İSTANBUL
bir lokanta vagonundan mürekkeb bir Haydarpaşa - Ankara ekspres katarı ihdas edildi (Bu katar 1964 kaldınlmışdır).
-
— Türkiyedeki yataklı vagonlar ahşab
arabalardı; bu vagonlar mâdeni vagonlarla de
ğiştirildi ve adedleri çoğaltıldı, 1959 da Türki
ye demir yolları üzerinde 60 yataklı vagon ile
20 lokanta vagonu çalıştırılıyordu.
-
— Lokantalı vagonların mutfağı, en usta
türk ahçılarmın elinde, milletler arası şirketin
en mükemmel mutfaklarından biri oldu.
-
— 1930 da Haydarpaşa : Mısır demiryolu
üzerinde Toros Ekspresinin tesisinde önemli ro
lü oldu.
Hüsnü Sâdık Durukal 1959 da Yataklı Vagon Şirketi Türkiye mümessilliğinden emekliye ayrıldı; 11 haziran 1962 de 73 yaşında vefat etti.
Güzel konuşur bir meclis adamı, tatlı bir üslûba sâhib bir yazar idi. Cumhuriyet Gazetesinde, İktisadî Yürüyüş Mecmuasında, Turing Kulüb Belleteninde turizm üzerine pek çok ve pek güzel makaleleri çıkmışdır. P.T.T. Mecmuasında da asıl mesleği üzerine yazıları vardır.
Halûk (doğumu 1917) ve Gülseren (doğu
mu 1924) iki evlâdı olmuşdur. Cumhuriyet Halk
Partisi üyesi idi. ,
Bibi. : Cumhuriyet Gazetesi; Kim Kimdir Ansikiopedisi
DURUÖZ (Hafız Fahri) — Mevlidhan, neyzen; 1927 de Üsküdarda Namazgah semtinde dünyaya geldi, Selimiye Camii başimamı Hafız Mustafa Duruözün oğludur (B. : Duruöz, Hafız Mustafa). Çamlıca 13. İlk Okulmıda, Üsküdar 3. Orta Okulunda okudu ve 1950 de Haydarpaşa Lisesinden diploma aldı; yedek subay olarak askerlik görevini yapdıkdan sonra 1952 de Yapı ve Kredi Bankasına intisab etti.
Kur'an hıfzına ve mevlidhanlık meşkine çocukluk çağında başlamışdı, hocaları, rehberleri başda babası, Beşiktaşlı Hafız Riza Bey ile Ey-yublu zâkirbeşı Mehmed Emir Efendi olmuşlardı. Ney üflemeğe hevesi ve o yoldaki istidadı orta okul ve lise talebesi iken uyanmış ve ge-lişmişdi ve Konservatuvar tâlim heyetinden büyük sanatkâr Kemal Niyazı Seyhun ile neyzen-başı Ali Can Beyden feyz almişdı. Ayhan Öz-ışık'dan Cümbüş çalmasını öğrenmiş, muallim Feride Büyükaksoy ile de nota ve solfej üzerinde çalısmışdı. İstanbul Musiki Derneğine devam
etmiş ve orada Osman Nıhad Akm'ın (B. : Akın, Osman Nihad) takdir ve teşvikini gör-müşdü; Hafız Fahri Duruözün çok tatlı bir sesi olduğunu ilk fark eden de Osman Nihad olmuş-du; bir meclisde delikanlıdan bir gazel okumasını istemiş, ünlü bestekârın hatırını kıramayan Hafız Fahri gazeli okudukdan sonra da: «Eğer istersen bir ses sanatkârı olarak kısa zamanda şöhret sahibi olursun» demişdi; kendisi şöyle anlatıyor : «Merhum Osman Nihad Bey belki haklıydı, *o ilk gençlik çağında gazel, şarkı, türkü okumak bana pek kolay gelir, fakat okur iken bir sanat hüneri göstermenin zevkini alamıyordum; bana zor gelen Kur'an ve Mevlid okuma idi, çok emek ve büyük kaabiliyet istediğini idrâk ettim» diyor.
1957 de Yapı ve Kredi Bankasındaki me-muriyetnden istifa etti; hayatını mevlidhan olarak kazanmaya başladı, halk ve meslekdaşları arasında «Seltmiyeli Hafız Fahri» diye meşhurdur.
Bu satırların yazıldığı sırada, 1965, otuzsekiz otuzdokuz yaşlarında 1,78 boyunda ince uzun bir zât idi; güzel giyinir, güzel konuşur, edebi kültürü sağlam, İngilizce bilir, vekarlı, hâzini Kur'an olmaya elhak lâyık bir zât idi.
Gençliğinde Selimiye Spor Kulübünün fut
bol takımında sağ açık oynaanışdı, bir ara da
boks dersleri almişdı. Seyahati sever, ata bin
mesini sever. • J
Bankada çalışdığı zamanlara âid bir hâtırayı banka arkadaşlarından biri şöyle anlatıyor.: «Dört beş kişi Bebekde Yalı Gazinosunun önünden sandal ile geçiyorduk; gazino ışıklar içinde biz. de deniz zifiri karanlığa gömülmüşüz; gazinoda solist bir bayan mikrofonda bir gazel okuyordu; Hafız Fahriye yalvardık, sandalda ayni gazeli okumaya başladı, hem mikrofonu bas-dıran bir ses, hem de gazelin tıakkını veren usta bir ses., ortada bir „yerde bir âh çekdi, ve son mısraı bitirince de bir meded hey!., dedi ki gazinoda bayanın sesi ağaçdan bir çürük yaprak düşer gibi sUindi gitti..».
Hakkı GÖKTÜRK
DURUÖZ (Hafız Mustafa) — İlmiyeden mevlidhan; 1900 de Üsküdarda doğdu, Çamlıca-da bir çiftlikte çalışır Arslan adında bir zâtin oğludur; okumaya heves etmiş, Altûnîzâde Rüş-diyesinden mezun olmuş, Bulgurlulu Hoca Salim
Efendiden de hıfzını ikmâl etmişdi. İslâmî ilimlerde feyz aldığı hocaları İstanbul Yeni Camii hatibi ve Topkapusu kütübhânesi musannifi Şe-kercizâde Hoca Hayreddin Efendi, ulemâdan Kastamonili Ömer Efendi, ulemâdan Enderimi Ömer Efendi, Üsküdar Balaban Mescidi imamı vaiz Yusuf Efendidir. Mevlidhanlık yolunda da Beşiktaşlı Hafız Riza Beyden usul ve makam öğrendi. 1936 da imtihan ile Üsküdarda Deva ti Mustafa Efendi Camiine imam ve hatib tayin edildi, 1940 da Altûmzâde Camiine naklolundu, 1942 de de Selimiye Camii baş imamlığına tâyin edildi; 1955 de baş imamlık üzerinde kalmak üzere Üsküdar Merkez Kur'an Kursu muallimliğine, az sonra da kurs müdürlüğüne tâyin edildi. Bu satırların yazıldığı 1965 yılında aynı vâ zifeleri ifâ etrnekde idi; Hafız Selimiyeli Fahrinin babasıdır (B.: Duruöz, Hafız Fahri).
Hakkı GÖKTÜRK
DUKUSOY (Emin Âiî) — Asker hukukçulardan hakim, general; 1886 da İstanbuida doğdu; Ahmed Nureddin Bey adında bir zâtin oğludur; İstanbuida Medresei Edebiyede (1896) ve Vefa İdadisinde (1900) okudu, 1901 -1905 arasında Şûrayi Devietde kâtib müîazimlıği yapar iken hukuk tahsiline de devam etti ve 1905 de Hukuk Fakültesini bitirdi; Harbiye Nezâretine askerî kâtib olarak girdi ve bu nezâretin nükuk müşavirliği bürosunda çalışdı 1919 - 1924 arasında eskerî adlî hâkimUk yapdı; Askeri Temyiz Mahkemesi âzâlığmda ve müddeiumumîliğinde bulundu; Seyri Sefâin İdâresinin hukuk müşaviri oldu, ve bu büyük müessesen.n «Devlet Deniz Yolları» ve «Denizcilik Bankası» isimleri altında anıldığı devirlerde de bu vazifesine devam etti (1923 -1949); bu arada, 1925-1937, muhtelif hakem mahkemelerinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin umumî ajanlığını yapdı; 1936 -1938 arasında Barut ve Fişek inhisarları umum müdürlüğünün hukuk müşavirliğinde bulundu :
Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul teşkilâtı kurulur iken en faal sımalardan biri olmuşdur; Adaları Güzelleş Jrme Cemiyetinin kurucusudur; Kızılay'ın fahrî üyelerindendi ve İstanbul Barosunda kayidlı avukat idi; almanca, Jransızca, farsca bilirdi. 1965 temmuzunda vefat etti; Heybeli Ada kabristanına defnedildi.
«Türk Deniz Hukuku Ansiklopedisi» adı
ANSİKLOPEDİSİ
— 4787 —
DUT AĞACI
— 4786 —
DURUSOY (Mustafa Orhan)
ile tamamlanmamış pek orjinal bir eser bırak-mışdır; veresesi elinde kaybolmaması temenni olunur.
DURUSOY (Mustafa Orhan) — Çok değerli bibliyograf, tarih bilgini; bu satırların yazıldığı sırada İstanbul Belediyesi Kütûbhânesi ve Müzeleri müdürü; 1914 de İstanbulda Süleymâ-niye semtinde doğdu; maarif müfettişlerinden Mehmed Nuri Bey ile Memnûne Hanımın oğludur. Baba tarafından Yozgadın, ana tarafından İstanbulun iki kibar ailesinin evlâdıdır; Nuri Beyin babası geçen asır sonlarında îstanbu-lun seçkin ulemâsından Yozgaadî Ahnıed Vâsfi Efendidir ki bu zât Ibnül-Emin Mahmud Kemal İnal'm feyz hocalarından biri olup M. K. inal tarafından dâima rahmetle anılmışdır; Memnûne Hanım da Cambazbaşızâde Şerafed-din Efendinin kızıdır; Şerâfeddin Efendi Cer-rahpaşada ve Kocamustafapaşadaki Canbâziye mescidlerinin banisi Mustafa Ağanın toruriların-dandır; Mustafa Ağa XV. yüzyıl sonlarında ya-şamışdır (B.: Canbâziye Mescidi; cild 6, sayfa 3367); Kocamuştafapaşada Sünbül Efendi Camiinin arkasında meşhur Canbaz Bostanı son zamanlara kadar bu ailenin mülkiyetinde idi, hâlen satılmış, mahalleye katılmışdır.
Annesini henüz bir aylık kundak çocuğu iken kaybeden M. Orhan Durusoy Samatyada Davudpaşa iskelesinde Yirmibeşinci ilk okulda,
Orhan Durusoy (Resim : S. Bozcalı)
İSTANBUL
Kabataş Lisesinde okumuş, 1937 de lise diploması alarak yedek subay olarak askere gitmiş-dir; 1938 de terhis edilmiş, İstanbul Belediyesi Hukuk Müdürlüğü kütübhâne memurluğuna tayin edilmişdir, aynı yıl içinde de babası Mehmed Nuri Bey vefat etmişdir. Bu vazifede iken yüksek tahsiline devam imkânını bulmuş, istanbul Üniversitesinin Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne girmişdir. 1939 da bir hemşire olan Bahriye Hanım (Pınarlı) ile evlenrnişdir. 1944 de Üniversite diplomasını almış, 1946 da Belediye Kütübhânesine tâyin edilmişdir; 1952 de bu kütübhânenin yaş haddi ile emekliye ayrılan müdürü Şemseddin Güııeren'in yerine kütübhâne müdürü ohnuşdur. 1960 da Belediye Müzeleri Müdürlüğü lağvedilerek bu müzelerin idaresi kütübhâne müdürlüğüne bağlanmış, b. suretle M. Orhan Durusoy istanbul Belediyesi Kütûbhânesi ve Müzeleri müdürü olmuşdur.
M. Orhan Durusoyun Nuri Barlas adında bir oğlu vardır (doğ. 1942); çok ciddî bir tahsil görmüş olan bu genç Parisde Sorbon Üniversitesinin Nükleer Fizik bölümünü bitirmiş olup bu satırların yazıldığı sırada, 1967 Fransada bulunuyordu.
Orta boylu, melih bir simaya sahib, gaayetle nâzik, sohbeti tatlı, bilgisi sağlam, çalışması titiz hakikî aydın adamdır.
Eserleri: l — «Evliya Çelebiye göre XVII. asırda Osmanlı Memâlikinin îdârî ve İktisâdi Coğrafiyası»; O. Durusoy gayri matbu olan bu eserin Evliya Çelebinin Beyanatlarının bugünkü Türkiye sınırları içindeki kısımları üzerine 16 pafta harita çizmişdir ki çok kıymetlidir. Millî Eğitim Bakanlığı veya Dil - Tarih Kurumu tarafından basılması gereken bu çok kıymetli eserin müellifin kütübhanesinde tek nüsha olarak durması pek hazindir.
-
— «Belediye Kütüb'hânesi alfabetik ka
talogu, I; Osman Nuri Ergin Kitabları, arab-
ca ve f arşça basma eserler».
-
__ «Belediye kütübhânesi alfabetik kato-
loğu, II; Belediye ve muallim M. Cevdet Kitab
ları, arabca ve farsca basma eserler».
-
— «Belediye Kütûbhânesi alfabetik kata
logu, III; Osman Nuri Ergin Kitabları, türkçe
ve şâir yabancı dillerde basma eserler».
-
— «Belediye Kütübhânesi alfabetik kata
logu, IV. Türkçe eserler» (Bu katalogun bu en
önemli cildi 1967 yılında henüz baskı altında idi, ve 10 forması basılmış bulunuyordu).
6 — «Osman Nuri Ergin bibliyografyası» (Türk Tıb Tarihi Enstitüsü yayınlarından).
DUSSAP PAŞA (Paul de) — Geçen asrın
ikinci yarısında Muzikai Hümâyunda çalışdığı-
nı ve gaalib ihtimal ile bir fransız olduğunu
tahmin ettiğimiz bir sanatkâr. Ordu bandoları
için getirilmiş bir bando şefi de olabilir; haya
tı hakkında Edhem Üngör'ün «Türk Marşları»
isimli eserinde adından başka bir kayda rast
lanmadı; İkinci Sultan Abdülhamid için bir
«Marşı Sultani» bestelemişdir. .
Bibi: : E. Üngör, Türk Margları,
DUT AĞACI, DUT SATICILARI ~ İstanbulda dut, manav dükkânına pek ender olarak düşen bir meyvadır; mevsiminde ve ancak l - 1,5
Dut Salcısı, (Resim ; Sabiha Bozcah)
ay kadar süren kısa bir zaman içinde, haziran ayı başından temmuzun ortalarına kadar seyyar satıcılar tarafından satılır; yakın zamana kadar dut satıcılar İstanbul halkının ayak takımı arasından çıkardı, hemen hapsi başlarında tabla - işportalarla yalın ayak, pırpırı kıyafet dolaşırlardı, ve çoğu semtlerinin yangın tulumbası sandığında kayıdlı tulumbacılardı. Son zamanlarda o şehir uşaklarının yerini Anadoludan gelmiş bekâr uşakları, bilhassa Çerkeşliler al-mışdır; ve bu yeni dut satıcıları başda taşınır tabla - işportalı tek satıcı olarak değil, bir teskere - işporta ile iki kişi olarak dolaşmaya başlamışlardır.
Dut, bağçe sahihlerinden ağaç hesabı ile satın alınır; zamanımıza göre ortak iki dut satıcısı 15 - 20 ağaç mahsulü satın alırlar, bu ağaçları ya bir dutlukta toplu olarak bulurlar, yahud muh-. telif bağçelerden 4-5 ağaç olarak alırlar.
100 - 120 kilo arasında meyva veren büyükçe bir dut ağacı 1965-1966 yıllarında 50 liraya satın alınabiliyordu, ve dutun kilosu halka 2-2,5 liraya satılıyordu; bir ağaç ortalama 100 kilo mahsul üzerinden satıcısına 1-1,5 ay içinde 150 lira, 20 ağaç da 3000 kâr temin etmekdedir ki o diyar garibi iki bekâr uşağı için tatlı ka-zancdır. Bu satıcılar dut mevsiminin dışında yine aynı usul ,ve şekilde caneriği ve incir alıp satarlar ki, büyükşehir İstanbul yalnız bu üç taze yemişi ile pek çok bekâr uşağının yüzünü güldürmektedir.
Dut yemişinin en makbulleri iri aşılı dutlardır, bunlar da beyaz, gül penbesi ve kara' dut olmak üzere üç çeşiddir.
Dut ağaçları, satıcıları eliyle, yere serilen çadır bezinden örtüler üstüne sabahın çok erken saatlerinde gün aşırı yahud iki günde bir silkilir.,
1965 -1966 yıllarında İstanbulun en meşhur dut bağçeleri MeJidiye köyü ve civarında bulunuyordu.
DUT AĞACI YAPRAĞI KURUSU İLÂNI (İstanbulun ahşab evlerindeki tahta kurularına karşı) — İstanbul basınında görülmüş; garib ilânlardan biridir; Tasviri Efkâr Gazetesinin 5 cemâziyelevvel 1280 (18 ekim 1863) tarihli nüshasında çıkmışdır; o devrin büyük ahşab İstanbulun en büyük, derdlerinden biri olan «Tahta kurusu» adındaki haşereye karşı halka gaa-
DUT
— 4788
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4789 —
DUT!PEK (Mustafa)
yet basit, îmâli, tedâriki kolay bir ilâç tavsiye eden ilânın metni şudur :
«Dut ağacının yaprağı biraz kurutularak toz yapılıp bir odaya ekildiği halde orada Tahta kehlesi (Tahta biti, Tahta kurusu) var ise helak eylediğini, ve hattâ Avrupadan gelib burada yüksek fiatlarla satılmakda olan Tahta kehlesi ilâcı dahi bu tozdan ibaret olduğunu ve mezkûr yaprak yaş iken dahi mahalle konsa orada bulunan tahta kehlelerinin kaçdığını bir zât tecrübe ederek umuma ilân eder».
DUT, BEYAZID MEYDANINDA AĞAÇLARI — Evliya Çelebi Onyedinci asırdaki İstanbulu tasvir ederken : «Bayazıd Ca-mü'nin etrafı ve Bayazıd Meydanı ulu ağaçlarla müzeyyendir, ağaçların ekserisi de çeşid çeşid dut ağaçlarıdır» diyor. R, Ekrem Koçu da o asrın Istanbulunu romanlaştırarak anlatma yçlunda bir kalem denemesi yapmış, bu arada Bayazıd Meydanın meşhur dut ağaçlarını da, camiin banisi ikinci Sultan Bayazıdın velilik hâtırasından da faydalanarak şu satırlarla kay-detmişdir :
«İstanbul halkı Bayazıd Camii şerifine «ruhâniyetli camidir derdi, etrafı da çarşı olduğundan beş vakitte cemaati fevkalâde kalabalık, cemâati kübrâ olurdu. Meydanın etrafını fırdolayı büyük dut ağaçlan çevirmişti. Bu ağaçların yemişlerine de bir ruhâniyet sinmişti, ab-destsiz ele alınmaz, ağıza atılmazdı. Ağaçlar her sabah merasimle silkilirdi. Ve ağaçlara herkes binip silkemezdi.
«Bayazıd Meydanının dutları, üç dört yaşına bastığı halde konuşamayan dili bağlı çocuklara, korkudan dilitutulmuş hastalara, kekemelere şifa niyetine yedirilirdi, ve bi iznil-lâhi tealâ yiyenin dili açılıverird. Kırk kadar ağaçtı; her yıl dut mevsiminde, çarşılının çıraklarından onbeşer on altışar yaşında ve yüzlerinde nûri melâhet berk ürür kırk kadar Hafızı kur'an oğlan dutcu yazılırdı.
«Küçük hafızlar her sabah, Bayazıd Hajha-mınâ girerler, yıkanıp boy ebdesti alırlar, salbâh? namazından sonra da kolları sıvalı, çıplak larında takunyalarla ilâhiler okuyorak m m bir defa dolaşırlar ve sonra ağaçlara çıkıp, yerlere serilmiş tertemiz çarşaflara dalları sil-kerlerdi : ve her çocuk kendi silkdiği ağacın ye-
mişini gümüş kepçelerle :
— Sultan Bayazıd Veli ruhu için!., diyerek istanbul halkına dağıtırlardı'
«Şehrin en uzak semtlerinden her sabah yüz lerce kişi ellerinde yepyeni sepetler, kalaylı siniler, tencereler dut yemişi almağa gelirdi.
" «Ağaçların yalnız meyvalarmda değil, dallarında dahi derdlere derman hassalar olduğuna inanılırdı; kuluncdan muzdarip olanlar, cuma sabahları Bayazıd Hamamına gelir, sırtlarını, çıplak ayakları dut ağaçlarının dallarına basmış küçük hafızlara şifa niyetine çiğnetirlerdi; hikmeti hüdâ ağrı sızı kalmazdı. Hamamcı ağa da kulunç çiğneyici o çocuklardan hamam akçesi al-madıkdan gayri üste bahşiş verirdi.
Civar çarşı boylarındaki, kahvehane sahib-leri ve hanlarda kahve ocağı işletenler bu ağaçlardan birinin altını benimsemişlerdi, yazın dutlar altına tertemiz hasırlar atarlardı, kahvehanelerin müşterileri, ahbap ve yaran ve aşıkaa-nı sâdıkan bu hasırlara otururlar, ülfet, muhabbet ve can sohbetleri ederlerdi. İstanbulun şair, edip, zarif, nüktedan, mukallid, söz ve saz ve türlü hüner sahihlerinin toplandıkları yerler de Bayazıd kahvehaneleriydi».
Bayazıd Meydanının dut ağaçları geçen asır sonlarına kadar kalmışdır; Sultan Abdül-azizin intikamını alma yolunda Serasker Hüseyin Avni Paşa ile Hâriciye Nazırı Râşid Paşayı öldüren Çerkeş Hasan Bey îdama mahkûm olduğunda hüküm Bayazıd Meydanında bu dut ağaçlarının birine asılarak yerine ğe-tirilmişdi (B. : Hasan Bey, Çerkeş).
DUTCU CİVANI — Kalender Meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedileıi esnaf güzelleri arasında Dutcu civanına da rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış «Hûbannâmei Nevedâ» isimli manzum mecmudada Dutcu civanı şu beyitlerle övülmüşdür:
Cümlesi şehridir pırpın şehbaz Yalın ayak sine kttşade dilbaz Perçemli kâkülIU bıçkın köpukdur Veznei letafet gülle topukdur Destinde parmaklar kınalı âhû Köçek reftârına hû diyelim hû
DUTCUZÂDE TEKKESİ — Üsküdarda bir halveti tekkesi idi; On yedinci asır ortasında Evliya Çelebinin Üsküdarda kaydettiği altı tekkeden biri bu Dutenzâde Tekkesidir. Bandırmalı-zâde Ahmed Münib Efendinin 1307 (1889 -1890) da neşredilmiş «Mecmuai Tekâyâ» isimli eserinde bu isimde bir halveti dergâhı yokdur. Öyle tahmin ediyoruz ki Mecmuai Tekâyâda Üsküdarda Karacaahmed civarında «Şeyh Hafız-efendi Tekkesi» gösterilen halveti tekkesi, Evliyanın kaydettiği Dutcuzâde Tekkesi oiacakdır; 1889 -1890 arasında Şeyh Hafızefendi Tekkesi yıkılmış yeri arsa halinde idi.
DUTDİBİ SOKAĞI — Kasımpaşada Kadı-mehmed efendi Mahallesi sokaklarından; İbadullah Sokağı ile Kasımpaşa Kabristan Sokağı arasında uzanır; Doğramacı Kemal Sokağı, Sey-yidali Mescidi Sokağı, Yenidere Sokağı ve isimsiz iki aralık sokakla kavuşakları vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 16/188). İbadullah Sokağı tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde, bozuk toprak bir yokuş olarak başlar, sonra düzleşir, l - 3 katlı ahşab ve kagir evler arasından geçer; 2 bakkal, l terzi, l berber l kasab,. l manav vardır, kapu numaraları 1-47 ve 2-62 dir. Yukarda adı geçen rehberde bu Dutdibi Sokağı ile kavuşakları olup yukarıda adı geçen rehberde isimsiz olan iki aralık sokaklardan birinin adı Kulaksız Çeşme Sokağıdır (temmuz 1966)
Hakkı GÖÎCTÜRK
DUT GİBİ OLMAK — «Deyim; mahcubol-mak, utanmak, bozum olmak» (F. Devellioğlu, Türk Argosu).
Ferid Devellioğlu güzel eserinde kaydetmi
yor, bu deyim, halk ağzında bilhassa «aşırı de
recede sarhoşluk, körkötük sarhoşluk» anlamın
da kullanılır; meselâ, ayyaşlığından ötürü karı
sı tarafından bir boşanma dâvası açılmış Hü
seyin Helvacı adında bir adam mahkemeye de
sarhoş olarak gitmiş, hâkimin : «Bugün de iç
din gaaliba.?.» sualine: «İçtim hâkim bey., dut
gibiyim vallahi..» cevabını vermişdir (ekim 1966,
Hürriyet Gazetesi). .''
DUTİPEK (Mustafa) — 1918 mütârekesi yıllarında bir gün aziz rüfekâmzdan Yaşar Sadi Beyle birlikde .Defterdar İskelesinden iki çifte kayığına bindiğimiz halk şâiri Inebölulu
bir kayıkçı; memleketinde ailesi Dutipekoğul-lar diye anılırmış, kısaltmış, kendisine mahlas yapmış, asıl adını sorduğumda : «Karada râhi aşkde yalın ayak taban deptik, şimdi de deryayı aşkda yalın ayak kürek çalarız. Âşıkın adı olur mu beyim, bize isim değil cemâl ile kemâl, muhabbet ile sâdıkaane ülfet lâzım, şu yamağının adını bilmem inan bana, Tokatlı der geçerim» dedi. Elli yaşlarında, top sakallı, sakalı kırçıl, uzun boylu güçlü kuvvetli, güler yüzlü melih bir simaya sâhib rind bir adamdı; Tokatlı dediği yamağı kaşlı gözlü, erkek güzeli bir delikanlı idi. Yolda şiir ile meşgul olduğumuzu anladı; açıldı, rahat konuşdu : «Sizin asarınız yanında bizimkiler güle sümbüle nisbet kuşburnu ile çiğdemdir» dedi. Defterinden şu manzumesini bütün halk şâirlerinde görülen türlü nâzına katlanarak aldık; hattâ silâhdar-ağaya kadar uzandığımız o günün akşamı kayıkçı âşık ile hamlacı yamağına Balatda bir meyhane mükellef bir ziyafet verin maiizame-yi o içki sofrasında istinsah ettiğimizi düşünür isek satın aldık diyebilirim.
KAYICI DESTANI
1. Evler dükkânlar kat kat
Hasköy karşısı Balat
Yalnızlık cana yjtti
Bir güzeli al da yat
2. Meskenim olmuş kayık
Kâh sarhoşum kâh ayık
Fesi kaş üstüne yık
Zevkimce sûrdum hayat
S. Her gülün bir hâri var , - Herkesin bir yâri yar
Sev dilberi, sen de var . ,
Çıkar acıyı kat kat
4. Seçeni bir şahinbaşı
ölsün onsekiz yaşı O sana can yoldaşı Sen ona siper kanat
5. Yorgan döşek çul çaput
Olsa da yâri hoş tut Tap ona misâli put Göster hüner zanaat
6. Eyyub Defterdar Yemi§
Kürek çalmak zorca is
ANSİKLOPEDİSİ
— 4790
hallesinde Beytülmalci Sokağı üzerinde bir çıkmaz sokakdır; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1967).
DUTLUK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Beşiktaşda Abbasağa Mahallesi sokaklarından; Kalas sokağı ile Kasab Kâmil Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934 B. Ş. R. Pafta 20/175); yerine gidilip şu satırla-
Hatice Nefise Hanımın telli duvaklı kabir iaşı (Resim; Behçet Cantok)
DUTLU BAĞÇE SOKAĞI
Kayıkçılık ne imiş İnce tarafın anlat
-
Bey paşa it serseri
Binbir çeşid müşteri
Görsünler o! dilberi
Akıllarını oynat
-
Adım Âşık Dutipek
İhsan eyledi Felek
Bir yârim var civelek
Vatanı olmuş Tokat
-
İstanbulini denizi
Besliyor ikimizi
Hünkâr kıskanır bizi
Dünyâyı bir pula sat
Bu rind kayıkçıya yıllarca sonra, 1941 se nesinde R. E, Koçu ile birlikde Galata Balıkpa-zarında bir şarabhânede rastladık. Gayetle çökmüş, pek perişan bir halde idi, bir hâneberduş, «âdembaba» kılığında idi. Asıl adının Mustafa olduğunu o akşam öğrendik. Tokatlısını sordum, irticalen şu iki kıt,a ile cevab verdi:
Beyim deşme yâremi
Sorma ciğerparemi
Şarâbı erguvan diye '
İçsem helâldir demi
Nankör çıkdı o çapkın Ne hâle düşdüm bakın Onun için zindanda Yattım beş yıla yakîn
Macerasını anlatmadı, biz de deşilen yâre-sini kanatmadık. Sefaletin girdabında ayağını sürüyerek daha ne kadar yaşadığını bilemeyiz. Fakat, o yalın ayaklı yarım pabuçlu kayıkçı parçasının avâmî basit mazmunlar ile de olsa ağzındaki temiz türkçe, artık emsalinin ağzında değil, kâtib ağzında yokdur.
İhsan HAMAMÎOĞLU
DUTLUBAĞÇE SOKAĞI —393* Belediye Şehir Rehberine göre Beşiktaşda Abbasağa Mahallesinde Abbasağa Kuyu Sokağı ile Kalas Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934 B.Ş.R. Pafta 20/175); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Kasım 1966).
İSTANBUL
DUTLUBAKKAL SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fatih Kazasının Şehremini , Nahiyesinin Melekhâtun Mahallesi sokaklarından; Melekhâtun Camii Sokağı ile Bıçkı Sokağı arasında uzanır; Sezâî Hasan ve Baş-bakkal sokakları ile kavuşakları vardır (1934 B. Ş. R. Pafta 10/71). Yerine gidilip şu satırların -yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Kasım 1966).
Dostları ilə paylaş: |