İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)


Âşiyan, orta kat (Plân: Reşad Sevînçsoy)



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə2/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   75

Âşiyan, orta kat (Plân: Reşad Sevînçsoy)

yor Biraz ılıtıp da mı getiriyorlar, yoksa bizim hüsnü kuruntumuz mu?

«Evinin her tarafı salonu gibi. Bizim memleketimizin sanayiine çok meftun. O eski gümüş el aynaları, eski sırma ve ipek işlemeli yastıklar, abani kumaştan perdeler, eski divitler, kalemdanlar, kalemtıraşlar, rahleler, arabesk sandalyeler, el yazısı kitaplar Âşiyanın her tarafında görülür. Fakat en çoğu salonun yanındaki küçük odada, tavanı eski Türk evlerinin tavanları gibi müdevver, üstü enginar gibi nebatlar resmedilmiş kahve rengi kâğıt kaplı o oda çok koyu, ve il-hamkâr. Gayet basit birer rafa eski ciltler içinde el yazısı divanlar, farisî, arabî kitaplar dizilmiş... Salonun kapısından o odanın duvarındaki kalkan, kargı, miğfer, zırhlı kolluklar gayet heybetli gözüküyor. Fakat benim en ziyade, kitap odası hoşuma gidiyor. Meyilli, dirsekleri çıkık, hâre hâre zeytuni boyalı bir tavan; koyu vişne rengi duvarlar; ör-

l

ta kapıya karşı geniş minderin üstünde dar, uzun, camları rengârenk bir pencere ve altında kitap dolu bir raf... Sonra bahçeden üç .cephedeki balkona ve kitap odasına medhal olan, köprüye karsı geniş, her yanı açık gayet sade bir yazıhane, arkalığı oymalı geniş, sarı bir sandalye, etrafta yine kitap dolu raflar ve bahçeye nazır kapının iki tarafında da dört mainî direk arasına dizilmiş şık ve basit raflarda kitaplar... Yemek odası en alt kattadır. Pencereleri yüksekte kalır, içlerinden birer saksı fujer sarkıyor. Büfesi, duvarların içine yapılmış kabarık gül oymalı, fevkalâde zarif ve boydan boya uzun birer yerli dolaptır. Sofrası son derece temiz, süslü, tertipli... Uzun bîr sofradır. Cidden bu adam ev hayatına tapıyor. Her tarafına birer isim bulmuş. Meselâ salona girilecek dış kapının sahanlığı altında sarmaşıklara bürülü, iğri taşlı bir pencere vardır. Ona Sokratın penceresi demiş. Bahçede Boğaziçine nazır sedlere es-



Âşiyan, üst kat (Plân Reşad Sevingsoy)

ki zamanlardaki gibi kayalar içine sedirler oymuş. Taş tas üstüne koyup kaya parçalarından masalar, kanapeler yapmış. Onların civarında sıra ile dikili üç narin servi vardın. Onlara «Leş Trois-Grâces» diyor. Salonun yanındaki küçük odaya üçü Anadoluhi-sarına, üçü de Beylerbeyi tarafına nazır çıkıntılı ve dılılı altı pencere yaptırmış. Onları birer panorama gibi telâkki ediyor. Hangi birini açsanız Boğazın ayrı bir köşesini görüyorsunuz. Hasılı Âşiyan biraz oyuncaklı, fakat o kadar yekta, o kadar nezih bir şey ki onu size benim acemi kalemim değil, kuvvetli bir sanatkâr kalemi iyi anlatabilir. Hepsinden iyisi, kendiniz görmelisiniz.

«Renklerden tirşeyi pek severdi, Salondaki ve kitap odasındaki lâmbaları, abajurları tirşeydi. Yol halıları tirşe, yemek tabaklarının çiçekleri tirşe idi. Salonun duvarları tirşeye yakın bir renktedir. Bu zevkini evinden mektebe de ~teş-mil etmişti. Mektebi Sultaninin musiki salonundaki duvar da tirşeyi andırır bir renktedir. Kapılar da o renge yakındır. Tirşenin imtizacından hasıl olan açık ve koyu renkleri, - donuk, yeşillere kadar -diğerlerine tercih ederdi. Kumaşlardan da kadifeyi sevdiği aşikârdı. Zira salonunun döşemesi kadife, yeleği kadife, köşe yastıkların-den bazıları kadife, evde giydiği • takke kadife, gömlek kadife idi.»

Âşiyan İstanbul Ansiklopedisi adına 1947 de ve 1959 da iki defa ziyaret edilmiştir; aşağıdaki notlar bu ziyaretlerde tesbit edilmiştir.

Âşiyan bina olarak taravetini muhafaza etmektedir; fakat, Ruşen Eşrefin tasvir ettiği Fikretin eliyle tanzim edilmiş olan içi, bir kaç parça eşya müstesna, tamamen değişmiştir, bu değişiklik de şâirin ölümü ile Âşiyanın İstanbul Belediyesince satın alınarak bir müze haline getirildiği zaman arasında olmuştur.

Eski gaz lâmbalraımn yerini elektrik tesisatı almıştır.



AŞİYAN

1166 —

istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

1167

AŞİYAN




Aşiyan bahçesinde taş masa ve geride, üstüne FikretiD

mısraları kazılmış olan kaya

(Resim: Reşad Sevinçsoy)
Şâirin kütüphanesi de yoktur. Maarif Vekili Necati Beyin imzası ile şâirin zevcesi Nâzime Hanıma gönderilmiş bir teşekkür mektubundan kitapların Galatasarayı Lisesine bağışlandığı anlaşılıyor; fakat mezkûr lisenin kütüphane kayıtlarında buna dair hiç bir işaret yoktur; kalb huzuru için Galatasayı Lisesi kütüphanesinde umumî tasnife tâbi tutularak dağıtılmış olmasını kabul etmek lâzımdır, sunun bunun elinde kaldığını düşünmek de pek hâzindir.

Binanın müze olarak açılan yerleri birinci kattaki salon ve bir oda ile ikinci kattaki yatak odası ve mesâi odasıdır.

Bahçedeki iki şamfıstığı için zevcesiyle şâirin diktiği söylenir; havuz kenarındaki kaba taştan masa ve sedir eski halindedir. Havuzun arkasındaki kayalıkta şâirin kendi eli ile yazıp taşçıya oydurttuğu mısralar kırmızı boya ile boyanmıştır. Rübabı Şikeste'nin ikinci tab'ında mevcut olan bu mısralar, Balkan Harbinden evvel söylendiğini gösterir.

Halbuki 1947 de müze gezdirilirken Balkan harbinde Edirnenin Bulgarlar tarafından işgalinden duyduğu teesürle yazılmış olduğu anlatılmıştı. Bizce böyle bir rivayet varsa bu kayanın üstüne kazılmasının o kara güne rastlamasından doğduğudur. Mahkûk mısralar şunlardır:



Ey taş! Ssn ey kitâbei jengini kün fekân Bir ser şikeste heykeli Bülhevli andıran Vaz'ınla seyri hilkat idersin pür iştibâh

_r

İttin mi bari sen o büyük sırrı iktinah?



Sen bari anladın mı, sen ey kalbi zî huzur

Hep tas yüreklerin neye âlemde nasibi şevkü sûr?!

1947 de Aşiyan İstanbul Ansiklopedisi adına gezilirken yazı ailemizi nezaketle karşılayan müzenin eski memuru Bay Zeki Af- . sin Tevfik Fikretin Eyyubda bulunan kemiklerinin de Âşiyanın bahçesine nakledileceği tasavvurundan bahsetmişti ayni düşüncenin 1959 da da devam ettiği görülmüştür. Âşiyanın lügat mânası düşünülürse bahçesinde velev ki sahibinin dahi olsa bir kabrin bulunması herhalde şairane güzelliğine halel verir, Tevfik Fikretin ruhu Eyyubsultandan hoşlanır denebilir. Bahçeyi daha ziyade tunçtan dökülmüş bir heykel süsleyebilir.

İstanbul Ansiklopedisi müzenin 1947 deki memuru çok nazik Bay Hayrullahın adını buraya kaydetmekten bir zevk dymuştur; 1959 da Belediye müzeleri müdürü ve vazifesinin ehli sayın Ethem Sezdi ile müzenin pek aydın memuru Bayan Jalenin ve müzede çalışan değerli şâir Ali Vecdi Bingölün İstanbul Ansiklopedisini tenvir için gösterdikleri yakınlığı da şükran ile kaydetmek bu ansiklopedinin şiârindandır.

Aşiyan Müzesi — Âşiyanın, Boğaza bakan kapısından girildiğinde, alt kattaki salon Abdülhak Hâmid'e tahsis edilmiştir. Burada bulunan eşyanın hemen hepsi büyük şâirin son refikai hayatı Lüsyen Hanım tarafından verilmiştir. Bu hâtıralar 1947 de şöylece tesbit edilmişti:

Duvarlarda asılı resimler: Kapıdan girince sağdaki fotoğraf Hâ-mid'in etrafında toplanmış Türk edebiyatının beş güzide siması; Akif, Cenab, Süleyman Nazif, Sami Paşazade Sezai, Midhat Cemal ve Midhat Cemalin yanında küçük oğlu.

Sağdaki bölmenin karşı duvarında Lüsyen Hanımın portesi, kapının karşısındaki bölmenin büyük orta duvarında Halife Abdül-mecidin Şâiriâzama hediye edilmiş yağlı boya Kurbağalıdere peizajı (Bu tablo için Göksu diyenler de vardır.) Yazıhanenin üstünde üç fotoğraf: Bebekte Hekimbaşı köşkünde Tahran elçisi müverrih Hay-

rullah Efendi ve karşısında havuz başında iki oğlu, Nasuhi Bey ve yedi yaşında Hâmid Bey, Abdülmecidin fırçasından çıkmış ve aynı salonun diğer bölmesinde bulunan yağlı boya Abdülhak Hâmid portresinin fotoğraf röpro-düksiyonu. Üst sol köşede ressamın el yazısı ile «Büyük i Hâmid'e.» ibaresi ve imzası; altında şu satırlar; şiir Tevfik Fikretindîr:

Dehâ: ey neyyiri esrarı füshatzârı ilhamın Senin pişanii Hâmid midir evrengi ârâmm? Güler, ey Dahii Âzam, serin fevkinde ecramm Olur meshudi fikrim yâde geldikçe büyük nâmın Derin bir eevvi lâhuti, geniş bir darbei şehber

Üçüncü fotoğraf on beş on altı yaşlarındaki Hâmid, ailesi arasında; babası, iki teyze hanım, annesi, kızkardeşi Fahrünnisa Hanım.

Bu bölmeyi soldaki bölmeden ayıran duvarın önünde heykeltras Nijad'ın Abdülhak Hâmid başı, Soldaki bölmenin sağ duvarında şâire ölümiyle Makberi yazdırtan Fatma Hanımın büyütülmüş fotoğrafı; bu ince ve harikulade dilber genç kadın resminin altında Beyruttaki kabrinin fotoğrafı; bu bölmenin karşı duvarında Hâmidin Fatma Hanımdan doğmuş çocukları. Hüseyin Beyle, 1946 da yetmiş iki yaşlarında vefat eden Hamide Hanımın fotoğrafları ki bu hanımfendi Profesör Fâhirin annesidir; Hüseyin Bey ise Sâiriâzamın hayatında genç yaşında vefat etmi-tir. Ayni bölmenin sol duvarında Halife Abdülmecidin büyük yağılı boya ve tam boy Ab-„ dülhak Hâmid porteri (yazıhane üstündeki fotoğrafın aslı), ressamın imzası ve 1333 tarihi vardır. Ayni duvarda Abdülhak Hâmidin Fatma Hanımdan sonra evlendiği İngiliz Nel-li Hanımın ve Londradaki kabrinin fotoğrafları; soldaki odanın kapı yanındaki duvarında iki yağlı boya portre: Şairin babası Hay-rullah Efendi ve dedesi Hekimbaşı Abdülhak Molla. Salonun methal kapısının soluna düşen küçük duvar parçası üzerinde Emin Şü-kûhi Bey; kapının hemen solundaki duvarda Behçet Efendi. '

Salounun ortasındaki vitrin: Üst gözde Abdülhak Hâmidin eserlerinin orijinal müsveddeleri: (sıra numaraları eserleri ayırt etmek için konulmuştur) l — Cünunu aşk, ilk müsveddeden altmış iki sahife ve içinde bir iki not. 2— Hakan, ikinci defter, seksen sekiz sahife. 3— Liberte, natamam müsvedde 47

sahife. 4— Ruhlar, ilk müsvedde iki defterde elli yedi sahife, Hâmidin yazısiyle, üçüncü defter başkası tarafından tebyiz edilmiş. 5— İlhaıi, tam müsveddesi 166 sahife. 6— Arzîler, tam müsveddesi 75 sahife. 7— İbni Musa, son defter 229 uncu sahifeden 290 mcı sahifeye kadar. 8— Finten müsveddesinden müsveddesinden üç sahife. 9— Tezer, tam müsveddesi 86 sahife. 10— Yabancı dostlar, baştan on iki sahifesi mükerrer olmak üzere yetmiş küçük sahife. 11— Zeyneb, ilk müsvedde 114 sahife. 12— Zeyneb, tam ve kati müsvedde iki yüz dört sahife. 13— Tayıflar geçidi, ilk müsvedde 95 sahife. 14— Tarhan, ikinci defter 56 mcı sahifeden 104 üncü sahifeye kadar: 15— Tezer ve Sahranın ilk müsveddeleriyle Mutekif ve Mütehassir manzum eleriyle sair birkaç manzume. 111 sahife. Vitrinin bu üst katında Hamide gönderilen bir iki telgraf, şâire ait birkaç perakende mektup ve manzume ve bu arada Hâmidin el yazısı ile genç yaşında vefat eden Türkolog Kip hakkında bir kıt'ayı ihtiva eden bir kâğıt vardır, kıt'a şudur:

Cümle yaranı vefasıyla ederken tatyip, Kendi ömründe vefa görmedi ol zati edip, Genç ikeıı olmuş idi evci kemâle vasıl Ne olurdu yaşamış olsa idi mister Kip

"

Bu vitrinin alt kısmında Hamide ait bazî eşya teşhir edilmiştir: Yazı hokkası, yazı kurutma tamponu kalemler nişanlar, küçük bir tiyatro dürbini, tek gözlüğü, teşbihi, saati, kartvizitleri ve mebusluk hüviyet varakaları, gayet zarif ve küçücük bir dama takımı, son hastalığında verilen ilâç ve ölümünden birkaç saniye evvel bu ilâçla doldurulup ağzına götürülen kaşık.



Salonun methal kapısından girildiğine göre karşıdaki bölmede şöminenin yanında bir satranç masası ve satranç takımı, orta duvarın önünde Sâiriâzamın yazıhanesi, sol duvarın önünde bir etajer.

Soldaki bölmenin orta duvarının önündeki vitrin: Sâiriâzamın esvapları, sağda lâcivert bir kostüm, ceketin üst cebinde beyaz keten mendil, alt cebinde beyaz eldivenler, sağ kenarında fes. Ortada Bâlâ üniforması, göğsünde nişanlar, belinde kılıç, solda kadife yakalı lâcivert paltosu, köşede silindir şapka; vitrinin alt kısmında bir çift rugan iskarpini, şemsiyesi ve kamış bastonu.




ÂŞİYAN1
— 1168

Salonun methal kapısından girildiğine göre sağdaki bölme içinde gümüşî zemin üzerine çiçekli İtalyan kadifesinden iki koltuk ve bir kanape, Şâiriâzamın Londrada ikamet ettiği sıralarda kullanıldığı rivayet edilmektedir.

Âşiyamn alt katındaki soldaki oda Ab-dülhak Hâmid salonuna nisbetle pek fakirdir. Burada kaydedilmeğe değer hemen ye-gâe kıymet, Recaizâde Ekrem Beyin Halife Abdülmecid tarafından yapılmış büyük yağlı boya portresidir. Bir duvarda Edebiyatı Cedide şair ve ediplerinin el yazılarını ihtiva eden küçük bir vitrin vardır ki bu arada Ce-nab'ın, Süleyman Nazif'in, Saffeti Ziya'nm, Halid Ziya'nm, Faik Âli'nin yazı ve imzaları ile haftalık Servetifünun gaztesinin bilâ müddet kapatıldığını sahibi imtiyazı ihsan Beye bildiren 10 teşrinievvel 1317 tarihli bir teb-liğnâme görülmektedir. (B.: Serveti Fünun).

Âşiyanm üst katı tamamen Tevfik Fik-rete tahsis edilmiştir. Bu kat da müze haline konulan üç bölmeden mürekkep bir mesai odası ile bir yatak odasıdır. Mesai odasına girilince hemen karşıda Halife Abdülmecidin fırçasından çıkmış yağlı boya büyük bir sis peizajı vardır. Prens ressam ilhamını şairin meşhur şiirinden almış ve tablosunu «Muhibbi azizim Tevfik Fikret Beye» cümlesini yazarak imzalamıştır. 1326 tarihini taşıyan bu tabloda Abdülmecid muvaffak olmuş bir sanatkârdır; duman altında r âkit bir deniz, duman arasından sıyrılır gibi olan belirsiz güneş, durgun sularda uçucu akisler, bir balıkçı kayığı, kayığın öünde elini siper ederek ilerisini seçmeğe çalışan bir adam. Duman içinde görünüp kaybolur gibi İstanbul silueti. Abdülmecidin tablosunun üstünde ressam Mihrî Hanımın Tevfik Fikret portresi, Türk edebiyatı tarihinin en kıymetli vesikalarından birisidir.

. Ruşen Eşref nakleder, Fikret son günlerinde bu profil portre hakkında: «Bakın bu ne güzel resim, benim başımı ne harikulade gösteriyor, şöyle buruna doğru geldikçe incele bir baş. Şu burnum biraz daha uzarsa bir fil başı gibi olacağım!» der imiş.

Duvarda sis tablosunun iki yanına rast-lıyan yerinde iki küçük niş ve bunların arkasında iki küçük camlı dolap vardır. Bu nişlerden sağdakinin üzerinde fanuslu bü-

İSTANBUL

yük konsol saati Tevfik Fikretin ölüm anında durdurulmuştur, alaturka on ikiyi on sekiz geçe.

Salonun sağındaki çıkıntı önünde şairin büyük yazı masası ve yerinde bir tâbir ile şiir tahtı olan gayet geniş, fcahat koltuğu. Vaktiyle şilte ve yastıklar ile döşendiği muhakkak olan koltuk çıplaktır. Üzerine küçük bir meşin yastık konmuştur. Yazı masası cidden zariftir. Gayet geniş olup üzeri bir hayli evrakı perişan taşıyabilir, orta kısmını Mısır hasırı ile kaplatmıştır. Rivayet edildiğine göre bu koltuk ve masa vaktiyle Edebiyat Fakültesine hediye edilmiş, Fakülte binadan binaya göçüp dolaşırken menşei unutulan bu iki kıymetli hâtıra bir ara ambara atılmış, uzun zaman orada kalarak bir hayli yıpranmış, Âşiyan müze haline konulurken Fikretin arkadaşlarından biri tarafından hatırlanarak haber verilmiş ve Edebiyat Fakültesi dekanı Profesör" Hâmid Ongunsun'nun araş-tırmasıyle meyadana çıkarılmış ve eski yerine konulmuştur.

Mesai odasının bu bölmesinin sol köşesinde tunç taklidi boyanmış Fikretin alçı büstü rivayet edildiğine göre: Robert Kollejli bir Bulgar genci tarafından yapılmıştır. Bu bölmenin duvarlarında Tevfik Fikretin fırçasından çıkmış yağlı boya iki natürmort vardır ki birinde ayvalar, diğerinde şeftaliler vardır. Biri hattat Saminin, diğeri Yesârîzâ-denin, siyah üzerine yaldızla yazılmış iki talik levha vardır.

Mesai odasının solundaki bölme şöylece tanzim edilmiştir:

Orta duvarın merkezinde şairin, zevcesi Fatma Nâzime Hanımefendi ile çektirttiği bir boy fotoğrafının büyütülmüşü, Hanımefendi çarşaflıdır. Onun üstünde şâirin babası Hüseyin Efendinin portresi; sağında ve solunda şairin fırçasından çıkmış iki küçük «Çocuk Halûk» portresi, Halûkun portrelerinin yanında yine şairin fırçası eseri iki kopya yağlı boya manzara.

Bu bölmenin sağ duvarında, Fikretin eliyle yapılmış üç resim: Fatma Nâzime Hanımefendinin portresi; Âşiyan civarında Boğazın görünüşü (bu yağlı boya peyzaj tereddütsüz bir nefisedir); bir çamın altında otur muş olan çarşaflı hanım (şâirin zevcesidir); kara kalemle genç balıkçı portresi (bu resim

ANSİKLOPEDİSİ

de şairin hayatı bakımından kıymetlidir; Fikret bu resmi Galatasaray Sultanisinin son sınıfında iken yapmıştır. Üst sol köşesinde «Mehmet Tevfik» imzasiyle şu satırlar okunmaktadır: Tecrübei kalem olmak ve son sene imtihan salonuna vazolunmak üzere dapre natür tersim kılınmıştır. Mektebi Sultanî 1888).

Bu bölmenin sol duvarında Fikretin iki yağlı boyası: «Fırtınalı bir günde Boğaz ve Anadoluhisarı», güzel bir peyzaj; ve bir natür mort:, Mandalinalar.

Mesai odasının solundaki bu bölme önünde iki katlı bir vitrin vardır; vitrinin üst, gözünde, Fikret'in üç küçük fotoğrafı ile bir hâtıra defteri, kıymetli vesikalardır. Bu defterin, açık sahifesinde şu satırlar okunmaktadır:

«19 Ağustos 1918 pazartesi tavafı tahatturunda bulunmakla mubahı perestişkâranı Fikret.

Faik Âli, Süleyman Nafiz, M. Kemal».

Sonuncu imza, Atatürk'ün, Lâtin harflerinin kabulünden evvelki imzasıdır ki, Sakarya muharebesinden sonra kendilerine «Gazi» unvanı verildiğinde bu imzanın m = mim harfinden evvel unvanlarını yazarlardı.

Vitrinin alt katında, şaire ait ufak tefek eşya, bu arada kalemleri, yazı takımları, kalemtıraşları, resim fırçaları ve paleti bulunmaktadır.

Âşiyanm bu üst katında yatak odasına gelince:

Kapıdan girilince, hemen solda bir komodin ve bir ağaç karyola vardır; bu karyola, müzeye, sadece bir dekor tamamlamak için koulmuştur; baş ucunda, duvarda asılı duran bir fotoğrafı da pek aydın şehadet ettiği gibi, ki sairi ölüm döşeğinde göstermektedir, Fikretin içinde öldüğü oymalı ceviz karyola değildir. Aslı bulunamadığına göre, karyolanın, bu fotoğrafa göre yeni olarak yaptırılması, muhakkak ki çok daha uygun bir iş olurdu.

Fikretin, ölümüne takaddüm eden günlerden birinde, asabî bir kriz anında elini karyolanın demirine çarptığı bir hakikati tarihiyedir. Fotoğrafdaki karyolaya teslimi ruh ettikten sonra yatırıldığı kuvvetle tahmin olunabilir.

Komodinin üzerinde büyük ve saplı bil bardak vardır ki, müzeyi ziyaret edenlere,

ÂŞIYAN
1169 —

şâirin, son hayat deminde bu bardak ile turşu suyu içtiği söylenmektedir. Karyola, fotoğraf karşısında kıymetini kaybedince, gayet ağır ve kenarları çok kalın olan bu bardak da müzeye laubali eller tarafından konulmuş şüphesini veriyor; Âşiyanm büfesinden ziyade bir turşucu dükkânında bulunacak şeydir denilebilir; büyük şâirin ateşle kavrulmuş dudaklarına sunulacak birkaç yudumluk turşu suyu, her halde bir fincan veya küçücük ve ince bir bardak içine konmuş olacaktır, Fikretin son günlerini tesbit eden Ruşen Eşref, bu turşu suyu fıkrasını kaydetmiyor (B.: Tevfik Fikret).

Bu odada, karyolanın baş ucuna rastlayan duvarda, şairin eliyle ve kurşunkalemiyle yapılmış babası Hüseyin Efendinin bir portresi vardır, altında şu satırlar yazılıdır:



Melek babacığım

«Benim gözümde bugün haizi şehadetsin Şehidi sıdk-u hamiyyet, şehidi gurbetsin.»

Onun altında, küçük bir vitrin içinde fesi teşhir edilmiştir; deniz tarafıdaki duvara da, ölüm döşeğinde iken Ressam Mihrî Hanım tarafından alınmış mask'ın bir kopyası vardır; bu maskın aslının Profesör Adnan Adıvar'da olduğu rivayet edilmekte idi; bu satırları yazıldığı sırada tahkikine imkân bulunamadı.

Gazanferağa Belediye Müzesinin delerli Müdürü Edhem Sezdi 1953 yılı ortasında belediyeye bağlı bütün müzelerin bu arada Âşiyan Müzesinin de başına getirildikten sonra asla küçümsenmiyecek işler başarmıştır, 1956 da vukua gelen ve Âşiyan için müstakbej büyük bir tehlike teşkil eden dağ kaymasını önlemek üzere 400.000 liralık tahsisat alarak heyelana karşı takviye duvarı yaptırmıştır. Binanın tamiri için de 1959 mâlî yılı büdce-sinde 150.000 liralık yeni bir tahsis temin etmiştir; Âşiyana şehir telefonu almış, paratoner tesisatı yaptırmıştır. Yine onun himmeti ile Âşiyanda Edebiyatı Cedide şâir ve naşirlerinin şimdilik yalnız fotoğraf portrelerini ihtiva eden yeni bir oda açılmıştı ki, ileride Edebiyatı Cedide simalarının bütün hâtıralarının Âşiyanda toplanması şayanı temennidir.

Seçkin kadın şâirlerimizden Nigâr binti Osman Hanımefendi Âşiyanın komşusu idi; l nisan 1918 de vefat etti (B.: Nigâr binti Os-



ÂŞİYÂN İDADİSİ

— 1170


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

—• 1171

AŞKİ EFENDİ





Aşkî Nezih)
man Hanım); oğlu Feridun Nigâr Bey muhterem validesinin 1000 cildlik kütüphanesini Âşiyana hediye etmiştir. Hanımefendinin el yazısı ile bir hâtıra defteri de kilidli ve mühürlü bir çekmece-sandukçe içinde yine oğulları Feridun Nigâr ve Salih Keramet Nigâr beyler tarafından Âşiyana verilmiştir ki sahibesinin vasiyeti üzerine ölümünden elli sene sonra, yâni l nisan 1968 tarihinde açılacaktır.

ÂŞİYÂN İDADİSİ — Birinci Cihan Harbi sonunda kurulan hususî mekteplerdendir; kuruluş tarihi 1918, kurucuları da; Meşrutiyetin ilânında Âşiyan mecmuasını çıkaran Ahmed Cevdet ve Mustafa Namık kardeşlerdir.

Âşiyan İdadisinin tedrisata başladığı ilk bina, 1959 da Millî Türk Talebe Birliğinin bulunduğu (1950 ye kadar Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Merkezi) eski Divanı Muha-bat dairesinin yanındaki sokakta Keçecizâde R. Fuad Beyin konağının karşısında idi; bu binada devrin kıymetli muallimlerinden Ahmed Edibin tesis ettiği «Biçki Yurdu» vardı, Ahmed Edip, yer bulamıyan arkadaşlarına burasını kiralamış ve Âşiyan İdadisi bu suretle açılabilmişti; Mektebin ilk müdürlüğüne de Ahmed Edip tayin edilmişti ki sonra bu vazifeyi müessislerden Mustafa Namık kendi üzerine aldı. İlk talebesi, on beşi leylî olmak üzere altmış çocuktu. 1919 ders yılı basında Âşiyan İdadisi bir talebe akınına uğradı; mektep de Fazlıpaşada Tefeyyüz Mektebinin bulunduğu konağa taşındı. Tedris ve terbiye programları garb memleketlerinden ciddî etüdleıie hazırlanmış olan Âşiyan İdadisi, idaresinin ciddiyeti ile büyük bir şöhret kazandı, öylesine ki, Kadıköylü-ler, Sadaret Müsteşarı Emin Beyin riyasetinde bir heyet göndererek, mektep "müessisle-rinden, Kadıköyünde de bir şube' açmalarını rica ettiler. Bina bulunamayınca, Emin Bey, kendi konağını verdi; 1919 yılında Âşiyan İdadilerinin talebe sayısı 800 ü buldu.

Âşiyan İdadisi, tedrisatına 1922 yılına kadar devam edebildi. Mektebin başlıca gelir kaynağı, Anadoludan gelen yatılı talebelerden alınan ücret idi. MiUî Mücadele başlayınca, Anadoludan çocuk gelmedi; niharî talebeden alınan ücretler de mektebin ağır

masraflarını karşılayamadı, güzel müessese kapandı.

Münir Süleyman Çapanoğlu

ÂŞİYAN MECMUASI — 1908 İnkılâbından sonra çıkmış edebî, ilmî ve ahlâkî bir haftalık mecmuadır; ilk sayısı 27 ağustos 1908 (1324) de intişar etmiştir; sahipleri îbnüssırrı Ahmed Cevdet Bey merhumla kardeşi Muallim Mustafa Namık Beydir, ki eski gazeteci lerden Kemal Salih Sel'in ağabeyleridir. Âşi-yanın bir nüshası 16x24 eb'adında 32 sahife olup fiyatı 60 para idi. Üçüncü sayıdan itibaren, edebiyata hevesli gençlerin yazıları için dört sahifelik bir ilâve koymağa da başlanmıştır ki, Meşrutiyet devrinde heveskâr kalemlere ilk defa olarak kıymet veren Âşiyan olmuştur.

Bu mecmuaya adını koyan Tevfik Fikret-tir; mecmuada neşredilecek şiirlerine karşılık bir telif hakkı teklifini de şiddetle reddetmiştir. Âşiyanda en üstün yazı bedeli de Abdül-hak Hamide ödenmiş, her şiirine beş altın telif hakkının lütfen kabulü rica edilmiştir.

Âşiyanm anclak 26 nüshalık bir ömrü olmuştur. İlk iki nüshası Şirketi Mürettibiye matbaasında, diğer sayıları da Matbaai Âmire-de basılmıştır. Devrin en kıymetli kalemleri mecmuanın yazı ailesi içinde bulunmuştur: Tevfik Fikret, Ali Süad, Ahmed Şuaib, İsmail Müştak, Ali Kami, Celâl Sâhir, Aynîzâde Hasan Tahsin, Hüseyin Sîret, Süleyman Fehmi (bir edebiyat muallimi, Dahiliye Nezaçeti kalemi mahsus müdürü oldu, aslen Arnavut olup Arnavutluğa gitti, Maarif Nazırı oldu ve orada öldürdüler), Faik Âli, Ahmed Haşim Menemencioğlu Edîıem, Doktor Ali Süha, Raif Necdet, Enis Avni (Aka Gündüz), Ali Fuad (matbuatta Köse İmam diye meşhurdu, eski mülkiye kaymakamlarından, 1940 - 1941 arasında öldü).



Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin