İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə4/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91

Çoban olarak sahneye çıkan o devrin ünlü şantöz - dansöz ve aktrislerinden biri olmuşdur (Büyük Virjini, Küçük Virjini, Rozika, Peruz, Küçük Peruz, Şamram, Küçük El eni, Büyük Amalya, Küçük Amal-ya); duettolarda ise tiyatronun l numaran yıldızı çoban (meselâ Peruz ve B. Vrrjini gibi), onun gölgesindeki bir şantöz - dansöz de maşuka köylü kızı (meselâ Peruzun yanında Şamram veya Küçük Peruz; Büyük Vir j ininin yanında Luçika) olmuşdur. Duettolarda sahneye istisnaî olarak -çoban rolünde bir aktör çıkmış ve yıldız da maşuka olmuşdur (Meselâ Küçük Amalya ile Todori, Küçük Eleni ile Aşod gibi); bâzan da güzel çobanla sevişen ağa kızının babası da sahneye çıkmışdır; ve kötü aktör kız babası olmuşdur (meselâ Peruz çoban, Şamram kız, Şevki kız babası).

Çobanın kıyafeti de uydurmadır; şöyle ki: başında ağabani yalrud yemeni veya grep sarılmış bir keçe külah; üstünde bir mintan, câmedan veya bir cebken, belde kuşak, altında bir şalvar, • bâzan potur, ayaklarında nadiren çarık (Peruzde), ekseriya bir kaba, kabaralı nalçalı kundura, bazan da bir kadın ayakkabısı, aktris şantöz - dansözün kendi ayakkabıları bulunmuşdur; kaşlar rastıklı, gözler sürmeli, dudaklar kıpkırmızı, yanaklar al al boyalı ve zamanımızın argo tâbiri ile «bomba» memeler, avamı tahrik eden cazibesi ile .meydandadır; maşuka köylü kızı : «Yandım ben bu çobana!»; dediği zaman tiyatroyu dolduran bahriye ve nizamiye nefer ve çavuşları, manav, kayıkçı, salapuryacı, hamam natırı, dellâkı, sırt ve sırık hamalları bir ağızdan «Yandım!...» diyerek foriyi (Büyük alkışı koparmışdır (B.: Avrupa Tiyatrosu; Amerika Tiyatrosu).

Maşuka kızın kıyafeti de Rumeli veya Anadolu köylüsünün kılık kıyafeti olmamışdır, onlar da sahneye istanbul civarına konup göçen oba çmgelenelerinin tuvaleti ile çıkmışlardır.

Metinlerini kanto mecmualarından aldığımız bâzı çoban kanto ve duettoları şunlardır :

Büyük Virjini'nin Kantosu, öksüz çobanını hem yabancı sabandan beri Ümidsîz yerde çiknedim ben bn çimenleri Bir çoban kızı görmüşdünı su kenarında Bir yavru kuzusu vardı hem kucağında *

ÇOBAN KANTOLARI

— 4054 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— :4055 —

ÇOBANLI (Necdet)





K. Aınalya Todori

K. Amalya

Todori

Todori
Büyük Virjini'nin Kantosu

(Rast)


Bîr kuzum var me... me... me!... Çoban ona dâim ağlar... Dere tepe gezerim Kuzumu ben ararım Nerdesin kuzum Me... me... me!... Kara gözlü kuzum Me... me... me!... Öksüz çoban Ömrü geçer şu dağlarda...

*

Rozika'nın Kantosu



(Mahur)

Bana lâyık hora tepmek (?), gülmek, eğlenmek Nerde kaldı sevdiceğim, tükendi yürek?! Ne müşkildir bu güzelin arzusunu çekmek Âşıklar sermeli kuauîar Me... me... me!... Me... me!...

*

Küçük Virjini'nin Kantosu Ben bîr küçük çoban kîzı Bilmem istiğna nâzı Irmak başını severim Maşukumla gezerim... *



Küçük Virjini'nin Kantosu

(Nihâvend)

Ben Mr çaban lıem öksüzüm Koyunları güderim Kuzularım1 me... me'... me... meler Kara gözlü kuzularım Me... me... me... me... me... me... Çok zâlimsin benim kuzum Me... me... me... me... me... me... Çok cefakârsın benim kuzum 'Dağlarda gezerini Kuzuma ot ararını Benini kuzum bir tanedir Gel benim kuzum Gel kara gözlüm Me... ine... nıe... me!...

*

Küçük Virjîni'nîn Kantosu



(Nihâvend)

Koyunlarım otîamakda Yavruları nynmakâa Bir kız gördüm Görünce gönlüm akdi O da foakdı ah çekti Aklım başımdan gitti Şimşek gözler kara kaşlar Yakdı beni nâzik dilber Koyunlarım me me meler Fikrim aşka daldı Koyunlarsın mahzun kaldı

Sattıranın Kantosu (Nikriz)

Tavra kuzu

Çayırlarda otlayor

Me me diye çayırları koklayor

Çoban kızı kiriz atıp hoplayor

Kuzuları kaval ile toplayor...

Duetto

(Rast)


Biz çobanız raks ederiz Raks ederiz

Koyunları hem güderiz Hem güderiz Me... me...

Koyunları otlatırım otlatırım Derelerden atlatırım Me... me... me... me...

* • ' '.

Düette

(Hicaz)


*

Başımı saldın ateşe Aldı beni bir,endîşe Garib çobansın Üzme bîçâreyi Hele bir yüzüme bak Söz atma kıvrak kıvrak Kaş oynatmak, gerdan

kırmak


  • Harab etti bir bakışın
    Kara gözle kara itasın
    Meftun oMum şimdi sana
    Merhamet et ad bana

  • Bal şeker mi tatlı sözler
    Ocağından duman tüter
    Söz attıkça takat biter

  • Gel güzelim, gel gidelim
    Kederi gamı defedelim

  • Hele kandı kız aldandı

  • Bana bakdı eanımı yakdı




  • Gel gidelim bMm dama

  • Kuzum çoban canımı yakma

  • Haydi canınt yürüyelim
    Köye doğru biz gidelim
    Düğün kurnb zevk ideüm

  • Haydi çoban yürüyelim

  • Raksedîp eğlenelim

*

Duetto (Hüseynî)



K. Amalya —

Ne sevimli çoban kızı Yakdı ah kaşı gözü Pek lâtiftir hele sözü Kalmadı tende dermanım Ah vah ile gecdi zamanım Yandım ben de sana, Yandım ah çobanım

Duetto


(Hüseynî)

Peruz — Kuzuları otlatırım

Ben şu karşıki çayırda Şamram — Ben de seni ah görünce

Meyil verdim haylice

Gel güzel çoban konusalım Peruz — Ateş bırakdın eamma

Yana yana ağlayarak

İşte geldim yanına. Şamram — Ben de senin ateşine yanayım

Hem anamdan hem babamdan

Kaçıp sana geleyim Peruz — Alıp seni kaçarım aman

Amanın aman Şamram — Kara gözlü çoban seni severini

Bir canım var ister isen Veririni Şevld — Hey hey hey hey

\ Hele bakın kızım ile şu çobana

Kuzları bırakmışlar

Yüz üstüne ovaya.

Pernz — Ağlama sızlama sor kızına Şamram — Yandım babacığım ben bu

çobana

Peruz — Yangınım! Şamram — Baygınım! Şevki — Haydi öyle ise doğru köye



gidelim

Düğün kurup pilâv zerde yiye-

limı!...

Hüsnü KINAYLÎ

ÇOBANKIZI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Boğaziçinde Büyük dere sokaklarından; Hançerli Çavuş Sokağı ile Çubukçu Sokağı arasında uzanır; Hacet Sokağı, Fıstık Suyu Sokağı, Aşmalı Yalı Sokağı ve Büyükdere Kuyu Sokağı ile ka-vuşaklan vardır (Pafta 23 de Eüyükdere bölümü); yerne gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (O-cak, 1965).

ÇOBANLI (Orgeneral Cevad) — İmparatorluğun son devri ile cumhuriyet dev-.rinin büyük kumandanlarından. Çanakkale müdafaasında yararlı ile meşhur ve o zaman kendisine «18 Mart Kahramanın unvanı verilmiş asker; 1870 de İstanbulda doğdu, İkinci Sultan Abdülhamid'in Maiyeti Seniye Erkânıharbiye Reisi Müşir (Mareşal) Arabkirli Şâkir Paşanın oğludur. Galatasarayı Sultanisinde (Lisesinde) okuduktan sonra Harbiye Mektebine girdi ve rodan da erkânıharb (kurmay) yüzbaşı rütbesi ile mezun olarak muhtelif ordu hiz-

metlerinde bulundu, bir ara Harbiye Mektebinde mualimlik etti ve bu münasebetle Atatürk'ün mualimlerinden biri oldu; akran ve emsalin nisbetle süratle yükselerek 1908 de henüz 38 yaşında iken ferik (korgeneral) olmuşdur ki, o yıl 'meşrutiyetin ilânında, çabuk yükselmiş zabitlerin rütbeleri indirilirken Cevad Paşanın da rütbesi kaymakamlığa (yarbaylığa) indirildi. Ciddî ve metin asker buna hiç ehemmiyet vermedi; sâhib olduğu meziyetlerle türk ordusunda hizmetine devam ederek Erkânı Hürbiye Mektebi Müdürü, Balkan Harbinde Şark Ordusu Erkânıharbiye reisi (kurmay başkanı), Birinci Dünya Harbinde Çanakkale Müstahkem Mevki Kumandanı oldu, yukarıda da kaydettiğimiz gibi 5/18 mart zaferinde hissesi çok büyük kumandanlardan biri oldu. Aynı harb içinde Ga-liçya ve Filistin cebhelerine gönderildi, mütarekede ingilizler tarafından Maltaya götürülen türk rehinelerinden biri oldu, o acâib esâretden. kurtulduktan sonra Ana-doluda Millî Mücadeleye iştirak etti, Adana ve Diyarbakır mıntakasında kumandanlık yapdı, bir ara mebus olarak T.B.M Meclisinde bulundu, sonra meslekî hizmeti tercih ederek mebusluktan ayrıldı. Yüksek Askerî Şûra Âzalı.oldu, bu vazifede ve Orgeneral rütbesinde iken emekliye ayrıldı ve İstanbulda Göztepedeki köşkünde inzivaya çekildi ve bir büyük milletin çok sevilmiş, hürmet edilmiş evlâdı olarak 1938 de vefat etti. Kabri Sahrayı Cedid. mezarlığmdadır. Bibi.: Alâttin Gövsa, Türk Meşhurları.

ÇOBANLI (Necdet) — Avukat; 1921 de Arabkirde doğdu; babasının adı Cemal, annesinin adı Fahriyedir, 1940 da Galatasarayı Lisesinden mezun oldu. 1944 de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bi-tirc'i; ve İstanbul Barosuna kayıtlı olarak avukatlık yapmaya başladı. Galatasaray Spor Kulübü, Tenis. - Dağcılık ve Eskrim Kulübü. Galatasaraylılar Cemiyeti üyesidir: 1952-1960 arasında hemen bütün Av-rupayı dolaştı, gördü, bu arada Rusyaya gitti. 1955 de Oslo'da toplanan Milletler Arası Barolar Kongresinde Türkiye Delegesi olarak bulundu; 1955-1956 da îstanbul Barosu umumî kâtipliğini yapdı. «Millî Korunma Kanunu ve Tatbikatı» adında telif bir eseri vardır. Bayan Belma (Sarıoğlu) ile evlidir.

Bibi: Kim Kimdir Ansiklopedisi.

ANSİKLOPEDİSİ

çocuk




4056 —
ÇÖBANOĞLU (Pandeli)

Pandeli Çobanoğlu (Eesim: S. B.)

ÇÖBANOĞLU (Pandeli') — Zamanımızın meşhur lokantaeı-aş-çılarından; 1887 de Niğdenin Kur-donos kasabasında dodu, babasının adı Bodos, a-nasının adı Gli-kerya'dır; 1900 -1901 arasında on dört yaşlarında i-ken istanbul'a geldi ve yamak-lıkdan başlayarak aşçılık - lokantacılık hayatına atıldı. İlk. şöhretini Keresteciler civarında Çömlekçiler Caddesinde açdığı lokantada yapdı; sonra şöhretini açılıştaki hünerinin mükâfatı olarak Mısır Çarşısında açılan İstanbulun ilk turistik lokantasının, işletilmesi 1955 de pek yerinde bir in-tihab ile ona verildi. Türk mutfağının lezzet şöhretine hizmet etmiş simalardan biridir. Ayrıca kalender meşreb, bade perest, hoş meşreb adamdır; fakat maalesef aşçılık yolunda ustalarının kimler olduğunu söylemeyecek kadar da gurur ve nahvet sahibidir.

Hususî hayatında at yarışlarını, futbol maçlarını, geceleri saz salonlarında dolaşmasını sever;bir zamanın en meşhur horoz dönüştürücülerinden idi. Üçü kız, üçü erkek altı evlâd sahibidir; damatlarından biri olan Hristo Petru ve onun oğlu genç Pandeli Petru da namlı birer aşçı ve lokantacıdırlar (B.: istanbul Lokantası; Petru, Hristo ve Pandeli) (1964).

. ÇÖBANOĞLU (Rahmi) — «Hukukçu, Hukuk Felsefecisi; 1913 de Ödemişde doğdu; babası Tevfik, anası Şükriye; .İzmir Erkek Muallim Tatbikat Okulunda (1927), İzmir Erkek Lisesinde (1933) okudu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi (1936), Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesinde doktorasını yapdı (1949).

((Bu tahsil yılları arasında Yüce Ülkü Lisesinde Edebiyat ve Felsefe öğretmenliği (1939-1942), Basın Yayın Genel Müdürlüğü İç Basında mümeyyizlik (1945), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Asistanlığı (1945-1947) yapdı; sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Felsefesi Kür-

istanbul

süsü Asistanı (1947 - 1953), ayni kürsüde doçent (1953 - 1960) Urdu; Toprak Mahsulleri Ofisi Hukuk Müşaviri oldu.

«Bayan Sevim (Sakız) ile evlidir. Var-dar adında 1948 doğumlu bir oğlu vardır, Rahmi Çobanoğlu almanca ve ingilizce bilir. Milletlerarası Sosyoloji Enstitüsüdür. Futbol, basketbol ve deniz sporlarını sever; klâsik batı müziğine, bağçe işlerine meraklıdır; Fransa, Almanya, Belçika, İtalya, Yunanistan, Avusturya, Suriye ve Lübnana gitmiştir. Hukuk konusunda beş altı eser sahibidir (Hukuk' Emniyet; Adalet Problemi; Hukuk Siyaseti; Hukukî Müesseselerin Sosyolojik Gelişmesi)» (Kim Kimdir Ansiklopedisi).

ÇOBANOĞLU SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Şişlinin Duatepe Mahallesi sokaklarından; Feriköy - Barut-hâna Caddesi ile Şahab Sokağı arasında uzanır (Pafta 18 de 156); Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocafe 1965).

ÇOBAN SOKAĞI —1934 Belediye Şehir Rehberine göre Boğaziçinde Tarabiya Sikaldarından; Köyün ortasından gerisindeki kırlık bayıra doğru uzanır; Toparlak-fener ve Defnedalı sokakları ile kavuşakları vardır (Pafta 22 de Tarabiya bölümü); yerine gidilip bu satırların yazıldıığ sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocak, 1965),

ÇOBANSUYU SOKAĞI — Eminönü kazası merkez nahiyesinin Ahiçelebi Mahallesi sokaklarındandır; Taşçüar Caddesi ile Çardak Caddesi arasında uzanır; isimsiz bir sokakla da dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta l, mahalle numarası 5). Bir araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, üstü kısmen örtülü kısmen açık bir çarşı boyudur, bilhassa yağcı, sucukçu dükkân - mağazaları vardır (1964).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇOBANYAN (Agop) — Tıp doktoru ve profesörü; 1893 de Kayseri'de doğmuştur. Genç yaşta İstanbul'a gelerek 1916 da Mektebi Tıbbiyeden mezun olmuştur. Bilâhare Irak'a geçip, Bağdad Üniversitesi Tıp Fakültesinde cild ve zührevî hastalıklar kürsüsü profesörlüğüne atanmıştır.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇOBANYAN (Andon) — Ermeni Katolik mezhezine mensup bir tıp doktoru; mezartaşı kitabesine göre 20 Kasım 1856 da doğmuş ve 27 Aralık 1909 da İstanbul'da vefat etmiştir. Şişli Ermeni Katolik Mezarlığında medfundur. Müteveffa Dr A. Mezburyaaa'a göre 1875 de Mektebi Tıbbiyeden mezun olmuştur.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇOBANYAN (Arşafc) — Ünlü bir şair, edip, mütercim, müdekkik ve münekkid; pederi kuyumcu Ohannes Çobanyandır. Annesinin adı Mannikdir; 1872 de Beşik-taşda doğmuş.

İlk tahsilini Beşiktaşdaki Makruhyan Mektebinde yaptıktan sonra, Galatadaki Gatronakan Lisesine girerek 1891 de mezun olmuşdur. 1891 - 1893 yularında edebiyat muallimliğinde bulunmuştur. 1893 -1894 yıllarında Parisde ikamet etmiştir, îs-tanbula avdetinden sonra, 1894 de «Dza-ğik» (Çiçek) adlı gazetenin neşriyat müdürlüğünü uhdesine almıştır. 1895 yılı Aralık; ayında tekrar Parise geçmiştir. İkinci Meşrutiyetin ilânından sonra yeniden İs-tanbula gelerek, kısa bir müddet şehrimizde kaldıktan sonra yine Parise dönmüştür. Burada kısa fasılalarla vefatına kadar «Anahid» adlı değerli bir mecmua neşret-miştir. Fransız basımında da makaleleri dercedilmiştir.

1954 de Paris'de Mr otomobil kazası neticesinde vefat etmiştir.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇOBANYAN AMİRALAR — «Çoban»-, kelimesinin ermenice karşılığı olan «Hfo-viv» den «Hovivyan» veya kısaca «Hovyan» da tesmiye edilen ve Egin'in Abuçeh kasabasından, muhtemelen onyedinci asırda İs-tanbula gelen Çobanyan amiralar hakkında müteveffa edip ve müdekkik Töros Azatyan «Eğin ve Eğinliler» adlı ermenice eserinde ermenice eserinde (İstanbul, 1943) şunları yazmaktadır:

«Abuçeh'in ilk sâkinlerindendirler. Bu amiralar ondokuzuncu asrın sonlarında cemaat hizmetleriyle ün salmışlardır. Eskilerden, Boğos, Mardiros (1745 - 1796) ve Hacı Arutyun Çobanyan'rn adları bilinmektedir. Bu sonuncu sarraf Seğpos Amiranm (vefatı 1754 de) ortağı ve kardeşi ile birlikte Hıdivin kuyumcubaşısı olmuştur. Çobanyan amiraların mezartaşları Hasköy

Ermeni Mezarlığında bulunmaktadır. Bu soyun son amirası Hacı Artin Çobanyan münevver bir şahıs olmuştur ve edip Arsak Çobanyan'rn açmasıdır. Dr. Hermine Hov-yan'ın pederi Diran Bey Hovyan da bu ailedendir.»

Kevork PAMUKCİYAN

ÇOCUK — ((İnsan yavrusu». (H. Kâ-zrm, Büyük Türk Lügati); Çocuk adı üzerine aşağıdaki darbı meselleri aynı eserden alıyoruz:

Çocuğun yediği helâl, giydiği haram. Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider. Çocukla yola çıkılmaz. Çocuk büyür, deli uslanmaz. Çocukdan al haberi. Çocuk düşe kalka büyür. Çocuksuz kadın, yemişsiz ağaç. Çocuğum yok ağlayacak, çorbam yok taşacak.

Çocuğunu dövmeyen dizini döver.

Nüfusu iki milyonu aşan îstanbulun günlük hayatında çocuğun yeri, İstanbulun tarih kötüğü ve toplum hayatı kütüğü oları bu ansiklopedide geniş ölçüde yer almağa değer önemdedir.

Çocukluk çağının sınırını 18 yaş olarak aldık ve bu' konudaki notlarımızı müstakil maddeler hâlinde tesbit ettik.

ÇOCUK; ÂİLESÎZ, KİMSESİZ ÇOCUKLAR — Büyük şehir İstanbul, içi taham-mür hâlinde bir şarab fıçısı gibidir, gün geçmez sokaklarına, bataklarına, dârülned-vei haşarat olan türlü isim altında şenaat inlerine salkım salkım kimsesiz, veya ev, yurd kaçkını çocuklar atılır, ve eğer tezine el uzatılıp kurtarılmazlarsa, başda iffetleri, namusları, bütün insanlık cevherlerini pek çabuk kaybederler; çocukluk taravet ve güzelliğinin en revnaklı çağlarında, sefalet ve zillet çirki içinde fuhuş bâziçesi olup ezilirler ve eroin, esrar ibtüâsı ile de çürüyerek bir posa hâline gelirler; dilleri bile değişir, argo konuşurlar. Bî bak, ibî perva, İstanbul apaşları, hâneberduş âdembabalar (B.: Âdembaba) bu çocukların o mezellet ve sefalet batağında sağ kalanlarından yetişir. Gece yarısından, sonra köprü altının eski geçidleri, köprü dubalarının üstü, bilhassa o mutlak sefalete yeni düşmüş çocuklar için en kolay bulunur yatacak yer olduğundan, İstanbulda hâneberduş çocuklara «Köprüaltı Çocuğu» adı da verile gel-

ÇOCUK

— 4058 —


ÎSTAK8Ü1'

ANSİKLOPEDİSİ

— 4059 —

ÇOCUK



Köpriiaİtında uyuyan çocuklar (La Turque Kemalistde çıkmış bir fotoğraf dan) Sabiha Bo:zeah eli ile)

sesiz haneberduş çocuklar gazetelerde vt resimli magazinlerde acı sohbet veya sefalet röportajı konusu olmuş; ibretle ve hüzünle seyredilen resimler yayınlanmışdır. Fakat yazıların içinde, katıksız görgüye dayanan ve mesele üzerinde fikirleri olan tek esere rastlamadık. Bir kısmı refah içinde yaşayıp sefalet edebiyatı yapan, muhayyel kimsesiz çocuğunu, (ki muhakkak güzeldir, civanmerddir, çok çok zekidir) okuyucularına sevdirmeye çalışan acemi kibar kalemlerden çıkmışdır; bir kısmı da, sathî görüşden, satırları arasına bir takım argo kelime ve deyimler katmaktan ileri gidememişlerdir; hattâ «boğazı tokluğuna avlanırlar);, ve ((ahvalleri tahlil ve tavsifden kalem utanır» diyen Evliya Çelebi kadar hakikatci olamamışlardır. İşini çok iyi bilen bazı basın fotoğrafçıları tarafından sokaklarda, sabahçı kahvehanelerinde ve hamamlarda tesbit edilmiş ve gazetelerde ilgilileri ikaz notları yayınlanmış resimler arasında çok kıymetli vesikalar vardır. İstanbul ahlâk zabıtasının da bu konu üzerinde, cemiyet ilmi yönünden ciddî bir etüdü bulunduğunu zannetmiyoruz; belki cinsî sapıklık yolunda bir cinayet karşısında kaatili tez elden meydana çıkarabilmek için, parmak izleri ile bir sicil defteri mev-cuddur.

1958 de İstanbul Valisi bulunan Mümtaz Tarhan îstanbulda 15.000 haneberduş çocuk bulunduğunu resmen ifâde etmiştir;

o günden bu yana,, bu çocukların kurtarılması için devlet gücü harekete geçmediği için, bu rakamın çok daha kabardığı mu-hakkakdır; yine 1958 de îstanbulda «Cemiyetin kaybettiği 15.000 haneberduş çocuğun kurtarılması için bir sanayi sitesi kurulacak ve bu çocuklar orada kalifiye işçi olarak yetiştirilecek)) şeklindeki haber de bir hayalden ileri geçememişdir.



ÇOCUK, AZGIN ANALARIN KURBANI ÇOCUKLAR — Kocasını herhangi bir şekilde kaybettikten sonra bir oğlan çocuğu ile dul kalan kadın, (adam ölmüş, yâ-hud çocuğu ile karısını yüzüstü bırakıp kaçmış, veya kadını boşamış ve evlâdını aramayıp izini kaybetmiş olabilir) hamisiz ve gelirsiz olursa hem kendisini geçindirmek, hem de çocuğunu yetiştirmek için çalışmak veya yeniden evlenmek zorundadır; fakat bu durumdaki kadınlar bir erkekle gayrimeşrû münasebetler kurar ise, ve oğlan anasının bu hâlinden hicab duyarsa, kadının yanından kaçar ve büyük şehrin hâneberduşları arasına düşer, ve pek kısa zamanda iffetini de kaybederek mahvolup gider; bu gibi çocuklar, ancak mesut tesadüflerle âli himmetti adamların uzattığı el ile kurtulabilirler.

Dikim evinde çalışırken ve sokaklarda yalın ayak dolaşarak gazete satan 15 yaşında bir oğlu var iken 20 yaşında şehbaz bir tesviyeciyi çocuğun gözü önünde sözde ko-




nıişdir; ve ekseriya eşirrâ tarafından oradan alınıp götürülerek bâzîçei hevesât olurlar.

Ailesiz, kimsesiz çocukları uygunsuz şehir eşkiyâsı pençesinden kurtarmak için girişilen teşebbüsler maalesef bir toplum yarasının önemi ile ahenkli ciddiyet ve sâ-bat ile devam ettirilmemişdir, bunun en acı misâli, Atatürk devrinin vali ve belediye reislerinden merhum Muhidin Üstündağ'ın kendi eliyle kurub yine kendi eliyle kapamak mecburiyetinde kaldığı «Kimsesiz Çocukları Koruma Yurdu» dur (B.: Kimsesiz Çocukları Koruma Yurdu).

Büyük İstanbulun bu derdi çok eskidir; on yedinci asrın büyük yazarı Evliya Çelebi, meşhur seyyahatnâmesinin îstan-bula tahsis edilmiş birinci cildinde, devrinin kimsesiz çocuklarından «Hîzan Dilbe-rân» (Dilber Kötüoğlanlar) adı altında

bahsederek şunları yazıyor: «500 neferdir. Bunlar bir alay haneberduş hîzan eclâfdır ki, kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyub Babullukda, Fundada, Kumkapuda, Sam-bolada, Meydancıkda, Kilise ardında, Ta-taviada vesair fisk mahallerinde sürü sürü gezib boğazı tokluğuna seyd olunur iken sübaşınm eline düşub defterli olurlar; ahvallerini tahrir ve tavsifden kalem utanır; bunları subaşı bilir gayrileri bilmez.»

1893 Viyana Muhasarası Bozgunundan sonra Idtanbulun bu himsesiz haneberduş çocukları bâzı kalenderler tarafından ga-rib bir tarikat nizâmı .altında toplanmış ve îstanbulun meşhur Külhan Beyleri teşkilâtı kurulmuşdur (B.: Külhan Beyleri); bu apaşlar tarikatı Tanzimat (Uyanık mutlakıyet) devrine kadar bir asırdan fazla devam etmişdir.

Tanzimattan zamanımıza kadar, kim-

Kaldırım taşları üzerinde uyuyan çocuk (Fotoğrafdan Sabiha Bozcalı eli ile)

ÇOCUK

— 4060


istanbul

ANSİKLOPEötSİ

— 4061

ÇOCUK




Ne keşfi istikbal ne dahi hikmet Kılavuz ister mi görünen köy be Kopuk şıkırdımı yarın şu veîed

Günahsa ger acı sözüme tövbe.



CUKLAR — Millî ve dinî bayram günlerinde «Kızılay); (Hilâliahmer) «Türk Hlava Kurumu» (Tayyare Cemiyeti) ve ((Çocuk Esirgeme Kurumu» (Hümâyei Etfal) gibi büyük hayır kurumlarının iane rozetlerinin halkın yakasına takılması yarım asra yaklaşan zamandan beri memleketimizde bir gelenek, olmuşdur; bu rozetler îstanbulda ilk okul ve orta okul öğrencileri tarafından dolaştırılıp takılır.

Ekseriya çift çocuk olarak dolaşırlar; biri boynuna, nadiren kurdelâ ile, ve ekseriya âdi bir sicimle bir sepet asar, sepette toplu iğneli rozetler vardır, öbür çocuğun elinde de para atılacak büyük bir kumbara vardır; kumbaralar, bu iane işine memur heyetçe kilidlenmiş, mühürlenmişdir.

îâne toplayacak rozetçi çocuklar, büyük şehrin bütün nakil vasıtalarında parasız dolaşırlar, seyahat ederler.
ca diye evine alan ve kanlı macerası bu ansiklopedide tesbit edilmiş bir kadının benzerleri pek çoktur (B.: Ali, Tazı). 1945 de bir şeker bayramı günü Eminönü Meydanında yalın ayak gazete satan Dilâver adında 15 yaşında bir çocuk, bayram için birikdirdiği parasının anası tarafından alınarak kadının süsüne harcandığını, ve o sabah yanında tanımadığı bir erkekle gördüğü anasının, Dilâveri gördüğü halde bir yabancı gibi geçip gittiğini anlatmış, ve yavrucuk artık evine dönmeyi lüzumsuz görerek îstanbulun hâneberduşları arasına ka-tilmışdır (B.: Dilâver).

Aşağıdaki satırları da Cumhuriyet Gazetesinden naklediyoruz:


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin