Dr. Sadi Nâzım NlRVEN
ELMALI ÇEŞME SOKAĞI — 1934 Belediye Ş-ehir Rehberine göre Kadıköyünün Mısır-lıoğlu semti sokaklarından; Söğüdlü Çeşme Caddesi ile Halidağa Sokağı arasında uzanır uzunca bir yoldur; Beyciğim Sokağı, Süley-manbey Sokağı, ile kavuşakları vardır; Hayrul-lahbey Sokağı ve Nuhbey Sokağı ile de birer dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 29/Mısırlıoğlu).
ELMARUF SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü kazasının Ba-yazıd nahiyesinin Süleymâniye Elmâruf Mahallesi sokaklarından; Süleymâniye Caddesi ile Ayşekadın Hamamı Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934 B. Ş. R. Pafta 4/45).. Bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli olup üzerinde 2-3 katlı 6 ahşab ev, l kahvehane, l bakkal, l lokanta vardır. Ayşekadın Hamamı Sokağı ile olan kavuşağı köşesinde bir arsa görülür ki 1961 de yanan ismet inönü'nün evinin yeridir, 3 katlı şirin bir ahşab bina idi
(Temmuz 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
ELMAS — 1900 ile 1905 arasında Üsku-darda Bülbülderesinde güzelliği dillere destan olmuş ayak takımı yosması bir kız; babası vapur iskelesinde çımacı, anası da gündelikle çamaşır yıkamaya giderdi. Üsküdarm aynı tabakadan güzel güzel delikanlıları bu yosma kızın peşine düşmüşler iken Elmas hiç birine yüz vermemişdi. Bir gün boğçasmı alıp Çam-lıcada bir kulübede barınır elli yaşlarında Kara Halil adında bir mandıra çobanına kaçdı; Kara Halil de boy bos yapısı, el ayak şekli ve yüz nakşi ile yaşlıca bir erkek güzeliydi ama bu güzelliği ancak ressam veya heykeltraş gözü görebilirdi; hattâ bu satırların muharriri bile o zaman vak'a üzerine şunları yazmışdım:
Abe Elmas nesini sevdin koca moruğun Peşinde koşar iken şehbaz gümüş topuğun
Hani bari köşede küflü eskisi olsa SırtmdaMnden başka gömleği yok kopuğun
Ayda bir tıraş olmaz kara koçan herifle Kokmaya başlayacak açlık ile soluğun
Ahlatın iyisini ayı bulur yer imiş TÜM moruk arardı körpesin» tavuğun
Ol pelidin koynunda farkı yokdur Elmasla Kalaycının eline düşen beyaz pamuğun
Meselenin aslı vak'adan altı ay sonra Elmas bir çocuk dünyaya getirince anlaşılır gibi oldu. Elması, anası ile birlikde çamaşıra gittiği bir evin çapkın mektebli oğlu izdivaç vâ'di ile iğfal etmiş, sonra da: «Zâten kız değildi, çocuğu bana yamamak istiyorlar demiş. Elmasla anası kazayı çımacı babadan saklamışlar. Çamaşırcı kadın Bülbülderesinde bekâr çamaşırcılığı yapan ağzı mühürlü bir komşusunun aracılığı ile Kara Halili bulmuş, çobana üç beş altın da verecek olmuş, Halil: «Gariblerin para'sı-m almam, kız boğçası ile gaçıp gelsin, makbu-lümdür, temize çıkarayım» demiş. Onbeş yaşındaki Elmas da ellilik çobana kaçmış. Halil: «Benimle ömrünü karartma, boşayayım, küf-fün, dengin olan bir gence var» demiş, Elmas istememiş, Halil ile kalmışdır; Çapkının çocuğu yaşamamış, Elmas Kara Halliden bir erkek evlâd sahibi olmuşdur. Elmas 25 - 30 yaşlarında Kara Hail ise 1945 de 98 - 100 yaşlarında öldü, gedikli bahriye çavuşu olan oğlu bakardı.
Vâsıf HiÇ
ELMAS — Geçen asır başında Istanbulun namlı köçek oğlanlarından; Enderunlu Fâzıl Beyin Çenginâmesinde (B.: Çenginâme, cild 7, sayfa 3845) adı geçen Elmas'ın kiliseye de gider mutaassıf bir Rum delikanlısı olduğu anlaşılıyor:
Hayf ol hüsn ile ol dUdâre Yazıl ol cezbeye ol reftâre Âh ol tat'ai Elmaspâre Nâ tıraşîde aceb cevheri var
Sofudur çünki nıezâkı taskil Raksi bilmem niçün itti tahsil Tâ kinisâda okusun İncil Her mahallin revişi diğeri var
Çenginin perdesi üşküste gerek Ukdesi ahdi gibi süste gerek Kâlei vuslatı aleste gerek Dahi ceybinde anın süngeri var
Zamanında suzinak faslından bestelenmiş Nuri Beyin şu şarkısı da bu Rum oğlanı köçek için yazılmışdır:
r
— 4526 —
İSTANBttL
ANSİKLOPEDİSİ
ELVAN AJUSASI SÖKAâl
Hicab itme benden böyle Derûnunde ne var söyle Üzme beni kerem eyle itme beni ele Myas Bezme gel sen canım Elmas
Gerdan kırıp raks idersin Hem oynayub hem gülersin itmem inkâr pek güzelsin itme beni ele Myas Bezme gel sen canım Elmas
Müşteriyim şöhretine Ne istersen kıymetine Uyub ağyar sohbetine itme beni ele Myas Bezme gel sen canını Elmas
: " ELMAS — Komik Abdi Efendi (Abdür-rezzak) Kumpanyasında Ermeni asıllı bir aktör; hayatı hakkında bilgi edinilemedi.
ELMAS (Necdet) — (B.: Gangster, Gangsterler).
ELMAS (Orhan) — Sinema rejisörü; 1927 de îstanbulda Beşiktaşda doğmuşdur. Bir ârâ Ankara Caddesindeki basın âleminde dergi ressamlığı ve muhabirlik, muharrirlik yapmış, «Çiçek» adında bir magazin çıkarmış, 1945 de 18 yaşlannda iken «Toros Çocuğu» isimli filmde aldığı bir rol ile sinema aktörlüğüne başlamış, «Unutulan sır», «Canavar Kadın», «Acı Yol», «Bir Yaz Yağmuru» ve «Bir Bahar Akşamı» isimli filmlerde oynamışdır. Sinema rejisörlüğüne de 1949 de çevirdiği «Üçüncü Kat Cinayeti» filmi ile başlamışdır.
Hal tercemesi için «Ses» mecmuasından naklettiğimiz yukardaki satırlardan başka bilgi edinilemedi (Ses, Temmuz 1962).
ELMAS BURNU — Karadeniz Boğazı dı
şında Anadolu yakasında, îrva (Riva) Köyü
nün kuzeyinde ve Eşek Adasının batısındadır;
yerine gidilip görme imkânı bulunamadı (Ma
yıs 1967). ••:•)
ELMASIM — Eski îstanbulun kadınlar âleminde yukardan aşağıya muhabbetti bir hi-tab; hizmetçi, halayık, Câriye hâriç, yağlılar genç kız ve kadınlara; kibar hanımefendiler esnaf tabakasından kadınlarla kendi tabakasından gençlere «Elmasım!..» diye hitab ederdi. Zamanımızda unutulmuş bir deyimdir.
ELMASBURNU TABYASI — Karadeniz Boğazı dışında Anadolu yakasında Elmasbur-nu arkasında sırtda Boğazın eski tabyaların-
dan biri, yerine gidilip görme imkânı bulunamadı (Mayıs 1967).
ELMASPAŞA SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü İlçesinin Kum-kapu Nahiyesinin Nişanca Mahallesi sokaklarından, Mühre Sokağı ile Daltaban Yokuşu arasındadır (1934, B. Ş. R. Pafta 3/32). Öal-taban Yokuşu tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli, sola sağa birer dirsek yaparak ikişer üçer kattı ah-şab ve kagir, beton evler arasından geçer; üzerinde isimsiz bir çıkmaz sokak vardır; kenariri-da üç ağaç bulunan meydanımsı bir açıklıkda Mühre Sokağına kavuşur (Aralık 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
ELMASTKAŞ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Taksimin Hacıahmed efendi Mahallesi sokaklarından; Oumzdaş Sokağı, Kurtuluş Salhanesi Sokağı, Lokumcu Sokağı, Yeniâlem Sokağı, Kırkâhyası Sokağı ve Sahancı Sokağı ile kavuşaklar vardır (1934 B. Ş, R. Pafta 19/182); yerine gidilip şu satırla* rın yazıldığı sıradaki durumu tesbi tedilemedi. (Mart 1968).
l ELMASYAN EFENDi (Kuyumcu) — Orta oyununda bir tip; pantalönu ütüsüz ve bol redingot giyer, kolalı yakaya lâstik kolanh kelebek boyunbağı takar, başında kalıbsızca bir fes, kiraz bastonlu ve bastonunu sol koluna asardı, hafif sakallı ve pos bıyıklı; türkçeyi ermeni ağzı ile konuşur; görgülü, kibar, bilgili, aydın adam görünmek ister bir tipdi. Orta
SOĞAN' .. AD/AS/
Elmas Burnu
(Eşref Bey haritasından)
oyununda bu tipi en kuvvetli canlandıran sanatkâr Kadri Bey olmuşdur.
ELPETAL YATI — Çağımızın en büyük aktörlerinden Charlie Chapline (Şarlo)'nun lüks yatı; sanatkâr tarafından American Standard Oü Petrol şirketinin müdürü W. Reieh-men'e satılmış ve yat bu zât ile ailesini 1951 yılı eylülün ortalarında îstanbula getirmişdir. Aşağıdaki satırları günün gazetelerinden alıyoruz :
«Amerikan Standard Oil Petrol şirketinin müdürü W. Reichmen ve ailesi hususî büyük bir yatla Umanımıza gelmişlerdir. Yat Dolma-bahçe önünde demirlidir. Elpetal ismindeki bu yat Savaronadan çok az küçük olup lüks ve konforu bakımından Savaronadan farksızdır. Yatın şimdiki sahibi olan şirket müdürü Anie-rikadan 3 ay evvel hareket etmiş, bir çok limanlara uğrıya uğrıya tstanbula gelmiştir. Bir milyon dolara yakın kıymette bulunan Elpetal yatının ilk sahibi meşhur sinema artisti Charlie Chapiine'dir. Yat Umanımızda bir kaç gün kalacaktır» (16 Eylül, Cumhuriyet Gazetesi).
ELSİZ HATTAT — (B.: Bîdest Hattat, cild 5, sayfa 2761).
EL TİEMPO — îstanbulda çıkmış mûse-vice bir gazete; 1872 de kurulmuş ve 1928 yılına kadar inkıtâsız 56 yıl neşredilmişdir; müteveffa profesör Avram Galanti «Türkler ve Yahudiler» isimli eserinde bu gazeteden şöylece bahsediyor: «Rumi 1308 senesinin nisan ayında (1892) Türkiye mûsevîleri, ispanyadan Türkiyeye muhaceretlerinin dörtyüzüncü senesini tes'id etmişlerdir. O senenin hamursuz bayramının ilk gününde, bu dörtyüzüncü sene, eski Osbanlı imparatorluğunun mûsevisi bulunan her bir şehrinin mabedinde merasimi mahsûsa ile tes'id edilmiş ve îstanbulda hahambaşı kaymakamı müteveffa Moşe Levi Efendi Yıldız Sarayına giderek Türkçeye terceme edilmiş ve imparatorluğun mûsevî cemaatleri tarafından aynı günde okunan bir duanın metni ile mûsevîlerin memlekete olan minnetdarlık hislerini ifâde eden bir teşekkürnâmeyi hâvi altın ile işlenmiş gaayet güzel bir albom takdim etmişdir. O münâsebette Türkiyede çıkan mûsevî gazeteleri de fevkalâde nüshalar neşret-mişlerdir, bu arada îstanbulda çıkan El Tiem-po Gazetesinin fevkalâde nüshasında da türk-ge bir manzume neşredilmişdir».
A. Galanti'nin aynen aldığı 24 beyittik u-zun manzumenin bir parçasını naklediyoruz:
Museviler bir zaman İspanyada mağdur iken TerM din ü can ü mâle mübtelâyi zor iken
Srb be bâlini sefalet, mihnet ü zulme esir Türlü türlü darbei şiddet ile makhûr iken
Zar ü giryan ü perişan ü melûl ü bî aman Cümlesi bî tâb ü kudret ölmeye mecbur iken
Yas dökerdi mûsevîler zulm ile şâm ü seher Anları mazlum iden düşmenleri mesrur iken
Etti ibzâli himâyet Bâyezid Hânı Velî
Nîce bin dermandeler ednâ madedden dür iken
Pâdişâhın lurf ü ihsanı yetişdi yardıma Pîr1 ü bernâ vü nisa âlâm ile mehcûr iken
Âsitâıu devlete geldi sığındı, âcizaıı Gördü envai avâtıf cümlesi mağdur iken
Dört asır varM bu lütfü gördüler ecdadımız Mûsevîler işte bundan şâdümandır şâdüman
ELVAN ÇELEBİ MESCİDİ — (B.: Elvan Mescidi).
ELVANDÎREK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Haliçde Hasköyün sokaklarından; semtin gerilerinde Ahrettik ve Kudüm sokakları ile Çakırbeyler Sokağı arasında uzanır; Tütüncü Abbas, Abacıhalim, Kandemir, Kişmirî, Kalfa yamağı, Kapı kâhyası ve Sallabaş sokakları ile kavuşakJan vardır (1934 B. Ş. R. Pafta 17/186); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tes-bit edilemedi (Mart 1968).
ELVAN HAMAMI ARKASI SOKAĞI —
Fâtih İlçesinin Fener Bucağının Kasabdemir-han Mahallesi yollarından; Tepedelen Sokağı ile Mustafa Kemal Caddesi (Atatürk Bulvarı) arasında iki dirsekli bir sokakdır; Elvanlar Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 8/92). Unkapanı tarafında olan bu sokak Atatürk Bulvarı açılırken (B.: Atatürk Bulvarı, cild 3, sayfa 1248) istimlâk edilerek bulvara katılmışdır. Mahallenin muhtarı B. Nihad Günay'ın (Bakkal) verdiği malûmata göre iki araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli, meyilli, bir meydanlık ile üçer kattı ah-şab evler bulunan bir sokakdı. Hamam (B.: Azebler Hamamı, cild 3, sayfa 1685) şimdiki
ELVANLAB SOKAĞI
— 4528
İSTANBUL
ÂNSİKLOPEDİSİ
ELVEND BEY
Tekel Genel Müdürlüğü binası ile Manifaturacılar Çarşı arasında idi; bir çifte hamamdı (Kasım 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
ELVANLAR SOKAĞI — Fâtih ilçesinin Fener Bucağının Kasabdemirhan Mahallesi de, Elvan Hamamı Arkası Sokağı ile Mustafa Kemal Caddesi (Atatürk Bulvarı) arasındadır, Elvanzâde Oamii Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Paftaı 8/92); bu sokak Atatürk Bulvarı açılırken istimlâk edilmiş, bulvara katılmışdır (B.: Atatürk Bulvarı, cild 3, sayfa 1248). Mahallenin muhtarı B. Nihad Günaydın (Bakkal) verdiği malûmata göre iki araba geçecek genişlikde paket taşı döşejli, üçer katlı ahşab evler ve konaklar bulunan bir sokakdı. Elvanzâde Camii ve Elvan Hamamı bu sokakda idi (B.: Azebler Camii ve Azebler Hamamı, cild 3, sayfa 1684 ve 1685).
Hakkı GÖKTÜRK
ELVAN MAHALLESi — îstanbulun Fâtih devrinde kurulmuş en eski mahallelerinden-di, Sirkeci civarında Demirkapuda Elvan Mescidinin mahallesi idi; 1879 da ilk mebus seçimi için tanzim edilmiş bu defterde 14 hanelik bir mahalle olarak kaydedilmiş; Sirkeci Garının yapıldığı, ve gar sahasının genişletildiği sırada Elvan Mescidi ile birlikde bu mahalle de istimlâk edilmiş, kaldırılmışdır.
ELVAN MESClDÎ — Elvan Çelebi Mescidi adı ile de anılırdı. Demirkapu ile Sirkeci arasında idi; Hadikatül Cevâmi şu malûmatı vermektedir: «Banisi Fâtih devri ulemâsından Sinan Efendidir, Mısır fethi senesinde vefat etmiş olub kabrinin yeri bilinmiyor. Minberini Üsküblü Ali Ağa koymuşdur. Mescidin mahalr leşi vardır», Istanbula demiryolu girdiği zaman ve Sirkeci Garı yapılır iken istimlâk edilmiş ve yıktırılmışdır.
Bibi.: Hadikatül Cevâmi, I; E.H. Ay verdi, Fâtih Devri Mimarisi; Tahsin Öz, İstanbul Camileri.
ELVANZÂDE CAMİİ SOKAĞI — Fâtih ilçesinin Fener Bucağının Kasabdemirhan Mahallesi yollarından; Elvanlar Sokağı ile Safin Paşa Caddesi arasındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 8/92). Salihpaşa Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde paket taşı döşeli bir sokakdır, sol kenarı cami olup Atatürk Bulvarı açılır iken istimlâk edilerek yeri bulvara katılmışdır (B.:
Azebler Camii, cild 3, sayfa 1684). Bu satırların yazıldığı sırada, eski cami arsasının bir kısmı üzerinde Merkez Bankasının İstanbul Kambiyo Şubesi olan sekiz katlı bir bina bulunuyordu ; yolun sağ kenarında da ahşab ve kagir bir kaç ev ile altlarında 2 bakkal, l berber, l gömlekçi dükkânı, l inşaat malzemesi mağazası, l taşçı - mermerci bulunuyordu. Kapu numaraları 19 - 39 dur, Elvanlar Sokağı tarafındaki parçası istimlâk edilerek bulvara katılmışdır (Kasım, 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
ELVANZÂDE ÇEŞMESİ SOKAĞI — 1934 Belediye gtehir Rehberine göre Fâtih kazasının Fener nahiyesinin Haraççı Kara Meh-med Mahallesi sokaklarından; Yeşiltulumba Sokağı ile Hisaraltı Caddesi arasında uzanmaktadır, Üsküblü Caddesi ile dörtyol ağzı yaparak kesim, Arpacı Reşit Sokağı ile kavuşağı vardır; Atatürk Caddesi açılırken istimlâk edilerek bulvara katılmışdır.
ELVANZÂDE MAHALLESi — Unkapa-nında îstanbulun eski mahallelerinden biri idi; 1879 da tanzim, edilmiş bir defterde 89 hanelik bir mahalle olarak kaydedilmişdir. Halk ağzında Elvanzâde Camii denilen Azebler Camimin mahallesiydi; sonradan kaldırılmışdır, yeri 1934 Belediye Şehir Rehberindeki Haraççı Kara Mahmud ve Kasab Demirhan mahallelerine katılmışdır.
ELVEND BEY (Kerküklü) — Geçen asrın ikinci yarısında yaşamış ve «Zindan Şiîr-ieri» adı altında o devirde istanbul Cezaevinde bulunan bâzı mahkûmların yazdıkları şiirleri toplayarak eşsiz kıymetde bir antoloji bırakmış olan ve aynı zamanda değerli bir halk ressamı olan Kahveci Nusret (B.: Nusret, Kahveci), eserine mahkûmlar arasında bulunan otuzdan fazla gencin de resmini yaparak ilâve etmiş, onların da hal tercemelerini yazmış, ve ayrıca o devrin cezaevi hayatı üzerine de bâzı hâtıralar ve notlar ilâve etmişdir. Kerküklü Elvend Bey o antolojide adı geçen ve resminin yapıldığı hicrî 1294 (M. 1877) tarihinde 20-21 yaşlarında bulunan bir kürd delikanlısıdır. Resmin altında: «Mîr Elvend Kerkûkînin işbu tasviri zindanda dört duvar karındaşı şeyhi-miz Somuncu Baba Hazretlerinin hizmetinde olduğundan terrim olundu. Sene 1294» yazılıdır Adı geçen Somuncu Baba o tarihlerde cezâevin-
de katilden mahkûm bektaşı taslağı bir büyücü, üfürükçüdür. (B.: Somuncu Baba). Resmin üst sol köşesinde sözde tına şeklinde: «Mîr Elvend Kerkûkî şaki hubânı zindan» yazılıdır; onun altında da delikanlının künyesi yazılıdır: «Künyedir ki: Elvend bir şakî Deli Çıplak Fer-had, bir şakî Karayılan Şehsüvar, bir şakî Mir Elvendi Sami, bir Saçlı Ferhad Bey, bir Şeyh Elvend Kerkûkî, bir Şeyh Davud nesli Sultan Salâhaddinden». Sultan Salâhaddinden kasıd Sultan Salâhaddin Eyyûbî olacakdır.
Bu satırların altında Elvend adı üzerine bir vefik (muska) yazılmışdır:
Vefik be nâmı Elvend (Elvend adına muska)
(Elif) E - İ taat üzre ola (Lam) L eylü nehâr hazır ola (Vav) V efâkâr ola (Nün) N edim ola (Dal) D ildârı sâdık ola
Elvend Beyin tılsımlı resmi
(Nusretin resminden Hüsnü eli ile
Nüsha Elvend adının arab asıllı Türk harfleri ile yazılışına göredir.
Elvend Beyin resmi çıplak ayaklı olarak yapılmışdır; Kahveci Nusretin kaydüne göre zindanda mahbub delikanlıların çıplak ayakla dolaşması o devirde zindan hayatı geleneği îcâ-bıdır (B.: Eshâr Nüshası; Fetâ Nüshası).
Kahveci Nusret Kerküklü Elvedin kanlı bir şakî olan ve «Deli Çıplak» lâkabı ile anılan babası Ferhadla birlikde 11 yaşında dağa çık-dığmı, babasının katlinden sonra beş yıl daha babasının Diyab ismindeki adamı ile dağda kaldığım, Diyabın ölü ve Elvendin diri olarak ele geçirildiğini, 16 yaşında olduğu için 30 yıl hapse mahkûm edildiğini, Musul cezaevinde yatar iken ve 19 yaşında iken de bir meseleden istanbul cezaevine nakledildiğini anlatıyor.
Aşağıdaki manzume Kahveci Nusretin ağzından Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hoca (Vâsıf (Hiç) tarafından yazılmışdır:
Şan virdi zuıdâne yine bir fetâ Kürdîyül asıldır hüsni bî hemtâ Siyehçerde levend Kerkûkî Elvend Kanlı delikanlı o miri yekta
Kûşei zindanın şebçerâğıdır Hüsni kemâlinde tamam çağıdır Sahrâyi çünûmın aşk ile kükrer Şîrü plengine yürek yağıdır
Zuıdâne düşdükde kopdu velvele Somuncu Ba'bamız yetişdi hele O satan yolunda dökülmeden kan Bîr aceb sihr ile geçirdi ele
Elvendi zeberdest ol servî bülend Eşbehi hûnî hem şûhi bî meneng Babanın himmeti kerametidir Atdı vahşetini topuklu levend
Baba köçeğidir o kürdî dilber Kıyamaz saçını, kesmeye berber Diz çöküp hücrede mürsid #nüne Okur aşk kitabın su gibi ezber
Atan adı vardır karanın tadı Dirahti meyvadar kaddi şimşâdı On iki imamın aslana bir hû Üstünde babanın kartal kanadı
Bir tazeye sanem diyüp taparız Nüshalar yazar tılsım yaparız Aşku alâkadır yaşatan bizi Bitde örümcekde mânâ ararız
f
EMÂNÂTI MÜBÂREKE
4530 —
İSTANBUL
ansiklopedisi
— 4531 —
EMANETÇİ
rafları emânet eşya ile dolar, boşalır. Galata-daki emanetçilerin dükkânları eskiden Köprü altında iken Galata Rıhtımı Caddesi üzerine nakledilmişlerdir. Son yılların en meşhur emanetçisi Sultâna adında bir mûsevî kadını idi, onun ölümünde dükkânı yakını olan Sara Kadına kaldı, bu mûsevî hanımı 1967 de hayli yaşlıca ve Galata Rıhtımı Caddesindeki dükkânında işi ile meşgul idi.
1945 de, değerli gazeteci merhum Cemâled-din Bildik (B.: Bildik, Cemâleddin, cild 5, sayfa 2769) Akşam Gazetesinde yayınlanmış «Emanetçiler» isimli röportaj yazısında şunları kaydediyor:
«Eski emanetçilerden birinin bana anlat-
Hırkai Saadet Dâiresinde Hırkai Saadet çekmecesinlİB muhafaza edildiği gümüş şebîke
Besim: Nezih
Tasvirin nakşettim kıl kalem ile Hem baba sihrini getirdim dile Mekânımız zindan zindandır zindan Rumûzi aşk ile dolacak 'eile
İşte efendim bu tasviri Elvend Bedesti Kahveci Nusret hünermend Zindan içre gören cümle karındaş Cümlesi yekzeban iitiler pesend
Kahveci Nusretin kaydine göre sünnetsiz olan Elvend 23 yaşında iken İstanbul Cezaevinde tantanalı bir meydan düğünü ile sünnet ettirilmiş, Vâsıf Hoca onun için de şu tarih kıt'a-sını yazmışdır:
Davul zurna köçekli pilâv zerde şerbetli Bir âlâ şatafat!; düğün oldu meydanda Tam yirmi üç yaşiyle eşbehime tarihdir Kürd Elvendi Kerkûkî sünnet oldu zindanda 1273 + 23 = 1296 (M. 1878 — 1879)
EMÂNÂTI MÜBÂBEKE — Mübarek Emânetler. Topkapusu Sarayı Müzesinde Hırkai Saadet Dâiresinde Hırkai Saadet Odasında (B.: Hırkai Saadet Dâiresi) asırlar boyunca muhafaza edile gelmiş mübarek emânetler şunlardır :
Peygamberimizin hırkası, (Hırkai Saadet)
Peygamberimizin bir dişinin kırılmış küçük bir parçası (Den dam Saadet); Uhud Çenginde kırılan dişidir.
Peygamberimizin sakalının kılları (Sakalı Şerif); bâzılarının mahfazaları fevkalâde sanatkârâne, hattâ murassadır; Hıraki Saadet dâiresinde pek çok Sakalı Şerif vardır.
Peygamberimizin mübarek nâşının gasil suyu; kırılmış yeşil boş bir şişedir.
Peygamberimizin Mısırda kıbtilerin emîri Mukavkise yolladığı nâme; Kahve rengi bir deri üzerine siyah mürekkeble yazılmış 12 satırlık çok kıymetli bir vesikadır.
Peygamberimizin mührü; kırmızı akikden bir santim boyundadır; üzerinde küf î hat ile «Muhammed Resûlullah» yazılıdır; yazı peygamberimizin devrine âid değildir, geçen asır da Bağdadda bulunarak getirümişdir. Peygamberimizin asıl mührü Hz. Osman tarafından bir kuyuya düşürülmüş, kaybolmuşdur.
Peygamberimizin iki kılıcı; ikisi de altın kılıçdır.
Peygamberimizin sancağı (Sancağı Şerif)
Peygamberimizin yayı,
Peygamberimizin dördü taş, ikisi tuğla üzerinde çıplak ayağının taban izi (Nakşi Kademi Şerif); bunlardan biri için Hz. Muhamme-dîn Mirâcda basdığı taşdır denilir, altın bir çerçeve içindedir.
Peygamberimizin bir nalım (Na'lini Saadet) ; ağaçdan bir nalındır; üzerine Âyetül Kürsi hak edilmişdir.
Kıymetli mushafı şerifler, Hazreti Fatmanın seccadesi, Hazreti Ebûbekirin bir kılıcı, Hazreti Ömerin bir kılıcı, Hazreti Osmanın iki kılıcı, Hazreti. Alinin bir kılıcı, Hazreti Zübeyrin bir kılıcı, Hazreti Zeynelâbidinin bir kılıcı, Hazreti Ebül Hasanın bir kılıcı, Hazreti Cafer Tayyarın bir kılıcı, Hazreti Ammar bin Velidin bir kılıcı, Eshabdan iki zâtın kılıçları, Kâbenin altın oluğu, Tövbe kapusunun kanadı, Kabe kilid ve anahtarları, Haceri Esved çerçevesi, Peygamberimizin teyemmüm taşı.
Mübarek emânetlerin bir kısmı İstanbula Yavuz Sultan Selim tarafından Mısırdan getirilen Mısır Memlûk Sultanlarının hâzinesi arasında getirilmişdir; bir kısmı da Yavuz Sultan Selimin halifeliğinin ilânından sonra Mekke Emiri Seyyid Berekât tarafından gönderilmiş-dir. Bir kısmı da bilâhare toplanarak Hırkai Saadet dâiresine konmuşdur.
Bu önemli konuda ilk aydınlatıcı eser, Topkapusu Sarayı Müzesinin eski müdürü muhterem Tahsin Öz tarafından yazılmışdır; Hırkai Saadet Dâiresi ve Emânâtı Mukaddese» adını taşıyan bu kıymetli eser 1953 yılında yayın-lanmışdır.
EMANETÇİ, EMANETÇİLER — Bavul, çanta, paket, küçük denk ve şâir eşyayı kısa bir zaman için bir ücret karşılığı muhafaza eden esnaf; emaneten aldıkları eşyanın sahibine bir marka verirler, ve o markayı getirene, muhafaza bedelini alarak eşyayı teslim ederler.
Bu esnaf İstanbulda yolcu kesafeti olan iskelelerle semtlerde, Sirkeci ve Galatada toplanmışlardır; günün her saatinde, dükkânların
tığına göre bu dükkânlar, Köprü altının manzarasını bozuyormug, rutubet eşyaları çürütü-yormuş da onun için rıhtım üstüne çıkarılmış.. Şimdi Karaköyde rıhtım boyunca uzanan asfalt caddenin Karakoy kısmında bu dükkânların sıraya dizildiklerini görüyoruz.
Halkın sık sık uğrayıp eşya bıraktığı bu yerlerin bir taraftan Belediye zabıtası talimatnamesinde, diğer taraftan da hıfzıssıha kanununda birer hükme tabi olacakları tabu idi. Bunu göz önünde tutarak rasgele bir kaç emanetçiye girdim ve etrafı tetkikten geçirdim. Gördüğüm dağınıklık ve başıboşluk karşısında hayretimi gizleyemiyerek sordum:
— Siz, dedim, Belediye zabıtası talimatnamesinin hangi hükmüne bağlısınız?
«Muhatabım emanetçi gülerek:
-
Bizim, dedi, o kitapta ye
rimiz yoktur.
-
Hıfzıssıhha kanununda,
sizleri sıhhî bakımdan kontrola tâ
bi tutan bir madde olsa gerektir?
-— Katiyen!,., Böyle bir kanunda da bizi kayıt altına alan madde yoktur. «Halkın bıraktığı çanta, bavul, sandık, yatak dengi vesaireden dolayı para aldıklarım söyliyerek tarifelerini öğrenmek istedim:
— Meselâ, dedim, bir bavul
dan bir gün için kaç para alırsınız?
O bavul, üç dört gün kalırsa ne
ücrete tabi tutarsınız?
«Muhatabım yine güldü:
— îlâhi gazeteci bey, dedi,
başıboş bir müessesenin tarifesi o-
lur mu? Gelişi güzel bir ücret alı
yoruz, işte o kadar; 24 saat bek
leyen bir bavul için 100 kuruş da
aldığımız oluyor, 50 kuruş da...
Geçenlerde Belediyeye müracaat
ettik; bize bir tarife yapın da ema
netleri bu tarifeye göre ücrete tâbi
tutalım dedik; kanunlar, talimat
nameler açıldı, bizi alâkadar eden
hükmü bulamadılar. Bu yüzden de
tarife veremediler.
L_.
EMANETÇİ
— 453İ —
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |