Üsküdarda Ayazma Camii (Resim: Resad Sevinçsoy)
rafından anası Mihrişah Sultan ile kardeşi Şehzade Süleymanm ruhlarını şad etmek için Hicrî 1174, Milâdî 1760 yılında yaptırılmıştır. Aksam ve teferruatında güzel yerleri bulunması ile beraber mimarimizin inhitat devri eserlerindendir. Hadikatülcevamliin de gösterdiği gibi, bu cami imaret manzumesi şeklinde, yani yanında bir sıbyan mektebi, bir tek hamam, bir büyük çeşme ve bir mu-vakithane yapılmıştır. Bu satırların yazıldığı sırada, 1947 İkinciteşrini, yıkılmış olan eski mektebin yerinde Meşrutiyet devri eseri bir ilknıektep bulunuyordu, muvakkitha-nenin yalnız duvarları kalmış, hamam yer ile bir harabe, camiin müştemilâtından olan hünkâr mahfili de pek harab bir halde idi. Cami, mekteb hizasından itibaren üç tarafını kuşatıp her cepheden bir kapu ile girilen bir avlu içindedir. Kapular birer ufak tak halindedir. Tama yakın az basık bir kemerden girilir, giriş yerinin yanlarında sivri kemerli alçak birer höcre ve hepsini kuşatan çok geniş simeler vardır. Pek zarif oyulmuş güvercinlikler yanları süsler.
Cenub kapusu sokakla bir seviyededir. Arazinin meyilli olması sebebiyle, camiin cephesine karşı olan garb kapusu sokaktan
yüksektir, sokaktan cami avlusuna taş kor-kuluklu ve iki taraflı bir rampa, sathı maille çıkılır. Her üç kapuda, siyah zemin üzerine altun yaldızlı celi bir yazı ile âyeti kerimeler oyulmustur; garbdaki esas kapunun dış yüzünde:
«İnnessalâte kânet alel mü'miuine kitaben mev kuutâ»
İç yüzünde:
«Kaalellahü tebâreke ve taalâ selâmünaleyküm tıb-tüm fedhuluhâ hâildin. Sadakallahülazîm»
Cenubdaki kapunun dış yüzünde: «Selâmünaîeyküm bima sabertüm feni'me ukbeddâr»
Şimaldeki kapunun dış yüzünde:
«Selâmünaleyküm üdhniülcennete bima kuntum ta-melun.»
yazılıdır.
Avlu duvarları, esas kapının bulunduğu, garb cihetinde ve son cemaat hizasına kadar cenub ve şimalde haricen kesme dahi-len ibir sıra taş iki sıra tuğladan ve pencerelidir; mütebaki kısımları haricen ve dahilen tuğla ve taşla tamamen sağırdır. Bütün camilerimizde ihata duvarı pencereleri taş sıralariyle bitirildiği halde 'bu camide ayrıca küfeki söve-ler konmuştur. İhata duvarından cenub cihe-
tine doğru bir çıkıntı halinde harab muvakkithâne ve ayakyolları vardır.
Avlu duvarının şimali garbı köşesinde 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Tulumbacılar ve Res-
samajirızabey sokaklariyle Meh-metpaşa Değirmen Sokağının teşkil ettiği dörtyol ağzına nazır, büyük Sultanmu'stafa Çeşmesi vardır. Bu çeşmenin tarzı garibidir, dört yüzlü bir meydan çeşmesi hissini veren menşûrî murabbaî bir gövde dümdüz mermer bir cidara yaslanmıştır; cidarın etrafından geniş ve çok basit bir mermer silme^dolaşır. Gövdenin balâsmdaki duruşu ve tarzı yenidir; aslından olmayıp bir tamir esnasında duvara eklenmiş olduğu kuvvetle tahmin olunabilir, çeşmenin üstünde iğreti gibi duran çı-talı bir ahşab saçak vardır: Kitabe şudur:
Menbai cûyi himem Sultanı memduhisşiyem Ayni eltâfü kerem şâhinşehl zilli Hûda Sahi devran Mustafa Han ibni Ahmed Han kim Âbi cûdin dehre icra eyledi ser tâ bepâ İtti ezcümle bu dücû çeşmesarı hurremi Himmetiyle camii pâki civarında bina Mâi zerrin ile Vehbi sebti târihe seza «Ceşmei âbi revan vakfi Sultan Mustafâ»
Ketebehu Esseyid Mustafa gaferallahü zünubehu. 1174
Kitabedeki «camii civarın» cümlesinin, vezin zarureti ile yazılmamışsa, çeşmenin camiden ve duvarından biraz uzak ve (civarında) olduğunu kasdetmesi pek muhte-
Üsküdarda Ayazma
Camii
(Plân: Reşad Sevinçsoy)
meldir. Bu takdirde sonra yerinden kaldırılmış, mermer cidarla duvara sonradan birleştirilmiştir. Duvar iç köşesine bir kulübe yapıldığından bu ciheti yerinde tahkik etmek kaabil olmadı.
Cami ve teferruatı bu duvarlarla muhat avlu ortasındadır. Avlunun şark zemini garb tarafı zemininden 77 baskmak yüksektedir; basamakların ortasına da musalla taşı yerleştirilmiştir. Esas medhalin sağ ve solunda gayet biçimsiz kulübecikler ilâve olunmuştur. Soldaki tamamen harab; sağdakinde ise bir müezzin barınıyordu. Kökünden temizlenmesi icabeden mploz yığınlarıdır.
Avlunun şimal tarafında Hünkâr köşkü ve Sultan Mecid zamanında eklendiği tahkik olunan yangın-havuzu vardır.
AYAZMA CAMİİ
— 1508 —
İSTANBUL
Hünkâr köşküne mermer binek taşına yaslanan 4 mermer basamakla çıkılır. Kapu-sunda:
«Yâ müffettîhal ebvab İftah îenâ hayrelbâb»
Kitabesi vardır. Köşkün üst katı zemin katı üzerine ufacık zarif konsollarla sarkmış kesme taştan, iki sıra pencereli bir odadır; tek basma güzel bir tesir bırakır. Buradan bir geçitle camie geçilir. Geçidin zemin katı geniş, birinci kat ise 2,5 metrelik bir koridor halindedir. Her iki canibi murabbai dört mermer sütun ve mermer korkuluklarla kapatılmıştır 1947 Teşrinievvelinde ibu geçidin çatı ve döşemeleri kamilen, hazin bir harabe halinde durmakta idi.
Camiin mihrafo duvarının önündeki şedde etrafı sonradan uydurma bir demir parmaklıkla çevrilmiş mezarlık vardır. Mezarlıklara düşmanlık değil, hürmet ve hizmet edildiği devirlerde bu parmaklık sekaletine bittabi ihtiyaç yoktur. Yatanlar arasında Darüssa-ade ağası Mercan Ağa (1186) M. 1772), Üçüncü Sultan Selimin ebesi Rükiye Hanım (1183) (M. 1769), Nakşî Mustafa Ağa (1178) (M. 1764), Hattat müderris Bosnalı Elhac Osam Efendi (1180) (M. 1766), Şair Nâşid İbrahim Bey (1206) (M. 1791), Sultan Mustafa dayesi Ayşe Hanım (1173) (M. 1791), Silâhdar Mehmed Ağa (1180) (M. 1768), ve Çohadar Mustafa Ağa ve nihayet Pilevne müdafii Osman Paşa hemşiresi hanımın (1320) (M. 1904) kabirleri zikrolunabilir. Çohadar ve Silâhdar kavukları cidden nefis birer taş oymacılığı eserleridir.
Esas camie gelince, bütün bina tamamen kesme Bakırköy küfekisinden yapılmıştır. Köşelerde piâstrler üstüne oturan 2 merkezli sivri kemerli esas unsuru teşkil eder. Piâstrler birer yüksek kule ile nihayetlenir. kemerin üstünde de kurşunla örtülmüş büyük kademeler vardır. Beş pencerenin ortasındaki tali plasterler, büyük kemerlerin üzengisindeki silmeler yelpaze gibi geniş açılan başlıklar teşkil; ederek kemer tempanm-da devam eder. Belki de gayri kabili hal olan gidip bağlanacağı yer bulunamamış, orta yerde birer kulecik ve hilâl ile nihayet-lendirilmiştir. Pencere kemerleri umumiyetle iki merkezlidir. Kubbe, yukarıda söylenilen dört kemer üstüne 16 pencereli bir kas-
nakla oturur. Alt pencerelerin söveleri mermer söve yerine taş sıralarından çıkarılmıştır. Garip bir tezattır, ihata duvarlarına sü-ve konmuş esas bina da ihmal edilmiştir. Ab-dest muslukları cenub cephesindedir. Bu cepheden 13 basamaklı merdivenle camie girilir. Korkuluğu da dövme demirdendir; bu medhalin camiin inşasından beş on sene sonra bir pencerenin kapıya tahvil suretiyle teşkil edildiğini Hadika yazıyor ki, yerinde müşahedeler de tevsik etmektedir. Cenub cephesinde bir basita (güneş saati) ve her üç cephede de çok zengin oyma tas güvercinlikler vardır. Basita o devrin seçkin muvakkitlerinden Şeyh Abdullahın eseridir. Minare dört köşe bir kaide üstüne üstuvanî bir küp ve ince uzun bir gövde ve kirpi takozlarla yapılmış bir şerefe ve taş bir külahtan ibarettir. Uzaktan nisbeti fena değilse de üstuvanî küple kaideye oturuşu pek çirkindir. Ayak üstü geçerken oraya bırakılmış hissini veriyor. Minarenin sonradan yapıldığını gösteren bir alâmet ve kayda rastlanamadı.
Camiin esas medhali deniz cihetindeki garb avlu kapısının karşısmdadır. Dairevî 12 basamakla son cemaat revakına çıkılır. Bu dairevî plân güzellik ve çekicilik göstermiyor. Son cemaat mahalli, aralıkları gayri müsavi 6 sı cephede, 2 si yanlarda, 8 sütun ve kemerler üstüne oturur. Ortadaki kemer diğerlerinden daha geniştir ve garip bir tarzı halle üzengisi diğerlerinden iki metre daha yüksekte tutularak kemer saçak silmesini de kateden bir yükseklikte yapılmıştır. Cephenin sağ ve solundakiler yanlardakinden daha büyüktür ve bir tahfif kemeri ikisini birden örter. Her sütun arasını bir kubbe örtmez, orta mihverdekini derinliğine müstatil bir tonos, sağ ve solunda birer beyzî kubbe vardır. Bugün son cemaat sütunları arası duvarla örtülmüş, pencere ve kapı yapılmıştır; bu duvarlar kaldırılsa nispetsizlik daha göze çarpıcı olacaktır. Sütunların başlıkları dilimli basit bir şekildedir.
Camiin cümle kapısı geniş silmeler ortasında iki murabbaî sütun ve başlıklarla teşkil edilmiştir. İki kitabesi olup üstündeki mensur ve sülüs ile yazılmıştır:
«AazıaiîH selâtini izam Efhari havaisini kiram İmamı ehli sünnet ve cemaat Muktedâyi kevakibi sipihri hilâfet Hâdimül Haremeynüşşerifeyn Bâsitül
ONDOKUZUNCU ASIR ORTASINDA BİR İSTANBUL SOKAĞI
NuraöS Matbaası
Türkiye Klişe Ateiyesi
ANSİKLOPEDİSİ
— 1509 —
AYA2MA CAMÎ1
adli beynelhafıkeyn Essultan Mustafa Han Ibnüssultan Mehmed Han haledallahü devletühu ilâ inkirazüz-zeman ev ebede saltanatühü ilâ âhirüddevran hazretleri işbu camii şerif ve mabedi münifi hasbeten levcetüllahülkerim ve taleben li merzatür rabbür rahim müceddeden bina ve ilıva buyurub bu hayri cesimlerinin sevabını vâsilei rahmeti rabbülâlemin olan vâlidei muhteremeleri merhume ve mağfure-leha Mihrigah Emine Hâtûn tâbe serahâ ile calisi şeriri Cennet olan biraderi ekberleri merhum ve mağfuri leh şehzade Sultan Süleyman aleyhi rahme vel gufranın ruhi pür fütuhlerine hibe ve ihda buyurmaları ile Cenabı Hak ve Feyyazı Mutlak bu misillû nice müberratı eezileye m-azhar eyliye. Âmin.»
Sene erbaa ve seb'îne ve mieti ve elf. îkinci kitabe bunun altında ve taîik hat ile manzumdur: Muktedayi ehli sünnet camii mecmûi hayr .
Kıldı çUn bu ma'bedi zibâyi inşa b! riya Sadri asn bendesi Ragıb didi tarihini «Camii ra'nâ binai Şah Sultan Mustafâ»
1174 (M. 1760) Ketebehu eddâi Veliyüddin Ufiye anhü
Bu tarih kıt'ası sadrâzam Koca Ragıb Paşanın, yazısı da Şeyhülislâm Veliyüddin Efendinindir.
Son cemaat yerinde bu devir camilerinde ekseriya olduğu gibi cemaati davete mahsus çıkıntılı iki sala köşkü vardır.
Cümle kapusundan girilince mihrab istikametinde uzunluğuna bir mekân ile karşılaşılır. Merkezî saha köşeleri plâstrlı dört duvar üstüne dört yüksek kemerle oturan
Üsküdarda Ayazma Camiinin kuşbakışı görünüşü (Resim: Reşad Sevinçsoy)
AYAZMA CAMİİ
1510
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1511 —
AYAZMA KAPÜ MEYDANI
tek kubbeden ibarettir. Bunun mihrab karşısına gelen duvarı murabbaî kalın iki mermer sütunla ve kemerlerle açılarak mahfel kısımları ilâve olunmuş, bu suretle uzunluğuna bir müstatil elde edilmiştir. Bu mahfel kısımlarım dört sathı mailli tonozlar örter. Kubbenin örttüğü saha pek yüksektir: Birisi kemerlerin, diğeri kubbe üzengisinde iki sıra pencere bu koca irtifaı ancak doldurur. Hem de çok büyük olan bu pencerelerden çiy bir ziya dolar. Göz kubbenin daha çok aşağılardan başlamasını bekler, fakat kubbe çok yukarılara kaçmıştır. Hünkâr ve müezzin mah-felleri 9 ince yuvarlak mermer sütunla yukarıda bahsi geçen, iki murabbaî sütuna is-tinad eder. Camie cümle kapusundan maada sağda yukarıda zikredilen ve Hicrî 1190 (M. 1776) da pencereden, tahvil olunan bir kapu ile girilir.
Camiin duvarları kırmızılı, siyahlı kaba kalemlerle örtülüdür. Bu kalemler sonradan yapılmıştır. Ayni tarihte inşa olunan Lâleli camiinde, tam üç kat kötü kalemden sonra esas kalem bulunmuştu (B.: Laleli Camii). Pencerelere »kadar duvarlarda mermer süpürgelik vardır. Alt sıra pencerelerin sö-veleri mermerdir; aralarına sıva bir kenar ve ince alçı silinme, ortasına siyah mermer levhalar konmuştur. Pencerelerin üstü mermer kaplı olduğu halde araları sıvadır. Bu suretle mahfel döşemesi hizas&ıa kadar karışık bir kaplama yapılmış, alçı bir silme
Üsküdarda Ayazma Camiinde hünkâr mahfili (Resim: Reşad Sevinçsoy)
ile de nihayetlendirilmiştir. Bir cins malzeme muhakkak ki daha iyi bir tesir bırakırdı. Pencere kapakları dokuz tablalıdır. Aslı ceviz ise de sonradan yağlı boya ile boyanmıştır. Alçı pencerelerde zamanının, güzel eserleridir, renkler tatlı ve ahenklidir, ikinci sıradakilerde yazılar görülüyor. Mihrabın sağ ve solunda murabbaî çerçeveler içinde siyah zemin üstüne altın yaldızla İsmi Celâl ve İsmi Nebi, mukabilinde Hüseyin ve kubbe halkalarında Çiharyâr isimleri yazılıdır. Bütün bu yazılar tuhfei hattatinde mezkûr olduğu veçhile Seyyid Mustafa Ağanındır; kapu yazılarında ve iç yazıl arında ketebe yoksa da çeşmede ketebesi de vardır. Mihrabda iki sütun ortasında geniş bir mermer silme dolaşır. Sütun başlıkları hizasında başlıklar-dafci profil ve motifleri havi bir silme dolaşır. Onun üstünde de Besmele ile «Lâilâhe illallah ve küllemâ deha] e aleyhâ zekeriyel-mihrab» âyeti kerimesi vardır. Mihrab höc-resi kırmızı mermerlerle kaplanmıştır; köşelerinde de koyu fes rengi iki sütuncuk vardır. Hücre kubbesi renkli taşlarla kakmalı ve mihrabın heyeti umumiyesi oldukça mebzul yaldızlıdır.
Minber şekil ve nisbetleri itibariyle daha evvelki devirlerin minberlerine benzet. Ufak Bursa kemerleri alt sırada oyulmuştur. Yalnız eski rumî oymalar yerine çok zengin ve iyi işlenmiş rokoko oyma müsellesi yanlık ve korkuluk yapılmıştır. Müselles kısmın ortasındaki kabartma çivi başı son derece nefistir. Minber kapusu oyma ve güzeldir.
Merdivenlerin üstünde incecik renkli sütunlara müstenid külah kaidesi onun üstünde som yaldızlı çok uzun külah ve alem camiinin derin kubbesine doğru yükselir. Minberde birçok da renkli kakma taşlar görülmektedir. Minber, hünkâr mahfeliyle beraber en muvaffak olmuş parçalardır. Mahfel dört siyah mermer sütun üstüne altun yaldızlı kalemler işlenmiş başlıklar konmuş, bunları da tahta oyma ve yaldızlı bir taç ve tuğlar ta-mamliamıştır. Başlıkların altında gene tahta oyma bir peçe ve birbiri içinden geçmiş daire kavisleri
şeklinde bir kafes hünkâr ınahfeline cidden şahane bir eda ilâve eder. Bütün tahta aksam som yaldızlıdır.
Mahfelde 'mavi beyaz ve yan Nduvar çinilerinden bir kaplama ve duvar köşesinde külâhiyle beraber oyma mermer bir kavukluk vardır. Mahfel sütunlarının kaideleri karpuz biçiminde şişkindir, başlıkları da dilimlidir. Başlıklara üç sıra çenber konmuştur; başka hiçbir eserimizde üç sıra başlık görülmemiştir. Bu camide nâdir tesadüf edilir bir parça olarak bir de nefîs halkârlarla süslü bir zemin içinde siyah kalemle «İnne-hü semi'üddua» levhası vardır ki «Ez'afül ibâd Ahmed Âli Osman» imzasını taşır; bu çok kıymetli orijinal levha camiin banisi Üçüncü Sultan Mustafanın babası Üçüncü Sultan Ahmedindir. Her halde oğlu tarafından teberrüken hediye edilmiş olsa gerektir.
Bu sözlerimizden anlaşılacağı veçhile cami heyeti umumiyesiyle kusursuz bir tesir bırakmaz. İrtifaı çok fazladır; göz bunun üç- • te birini fazla buluyor. Birçok unsurları güzel değildir; motifler bağlantısız kalmıştır ve kütlelerin nisbetleri her yerde iyi değildir. Minber, hünkâr mahfeli gibi dahilî unsurlar ve hünkâr köşkü umumî ahengin nisbetsiz-liğini tadil edemiyor.
Bununla beraber camiin çok uzaktan ve İstanbuldan görünüşü oldukça güzeldir. Fakat bu tesiri daha ziyade mevkiinin son derece hâldim ve cazip olmasına ve avludaki büyük ağaçların ve civardaki binaların yakınlığının camie ufkî bir nisbet izafe etmesine medyundur.
Ekrem Hakkı Ayverdi
Ayazma Ceminin içinde kayda değer hususiyet mihrabda, minberde, vaiz kürsüsünde ve mahfel sütunlariyle pencere pervazlarında kullanılan mermerin temiz işçiliğidir; bilhassa sütunlar o kadar mükemmel per-daht edilmiştir, âdeta ayna gibi parlamaktadır. Mermer minberin oymaları ve bilhassa yekpare mermerden vaiz kürsüsü, tezyin motifleri yabancı da olsa kıymetli birer sanat eseridir. Cenup duvarında Hacı Vesim Pa-Şazâde Lûtfi Beyin talik ile güzel bir Besmelesi vardır. Camiin tezyinatı arasında, gene ayni duvarın önünde bir saat vardır ki, üzerindeki pirinç plâkta:
Amele Esseyid Mustafa min talâmizi Derviş Yahya 1215 (M. 1800). imza ve tarihi bulunmaktadır.
Dört sn*a üzerine elliden fazla pencereden bol ışık alan mâbed büyük bir top kandil ve onu çeviren çenber kandillerle tezyin edilmiş, kandillerin arasına da püsküllü tavus kuşu yumurtaları asılmıştır. Duvarlar da büyüklü küçüklü müteaddit levhalarla süslenmiştir. İçinde kırmızı balıklar bulunan yangın havuzu da bakımsızdır; bu havuzun altında klâsik üslûpda kitabesiz bir çeşme vardır. Sabah gazetesinin bir kaydına nazaran, Ayazma camii 1306 da bir tamir görmüştü; son cemaat yerinin duvarla kapatılması bu tamirin işi olabilir.
B. Alacalı
AYAZMA HAMAMI — Üsküdarda, Ayazma Camiinin civarında, cami ile beraber yaptırılmıştı. Bu satırların yazıldığı sırada, sanki topa tutulup yıkılmış bir harabe halinde bulunuyordu. Üsküdarlı Vâsıf Hoca, İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlarda, bu hamamın otuz yıldanberi kapalı olduğunu söylüyor (Temmuz 1946).
AYAZMA KAPÜ MEYDANI — Evliya Çelebinin kaydına göre Onyedinci asırda, İs-
Üsküdar Ayazma Hamamı (Plân: Reşad Sevinçsoy)
AYAZMAKAPUSU YANGINLARI
— 1512 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
1513 —
AYAZMAKAPUSU YANGINLARI
biribirinden elinde olanı almağa ve bühtan eylemeğe ve ilmullah'a ve ehline itibar itmemeğe ve ulema dahi ünün muktezası üzre amel itmemeğe ve ehli sûk dahi bey'ü şira-da envai hud'alar ve sadaka ve zekâtı fukaraya vermemeğe ve bunların ekserisi riya ve avam dahi zina ve livata fiiline ekseriya meyil ve muhabbet itmeğe ve kul taifesi ziyade tuğyan ve fesad üzre olması hasılı kelâm mezkûr olan esnafdan her ibiri (hadisi şerifi meşhurun) mazmunumdan gafil olmağın.
Bu hadisin musdakınca Ayazmakapusundan Ahi Çelebinin camii kurbunda kalenin dışında bin yetmiş tarihinde Zilkadenin on altısında ve mahı Temmuzun dörüncü günü cumartesi beşinci saatte bir tütün içici yaramazın elinden ateş isabet idüb ve ateşin bir bölüğü kalenin dışından Unkapanma varınca ne kadar kereste varsa yandı. Bir bölüğü ki kalenin içersine düşdü, ol dahi bir iki bölük olub bir bölüğü Unkapanma ve bir bölüğü Süleymaniye canibine ve bir bölüğü dahi Sü-leymaniyenin altından Bedestan ve Hasbağ-
tanbul halkına teferrüç yeri olan bir meydan idi (B.: Ayakapu).
Bibi.: Evliya Çelebi, I.
AYAZMAKAPUSU YANGINLARI —
İstanbulun toprak yapısında poyraz ağzında olduğundan, Büyükşehrin bütün Haliç sahilinde olduğu gibi Ayazmakapusundan çıkan yangınlar, hemen daima birer âfet halini almışlardır.
16 Zilkade 1070 (M. 1660) yangını; 1070 Cehennemi — Bu âfeti görenlerden Mehmed Halife, Tarihi Gilmâni'de şöylece nakleder:
«Ehli divanın ve bezirganların sarayları hesaba gelmez ve bu şehrin büyüklüğüne ve halkın kesretine ve devletine göre mâduddan hariç mahzenler ve dükkânlar ve kervansaraylar ve hamamlar ve hankahlar ve tekkeler ve medreseler ve hanlar ve imaretler ve mescidler var idi ki vasfı hadden birûndur. işte bu şehri İslâmbol bu mertebe mamur ölüp kemal buldukda halkı devletlerine mağrur oluto tariki Hakdan ayrılub ika' etmeğe ve
1660 Ayazmakapusu yangınının dehşetini göstermek için Nezih tarafından yapılmış resim..
çe semtine gidüb yayıldı. 01 gün emri Hakla akşama karib gün tolumurken Süleymaniye Camiinin etrafını ihata idüb camiin hareminde ne kadar adam ve esbab var ise çoğunu helak itmişdir ve dahi camün dört minareleri evel eflâkde iken emri Hak ile mum gibi külahları yandı ve hareminde olan eşcarjn çoğu yandı bahusus Süleymaniye etrafı gayet vâsi' olmağın akü muhal görür ki Süley-maniyenin minareleri yanıb haremine ateş düşe. Bu minvali mezkûre üzre İslâmbolda dört tarafa ateş bölük bölük olub yayıldı ki asla kimse karşusuna durmağa iktidarı olmadı. Güya ki bizzat cehennem ateşi dünyayı tutub halkı helak idüb mahşer yerine sürer, halk ise dahi evlerinden ümidin kesüb kuşça canların esbab ile halâs idevüz deyu mûtadı kadîm üzre Selâtin camilerinin haremlerine esbabların kaçırub ve kendilerine mahalli mezburu melce ve me'vâ ittihaz idüb ateş mekrinden emin oluruz deyu ümidinde iken hikmeti bari ateş rüzgâr kuvvetiyle haremlerde olan âdemler ve esbablar üzerine dolu gibi yağıb esbabların yakıb ve âdemden nicesi esbabları halâs ideyüz deyu sayü ihtimam üzre iken ateş yalımı isabet idüb helak itmişdir. Hattâ bir dostumuzun Sultan Bayazıd Camiinin hareminde esbabına ateş isabet idüb halâs ideyim derken ateş yalımı arkasına irişüb ve üzerinde olan esbab tutu-şub ol vakit eğer soyunmasa yanıb helak olurdu. Hele güciyle kenduyi kurtarmışdır. Dünya metamdan bir habbe ve bir fulûsi ah-mer halâs itmemişdir. Bu minval üzre her nereye sığınıb halâs oluruz deyu hilafı zahir olmuşdur ve Eskisaray kurbunda Kebeci Hanı dimekle maruf bir han var idi. Bundan evvel ne kadar yangın oldu ise ana ateş zarar itmemişdir. Bu defa emri Hak ile ateş isabet idüb anda bulunan esbabı ve emvali ve ademi cümlesini helak itmişdir ve içinde olan bazirgân ekseriya Bosnalı ve Acem idi. Naklolunur on Mısır hazinesi deklû mal yan-nuşdır. Ne tatvili kelâm idelim ol gün ki cumartesi yedinci saate varınca Bağçei hassadan Unkapanma ve andan Zeyrek yokuşu üstünden Sultanmehmede ve andan Sarıki-reze ve andan Molla Gûrâniye ve andan Ese-kapusuna tâ Samatyaya varınca ve andan Ağahamamma ve andan Kadırga limanında Siyavuşpaşa sarayına ve andan Atmeydanma
varınca ve Ayasofyamn altından Selâmköş-künden Demirkapuya varınca nihayet bulup sakin olmuştur. Vasfetdiğimiz minval üzre ateş halka aman vermeyüb kimin malı ile ya-kub helak eyledi ve kimin üryan ve giryan yalın ayak başı kabak Atmeydanma ve Yeni-cami haremine ve Hasbağçe kapusuna sürüb götürdü. Hasbağçekapusuna gelen halkı hemşehrimiz Bostancıbaşı olan Bosnevî İbrahim Ağa Bağçei hassayı almışdır. Yüz binden ziyade er ve avrat ve müslüman ve kâfir Atmeydanma ateş şiddetinden ve havfından gelen halk dahi sol mertebe isdiham ile cami ve haremi ve Atmeydanı doldu ki bir kimse sağ ve sola meyletmeğe ve boyun döndürmeğe belki nefes almağa iktidarı yoğiken ateş dahi Atmeydanında olan İbrahimpaşa sarayımın bâzı odalarına ulaşdıkda halk dahi ateşin şiddetinden ve mahı temmuzun hararetinden ve ziyade izdihamdan sol mertebe muztar olmuşlardır güya ki yevmi mahşerden numune olub herkes nefsi nefsi deyu oğul babaya ve anaya ve ana baba oğluna ve karındaş karındaşa bakmayıb ateş teskin olunca hayran ve sergerdan kaldılar. Badehu akılları başına geldikde üç gündenberu aç ve susuz helak mertebesine varmışlar. Ne su ne etmek var. Zira ateş su yollarını ve değirmenleri bozdu ve unu ve buğdayı ve et-mekci dükkânlarını bilkülliye harab itti. Bu gez halk valih ve hayran kaldılar şöyle ki bir etmek-bulunsa bin akçaya alırlardı. Bu minval üzre dört beş gün mikdan aç ve susuz ve evsiz herkes ne yerde ateşden necat bulduysa geçindi sonra tedriç ile herkesi bir tarik ile Üsküdar ve Sultan Eyyubdan ve Tophaneden nice yüz bin derd ve belâ ile def'i remak mikdan etmek ve yemiş götürüb ehil ve ayaliyle ifakat buldu ve aldıkları etmek toprağa benzer on dirhem mikdarı bir akça ol dahi bulunmaz. Andan sonra herkes bir tarafa perişan olub gitdi. Derya kenarında bağçesi olan bağçesine gitdi. Ve ihrakı binnâr olunan haber tecaturla iki bin yedi yüz âdem ve yüz yirmi saray ve yüzden ziyade mahzen ve üç yüz altmış cami ve kırk hamamı meşhur ve namdar ve buna göre medaris ve me-sacid ve hankah ve hanlar ihrafc olmuşdur ve bilinmeyüb helak olan adem hesaba gelmez. Bulayki Allahü Taalâ geru mamur ve âbad eyliye».
AYAZMAKAPUSU YANGINLARI
1514
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 1515 —
AYAZ PAŞA KOL GEZİYOR
Ayni devrin müverrihlerinden Silâhdar Fındıklı Mehmed Ağa ise, bu yangını tarihinin birinci cildine kaydederken şunları yazıyor;
«Ayazmakapusu haricinde bir dükkândan ateş zuhur idüb etrafa ve cevanibinde olanlar def'iyle takayyüd ve ihtimam üzre-ler iken ref'i mümkün olmayüb hükkâmı şehir ve zabıtanı asker gelüb yetişince alelfevr ol havalide olan keresteci dükkânları vesair dekâkileri Unkapanına varınca ihrakı binnâr idüb balâyı surdan şehre dahil oldu. Kaymakam paşa ve Sekbanbaşı ve Bostancıbaşı ve-saireleri balta ve kanca ve sakalar ile teskinine say olunurken Ağakapusuna isabet îdüb... Gittikçe zebanekeş ve âlemsûzluğu izdiyad bulub alevleri bölük olub ve her bölükleri emri Hakle başka bir semte sülük idüb ahşame değin Süleymaniye ve Sultan-bayazıd semtlerine ve" Şehzade semtlerin hâke beraber eyledi.
Dostları ilə paylaş: |