Rahmetli Muzaffer Esen'in yukarıdaki satırları attarlıkda geçici bir kalkınmayı tesbit etmiş. Attarların son durumu bu yazıların başında tesbit edilmiştir.
ATTİLÂ (Sezai - Kuyulu) — Asker muharrirlerden; 1904 de Diyarbakırda doğdu; uzun zaman Erzurum Askerî İdadisiyle Diyarbakır Askerî Rüşdiyesinde Tarih Coğrafya ve Fransızca muallimliği yapmış Elâzizli Binbaşı Mehmet Eşref Beyin oğludur; ilk tahsilini Diyaırbakır Burhanı Terakki ibtidaisin-de yaptı, babasının Hadımköy İstasyon kumandanlığına nakli üzerine 1913 de İstanbula gelerek evvelâ Senjorj Avusturya Kollejine, oradan da naklen 1916 da Kuleli İdadisine girdi; fakat, sonsınıfa geçtiği yıl, mektebten, «Çanakkale vapuru ve Bandırma yolu ile Anado-luya kaçtı.
Tahsilini Ankara talimgahında ikmâl ederek 1921 martında zabitvekili rütbesiyle ve henüz on yedi yaşında iken İstiklâl Harbine iştirak etti, Sakarya muharebeleri safhalarından Türbetepe meydan muharebesinde yaralandı (25 Ağustos 1921); hastahaneden çıktıktan sonra İran hududunda bir vazife al di. 1927 de İstanbula geldi, kısa bir müddet Trakyaya gönderildi, 1932 de Harbiye Mektebi Bölük Kumandanı oldu, 1938 de Kayse-riye; 1940 da evvelâ Urfa, sonra Trakyaya, pek az sonra tekrar Şarka gönderildi. Ahlat, Erzurum, Sarıkamış ve Karsta beş yıl dolaştı, 1946 da tekrar Trakyaya geldi; 1947 de Türk ordusunun Yarbay rütbesini taşımakta idi.
Sezai Attilâ'yı muharrirlik hayatına atan, Ülkü matbaası ve kütüphanesi sahibi Her Gün gazetesi sahib ve başmuharriri, 1959 da İstanbul millet vekili Mehmed Faruk Gürtun-ca'dır; ilk yazıları da Faruk'un «Çocuk Sesi» mecmuasında çıkmıştır. Bu mecmuaya birçok hikâye, İstiklâl Harbi menkıbelerini nakleden «Koca Ahmed» (1933) ve «Galiçyada Koç Mustafa» (1934 romanlarını yazdı ki bu sonuncusu, muharrir en güzel eserlerindendir. Edhem İzzetin Açık Söz gazetesinde de kıymetli harb hâtıraları, millî hikâyeleri çıktı. Büyüklü küçüklü hikâye ve roman yüze yakın olan eserleri, gazete ve mecmualarda dağınık: kalmış, pek azı kitab halinde toplanmıştır. Kendi sahasında velûd bir kaleme sahipti. Baskı sayısı yirmi bini aşan Çocuk Sesi mecmuasında, büyük okuyucular tarafından çok sevilmiş bir
muharrir olmuştur, çocuklarımıza, eivan-merdlik, fedakârlık, vatan aşkı aşüıyan yazı-lariyle memlekete hizmeti büyüktür. 1923 de evlenmişti, 1947 de üçü erkek ikisi kız beş evlât sahibi idi.
1947 -150 arasında vefat etmiş olduğu esefle öğrenildi.
AT YARIŞLARI — Sahib oldukları şecereli, asil hayvanları mükâfatlandırarak hali ve vakti yerinde kimseleri, haraları hayvan beslemeğe teşvik yolu ile at cinsinin ıslahı gayesi güdülerek kurulmuş büyük müsabakalardır.
At denilen güzel ve insanla sevişmesini bilen hayvana, Türkler bir can yoldaşı gözü ile bakmış ve onu şanına lâyık bir surette aziz-tutmuştur. Bu sevişmenin icabı at cinsi, Türkün elinde, mükâfat hırsının tahrikine lüzum göstermeden asırlar boyunca ıslah edile-gelmiş, pâdişâhların İstablıâmiresinden en. mütevazi vatandaşın ahırına varınca kıymetli, çok kıymetli hayvanlar beslemiş, atlar için. kasideler yazılmış, mezarlar yapılmış, hükümdarlar, cenaze alaylarına sevgili atlarının getirilmesini vasiyet etmiştir (B. : At Evliyası; Osman II; Murad IV); her hangi bir vesile ile takdim edilmesi icabeden en gi-renbehâ hediyelerin başında, daima, mükellef ve hattâ sırmalı elmaslı eyer takım-lariyle müzeyyen bir at gelmiş, sadırâzamlar ve vezirler, pâdişâhlara ve şehzadelerine eyerli ve altın zincirli, altın özengili atlar takdim etmişler, İstabliâmireden gönderilen bir at, itimadı şahanenin en parlak iltifatı sayılmış, saray atlarının çayıra çıkarılma zamanı, Osmanlı sarayı protokoluna dahil parlak merasim ile tesid olunmuştur (B.: Emirâhur;
On dokuzuncu asra kadar, Türkiye tarihinde at yarışı tertib edildiği pek nadir görü-lür.Kumarı şiddetle tenfir ve meneden Şeria-ti İslâmiyeye iffeti kalb ile bağlanmış bir cemiyette, pek tabiîdir ki, bir bahsi müşterek düşünülemez. Büyükşehir halkı, asîl ve dilrü-bâ atların birbirleriyle boy ölçüştüklerini, İstanbul çayırlarında tertib edilen atlı cirid oyunlarında temaşa etmiş, bilhassa bayram günlerinde, Atmeydanında, Bayazıd Meydanında, Vefa Meydanında, Tophane Meydanında, kendileri de rindâne gazellerle medhedilen İstanbul nevcivanlarının altında görmüştür.
Geçen asrın sonlarında, İstanbul civarı köy düğünlerinde ise at koşturulup yarıştırıldı. Sermed Muhtar Alus, İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlarda, köy düğünlerinde at yarışlarını, kendine hâs zarafeti ile pek canlı tasvir etmiştir ki, aşağıdaki satırlar bu notlardan alınmıştır:
»Bizde at yarışları, geçen Umumî harb yıllarında başladı. Evvelce bahisler, piyango-vari kazançlı yarışlar yoktu. Meşrutiyetten evvel ne Veliefendi sahrasında, ne de başka taraflarda pist mist hiç arama.
«Bir vakitler Veliefendi ve Çırpıcı çayırları sayfiyelerde köşkü ve yalısı buiunmıyan, yazlığa çı-kmıyan İstanbul kibarlarının mesiresi iken sonraları bayağılaşarak aşağı tabakanın ve adî yosmaların seyrangâhı olmuş; daha sonra büsbütün tavsayarak orada çerge kuran göçebe kıbtılara me'valık etmeğe başlamıştır.
«Eskiden at yarışları köy düğünlerinde yapılırdı. Bu düğünlerin yeri muayyen: Bulgurlu, Dudullu, Merdivenköyü, İçerenköyü, Yakacık...
«Zamanı da hiç şaşmaz: Ya ilkbahar sonu, -kirazlar dallarında pıtraklaşınca; ya da sonbahar başı, çavuşlar kütüklerinde sararın-ca.
«Köy düğünü pazar gününden başlar, perşembeye kadar sürerdi. En civcivli günü çarşamba. O gün pehlivan güreşleri, at yarışları yapılır; davetlilerden hediyeler taşınır, akşamına da kına gecesi geçirilirdi.
«Güvey yahut gelin evinin yakınındaki meydan hıncahınç kesilir. Köyün kadını, erkek, çoluk çocuk bütün halkı; civar köşklerin uşakları, aşçıları, bahçıvanları.
«Harem bölüğünün konak arabalarında Hanımefendiler, kızları, gelinleri. Selâmlık bölüğünün arabalarında mahdum ve damad beyler. Kira faytonlarında, Üsküdar talikalarında, muhacir çekçeklerinde hanımlar, bacılar, sıbyanlar; efendiler, Ağababalar. Tâ uzaklardan tabana kuvvet gelenler de sürü-siyle.
«Bu arabalar meydanın etrafına çepeçevre sıralanır; yayalar önlerine dizilir. Kimi ayakta, kimi çömelmiş gibi bağdaş kurmuş. Bir mahşer ki deme gitsin.
«Zurnalar cırlak cırlak öter, davullar gümbür gümbür gümbürderken destelerden ba§lıyarak küçük orta büyük orta, başaltı, baş
pehlivanlar boy gösterir; çelmeleri basa basa kapışmağa koyulurlar.
«Arada bir alay abur cubur satıcısı ve bağırtıları: Macuncunun buğulusu, Eyyub oyuncakçısının kocakarı zırıltısı; • çeşit çeşit dilencinin nağmeli nağmeli ilâhileri. Arabaların beygirleri ürküp şahlanmada, çifteler savurmada; içindekiler palas pandras kendilerini dışarı atmada; çocuklar ciyak ciyak bağrışmaktaydılar.
«Güneş tepelerde kaynadığı için herkes börtmüş, terden sırsıklam, parmak kımıldata-mıyacak kadar pelte, çile çıkarırlarken avazlar kopardı:
— At yarışı başlıyor!
«O anda arabaların, kalabalığın hepsi, yol kenarında yer kapacağız, yarışı göreceğiz diye, sanki yangından kaçıyormuş gibi, ileri doğru saldırırlar; yola, iki keçeli olarak sıralanırlar. Arkada yine arabalar; önde yayalar, satıcılar, dilenciler...
«Yarış güzergâhı da muayyendi: Düğün Bulgurluda ise Bulgurludan Tophanelioğlun-daki Millet Bahçesinin köşesine kadar; Du-dulluda ise Dudullu Camisi hizasından Ümraniye köyüne; Merdivenköyünde ise, Mezarlıktan Yeldeğirmenine; Yakacıkda ise bayırın üstünden Kartala inen caddenin yarısına kadar.
«Yarışın başladığı avazlarla haber verildiği, herkes yol üstünde yer kaptığı halde bekle babam bekle. İkindi güneşi şamarvari yanlama vurduğundan deminkinden beterdir. Sanki başı fırına sokmuş gibi kafatasının içindeki beyin hanidiyse pişecek, Gözlerin akı kıpkırmızı, yüzler mosmor. Vücudlarda da, göbek taşında soğuk algınlığı çıkarmağa yatmış-casına zırıl zırıl ter...
«Eli işde, gözü oynaşta olanlar da mev-cud. Hanımlarla Beyler arasında, karşıdan karşıya gelsin gülümsemeler, aşinalıklar, işaretler.
«Nihayet, yarış başladı. Şimdiki koşularda olduğu gibi atların (Paddook) da dolaştırılması, halka gösterilmesi falan ne gezer., ne-
AT YARIŞLARI
1338
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1339
AT YARIŞLARI
ler ve hangiler olduğundan ferdi vahidin haberi yok.
«Maamafih sahipleri, lâzımgelen tedbirleri çoktan almış ve hazırlıklı. Kapaklaşsın diye kaç gündür mahlûkcağızlara yem yüzü göstermemişler; zavallıcıklar açlıktan Mollanın düldülüne dönmüşler, güya tüy gibi hafiflemişler.
«Yularsız. eğersiz, palansız, yani çırçıp-lakken üstlerine on on iki yaşlarında, cılız cılız çocuklar oturtulur; bellerinden kayışlarla bağlanır; ekserinin eline kırbaç niyetine kızılcık veya ayva değnekleri verilir; (yallah!) derdemez küheylânların kıçlarına kıyasıya birer kırbaç vurulup yola salıverilirdi.
«Tozu dumana katarak karşıdan gözüktüler mi seyirciler arasındaki ayaktakımı yaygaraları ayyuka çıkarır, çeneleri de açardı:
Vay anasını, Köse Haydarın kısrağı
yaman geliyor!
Olur şey değil, Muhacir İbişin yağızı
önledi be!
Tuh, Çerkeş Husyenin ceylân gibi tayı
şişti galiba?..
-««Birinci gelen tavlı bir koçu, ikinci 10 gümüş mecidiyeyi, Üçüncü yarım adet sarı lirayı hak eder; o kalabalık yine harran gürra ile dağılırdı».
Bu satırların yazıldığı yıllarda, at yarışları, İstanbulda, kuruluşundaki gayeden bir hayli uzaklaşmış, at cinsinin ıslahı gayesi, yerini bahsi müşterek ile temini menfaate ve bunun icapları olan ince hesaplı türlü oyunlar terketmiş, pazardan pazara, Veliefendi koşu yerinde, birkaç .bin kişinin iştirakiyle, oynanan bir kumar olmuştu. Ankara ve İzmir yarışlarında da, bahsi müşterek oyunu biletlerinin satıldığı yerler, meselâ Ankara (Babıâli) Caddesinde Vakit Yurdunun önü ve civarı, Taksim Belediye Gazinosu büfesinin arkasındaki gişelerle civarı bahisci kümelerinin curcunaîı münakaşa ve musahabelerine sahne olmakta idi. At yarışlarında bahsi müşterek ile kumar oynayanların yüksek kaznçları-nı temin, bir liraya 100, 300 ve-hattâ 800-1000 lira veren sürprizlere gelince, hiçbir vakit fa vori hayvanların çetin mücadelesinin neticesi olmamış, işaretli iskambil kâğıdı veyahut da kurşunlu tavla zarı gibi, favori bir atın, o koşuya iştirak ettirilen fakat kendisinin ayağı tırnağı kıymetinde olmayan diğer bir at
tarafından geçilmesi şeklinde tecelli etmiş, her iki hayvan da, bir hafta sonraki yarışta, yirıe hakikî kıymetleriyle koşmuşlardır.
Veliefendi koşu yerine gelince, 1947 de ve bu yıla takaddüm eden senler boyunca, Büyükşehrin şanına lâyık bir yerdir, denilemez, yarışları takip edenlerin arasında alıcı gözle dolaşılırsa, koşu yerinde, Büyükşehrin hakikaten güzide bir tabakasının toplandığı iddia edilemez. Veliefendi koşu yeri, İngiliz ve Fransız zarafetinin tecelli ettiği Derbi ve Nöyyi at yarışı sahalariyle asla kıyas edilemez. Bir kösesinde de bir atlı karaca ile bir kayık salıncağı kurulursa, zamanımızın kenar bir mahallesinin bayram yeridir denilebilir. Koşu sahasının dışında kalan çayır parçasında, memedeki çocuklarına salıncak kurmuş kadın kümeleri, pazar tatilini geçiren askerler, yalın ayaklı, tülü kafalı pırpırı çocuklar, külhanbeyi fideleri, bu gibilerin peşinde dolaşabileceği sözde kızlar, serazad kıbtiler yayılıp serpilmiş, koşu yeri kapısından demiryolu boyuna kadar da, karpuz arabalarını çekmiş seyyar manavlar, şerbetçiler, köfteciler, mısırcılar sıralanmış, bahsi müşterekte kaybedenlerin son talih denemesi için olacak birçok da spor atış kutucuları, «Bir koy beş al, iki koy on al» fırıldakçıları, tütün paketlerine rakı şişelerine çenber attıranlar koşup gelmişlerdir; tir çadır içinde de iki başlı dört gözlü ve dört kulaklı buzağıyı beş kuruşa seyrettirip hilesini ispat edene yüz lira vereceğini vâdeden bir külhani de, tereddütsüz, bu alacalı hay ve huy âlemine pek yaraşmıştır. Bir şoför, Veliefendi at yarışlarına otomobillerle gelenlerin, • hususî birkaç araba müstesna, dolmuş yapıp geldiklerini söylemiştir ki, Veliefendi sahası için pek de yadırganacak şey değildir.
18 Haziran 1922 tarihli «Aydede» de o devrin meşhur simalarından Terzi Arif Zekinin ilânı olarak şu fıkra kaleme alınmıştır:
«Hiç Sako ile at yarışına gidilir mi? Bizim memlekette gidilir. Geçen pazar Veliefendi çayırında görseydiniz, Redingot mu istersiniz, Stanbolin mi, Avniyye mi, bin bir çeşit elbise vardı. Sade bir Şam hırkası eksikti. Bu ciheti nazarı dikkate alan Arif Zeki Bey at yarışları için son moda kumaşlar getiritmiş ve kemafissabık ucuz ve taksitle dikmeğe başlamıştır». Bu vesika gösterir ki, Veliefendi ko-
şu yerinin beynelmilel kıymette at yarışları muhiti ve âdabı rubu asır içinde, maalesef tesis edilememiştir.
27 Temmuz 1947 pazar günü yapılan koşuda spikerin evvelâ bir ingilizce bilen araması, sonra aradığını «Beşiktaşlı Sıdkı Bey» diye ismen çağırması, bir eseri nezaket mi idi, yoksa aşırı lâubalilik mi idi, pek kestirile-
medi.
Aşağıdaki satırlar, İstanbul Ansiklopedisine Muharrir Muzaffer Esen tarafından verilen notlardan alınmıştır:
İstanbulda ilk at yarışları, İkinci Abdül-hamidin hal'i ve Meşrutiyetin kat'î olarak yerleşmesinden sonra, 1328 de, Balkan Harbi arifesinde yapılmıştır. Bu ilk yarışın hâtırası 1329 yılının Serveti Fünun Salnamesinde şöyle tesbit edilmiştir.
«Geçen sene, İstanbul hayatında pek neşve feza bir yenilik izhar edilmişti; şimdiye kadar Modada, Büyükadada, hattâ devri Ha-midde bile nasılsa müsaade edilerek kayık ve kotra yarışları icra edilmiş, fakat at yarışı İstanbul hayatı için külliyen meçhul bir zevk kalmıştı.
«İşte, geçen sene, Veliefendi mevkii bu eğlence için pek müsait bulunarak, orada, bir heyeti tertibiyenin ziri idaresinde icra olundu. İlk yarışlar, bu işlerde yeni başlayanlara mahsus acemiliklere, şaşkınlıklara rağmen gayet büyük bir muvaffakiyetle yapıldı.
«Bütün İstanbul halkı, tâbiri mahsusile, «fevc fevc» o havaliye hücum etti; asırlardan-beri, bilhassa bu yoldaki tezahürat hayata pek bigâne bir nazarı husumetle bakan istibdat devrinde mahrum olduğu bu yolda eğlenceler için bütün İstanbul büyük bir iştiyak ve küşayişle izharı rağbet etti.
«Fakat, maatteessüf, ikinci yarış, birdenbire bir saikai belâ gibi görülen harb seiye-siyle, yalnız tayyarelerin iştirakini, temini muvaffakiyet için her şeyin yapıldığını vâdeden, duvarlardaki ilânlardan ibaret bir eseri hayat gösterebildi.
«Yarış beygirleri muharebeye sevk olundu ve o zevklere bedel İstanbul halkı, maatteessüf düşmanımızın payitaht kapılarına kadar gelmesini mucib" olan feci, hunin diğer bir yarışta, bir harb yarışında hazır bulundu.
«Harbin hayırlısiyle hitamından sonra, yarışlara tekrar başlanılması ahassi temenni-yattaadır»,
Bugün at yarışlarına sevilen bir hayvanın güzel koşusunu görmek için gidilmiyor.
Bizde at yarışları, sahası, Avrupada olduğu gibi güzel kadın tuvaletlerinin meşheri de değildir. Bir moda müessesesinin lanse etmek istediği yeni tuvaletleri Veliefendi çayırında teshil etmesi vaki değildir. Bizde bilhassa son senelerde at yarışları sahaları müşterek bahis adı verilen hakikî kumar oynandığı yer olmuştur.
Müşterek bahis Türkiyede ilk at yarışları ile başlamış değildir. Kumarın kanunen yasak ve din bakımından haram olduğu düşüncesiyle ilk senelerin yarışlara müşterek bahis konmamıştı. Fakat İshal-i Nesl-i Feres Cemiyetinin tesis ettiği at yarışları, umulan rağbeti görmemişti. Bu rağbeti arttırmak için cemiyet birçok çarelere başvurdu.. Hattâ mütareke yıllarında at yarışlarına semt tulumbalarının yarışları da ilâve edildi. Fakat halkı toplamak için müşterek bahsi kurmaktan başka bir çare olmadığı sonunda anlaşıldı.
Başlangıçta müşterek bahis, kelimenin has mânasiyle kumar değildi, Atı seven ve attan anlayan her centilmen süvarinin bir gözde atı vardır. Onun kazanmasını ister ve iddia ederdi. Yalnız onun yerine para koyardı. Birçok atlar üzerine kombinezonlar yapmak âdeti olmadığı gibi, ayni at üzerine yüzlerce liralık bahislere girişmek de taammünı etmiş değildi. Fakat yıllar geçtikçe atı değil parayı seven seyirci kütleleri bu bahisleri, dünyanın her tarafında olduğu gibi bizde de tam kumar haline getirdi.
Bugün at yarışları sahaları bilhassa bu maksat için hazırlanmıştır. Yarışacak atları koşudan evvel meraklılara göstermek için Padog sahaları, binlerce seyircinin kolay bilet almalarını temin eden müteaddit gişeler, hasılatı kontrol eden ve kazancı hesaplayan idare heyeti kurulmuştur.
Müşterekbahisler tek at üzerinde oynandığı gibi iki ve daha fazla at üzerine de oynanır. Tek at üzerine oynandığı vakit tekli bahis, iki yarışın birincileri üzerine oynandığı vakit çifte bahis, aynı yarışın birinci ve ikincisi üzerine oynandığı vakit, ikili bahis, üç yarışın birincileri üzerine oynandığı vakit üçlü bahis adını alır. Bazan beş yarışın birincileri üzerine beşli bahis tertip edildiği gibi bir defa da on haftalık yarışlarda, her haftada bir yarışın birincisi üzerine onlu ba-
AT YARIŞLARI
— 1340 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 1341 —
AT YARIŞLARI
his tertip edilmiştir. Fakat tatbikindeki güçlük ve kazançların çok mahdut olması yüzünden bırakılmıştır.
Müşterek bahiste biletler atlar padogdan çıkıncaya kadar gişeden alınabilir. Atlar starta doğru padogdan ayrılınca gişeler kapanır. Bahislerin bizde nasıl yapıldığı ve kazancın ne suretle tesbit edildiği, İstanbul At Yarışları Resmî programdan aynen alınmıştır:
Ganyan atlar: Neticeleri gösteren levhanın üstünde tamam işareti çekildikten sonra birinci geldiği tebeyyün etmiş olan at demektir.
Ganyan kazancı: Ganyan kazancını tâyin etmek için, Ganyan olarak oynanan paranın yekûnundan % 15 çıkarıldıktan sonra mütebaki meblâğ ganyan atın üzerine oyninmış olan bilet adedine taksim edilir.
İkinci ganyan mevcut olduğu zaman (yani ilci at, ât başı beraber birinci gelirse) ganyan kazancını tâyin etmek için ganyan olarak oynanan paranın yekûnundan, muayyen yüzde çıkarıldıktan sonra mütebaki meblâğ her iki atın üzerine oynanmış olan bilet adedin nispetle taksim edilir.
Bir at sahibi, bir koşuya birden ziyade at iştirak ettirir ve içlerinden biri birinci gelirse bu atların her birinin üzerine oynanmış olan ganyan biletler cem edildikten sonra hasılı cemi o at şahinin koşuya girmiş olan atlarına mütesaviyen tevzi edilir.
Plase atlar: Neticeleri gösteren levhanın üstünde, tamam işareti çekildikten sonra 4-6 atın iştirak ettiği koşularda birinci ve ikinci geldikleri ve 7 ve daha fazla iştirak ettiği koşularda birinci, ikinci ve üçüncü geldikleri tebeyyün etmiş olan atlar demektir.
Plasenin kazancını tâyin etmek için ° Plase olarak oynanmış olan umumî yekûndan % 15 çıkarıldıktan sonra birinci, ikinci üçüncüye kadar olan atların üzerine oynanmış olan miktar bir tarafa ayrılır. Mütebaki meblâğ kaç plase varsa (2 veyahut 3) o kadar kısma taksim edildikten sonra çıkan haricî, kısmet her plase atın üzerine oynanmış olan bilet adedine ayrı ayrı taksim edilir.
Çifte bahis: Muhtelif iki koşunun birincilerini tâyin ederek üzerlerine oynanılan bahistir.
Çifte bahis kazancı: Çifte bahis, üzerlerine oynanılan ve iki koşuda koşacak ayrı ayrı
hayvanların ancak birinci gelmesi halinde kazanç temin eder.
Çifte bahsin hesabı ganyanda olduğu gibidir. Satılan bilet tutarından % î 5 çıkarıldıktan sonra geri kalan mecmuuna taksim edilir. Bu suretle elde edilen harici kısmet kazanç olarak dağıtılır. Ganyan oyunlarında carî bütün hükümler çifte bahiste de tatbik olunur.
İkili bahis: Koşulardan birinde sırasiyle birinci ve ikinciyi tâyin etmek suretiyle oynanılan bahistir.
İkili bahis kazancı: İkili bahis bir koşuda yapılır. Üzerlerine oynanılan hayvanların sırasiyle birinci ve ikinci gelmesi halinde kazanç temin eder.
İkili bahsin hesabı aynen çifte bahiste olduğu gibi yapılır. Ancak bir at sahibinin birden fazla atı koşuya iştirak eder ve bunlardan biri birinci veya ikinci gelirse çifte bahiste veya ganyanda olduğu gibi at sahibi-nin koşuya iştirak ettirdiği diğer atların üzerine müsavaten taksim edilmez. Yani sahiplerinin koşuya iştirak ettirip de kazanmıyan diğer atları bu kazanca dahil edilmezler. Ancak koşuya iştirak eden aynı şahsa ait atlardan biri birinci biri de ikinci gelirse kazanç yalnız birinci ve ikinci ve birinci gelen atlar üzerine müsavaten taksim edilir. •
Koşuca iştirak etmiyen atlar: Koşuya iştirak edeceği ilân edildiği hâlde hareket hakeminin emri altına girmiyen atların üzerine bahse girmiş olanların paraları aynen kendilerine iade olunur.
Çifte bahsin bulunduğu koşulara kayıtlı atlardan yarışa iştirak etmiyeceği her iki koşunun yapılmasından evvel tahakkuk ederek ilân olunanlar üzerine oynanmış olan çifte bahis biletlerin bedelleri iade olunur. Ancak çifte bahsin birinci ayağını teşkil eden koşu yapıldıktan sonra ikinci ayağının mevzu bulunduğu koşuya kayıtlı atlardan yarışa iştirak etmiyeceği anlaşılanlar üzerine oynanan biletlerden yalnız ayakta birinciliği kazanan atın bağlanmış olanların bedelleri iade olunur.
Yırtık biletler: At yarışları bahsi müşterek biletlerinden yırtılarak ikiye ve daha fazla parçalara ayrılmış ve yazıları matbaanın sun'u taksirinden mütevellit olmıyarak oku-namıyacak derecede bozulmuş ve silinmiş olanların bedelleri ödenmez. Yırtık biletlerin
satılmaması satış memurlarına ve bedellerinin ödenmemesi de tediye memurlarına tebliğe rağmen gişe memurları tarafından imza edilerek satılan biletlerin dahi bedeli ödenmez. Geç tediye: Pazar günü akşamına kadar alınmıyan bilet paraları ertesi hafta pazar günü hipodromdaki Geç Tediye Gişesinden alınabilir. Sekiz gün zarfında alınmıyan bilet bedelleri Yarış Islah Encümenine irad kaydolunur.
Oyuna mızıkçılık, kumara trişörlük karıştıran kötü insan zekâsı at yarışları bahislerine de muhtelif hileler sokmuştur. Kazanması istenen atlara tahrik edici ilâçlar şırınga edilir, kaybetmesi istenen atlara uyuşturucu ilâçlar verilir. Bu ilâçların hayvan üzerinde yapacağı kötü tesir, kazanılacak paranın uyandırdığı hırs karşısında düşünülmez bile. Yıllarca yarış sahalarının en gözde atlarından biri olarak kalmış olan Dandi böyle bir şırınga yüzünden, bir koşudan evvel ringe çıkarken can vermişti.
Oyun meraklıları daha emin oynamak için atların formu, ilaçlanıp ilaçlanmadığı, bizzat at sahibinin oyun kazancını temin için atını kaybettirmek isteyip istemediğini öğrenmek için, bu hususta, bilgi sahibi olanlara başvururlar; kurnazca suallerle hattâ para vererek malûmat almağa çalışırlar. Buna yarış ıstılahında «Tüyyo bulmak» derler. Bu yüzden kazanç temin eden insanlar vardır.
Yarışlarda yapılacak hilelerden biri de at sahiplerinin ve cokeylerin hayvanı bile bile kaybettirmesidir. Tam formunda olan ve üst üste yarışlar kazanan bir at üzerine çok oynanır. Sahibi veya cokey atına çok oynandığını görünce kendisi başka bir at üzerine, ki bu at favoriden sonra kazanması en muhtemel olan attır, külliyetli oynar, atını kaybettirir, •biletlerini kazandırır.
Böyle ihtimalleri önlemek için birtakım tedbirler alınır, hayvanların muayyen kilo ile koşmaları ve koşu esnasında ağırlık atmalarının men'i için hayvan ve cokey koşuya girmeden evvel ve koşuyu bitirdikten sonra tartılır. Halk hileyi sezmek için gözünü dört açar. Bir hile sezdiği vakit cokeye yuha çeker, küfür savurur, hattâ üzerine hücum etmek ister. Fakat bütün bunlara rağmen hile bir dereceye ve muayyen vakte kadar yürür.
At yarışları üzerinde konuşurken hayvan
daima ikinci derecede kalır. Onun içindir ki yarış atları muvaffakiyetli zamanlarında hatırlanır. Muvaffakiyetsizliğe düştükten sonra mrnutulur gider. Bugün yakın bir mazinin yıldızları olan Hümayunları, Dabi'leri, Dâva-laciroları, Komisarj'ları, Çobankızı'ları, Kuruşları, DestegüHeri hatıralayan kaç kişi kalmıştır.
Güzel hayvanlar yetiştirmiş at meraklıları arasında iki senedir yarışlara atlarını sokmayan Prens Halim'i hatırladıktan sonra. Fikret Yüzatlı'yı, Fehmi Simsaroğlu'nu, M. Karamehmedi, Sâlâhaddin Aşar'ı kaydetmeli icabeder.
ATYARIŞLARI — Zamanımızdan yarım asır kadar evvel, İkinci Abdülhamid devrinde Pazaralmanda, Bonmarşede satılan bir oyuncak idi ki, çocuklardan ziyade büyükleri eğlendirmek ve ayni zamanda bir kumar âleti gibi kibar ve rical konaklarından girmediği kalmamıştır denilebilir. Büyük bir sefertası-nm gözü kadar, çinkodan, boyalı moyalı bir kutu. Üstünde içice beş daire; her dairenin oyuğunda kurşundan renk renk atlar, üzerlerinde yine renk renk kasketli, gömlekli cokeyler.
Bunlar kutunun altından demir tellerle ortadaki düğmeye takılır. Düğmeyi çevirince atlar ayni mihver etrafında, ayrı ayrı, fırdolayı dönüyor; hız kesilince, yavaşlayıp duraklıyor. Kenarda yarım kurşun kalem boyunda bir çubuk da var. Çubuğun tam hizasında veya pek yakınında duran at partiyi kazanmış sayılır.
Bu oyuncağın büyükleri, muntazamlan, beş, hattâ 10 lira bile olanları da bulunurdu, koşuya pek meraklı Mösyö ve Madamların harcıdır! derlerdi. Doğrudur da. Dünyada yarış düşkünleri o kadar çok ki meselâ kışta kıyamette, Ayrupanın büyük kumarhanelerinde, kibar salonlarında ortaya koyup etrafına üşüştükleri, ^bahisler tutuştukları, avuç dolusu paralar kazandıkları, para kaybettikleri görülmektedir (1947).