoğunlukla Nasır döneminin güçlü isimlerini bir bir koltuklarından ederek ülkeye hâkim oldu. Ülke içi çekişmelerle geçen birkaç yıldan sonra Sedat, aklındaki fikirleri uygulamaya başladı. Nasır gibi davranmayacaktı…
Sedat, esasen Sovyetlere sıcak bakmıyor, Nasır’ın politikalarını uygulamayacağını arkadaşlarını tasfiye ederek belli ediyordu. Ona göre bölgede var olan ABD-İsrail dayanışmasına, Sovyet cephesinde yer alarak cevap verilemez, ilerleme kat edilemezdi. Bugüne kadar savaşarak kaybedilen toprakların siyaset ile geri alınabileceğine inanıyordu. Çözüm için ABD ile İsrail’in arasına girmek, ABD için bölgedeki tek alternatifin İsrail olmasını engellemek gerekiyordu. Tek alternatifin İsrail olması ABD’nin tüm yardım, silah, ekonomik ve siyasi desteğinin İsrail’e akması demekti. Bu uğurda Sovyet ilişkilerine çok etkili olmasa da ABD’nin dikkatini çekecek bir hamle yapıp 8 bin Sovyet danışmanını teşekkür ederek ülkelerine yolladı. Bu adım gerçekten de ABD’nin dikkatini çekmiş ve nabız yoklamalarına başlamıştır. Ancak o dönem alışılmadık bir durum olduğu için Mısır’a mesafeli yaklaşmaya devam edildi. Bu durum adeta savaşla kaybettiği toprakları, diplomasi ile almasının da bir o kadar zor olduğunu göstermişti.
Kadim dönemlerden beri Mısır’ın bir parçası olan Sina Yarımadası’nın İsrail’in elinde kalması kabul edilemezdi. Hem bu durumu sonlandırmak hem de ABD’nin küçük, İsrail’in hor gören tavrını değiştirmek gerekliliği ortaya çıktı. Her ne kadar işler değişse de gerekirse Sina eski usullerle, güç kullanarak geri alınmalıydı. Böylece Mısır yönetimi, ABD nezdinde ciddiye alınabilecekti.
Bu dönemde Suriye’de de bir takım değişiklikler olmuş Baas Partisi içinde bir hizbi yöneten Hafız Esad, iktidarı eline almıştı. Enver Sedat, Hafız Esad’la bir araya gelerek İsrail’e karşı bir saldırı planını masaya yatırdı. Ancak Suriye tarafı Sedat’ın ana amacından haberdar değildi.
Ve savaş 6 Ekim 1973’de Mısır ve Suriye’nin saldırısı ile başladı. Bu tarih İsrail’in Yom-Kippur gününe denk geliyordu ve bilinçli seçilmişti. Bu yüzden Batı/İsrail kaynakları ‘Yom-Kippur Savaşı’ (Yahudiler için kutsal bir gün olan “Kefaret Günü”) diye adlandırırken Araplar, ‘Ekim Savaşı’ veya Ramazan ayına denk gelmesinden dolayı ‘Ramazan Savaşı’ olarak adlandırır. Savaşın ilk safhalarında Suriye Golan’a saldırmış, Mısır Süveyş Kanalı’nı geçmişti.
MISIR KUVETLERİ SÜVEYŞ KANALI’NI GEÇERKEN
İsrail’e Arap ülkeleri içinde sadece Mısır ve Suriye fiilen saldırmıştı. Diğer Arap ülkeleri, bu ülkelere askeri ve ekonomik destek veriyordu. İsrail’in sendelemesi üzerine, ABD bir hava koridoru yaratarak lojistik destek sağladı. Bazı kaynaklara göre İsrail’in nükleer silah kullanma tehdidi buna neden olmuştur. Bu sırada Petrol ihraç eden Arap ülkeleri bu desteğe karşı ABD ve Batılı ülkelere Petrol ambargosu uyguladı. Bu durum 1973 Petrol Krizini doğurdu.
İsrail, bu destek ve etkin seferberlik sistemi ile savaşta üstünlüğü ele geçirdi, önce Suriye cephesine ağırlık vererek Golan Tepelerinde karşı taarruza geçti. Suriye sınırını aştıktan sonra kanala dönerek karşı taarruzla Mısır birliklerini yararak kanalı geçti. Büyük bir miktar Mısır ordusunun Sina’da anakara ile bağlantısı kesildi.
Bu sırada Sovyetler, BM’de bölgeye ABD-Sovyet kuvvetlerinden bir barış gücü göndermeyi teklif etti. Ancak bu öneri reddedilince, tek başına askeri güç kullanacağını duyurdu. Bunun üzerine BM bölgeye bir askeri güç göndererek savaşı sonlandırdı. Mısır, kanalın doğusuna geçirdiği birliklerini muhafaza etmiş, Suriye tarafında ise İsrail’in çekilmesi ile eski sınırlara dönülmüştü.
Savaş, 1967’nin intikamına almak bir yana dursun neredeyse yeni bir facia doğuracaktı. Ancak bu durum hiçbir şeyden haberi olmayan Suriye için böyle iken Mısır baştan beri hedeflediği, savaş şoku ile İsrail’i anlaşmaya zorlamak, ABD ile ilişki geliştirmek amacına ulaşmıştı. Aynı yılın Kasım ayında Kissinger Mısır’a geldi. Her iki tarafla yapılan anlaşmaları, 1978 yılında Sina’yı Mısır’a geri veren, Mısır’ın da İsrail’i resmen tanıdığı CAMP DAVİD SÖZLEŞMESİ izledi. Bu ara sürede ABD başkanı Nixon’ın Mısır’a, Enver Sedat’ın da İsrail’e bir ziyaret yaptığını ekleyelim. Bu siyasi başarı nedeniyle Mısırlılarda Yom-Kippur Savaşı’nın yeri diğer Arap-İsrail Savaşlarına göre farklıdır.
UYARI: CAMP DAVİD ANTLAŞMASI (1978): Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile İsrail başbakanı Menahem Begin arasında, 12 gün süren gizli pazarlıkların ardından Camp David'de 17 Eylül 1978'de imzalanan ve ABD başkanı Nixon'ın gözetiminde gerçekleşen bir antlaşmadır. (Enver Sedat’a barış yanlısı tavrından dolayı 1978’de “NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ” verilmiştir.) Bu görüşmeler sırasında ABD Dış İşler Bakanı Hery Kissinger Mısır ile İsrail arasında “MEKİK DİPLOMASİSİ” yürütmüştür.
Antlaşmanın imzalanmasında, ABD’nin Arap-İsrail çatışmasına son vererek Ortadoğu’daki çıkarlarını devam ettirmek istemesi etkili olmuştur. Bu antlaşmaya göre;
-
İsrail, askeri birliklerini Sina Yarımadası’ndan çekti.
-
Mısır, İsrail’i resmen tanıdı. (İsrail’i tanıyan ilk Arap ülkesi Mısır oldu. Bu antlaşmadan sonra Arap Ligi Mısır’ın üyeliğini askıya alarak merkezini Tunus’a taşıdı. Arap ülkeleri bu antlaşmaya tepki göstererek Mısır ile tüm ilişkilerini kesmişlerdir.)
Bu süreçten sonra Mısır Batı’ya yaklaşırken Arap dünyasında yalnızlaştı. Filistinliler ise Ürdün’den kovulduktan sonra, Nasır döneminde hamiliklerini üstlenen Mısır tarafından aldatıldıklarını düşünüyorlardı. Bu dönemden sonra davalarına kendi gözlerinde bir Arap davasından ziyade bir Filistin davası olarak baktılar. Enver Sedat ise alışılmamış diplomatik hamlelerinin bedelini ödercesine 1981 yılında, başkentinde düzenlediği bir askeri geçitte kendi askerleri tarafından öldürüldü.
1980'Lİ YILLARDA FİLİSTİN MESELESİ VE İSRAİL
6 Ekim 1981: Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, “Mısır İslami Cihat” örgütü üyeleri tarafından düzenlenen suikast sonucunda Mısır’da askeri bir geçit esnasında hayatını kaybetti. Enver Sedat’a düzenlenen bu suikastın nedeni İsrail ile yaptığı barış antlaşmasıydı.
Enver Sedat’a Askeri geçit sırasında düzenlenen suikast
6 Haziran 1982: İsrail, FKÖ’nün sınırlarını tehdit ettiğini öne sürerek Lübnan’a saldırı düzenledi. Altı ay süren saldırılar sonucunda FKÖ Lübnan’ı terk ederek karargahlarını Tunus’a taşıdı. FKÖ’nün Lübnan’da etkinliği devam etti, ama hiçbir zaman 1982 öncesindeki gibi olmadı.
SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMI (16 Eylül 1982):
16 Eylül 1982’de, İsrail’in desteklediği aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milisler Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde bulunan Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarına İsrail ordusunun onayıyla ve gözetimi altında saldırarak çoğu kadın ve çocuk savunmasız 2.750 Filistinliyi cesetleri tanınmaz hale gelecek şekilde vahşice katletmişti. Katliamın ertesi sabahı, cesetler, Sabra ve Şatilla sokaklarında üst üste yığılmışlardı
Ariel Şaron komutasındaki İsrail ordusu “uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmış” Sabra ve Şatilla kamplarını kuşatma altına alarak kamplardaki Filistinlilerin kaçmalarına engel oldu. Lübnanlı Falanjistler ise kendi denetimleri altındaki Sabra-Şatilla’da bulunan çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan kampın önce İsrail askerleri tarafından kuşatma altına alınmasına, daha sonra ise Falanjist milisler tarafından kamp sakinlerinin katledilmesine göz yumdu. İsrail ordusu, herhangi bir sorumluluk almadı.
Sabra Ve Şatilla Katliamı
Filistin Kurtuluş örgütünün 18 Ağustos’ta kabul edilen ateşkes çerçevesinde Beyrut’taki kamplarda yaşayan Filistinli sivillerin güvenliğine dair İsrail ve ABD’den teminat almış olmasına rağmen yaşanan bu katliam tüm dünyanın tepkisini çekmişti. İsrail, katliamı araştırmak üzere bir komisyon kurmak zorunda kalmış, komisyon Şubat 1983’te yayımladığı raporda, Falanjist milislerin lideri Eli Hubeyka’yı doğrudan, Ariel Şaron’u ise bireysel olarak sorumlu tutmuştur. Katliamdan sorumlu olan Ariel Şaron artık “Beyrut kasabı” olarak anılmaya başlanmış ve savunma bakanlığından istifa etmek zorunda kalmış ancak hükümetin bir parçası olmaya devam etmiş, 2001 yılında ise İsrail başbakanlığı görevine gelmiştir.
Sabra ve Şatila Katliamı mağdurları, 2001 yılında Belçika’da Şaron aleyhine insanlık suçu işlediği gerekçesiyle dava açmış fakat ABD ve İsrail’in engellemeleri ve tehditleri sonucu Belçika, bu davanın açılmasına olanak veren yasayı değiştirmek zorunda kalmış ve 2002’de dava düşmüştür. Dava düşmeden önce katliamın başrolündeki Falanjist Lübnan Güçleri’nin önde gelen isimlerinden Eli Hubeyka, Şaron aleyhinde şahitlik yapacağını ilan etmesinden birkaç gün sonra Beyrut’ta aracına konulan bombanın patlamasıyla öldürülmüştür.
AĞUSTOS 1983: İsrail, Lübnan’ın büyük bir kısmından askerlerini çekti. Ancak Lübnan’ın güneyinde kendi ilan ettiği “güvenlik bölgesi”nde asker bulundurmayı sürdürdü.
25 EYLÜL 1985: Kıbrıs Larnaka’daki bir yatta 3 İsrailli öldürüldü. FKÖ’deki en büyük örgüt El Fetih’den olan “Güç 17” komandoları olayı üstlendi.
1 EKİM 1985: İsrail, Tunus’a yönelik “Tahta Bacak Operasyonu”nu gerçekleştirdi. Arafat’ı öldürmeyi hedefleyen saldırıda FKÖ’nün karargahı hedef alındı. Operasyonda yaklaşık 60 kişi öldü.
BİRİNCi İNTİFADA (8 ARALIK 1987): Türkçe’de “Ayaklanma” anlamına gelen ve Arapça bir kelime olan İntifada, Filistin’de iki kez yaşandı.
Birinci İntifada (ayaklanma-sivil itaatsizlik) veya Birinci Filistinli İntifada, İsrail'in, 8 Aralık 1987'den 1993 Oslo Anlaşması’nın imzalanmasına kadar süren, Filistin topraklarını ele geçirmesine karşı, Filistinlilerin ayaklanmasıdır. Ayaklanma 9 Aralık’ta Cebaliye mülteci kampında başladı. Gittikçe yükselen tansiyon, ölen Filistinli ve İsrailliler ve son olarak İsrail ordusuna ait bir aracın dört Filistinli'ye çarpıp öldürmesi, ayaklanmayı ateşledi.
Gazze Şeridi’nden başlayıp Batı Şeria’ya yayılan protestolar sivil itaatsizlik halini aldı ve genel grevler düzenlenerek İsrail ürünleri boykot edildi. Filistinlilerin bu protestolarına karşılık olarak İsrail göz yaşartıcı gazlar, plastik ve gerçek mermilerle karşılık verdi. Şeyh Ahmet Yasin, Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün Gazze kanadı olarak Hamas’ı kurdu
15 KASIM 1988: FKÖ, Tunus karargâhından tek taraflı olarak “Filistin Devleti”ni ilan etti.
1990'LI YILLARDA FİLİSTİN MESELESİ VE İSRAİL
30 EKİM 1991: Madrid’de Ortadoğu barış konferansı toplandı.
13 EYLÜL 1993: Oslo Antlaşması. FKÖ ve İsrail karşılıklı olarak birbirlerini tanıma konusunda anlaştılar.
EL HALİL KATLİAMI (25 ŞUBAT 1994): Amerikan asıllı İsrailli yerleşimci Baruch Goldstein, ramazan ayında İbrahim Camii’nde ibadet etmekte olan 29 Filistinli’yi öldürdü, 125’ini ise yaraladı.
26 EKİM 1994: İsrail ve Ürdün 45 yıllık düşmanlığa son veren barış antlaşmasını imzaladı. İsrail Kudüs’te, Müslümanlar için kutsal bölgelerde Ürdün’ün özel rolünü kabul etti.
4 KASIM 1995: İsrail Başbakanı İzak Rabin, İsrailli aşırı sağcı bir Yahudi öğrenci olan Yigal Amir tarafından öldürüldü. Yigal Amir bu cinayetin gerekçesi olarak İzak Rabin’in “Ortadoğu Barış Planı”nı gösterdi. Şimon Peres Başbakan oldu.
2000’Lİ YILLARDA FİLİSTİN MESELESİ VE İSRAİL
20 TEMMUZ 2000: İsrail Başbakanı Ehud Barak ve FKÖ Başkanı Yaser Arafat’ın ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliğinde bir araya geldiği Camp David Zirvesi’nde, İsrail ile Filistin arasında devam eden çatışmalara son vermek amacıyla “nihai statü” belirlenmeye çalışıldı. Arafat, ABD ve İsrailli arabulucuların önerilerini kabul etmeyi reddetti. Bir anlaşmaya varılamadı.
Dostları ilə paylaş: |