İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə31/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   91

Yukardaki satırlar Hadikatül Cevamiirı Çorlulu Ali Paşa Camii maddesindeki kayde göre yazılmışdır. Râşid Târihinde hicrî 1127 (milâdî 1715) yılı vak'aları arasında Darbhâne tarihçesi bakımından dikkate değer bir ka-yıd vardır; Râşid :

«Receb ayının yedinci günü (9 temmuz) Bayazıd Camii civarında kökçü dükkânların -dan yangın çıkarak Eskinişancı ve Kumkapu-ya kadar önüne gelen 'binaları kül etti, bu arada Darbhâne de yandı» diyor.

Kuvvetle söylenebilir ki Darbhâne Sara yın Birinci Avlusu içine hicrî 1119 (M. 1707-1708) de değil 1127 (1715) yangınından sonra ve alelacele yapılmış olan bir binaya alınmış-dır. Küçük Çelebizâde Âsim Efendinin hicrî 1139 (M. 1727) yılı vakaayii arasındaki şu kaydı da az önceki hükmümüzü teyid eder :

«Sarâyi Hümâyunda Darbhâne binasının tamamlanması — Saray içindeki Darbhâne bL

DARBHÂNE

— 4236 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4237

DARBHÂNE



naşı ziynet ve metânetden mahrum olduğu için kagir ve güzel bir bina inşâsı ferman olunmuş-du. Yeni bina bu yıl tamamlandı ve 13 cemâzi-yelâhir salı günü ki (13 ocak) dîvan günüdür resmi küşâdı yapıldı».

Sadırâzam Nevşehirli İbrahim Paşanın zamanında yapılmış olan zamammızdaki Darb-hâıne binası hicrî 1248 (Milâdî 1835) de ikinci Sultan Mahmüd tarafından yenüeşdirilerek tâ. mir ettirildi ve bu tamirde Darbhâneye bir de hünkâr dâiresi ilâve edildi.

Bu son tamirde Darbhâne kapusu üstüne konulan târih kitabesi şudur :

Hîzreti Sultan Mabmud Han Hakaanı benâm Tam ider nâmı hümâyûnu ayâri sikkeyi Eyledi levsîini ferman bu kenzi âzamin Maksadı âlî çoğaltmakdır şünıâri sikkeyi Hâtemi mihre değişmez nâkidi rengini hayâl îsrai sâmîsiyle nakşı şernigâr sikkeyi Hüsni ikbâli ola arâyişi rûyi zemin HaKı tuğrası ide tezyin cidarı sikkeyi Tab'ı nekkâadı tutub nıîyârı hükminde redif Iciizânıı dînü devleti nüh nisâr sikkeyi D.tğdâri reşk olur seyreyledikçe kursi mâh Sayesinde îtibân ber karâr sikkeyi " TA ebed revnak virüb kevne o şemsi saltanat Bezi ide âfâka necmi tâbidâr sikkeyi Y ":dı Pertev bendesi târihini tânıül ayar «Kıldı zîbâbâd Mabmud Han bu Dârisikkeyi»

(1248 (M. 1835).

Hünkâr dâiresinin târih k'libesi :

Ferman revâyi babrü ber sahi cihan Mahmüd Han ihsan fezâyi sîıca zer sultânı İskender tüvan Yapıldı bu nev dâire ol âfitâbı envere Oldu bu dâri âmire kenzi mutalsamden nişan Pertev seza târihini yazsa zer ender zer kalem «Yaptırdı Dârisfekeye nev dâire sahi zeman»

1248 (M. 1835).

Târih manzumeleri Pertev Paşanındır, ki -tâbelerin yazıları da devrin büyük hattatlarından Yesarîzâde İzzet Efendinindir.

İstanbul Darbhâınesi hakkında Kozan mutasarrıflığında bulunmuş Musa Kâzım Beyin Osmanlı Târih Encümeni Mecmuasında çi'kmıj «Darbhânenin ahvâli dâhiliyesi» başlıklı gii -

zel bir makaalesi vardır ki aşağıdaki satırları oradan alıyoruz :

«Darbhâne : Müdürlük, muhasebe, kitabet, encümen, çeşni, çarhhâne, sikkehâne, ağırt, ma, sikkezen, teksirhâne, müze, kazan, tamirhane, kefçe (kepçe) ve dökümhane dâirelerin, den ibarettir.

«Encümen : Müdür, iki müfettiş, muhasebe memuru, çeşni memuru, ve çarhhâne memuru ile baş sikkekenden kurulur (sikkeken : mâdeni paraların kalıbını yapan).

«Darbhâneye âid bir muamele Encümenle başlar, kepçe, çeşni, dökümhane, çarhhâne, a -ğırtma ve sikkehânedem geçdikten sonra mâliye kasasında sona erer. Sikkefcen ve teksirhâ-ne muameleleri müstakil birer şube halindedir. Kazan ve tamirhane kayde değmez, diğer da -irelerin vazifeleri sudur :

«Kepçe — Terazi, vezne ve emânet odası demekdir. Bu dâire dört kısma aynlnıışdır : biri mîzan, diğeri kasa, üçüncüsü altın, ve gümüş mahzeni, dördüncüsü defter kalemidir. Mahzende altın külçeleri ile altın hurdaları; kalb ve silik gümüş meskukât bulunur. bu dâireden verilen makbuz, resmî sened hükmündedir; idare encümeninin mutlak mes'ûliyetini taşır.

«Çeşni — Bu dâire kimyâhâne ve ayar tâyin edici şubedir. Darbhâneye getirilen külçeler ile hurda, bankalar ile resmî dâirelerden gönderilen silik, ve kalb akçeler iki defa çeşni-hâneden geçer : Biri teslimde, ikincisi darb ameliyesinin hitâmında. Çeşni dâiresi Darbhânenin namus ve hayâtıdır. Çeşni memurunun1 raporu alınmayınca hiç bir muamele yürütüle -mez. Çeşnihâne altın için 916,5, gümüş için 880 ayarını kabul etmişdir. Çeşni memurları1 gaa-yet mahir birer kimyagerdir.

«Dökümhane — Bu dâire iki bölme ve altı ocağa ayrılmışdır. Üç ocağı altın, üç ocağı gü -muş eritmesine mahsusdur. Gümüşün külçesi olmayub kalb ve silik meskukâtın eritilmesi ile iktifa olunur. Bunun sebebi de şudur : Bir zamanlar gümüş sikke çokluk üzere darbedilmiş olduğundan 1299 (1881 - 1882) tarihli kararname ile gümüş külçe satın alınıp gümüş sikke darbı men edilmişdir. Gümüş ufaklık darbı lâzım oldukça silik mecidiyeler eritilerek yeni

paralar darbedilir. Altın 1500 - 1800 ve gümüş 1000 derecei harâretde erir. Darbhânede iki ocak yakmakla iktifa olunuyor, zîrâ ocakçılar şiddeti harâretden bîtâb kalıyor. Altın için 25,000, ve gümüş için 80,000 dirhem külçe ve -ya hurda birikmedikce ocak yakdırılmaz, çün. ki masrafr korumaz ve dökümhane ile çarhhâ-nenin işleri denkleşmez. Eritilen gümüş ve al, tın sebîke (külçe) hâline konur ve külçe hâlinde çarhhâneye gönderilir; bir sebîke (külçe) 30 x 5 X 5 santimetre eb'âdındadır. Her ocak kok kömürü ile yanar. Dökümhane para darbı işinin ilk kademesi olduğu için dökümhanede dâima bir müfettiş bulundurulur.

«Çarhhâne — Dökümhaneden gelen külçeler haddedeın geçirilir, ve 1,5 metre uzunluğunda 5 santimetre eninde levhalar hâline konu -lur ki bu levhalara tel adı verilir. Tellerin inceliği hadde makinasının yanında mastara (bir âletin adı) ile tâyin edilir. Çarhhânede üç hadde vardır, bir saatde 40 - 50 tel yapılır; ve yapılan teller mizandan (kontrolden) geçirilir. Teller zımbalara verilir. Darbedilecek sikkenin büyüklüğüne göre sepetlere dökülen tekerleklere «pul», zımbadan geçdikden sonra pul -lar alınmış ve delik delik kalan tellere de «hurda» adı verilir. Tellerden pulları kesip çıkaran zımbalar dâima ufak vezin hatâları1 yapabilir.

«Hurdalar tartılarak dökümhaneye iade edilir; pullar çarhhânede bir sıra hâlinde diz çöküp pul tartan mizancılara teslim edilir.

«Tartılan pullar «Aç» (Vezni eksik), «Tok», (Vezni fazla) ve «Tam» (Vezni nizâma uygun) isimleri ile üçe ayrılır. Aç ve tok pullar hurdalarla beraber, tekrar külçe hâline konulmak üzere, Dökümhaneye gönderilir. Tam pullar Kenarcıya verilir.

«Ağırtma — Çarhhâneden çıkan tam pul -lar Ağırtma dâiresine gönderilir. Bu dâirede pullar üzerimde beş ameliye yapılır : tavlamak, zacîatmak, sudan geçirmek, talaşa koymak, tavaya atmak.

«1. Tavlamak : Pullar kızgın fırına konulup 15 dakika bırakılır, bundan maksad, altın ve gümüşün sertliğini gidermekdir.

«2. Zacîatmak : Zaç, gümüş ile altını ağartır. Fakat gümüş yalnız zaç ile de ağarmaz,

zacdan çıkdıktan sooıra ayrıca bir şarab tortusu dolabında da çalkanır.

«3. Sudan geçirme : Zaç altın üstünde de, gümüş üstünde de bir koku bıraktığı için pulları birkaç defa sıcak suda çalkamak lâzım -dır.

«4. Talaş : Mâdenin suyunu alır.

«5. Tava : Mâdenim rutubetini tamamen giderir.

«Sikkehâne — Asıl Darbhâne demek bu Sikkehânedir; pullar burada para olur. Buraya tertemiz olarak gelen pullar darb makinaları ile para oldukdan sonra Sikkehâne kasasının torbalarına doldurulur ve sıkı bir hesab tutulur. Hazîne, ihtiyâcı olaın parayı bu kasadan

«istanbul Darphânesinin kuruluşundan hicrî 1257 (M. 1841) senesine kadar, para çekiç ile darfoedilmişdir. 1258 (M. 1842) de Balancier (Balansiye) = Rakkas usûlü Makina, 1270 (M. 1853) de de Presse Monınaietere = Sikkehâne Makinası konmuş, ve 1326 (1908) de üç yeni makina daha ilâve edilmişdir.

«Sikkeken — Darbhânenin bu dâiresi iki kısımdır; biri nakış ve kazıma (hakk), öbürü fotoğraf. Sikkeken, madenî paralarla madalyaların şekil ve süsünü tertib ve tanzim eden memurdur. Çizdiği, tanzim ettiği resmin küçük ölçüde bir fotoğraf i si alınır ve pâdişâha arz edilmek üzere Darbhâne Müdürüne verilir. Bâ-zan bir sikke için üç dört numune yapılır. Seçilen numune Sikkekan başı tarafından sikke tâbir olunan, ve bir parmak uzunluğunda ve üstüvânî (silindrik) bir şekilde olan bir çelik parçası üzerine kazınıp (hakk edilip) Teksir Dâiresine verilir. Sikkeken efendiler hem hattat, hem ressam, ve hem fotoğrafçı oldukları için kadimden beri hatırı sayılır zâtler sırasın, dadır.

«Sikkekenlerin hakk, zemin, balık sırtı ve iplik isimleri ile dört nevî kalemi olup bu de -mir ve ince kalemlerle madenî para yüzlerinde defne dalı, başak, tırtıl (tırtır), kordon, yıldız, yazı, târih ve tura işaretlerini kazırlar, çizerler.

«Teksirhâne — Bu dâireye imalâthane de denilir; Sikkekenliğin bir şûbesidir. Besim ve

DARBHÂNEDE ERMENİLER

— 4238 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4239 —

DARBOĞAZ





Darboğaz

nakşolunan sikke veya madalyanın çelik üstüvane (silindir) üzerindeki numunesi bu dâireye gelir, ve burada tamamen o üstüvanenin eşi bir kaç üstüvane yapılarak darb dâiresine gönderilir.

«Müze — Oldukça geniş bir dâiredir. Bizde ve Avrupada basılan paralar, madalya ve ka-sime (kâğıt para) kalıpları, yakalanmış kalpazanlardan alınan âletler, para üzerine türkce, ingilizce ve fransızca bir kaç eser ile fermanlar vardır. Bu müzede bulunan en mühim meskû -kât (madenî para) koleksiyonları şunlardır :



  1. — Edhemzâde merhum Galib Beyin vere
    sesinden 1200 liraya alınan Meskukâtı Osmaıni-
    ye koleksiyonu.

  2. — Yine Galib Beyin oğlu Mübarek Bey -
    den 200 liraya alman Meskukâtı Selçûkiye ko
    leksiyonu.

  3. — Darbhâtıe modelcisi ressam Mesrur İz.
    zet Beyden 80 liraya alunan Meskukatı TürK -
    mâniye Koleksiyonu.

  4. _ 1300 (1882 _ 1883) senesinden beri her
    sene tahsis kılınan 60 lira ile şimdiye kadar te
    dârik olunabilen meskukâtı islâmiye, madalya
    lar ve meskukâtı ecnebiye.

«Darbhâne Müdürleri — Soin bir asır içinde Darbhâne müdürleri şu zâtlerdir : Kazaz Artin, 1248 (1832 - 1833) — 1256 (1840 - 1841); Düzoğlu Agob, 1256 - 1268 (1851 - 1852); Düz-oğlu Mihran, 1268 - 1296 (1878 - 1879); Tevfik Bey, 1296 - 1300 (1882 _ 1883); Hafız Said Efendi, 1300 - 1301 (1883 - 1884); Süleyman Sûd.ı Efendi 1301 - 1304 (1888); Hacı Râşid Efendi, 1304; Kâmil Efendi, 1304 - 1320 (1904); Hakkı Bey, 1320 - 1325 (191*0); Ferid Bey, 1325 - ?» (Musa Kâzım, Osmanlı Târih Encümeni Mecmuası).

Damga Matbaası — 1845 yılından 1933 yılına kadar müstakil ıbir müdürlük ile idare edil-mişdir; 1933 de Darbhâne ile aynı idare altına alınmışdır. Matbaanın tertib (dizgi), makina (baskı), kuşe, galvanoplasti ve cild atölyeleri vardır.

Damga Matbaasında damga - hare pulları, millî müdafaa, uçak pulları1, ceza evleri pulları, muhtelif bandroller, nüfus ve ikaamet cüzdanları, kira kontratnâmeleri, noter kâğıdları ve kıymetli evrak basılmaktadır.

Zamanın müsaadesi nisbetinde sipariş ve


rildiği takdirde posta pulları da basabilecek bir
matbaadır. Hakkı GÖKTÜRK

DARBHÂNE, DARBHÂNEDE ERMENİ LER — Darphânei Âmirede Ermenilerin hiz -mette bulunması, kanaatımızca Fâtih Sultan Mehmed devrine kcdar uzayabilir. Zira, Büyük Hükümdarın, Anadoludaın Ermeni ustalarını ve sanatkârlarını İstan'bula celbettiği malûmdur.

Meşhur Ermeni tarihçisi, Venedik Mehita, rist rahiplerinden Lukas înciciyan (1758-1833), 1958 de «XVIII. asırda istanbul» adı ile yayınlanmış eserinde bu hususta şunları yazıyor :

«... Darbhânede, ıbüyük ve küçük dereceli birçok Ermeni memur vardır; vaktiyle sahibi ayar da Ermeni idi, fakat Darbhâne nazırından sonra .gelen bu yüksek memuriyet şimdi Türklerin elindedir».

Müdekkik Arutyun Mırmıryan (1860-1926), ise, Lamartine'in «Voyage en Orient» (Şarkda Seyahat) adlı eserinin ikinci cildine atfen, ~Î840 târihine kadar Darbhâne idâresinin Ermenilerin elinde bulunduğunu! kaydetmektedir.

Tarafımızdan yapılan araştırmalarda, Er. menilerden Darbhânede vazife gören en eski şahıs olarak, 1658 da, Vartam adlı bir rahibin kaydına tesadüf edilmiştir. (Eremya Çelebi Kömürcüyan, «Ruznâme»).

Ermenice târihî eserlerden ve bilhassa tarafımızdan asıllarından toplanan iki bin adet eski mezartaşı kitabelerinden tesbit ettiğimiz Darbhânede vazife gören kayda değer şahıslan beş kısma ayırmak mümkündür. Bunlardan hemen hemen hepsi, isimlerinin önünde «Darbhâ-neci» unvanını taşımaktadırlar.

1. Sahibi ayarlar — Vazifesi paralarım a-yarlarım kontrol etmek olan bu mühim ma*îanir da bulunan ancak iki şahıs bulabildik. Bunlardan birincisi Sahabayar (Sahibi ayar) Eremya'--dır ki, onsekizinci asrın başında, İstanbul Ermeni Patriği Avedik'in hasımları arasında zikredilmektedir. İkincisi ise Sahabayar Haçuk'. dur (Haçik). Bu şahsın kaydına 1710 da İstan-bulda basılan «Agathan-gelos» adlı ermeınice târihî bir eserin muhtıra kısmında rastlanmıştır. Bu kayda göre, mumaileyh, mezkûr târih-de, kitabın basıldığı Marzuanlı (Merzifonlu) Kirkor'un matbaasına demir presler hediye etmiş ve Kudüse seyahat ederken yolda ölmüş-dür.




  1. Darbhââne Müdürleri — Bu vazifede bu
    lunanlar, Mikayel Çelebi Düzyan (1724 - 1783),
    Ohannes Çelebi Düzyan (1749 - 1812), Serkis
    Çelebi Düzyan (1777 - 1819), Mikayel Çelebi
    Düzyan (1786 - 1819), Kirkor Çelebi Düzyan
    (1774 - 1819), Agop Çelebi Düzyan (1793 - 1847),
    Mihran Bey Düzyan (1817 - 1891), Kazaz1 Artin
    Amira Bezciyan (1771 - 1834) ve Boğos Bilezik-
    cfdir.

  2. Darbhâne sarrafları — Bu kısımda da
    elde edebildiklerimiz şunlardır : Zerun Amira
    (vefatı 1752) de, Kevork Amira (1756 - 1836,
    Edirnekapu'da medfundur), Avedis Şamdancı-
    yan (1801 - 1888) ile birlikde Karagümrükdeki
    Surp Ohan Oskeperan kilisesini inşâ ettirmiş-
    dir); Kirkor Ağa Manasyan; Manasyaın Minas
    Ağa veya Amira, 1800 de Ortaköy'de ikamet et-
    mekdeydi, Darbhânede gürnüş doğrama usta-
    başısı olmuşdur ve kızı Yakut, barutcubaşı
    Ohannes Dadyanla evlenmişdir, 1818 de ha
    yatta idi.

  3. Diğer vazifeliler — Demircibagı Mıkır -
    diç Ağa (1778 - 1828, Edirnekapuda medf un
    dur), kuyumcubaşı Hoca Boğos Düzyan (1797-
    1871), ifrazhâne memuru Hoca Diran, Aleksatn-
    yan, sandık memuru Yaglıkçıoğlu Hoca Bed-
    ros (bu son üç şahıs, l Mayıs 1853 de kurulan
    Osmanlı Bankasının müessislerindendir), Ser
    kis Bey Düz (1851 de doğmuşdur, 1875 de vez
    nedar tâyin edümişdir).

  4. Vazifelerinin mahiyeti belli olmayan -
    lar — Tahminci oğlu Ohannes mahdumu Darb-

haneci Püippos (vefatı 1750 de, Balıklı'da mecL f undur), Darbhâneci Lukas (vefatı 1764 de, Edirnekapuda medf undur), İstepanınos Amira Rateosyan (vefatı 1799 da, Üsküdarda medfun-dur, 1777 den ölümüne kadar Surp Haç Kilisesinin mütevellisi olmuşdur), istepan oğlu Darbhâneci Bedros (1812 de vefat etmişdir, Üsküdarda medfundur) ve Darbhâneci Kevork (1794-1843, Balıklıda medfundur).

Kevork PAMUKC1YAN

DARBHÂNE SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü Kazasının Kum-kapu nahiyesinin Tavşantası Mahallesi sokaklarından; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocak 1966).

DARBOĞAZ — Karadeniz sahilinde Kil-yos ile Rumeli Feneri arasında bir mevkiin adı; genişçe bir koy olub doğusunda Uzunca Burun vardır; Sarıyer arkasındaki sırtlardan çıkarak Z&keriya Köyü ile Demirci Köyünün doğusundan gecem Uzunca Dere de bu koya dökülür. Karadenizde uzakdan bakıldığı zaman bu mev-kî asıl boğaz ağzını andırdığı için «Darboğaz» ismini almış idi. Abdürrahim Câbir Vada «Boğaziçi konuşuyor» isimli eserinde şunları yazıyor :

«Deniz işaret fenerlerimin ihdasımdan evvel Anadolu Feneri Köyün çıra kütükleri yakılmak sureti ile gece denizden gelen gemilere Boğazın ağzı gösterilirmiş.

KARADENİZ

R.FEHERİ


A-FENE&f

ANSİKLOPEDİSİ

4241 —


DABENDELYAN (Mîhran)



4240 —
DARBUKA

«Rumeli sahilinde Karaburun ilerisinde Darboğaz isimli mevki, asıl Boğazın manzarasını andırdığından, Karadenizden gelen gemileri karaya düşürüp içindeki malı yağma et -mek sevdası ile, bâzı eşkiyâ burada her gece, Anadolu Feneri Köyünde olduğu gibi, çıra yakarlar, ve buna aldaınarak ışığa doğru giden gemiler koyda kayalara otururlar, pusudaki eş-kiyânın hücumuna uğrarlardı» (A. C. Vada).

DARBUKA — Bir çeşid dümbelekin adı; desti - saksı toprağından yapılır; bir ucu geniş, bir ucu dar toprak bir künç şeklinde olup, geniş tarafına bir gursak gerilerek bağlanır ve el ile, fiskelenerek çalınır. Istanbulda avam, ayak takımı, bilhassa kıbtı sazendeler tarafından kullanıîmısdır.

DARBUKACI CİVANI — Kalender meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri a. rasında Darbukacı civanlarına da dastlanır; şeh. renıgiz yollu yazılmış «Hübannâmei Nevedâ^ adlı manzum mecmuada Darbukacı civanı şu beyitlerle övülmüşdür :

Darbukacı civan kıbti güzeii Sürmesi kudretten gözleri gamzeli Siyeh çerde dilber küşâde meşreb Nâzik olsa dahi mnhrûmi edeb Nakli macerada şûhi bî perva Sofu senkdili eylemiş igvâ

DARBUKA SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Kasımpaşanm Hacıhüsam (Hacıhüsrev) Mahallesi sokaklarından; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocak 1966; B.: Hacıhüsrev Mahallesi).

DAKÇINGÜLÜ — On sekizinci asır sonla rmda yaşamış İstanbul'un meyhane köçeklerinden dilber bir delikanlı; çoğu emsali gibi adı unutulmuş, lâkabı ile (yahud o âlemlerin âde-tince takma adı ile) anılmışdır, lâkabından da esmer bir oğlan olduğu anlaşılıyor, aslının da rum, yahud kıbti olması muhtemeldir. Devrin kalendermeşreb şâiri Enderunlu Fâzıl Bey (B.: Fâzıl Bey, Enderunlu) Çenginâme isimli meşhur manzumesinde (B.: Çenginâme) bu köçeği gu kıt'a ile övüyor:

İSTANBUL


Belî Darçingülü bîr servi sehî O karanfil gibi hâli siyehi Saçı sünbül dahi nergis nigehi Kokladım perçemini anberi var

Aynı şâirin divânında da bu köçek sânında yazılmış bir şarkı vardır :

Bir civan gördüm ki yanağı gülgülü Benleri var üç aded şeh dânelü Orta boylu hoş edalı cilvelü İsmine dMer imiş Dareıngülti

Aşk ola üftâdei nâ|âdına Elhased nail olanlar dadına Raksa girmiş aferin üstadına Tel tel olmuş gerden üzre kâkülü

Olmaya lâyık gönül âyînesi Sîme benzer gerdeni hem sînesî Penbede gülde büyütmüş ninesi Koçınaya gelmez nezâketden belii

Şöyle zannım girmiş onbeş yaşına Itrışâhiler sürünmüş kaaşina Sırma püsküllü beyaz fes başına Bir yaraşmıgdır ki yahu yellelü

Bir müsellem dilberi nevrestedir Hüsnüne Fâzıl dahi dübeştedir Her ne medholsa ana şâyestedir Ehli aşkın goncesi hem bülbülü

DARDAĞAN — «Perişan, dağınık, daha mübalâğa için darma dağın denilir» (Şemsed-din Sami, Kaamusu Türkî). Perişan şekilde sarılan sarıklara «Dardağan Sarık) denilirdi, kalender meşreb kimseler, âşıklık nümayişinde olanlar sarardı.

Sarmış keçe külaha ak dülbendi dardağan Seyyadının kolunda sehbazım çakır doğan

Pırpırılar şahıdır Galatanın mânidir

Topuklu ayaklan âşık bûsegâhıdır

Germâbei safâda bir gör şûhi tannâzı Diîdâdesin çilleden nasıl çıkarır nâzı

(Galatalı Hüseyin Ağa)

Dardağan Darısı — Istanbulda büyücüler tarafından hazırlanan darıya verilmiş isimdir;" saçıldığı1 yere uğursuzluk, perişanlık getirir inanı ile yüz yıllar boyunca kullanılmıştır.

Her hangi bir suretle bir aile ocağını veya bir yeri dağıtma, bir çok kişiyi perişan etme anlamında mecazen de Dardağan Darısı sacdı, saçıldı 'denilir; aşağıdaki manzume Ali Şâmil Paşa tarafından Üsküdardaki Balaban İskelesi kahvehaneleri kapatıldığında devrin ünlü halk şâiri Âşık Râzi tarafından yazılmıştır :

Lebi derya üzere aşk u muhabbet yeri Nerede Balabanın o eski kahveleri

Şâir kâtib sofası evbaş avam peykesi Her köşesi müzeyyen hasır kilim minderi

Duvarlarda aynalar türlü zerkârî nakış Cümlesinin tamamdır alâyişi zîveri

Kıl kalemle resmetmiş üstâdıâzam Bihzâd Kız oğlan suretinde nice peri peykeri

Gül sünbül lâle reyhan havuzların etrafı Gülpenbe somakidir fıskiyenin mermeri

Şimşir nalınlar iie reftârı levendâne Pâbfirohne uşaklar güzellerin serveri

Bir elinde zer şâne bir elinde mikrâsı Her birinin âfeti devran taze berberi

Usturasından keskin gamzei cellâdına Kurbanım şahım diye vermiş âşıkjar seri

Dardağan dansım sacdı o kahvelere Ali Şâmil Paşanın kesilesî elleri

Rıdvan Paşaya nisbet sed eyledi hepsini Lâşek bu işde onun şeytan oldu rehberi

Haraç mezad satıldı cümlesinin eşyası Kül elenip baykuşa yuva oldu her bîri

Gergi üç beş ay sonra o da buldu cezasın Lâldn o canım eski kahveler gelmez geri

Yine Aşık Râzi vak'a üzerine şu malûmatı veriyor: «Balaban iskelesi Kahvehanelerini sei eyledikten sonradır ki Ali Şâmil Paşanın Üskü. darlı gözündeki itibârı gaayetle zedelenmişdtr, zira Balabandaki kahve uşaklarından Altıyap-rakoğlu Mustafa ile Çildiripekoğlu Ahmed nâ-mmda iki delikanlıdan Mustafa Şehremini Rıdvan Paşanın aşçıbaşısımn birâderzâdesi, Ahmed de arabacıbaşısırun kaynının oğlu olub Şâmil-lilerden Balaban Kahvehanelerine gelenlere pek iltifat edilmez olmuşdu, bunu cümle âlem bilirdi. İki nefer mürâhik oğlanı tenbüı ile yola getirmek mümkin iken böyle âdi meseleden nefsâniyet dâvasına düşüb hükmü Karakuuşî île bir gün içinde Üsküdarlınızın bunca asırliK ziyneti olagelmiş o mükellef ve dilküşâ kahvehaneleri baykuş yuvasına çevirmek ne revadır efendim..» diyor. (B.: Şâmil Paşa, Ali; Rıdvan Paşa; Balaban İskelesi Kahvehaneleri).

DAEDAĞAN (Osman) — Bankacı; 1901 de İzmirde doğdu; Mehmed Emin Bey adında bir zâtin oğludur, annesinin adı Seher Hanımdır; Güzelyalı ilk okulunda okudu, 1919 da Galatasaray Sultanisini bitirdi, 1921 de İtibârı Millî Bankasına girdi, 1943 de İş Bankası Galata müdürü, 1951 de Yapı ve Kredi Bankası umum müdür muavini, sonra vekili; 1952 de Denizcilik umum müdür muavini, 1956 da Turizm Bankası idare meclisi âzası oldu. Denizcilik Bankası Bankacılık kısmı ile Turizm Seyahat Şirketinin kurucularındandır. Bayan Nermin (El. gün) ile evli ve iki çocuk sahibidir. Fransızca ve İngilizce bilir. Futbolu ve yüzme sporunu sever; amatör balıkçılardandır; film çekmeye meraklıdır. Bütün Avrupa ile Amerika ve Afri-kayı dolaşmışdır.

Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi.

DARENDELİOĞLU (îlhan) — Öğretmen, yazar; 1922 de Tarsus'da doğdu, babasının adı Kâzım, anasının adı Rabiadır; 1944 de Adana Erkek Lisesinden mezun, oldu, 1950 de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdi; kısa bir süre İstanbulda edebiyat öğretmenliği yapdı, Toprak Mecmuasını çıkardı.

Evli ve üç evlâd sahibidir. Avcılık yapar, futbol ve basketbol sporlarını sever. Muhtelif gazete ve dergilerde bini mütecaviz makalesi intişar etmişdir, «İnsancı Şâirler» (1945) ve «Türk Milliyetçileri Kalemiyle Atatürk» (1960) isimli iki kitabı vardır.

Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi.

DARENDELYAN (Mihran) — Kemancı ve bestekâr; 1889 da İstanbul'da Bakırköy'de doğmuştur.

İlk tahsilini doğduğu köyün Ermeni inekte, binde yapmıştır ve Getronakan Lisesini bitirmiş. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuşdur. Bundan sonra kendini musikiye hasretmiştir. Önce musikişinas Arut-yun Sinanyan'dan keman dersleri almıştır. Sonra da Fransız bestekârı Mersignet'den armoni, kontripuan, füg ve orkestrasyon öğrenmiştir. Musiki tahsilini Paris'de ikmal etmişdir.

Piyano ve keman için bazı besteleri de mevcut olan Darendelyan, Lavignac'ın «Musiki Eğitimi» adlı Fransızca eserini ermeniceye çevirmiştir.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin