İsraiL'İN İslam ülkeleri İle iLGİLİ BÜYÜk stratejiSİ


MISIR VE SUDAN’IN PARÇALANMASI



Yüklə 146,99 Kb.
səhifə3/3
tarix25.12.2017
ölçüsü146,99 Kb.
#35949
1   2   3

MISIR VE SUDAN’IN PARÇALANMASI

Mısır’da Sudan’da parçalanacak Müslüman devletler olarak Oded Yinon’un raporunda değinilmektedir. Her ne kadar Mısır bu raporun yazılmasından üç yıl önce Mısır ile İsrail arasında imzalanan “Gamp David” anlaşması ile İsrail’in Arap dünyasındaki yegane müttefiki haline gelmiş görünse de raporda, Mısıra hiç de dostane bir yaklaşımı yoktur.

İsrail’in Mısır’ı parçalamakta ulaşması öngörülen başlıca hedef ise, Mısır’ın 1967 sonrası sınırlara itmek, yani bütün Sina Yarımadasını alıp Nil Nehrine kadar varmaktır bütün bunlar, Gamp David’in gerçek bir barış değil, zaman kazanmak için kullanılan geçici bir Ateşkes olduğunu göstermektedir. Yani İsrail’in Tevrat sınırlarına varmak için çizilen stratejik hedef in geçici bir süre için taktik değişikliğine gidilmesidir.
Bakalım İsrailli stratejist mısır hakkında ne diyor:

Bu günkü iç siyasal görünümüyle Mısır tam bir ölüdür; hele hele, Müslüman ve Hıristiyan alemleri arasındaki gitgide derinleşen uçurumu da göz önüne alırsak, bu daha doğrudur. Mısır’ı farklı bölgelere ayırmak, İsrail’in 1980’lerde batı cephesinde güttüğü başlıca siyasi hedeftir. İsrail uzun vadede ekonomik açıdan olsun, enerji rezervleri olsun stratejik öneme sahip olan Sina üzerinde denetimi yeniden sağlamak için doğrudan veya dolaylı harekete geçmek zorunda kalacaktır. Mısır içteki meseleler sebebiyle askeri stratejik bir sorun yaratmaktadır. Dolayısıyla, 1967 savaşı sonrasındaki yerine itilebilir.

Mısır birden çok iktidar odağına bölünmüştür. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Tunus, Cezayir ve Fasa kadar en uzaktaki Müslüman devletlerde bu sürecin içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da çok sınırlı güce sahip ve merkezi hükümetten yoksun bir takım zayıf devletlerin yanı başında kurulacak bir Hıristiyan Kipti devleti tasarısı ancak barış antlaşması ile ertelenebilen fakat uzun vadede kaçınılmaz görünen tarihi bir gelişmedir. (28)

Mısır’ın parçalanma sürecine emperyalizmin demokrasi kılıcı altına girmiş bulunmaktadır. Hıristiyan kiptiler ile Müslümanlar arasında zaman zaman çatışmalar meydana gelmektedir.

Arap – Amerikan Ulusal konseyi başkanı John Düke Anthony, Mayıs 2007’de Washington’daki Al-Hewar Center’de bir grup Arab asıllı Amerikalıya hitaben yaptığı konuşmasında, “ABD Başkanı George Bush’un çevresindeki fundamentalist Evangelistler ve ebedi müttefikleri olan Yahudiler, Suriye’den sonra sıranın İran ve Mısır’a geleceğini ve bu ülkelere askeri operasyonlar yapacaklarını” söyler.

Fastan yani Kuzey Afrika’daki Müslüman devletlerden başlayarak, Mısır ve Suriye’de daha fazla olarak devam eden gösteriler, karşılıklı silahlar kullanarak yapılan katliamlar, batılıya göre, “Arap Bahari” deniliyor. Ne kadar iğrenç bir bahar. “Batı’nın demokrasi celladı eline tırpanı almış” Müslüman kellesi kesmektedir.

Türkiye’deki kızıl faşist PKK’nın durmadan Müslüman Türk evlatlarını öldürmesi de emperyilist batı’nın ve içimizdeki ırgatlarının ifadesine göre bu da, bir “ileri demokrasi” gereğidir diyorlar.

SUDAN, birbirine düşman dört gruptan oluşmaktadır. Arap olmayan Afrikalılar paganlar (putperestler) Hıristiyanlar ve bunların oluşturduğu çoğunluk üzerinde bir azınlık egemenliği kurmuş olan Sünni Müslüman Araplardır. Güney Sudan’ın koparılıp bağımsız bir devlet haline getirilmektedir. İsrailli Oded Nivon’un Sudan ile ilgili projesi de bu.

Sudan’ının “AHRAM” Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Sudan masası Başkanı Hani Raslan, İsrail’in kurulduğu yıldan itibaren güney: Sudan’daki ayrılıkçı pagan ve Hıristiyanları hep desteklemiştir diyor. (13 Ocak 2011 tarihli Ortadoğu Gazetesi haberi)

İsrail hedefine ulaşmıştır. Ocak 2011 de Güney Sudan ayrı bir bağımsız devlet olarak Müslüman Sudan devletinden ayırmışlar ve hemen de batılı emperyalizm (Hıristiyan ve Yahudi ittifakının oluşturduğu) bağımsızlığını tanıdılar.

Yukarı Mısır’da 8 milyonluk güçlü bir Hıristiyan azınlık yaşamaktadır. Bunların hepsi kendi devletlerini kurmak istiyorlar ki, bu da Mısır’da ikinci bir “Hıristiyan Lübnan” ortaya çıkacaktır.
ÜRDÜN VE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN GELECEĞİ

Yinon, Mısır ve Sudan hakkındaki bu “parçalanma” siyasetinin ardından Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn gibi petrol zengini ülkelerin de son derece istikrarsız ve zayıf yapıya sahip olduklarını, İsrail’in katkılarıyla mezhep kavgaları çıkararak kolayca kargaşa ve iç savaşa sürüklenebileceğin söyler. Ürdün’den söz ederken de, ülke içindeki Filistinlilerin potansiyel bir istikrarsızlık unsuru olduğuna dikkat çeker ve şöyle der:

“Ürdün, uzun zamanda değil ama, kısa zamanda yakın bir stratejik hedeftir. (Eskiden Ürdün İsrail’in en yakın dostu sayılırdı M.R.) Ürdün’ün bugünkü yapısıyla uzun süre var olabilmesi mümkün değildir ve İsrail’in politikası da, savaşta ve barışta Ürdün’ün bugünkü rejiminin tasfiye edilip, iktidarın Filistinli çoğunluğa devredilmesine yönelik olarak işletilmelidir. Çünkü Ürdün’deki Filistinlilerin iktidara tırmanmaları, ülkeyi tam bir kaosa sürükleyecektir. Kuşkusuz böyle bir durumda “Lübnan örneği” yeniden tekrarlanabilir, ülke İsrail tarafından işgal edilebilir” (29).
Türkiye’nin Durumu

Her ne kadar Oded Nivon’un raporunda açıl olarak Türkiye’nin de bölünmesi ve parçalanması zikredilmiyorsa da, 1980’den sonra Türkiye’deki siyasi gelişmelere bakılınca, gittikçe bölünmeye, parçalanmaya doğru gidilmektedir.

Yahudi sermaye baronu George SOROS’dan yılda 2 milyon dolar para yardımı aldığını itiraf eden TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüd Vakfı) Başkanı Can Peker, etnik ve mezhep kimliklerinin zikredileceği bir Anayasa’nın yapılmasını istiyordu. Yani Yahudi SOROS bu “Azınlıklar Cumhuriyeti”ne dönüştürülecek bir Anayasa’nın finansörlüğünü yapmış oluyor.

Aslında Turgut Özal ile bu parçalanma süreci başlamıştı. Turgut Özal, bu plan çerçevesinde “Ortadoğu Federayonu” kurmak istediği bu yüzden “Federasyonu tartışalım” dediği ve “Türk dediğin nedir ki?” sözleriyle Türk kimliğine ve birliğine, cumhurbaşkanlığı seviyesinde savaş açtığını biliyoruz.

Dışarıdan, mesela Avrupa birliği de Hollandalı “Eric Zürcher”e yazdırdığı kitapta, Türkiye’nin “Çok halklı, çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli” bir “mozayik devlet” haline gelmesi “tek millet, tek vatan ve tek bayrak” gibi faşizm yapıdan kurtarılması gerekir diye marazi düşüncelerini ortaya döküyordu.

Oded Yinon’un 1982 yılında “İsrail İçin Strateji” başlığı altında yazdığı bütün bu senaryoya baktığımızda, çok ciddi, kapsamlı ve uzun vadeli bir özellikle İslam dünyasını yakından ilgilendiren, bir emperyalist proje ortaya çıkmaktadır. İsrail’in Yahudi Devletinin “Hıttin Korkusu”ndan kurtulmak, Ortadoğu’da rahat bir “uyku” uyumak ve “Vaadedilen Tevrat Sınırları”na kavuşmak için “beka projesinin” şimdilik son halkasıdır. Yarın daha farklı projelerle taktisyen anlamında karşılaşabiliriz.

Evet İsrail’in, Ortadoğu’da öncelikle “baki kalabilmek, Haçlıların akıbetinden kurtulmak, asla bir “Hıttin” yaşamamak için, bütün Ortadoğu’yu ve İslam dünyasını yeniden düzenlemek, sınırlarını yeniden çizmek, parçalamak ve bölmek gerekmektedir

Ortadoğu’nun Yahudi Devletini çevreleyen “düşman denizi” olmaktan çıkarılıp Yahudi Devleti’ne güvenlik ve istikrar sağlayacak bir “hinterlanda bir tür pasif “hayat sakası” haline gelmesi hedeflenmektedir.

Burada önemli bir soru ortaya çıkmaktadır. Bu emperyalist senaryo’daki projeler, İslam dünyasına yönelik saldırganlık faaliyetleri, İsrail devlet aygıtının gerçek ve geçerli stratejisi midir, yoksa kendi hayal gücünün mü ürünüdür?

Bu soru, konuyla ilgili önemli isimler tarafından ele alınmıştır ve hemen hepsi de Yinon’un yazdıklarının İsrail’deki “derin devlet”in gerçek stratejisi olduğu konusunda hemfikirdir. Kudüs İbrani Üniversitesi’nde uzun zaman kimya hocalığı yapmış olan Prof. Israel SHAKAK, Öden Yinon’un raporunu temel olarak yazdığı “The Zionist Plan for the Middel East (Ortadoğu için Siyonist plan) adlı çalışmasında, raporda yazılanların İsrail’in uzun vadeli stratejisinin bir özeti olduğunu belirtir. (30)

Rapor üzerine eğilen bir diğer ünlü isim, Yahudi asıllı Amerikalı dilbilim profesörü ve siyaset yorumcusu (bazılarına göre de Amerikan derin devletinin kontrollü teröristi) Noam Chomsky de aynı görüştedir. Bertrand Russel Barış Vakfı eski genel sekreteri Ralph Sehoernan” ise “İsrail’de gerek ordu, gerekse haber alma örgütünün üst kademelerine egemen olan düşünce yapısını sergilediğini söylemektedir (31).

İşçi Partisi’nin ve özellikle de “Yeni Ortadoğu” görüntüsüyle tanınan, “güvercin” Şimon Peres’in söylemlerine alışık olanlar, bu durumu anlamakta zorluk çekebilirler belki. İsrail’in bekası için gerekli olduğu ileri sürülen bu rapordaki görüşlerin İsrailli aşırı dinci ve Siyonist gruplara ait olduğu ve demokratik bir ülke olan İsrail’in bu denli mütecaviz bir strateji peşinde koşmasının mümkün olmadığı gibi bir yorum yapabilirler. Oysa İsrail’deki “derin devlet”, o çok sözü edilen başka “Hassidizm” tarikatı olmak üzere diğer dinci ve Siyonist guruplara aittir zaten.

Hassidizm, kendilerini “kutsal hahamlara” fanatik biçimde adamış olan, Yahudi olmayan bütün insanlar için, içlerinde mutlaka anlamda hiçbir iyi şey bulunmayan şeytani varlıklardı diyen yüzbinlerce taraftarları, Orduda eğitim örgütlerinde ve siyasi partilerde hatırı sayılır bir etkileri vardır.

Evet, İsrail’deki fanatik dinci Hassidizm ve Siyonist güçler, aslında devletin ta kendisidir (32).


İSRAİL VE İSLAM DÜNYASINDAKİ ETNİK-MEZHEP AZINLIKLAR MESELESİ

İsrail, beka stratejisi için, parçalama-bölme faaliyetlerde bulunmaya hemen hemen çevre stratejisiyle eş zamanlı olarak gündeme getirmiştir. David Ben-Gurin ve diğer Siyonist düşünceye sahip İsrailli liderler, İran ve Etiyopya’da sözde ittifak yaparken, bir yandan da daha örtülü olarak İslam ülkelerindeki yumuşak karınları olan etnik ve mezhep farklılıklarını kaşıyan ve isyanlarına müdahil oluyorlardı. Benjamin ben-Hallakmi’ye göre, yıllar geçtikçe, çevre stratejisi Lübnan’daki Falanjistlerle, Yemen’deki Kralcılarla, Güney Sudan’daki Hıristiyan ve putperestlerle, Irak’taki (ve Türkiye’deki M.R.) Kürtlerle kurulan ilişkileri de beraberinde getirdi. İsrail İslam ülkelerindeki kendilerini ayrı gören etnik ve mezhep mensuplarını siyasi bağımsızlık yönünde teşvik ve yardım ediyordu.

Bu “böl-yönet” stratejisi çerçevesinde; İsrail Ortadoğu’da ve diğer Müslüman ülkelerde pek çok iç savaşa müdahil olmuştur. Yemende ki Kralcılar Cumhuriyetçiler arasındaki çatışmalarda Kralcıların yanında yer aldı.

“Umman iç savaşlarda Sultan Kabus’a gizli askeri destek verdi; Çad ve Sudan iç savaşlarında Müslümanlara karşı sataşan Hıristiyan ve pagan (putperest) teröristlere yardım etti Lübnan iç savaşında ise Müslümanlara karşı Hıristiyan-Faşist Falanjistlere arka çıktı.

Yahudi Devleti’nin en yakınında ve en uzağındaki bütün Müslüman devletleri içindeki ayrılıkçı güçlere yardım etmek ve Müslümanlara kanlarının akmasını hızlandırmak, ülkelerinin parçalanması hususunda her türlü ideolojik, etnik ve hatta bazı cemaatlere yardım etmek, İsrail’in “Bekası” ve binlerce yıllık tarihi arzuları olan “Tevrat’ın Sınırları”na kadar yayılmak arzusu yatmaktadır. Bütün Müslüman Arap ve Türklerin yurtlarında her türlü yıkıcı-bölücü faaliyetlerin desteklemesi ekonomik, siyasi istikrarsızlıklar ve askeri güçlerinin zayıflatılması İsrail’in açısından, Hıttin Korkusunu ortadan kaldıracak açısından vazgeçilmez bir stratejidir. PKK’nın en büyük destekçisi Yahudilerdir.

Siyonist Yahudilerin Ortadoğu’daki bu kabil faaliyetleri, sadece bu ideolojiye inanmayan Yahudiler için olduğu gibi bütün milletler içinde bir tehdit oluşturmaktadır.

ABD, İsrail’in bu saldırgan ve emperyalist ideolojisine en büyük destek veren bir ülkedir. Ortadoğu Projesi dedikleri ve ABD’ye mal ettikleri bu İslam dünyasını parçalama projesi yukarıdan beri anlattığımız gibi aslında İsrail’in beka stratejisinin mahsulüdür. ABD, sadece bu oyunda kendisine verilen “baş oyuncu” durumundadır.

Eskiden USA denilirdi. ABD için şimdi ise Amerikan kapitilazmin tepesinde oturan sermaye ve sanayi lordları’nın büyük bir kısmı Yahudiler olduğu, için ve ABD’yi idare ettikleri için “U.S’RAİL” denmektedir.

ABD’nin İsrail’e vermiş olduğu destek, bazı-sosyalistler başta olmak üzere çevrelerce soyut anlamların ötesinde somut olarak ayrıntılar göz önüne alındığında, sadece Amerikalıların emperyalist çıkarlarının bir sonucu olarak açıklanamaz. Amerikan yönetiminin Ortadoğu ve İslam dünyası üzerindeki politikaları izah edebilmek için, ABD’deki örgütlü Yahudi toplulukları (A?J. C/A.D.L. Bne’i Brith gibiler) sahip oldukları güçleri göz önüne almak gerekir.

Harvard Kennedy School of Goverment’in dekanı “Stepken Walt” ve Chicago Üniversitesinden John Mearskeimer’in 2006 yılında yayınladıkları 83 sayfalık rapor ortalığı ayağa kaldırmıştı. Rapor; İsrail’in Amerika’yı her alanda ablukaya aldığını ve Amerikan yönetimlerinin İsrail’in çıkarına olmayacak hiçbir eyleme imza atamadıklarını ortaya koyuyordu.

- ABD, İsrail’e her yıl İsrail’e devlet yardımı olarak 3 milyar dolar veriyordu (Yahudi sermayederlerinin yaptıkları hariç).

-ABD’deki önde gelen Üniversitelerde profesörlerin % 20’si, büyük hukuk firmalarında çalışanların % 40’ı, yazar ve film yönetmenlerinin %59’u, ABD’nin en önemli 200 entelektüellerinden % 50’si Yahudi (Uğur Koçbaş, Vatan, 29 Eylül 2011).

Ayrıca ABD’deki Yahudi nüfusu, toplam nüfusun % 2’si olmasına rağmen, dolar milyarderlerinin % 50’si Yahudilerdir.

Hiçbir ABD Başkanı asla Yahudileri ve İsrail’i karşılarına alacak bir adım atamaz böyle şeye teşebbüs ettikleri an, siyasi hayatları yok edilir.

2009 yılında, İsrail sözcüsü “Tzipora Menatke” bu hususta çok açık bir beyanatı var. Siz de iyi biliyorsunuz ki, aptal Amerikalılar da gayet iyi biliyorlar ki, Beyaz Saray’da oturan kim olursa olsun hükümetlerini hep biz yönetiriz. Bakın, ben de, siz de biliyorsunuz ki hiç bir Amerikan Başkanı düşünülemez olanı yaptığımızda dahi bize karşı çıkmak veya karşı gelmek durumunda değildir. Bize ne yapabilirler ki? Kongreyi medyayı, mali piyasaları ekonomiyi ve TV’leri hep biz kontrol ederiz. Amerika’da Tanrı’yı eleştirebilirsiniz fakat İsrail’i asla!

Bundan önceki Amerikan eski Dışişleri Bakanı bayan zenci “Condolese Ricke, İsrail’in zaferi bizim zaferimizdir ve İslam dünyasının Fas’tan Endonezya’ya kadar sahadaki ülkelerin sınırlarını değiştireceğiz demiştir. Aslında konuşan İsrail’dir.

Bütün bu gelişmeler karşısında İslam Dünyası’nın Müslümanları ve yöneticileri ne yapıyor? Ne yaptıklarını hepimiz görüyoruz. Allah sorunu hayır eylesin ne diyelim.
DİP NOTLAR

1. Benjamin Beit Hallahmi, “The İsrael’i Connection”, sf.4

2. Benjamin Beit Hallahmi, a.e. sf.5

3. Benjamin Beit Hallahmi, a.e sf. 182

4. Benjamin Beit Hallahmi, a.e sf. 248

5. Prof. İsrael Shakak “Jewis History, Jewish Religion and the Weight of three tousanda Years” (Yahudi Tarihi, Yahudi Dini ve 3 Bin yılın Ağırlığı). sf. 9

6. Prof. İsrael Shakak “Jewis History, Jewish Religion and the Weight of three tousanda Years” (Yahudi Tarihi, Yahudi Dini ve 3 Bin yılın Ağırlığı). a.e.sf. 9

7. İsrail’de yayınlanan “Haretz Gazetesi”nin 24 Ağustos 1985 tarihli nüshasında “Yekoshafat Harkabı İsrael’s Fate Ful Hour” yazı. sf. 23

8. İsrail’de çıkan “Yedioth Akranot” Gazetesi’nin 27 Nisan 1992 tarihli nushasında.

9. Prof. İsrael Shakak, “The Zionist Plan for the Middle East” (Ortadoğu için Siyonist plan). sf. 5

10. İsrael Shakak, a.e. sf. 5

11. Benjamin Beit Hallahmi, a.e. sf. 7

12. Lenni Brenner, “The İran Wall”, sf. 75-77

13. M. Medzini, “Reflections on Israel’s Asian Policy (İsrail’in Asya Politikası Üzerine düşünceler).

14. Yedot Aharanot Gazetesi, “12 Haziran 1986” tarihli nüshasında. Benjamin, Beit Hallahmi’nin The İsrael Connection” yazısından sf. 45

15. Andrew and Leslie Coburn Dangerous Laison”, s.f. 102

l6. David Blum the CIA/A Forgotten History “adlı kitabından verdiği bilgilerle, CIA ile Kral Hüseyin ve çevresindeki elitleri CIA’nın nasıl maaşa “bağladığını geniş olarak anlatır. Kral Hüseyin bizzat CIA’ya İstihbarat da aktarmaktaydı.

17. Benjamin Beit-Hallahmi, a.e. s.f. 46.

18. Ronalda Payne, “MOSSAD”, İsrael’s Most Secret Service”, s.f. 17

19. E. A. Bayne, “Four Ways of Polities”, sf: 102

20. Andrew mi Leslie Cookburn Dangerous Liasion, sf. 102. (Tehlikeli ilişkiler)

David KİMCHE, ailesinden pekçok haham çıkmış İsviçreli “bir Yahudi ailesinin oğlu.. İsrailli yazar Nakdimon’un “Irak ve Komşu Ülkelerde MOSSAD” adlı kitabın; da David kimche aslında İngiltere’de doğduğunu ve isminin David Kimche değil David Kamki olduğunu belirtiyor. Kitapta aynen şu ifadeleri kullanıyor: “MOSSAD’ın ileri gelenlerinden olan D. Kamki, 1948 İsrail – Arap savaşına katılmış, Kudüs Savaşı’nda yaralanmıştır. Barzani’yi eğiten ve silahlandıran İsraillilerin en önemli kişilerinden biridir. Bugün Kuzey Irak’ta gelinen noktanın başlangıcında da o vardır. David Kamki (yani Kimche M.R.), 1965 yılında İran Kürtçü liderlerinden Şemseddin Mutti ile birlikte İran-Irak sınırını geçerek, Hoca İmran köyündeki yazlık köşkünde bulunan Mustafa Barzani ile görüşür. Peşmerge kıyafeti ile Kuzey Irak’ı dolaşır. İsrail’e döndüğünde, devlet başkanı Levi Eşkol ile buradaki gördükleri tespitlerini anlatır. İsyancı ayrılıkçı Kürtlerin Irak’a karşı daha güçlü bir savaş verebilmeleri için silah başta olmak üzere her türlü yardımların yapılmasını önerir…” der.

İsrail bu tarikten sonra, İran istihbaratı SAVAK’ın gözetiminde Barzanilere uzun zaman yardım ettiler.

1970’lerde MOSSAD’IN ikinci adamı olur. Sonraki durağı ise İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığına getirilir. 1980’lerin başında Lübnan’ın işgalinde önemli rol oynar. 1987’de patlak veren “İrangate” skandalının arkasında David Kimche görülür.

MOSSAD’ın bu ileri gelen ektörünü, 2006 yılında Türkiye’deki bir toplantıda bulunduğu ve bazı konularda görüşler ileri sürdüğünü görüyoruz.

09 Temmuz 2006 tarihli Yeniçağ Gazetesi’nin köşe yazarlarından Arslan Bulut’un bu husustaki makalesinde bununla ilgili şöyle bir yazı çıkmıştır:

Ankara Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Melik Gökçeğin ev sahipliğinde “The Glokal Forum” tarafından düzenlenen, “5. Glokalizasyon Konferansı”, “Medeniyetler Buluşması” ve “Dinlerarası diyalog” ile ilgilidir. Burada, Glokal Forum yönetim’in Başkanı David Kimche’dir. …. konuşmasında Türkiye’nin ılımlı İslam’ın en hayranlık duyulan temsilcisi olduğunu söyleyerek, “Ilımlı İslam” kavramının arkasında kimler bulunduğunu itiraf etmiş oldu” der. Ayrıca MOSSAD’ın bu ikinci adamı, Türkiye-Suriye ve Irak sınırındaki mayınların temizlenmesi işini 49 yıl temizlenen toprakları kullanma karşılığında şirketlere kiralamayı gündeme getirmiştir.

21. Benjamin Beit Hallahmi, a.e. sf. 52

22. Benjamin Beit-Hallahmi, a.e. sf. 52

23. Benjamin Beit-Hallahmi, a.e. sf. 53

24. Prof. İsrael Skakak, “The Zionist Plan for the Middle East”, sf. 5

25. Prof. İsrael Skakak, “The Zionist Plan for the Middle East”, sf. 8

26. İsrael Skakak, a.e. sf. 5

27. İsrael Skakak, a.e. sf. 4

28. İsrael Skakak, a.e. sf. 4

29. İsrael Skakak, a.e. sf. 9

30. İsrael Skakak, a.e. sf. 9-10

31. Ralph Schoenman, “Siyonizmin Gizli Tarihi”, sf. 103



32. Victor Ostrovsky, “Way of Deception” Bu zata Mossad’da üç yıl hizmet (birim subayı olarak)te bulunmuştur. Örgütten ayrıldıktan sonra, 1990 yılında bu kitabı yazmıştır. Yine 1994’de yayınladığı “The Othevside of Deveption” (hilenin öteki yüzü) adlı kitabında, Mossad’ın İsrail’deki aşırı dinci ve Siyonist güçlerin kalesi olduğunu “Mesihçi” dini grupların büyük tesiri olduğunu anlatır.



Yüklə 146,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin