İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə6/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91

tabaka çocuk-alrı için de, o

ÇOCUK, ÜNİFORMALI ÇOCUKLAR — Tanzimatdan sonra çocuklara çeşidli üniformaların tak lidlerini yaptı-nP igiydirmek, onları bilhassa asker esvabları ile sokağa çıkarmak istanbulluların bir zevki olmuşdu; babası veya a-nası elinden tutmuş, panta-lonunun kenarında geniş kır mızı şeridi kalpağının üstünde kırmızı çuhası ve omuzla rmd.a sırmalı apoletleri ile mini mini müşirler '(mareşaller) ak keçe den külahının üstünde bir ay-yıldız ile «Ya Hürriyet ya Ö-lüm» yazılı, ar-navud kesimi cebken poturlu ve ayaklarında arnavud fuarları ile küçücük «Kahramanı Hürriyet» ler görülürdü. Kibar

aziz de en sevgili oğlu Mahmud Celaleddin Efendiyi Osmanlı Amirali üniforması ile gezdirirdi, veçhen pek dilber bir çocuk olan bu prensin amiral üniforması- ile bir de resmi vardır; hayatının baharında ölmüş güzel prensin hâtırası için büyükanası Per-tevniyal Sultan Aksarayda «Mahmudiye» adı ile bir mekteb yaptırmış ve bu mektebe zengin bir vakıf kurmuşdu, zamanımızda o vakfın parası üe Mahmudiye Mektebinin

Amiral üniforması iie şehzade

Mahmud. Celâîeddin Efendi

(Besim: Sabîha Bozcalı)

yerine bir lise inşâ edilmiş, fakat prensin adı kaldırılarak Liseye büyükanasının ismi verilmiştir. Pertevniyal Lisesinin yakışacak bir yerine Mahmud Celâleddinin amiral üniformalı güzel resminin konulması, lise nin kurulmasını sağlıyan vakfın sahibesi Pertevniyal Valdesultanın da ruhunu şad ider sanırız.

Asker okulları gibi, o devrin resmî ve özel bütün sivil mekteblerinin de üniformaları vardı, sokaklarda üniformasını giymeden dolaşan çocuklar görüldüğü zaman okullarca cezalandırılırdı; çocuklara okullarının üniformalarının şerefini korumaya mecbur oldukları da önemle anlatılırdı, ve çocuklar mektebli olduklarının alâmeti o üniformayı giymekle iftihar ederlerdi. Zamanımızda ise ortaokul öğrencilerine bile sâdece bir okul kasketini giydirmeden okul idareleri âcizdirler, ve maalesef çocuklarımız mektebli olmakla övünme duygusunu kaybetmişlerdir.

Çocuklara yakışan en güzel üniformalardan biri de îzci kıyafetidir (B.: îzci).

ÇOCUK, ÜVEY ANALARIN KURBANI ÇOCUKLAR — Büyük şehir îstanbulda câhil ve sadist analar toz ve oğlan: pek çok çocuğun sebebi felâketi olmuşlardır. Basda ihmal ve ha-kaaret, sonra dayak, üvey analarından gördükleri işkenceye kadar varan türlü cevrü cefâ idrâki azıcık gelişince çocuğu ba,ba evinden kaçırmış, ve ekseriya korkunç sefaletin içine atmış, bir takım uygunsuz güruhunun pençesine düşerek fuhuş ve şenaat hâzîçesi yap-mısdır; bir kısmı da kötülgün hırsızlık yoluna eapmışdır (B.: Çocuk, âilesiz, kimsesiz çocuklar; Çocuk, hırsız çocuklar). Üvey analarının zulmüne tahammül edemeyerek evinden kaçmış çocuklardan bir kısmının günlük gazetelerde çıkmış resimlerinde lemek güzelli-


ÇOCUK


ÇOCUK


— 4068 —

tını, geçimini İstanbulda aramak istemiş olanlar da vardır. Bu çocuklar İstanbula ayak basar basmaz heman hepsi önce büyük bir hayal kırıklığına uğrarlar. Bir iş kapusu buluncaya kadar ceblerinde kendilerini geçindirecek paralan çok azdır; yatakları, yorganları yokdur, hattâ çocuğun koltuğunda bir çamaşır boğçası dahi yokdur. Kendilerini ilk şaşırtan mesele çok ucuz bir yatacak yer temini olur; yolda esvapları günlerce sırtlarından çıkmamıştır; îstanbulda da ilk geceler, belki, esvapları ile bir köşede büzülüp uyumakla geçirmişdir; dış görünüşleri perişanlaşır, çamaşırları da kirlenmişdir; perişanlık ve kirlilik dürüst ve âlicenab hamileri bulacak muhitlere, müesseselere girmelerine engel olur; kendilerine açılabilecek iş kapuları, müşterileri ayak takımı, hattâ ayak takımının uygunsuz güruhu olan otellerde, kahvehanelerde, aşçı dükkânlarında uşaklık, çıraklık, bula-

liginde yüzler görülür; bir ka dmm öylesine güzel bir çocuğa üvey ana ol mayı bir saadet bilecek yerde ona karşı za limâne hareketi, ruh tababetinin tedkik ko nusudur. 1936 da 13 yaşında bir mekteb talebesi iken ü-vey anasının mülevves iftirası karşısında babasından yediği bir dayak üzerine evinden kaçan bir oğlan, 1939'da bir gece Köprü altında sızmış kalmış 17 yaşında küçük esrarkeş Parça Emin olmuşdur (B.: Emin, Parça). Aşağıdaki satırları 4 kasım 1962 tarihli Hürriyet Gazetesinden alıyoruz: ((Evvelki gece yarısı polis ekibi Ka-sımpaşada Zekeriye Sokağında serserîyâne dolaşan Engin Güner adında 10 yaşında bir çocuk yakalamışdır. Çocuk şunları söyle-mişdir:

— Üvey anamın zulmünden kaçdmı... Okmeydanmda Dereboyu Sokağında oturuyoruz, babanı Fahrettin gümrükde memurdur, üvey anam beni döverken seyirci kalıyor, ben artık o eve dönmem, amıcamı anyacağım, bulamazsam gazete satacağım, Kasımpaşa İlk Okulunun üçüncü sıngındayım, gazete satarak okumaya çalışacağım...):

Gazetelerde yayınlanan bu gibi. haber lerin sonu nereye varmışdır öğrenilemez, üvey ana kurbanlarından Engin Günerin amıcasım yahud civanmerd bir hami bulmuş olması temenni edilir.

ÇOCUK, VİYANA ÇOCUK KOEOSü — Dünyanın en eski ve çok şöhretli çocuk korosu, 1949 ve 1964 de, on beş yıl ara ile îs-tanbula iki defa gelmiş ve çok başarılı konserler vermişdir. Aşağıdaki satırları Ses Mecmuasından alıyoruz:

«En büyükleri 14, en küçükleri 10 yaşında olan tertemiz kıyafetli pırıl pırıl yüzlü 21 erkek çocuk. Bunlar 5 asırlık bir geçmişi olan dünyaca tanınmış Avusturya Çocuk Korosunun üyeleridir. Onbeşinci asır-


Engin Çocuk, 1962 (Kesim: S. Bozcah)

. istanbul

da İmparator Maximilian devrinde kurulan bu koro, Franz Schubert gibi usta bir besteciyi de yetiştirmiş ve klâsik müzik âlemine hediye etmiştir.

«öteden beri, Avrupa'nın belli başlı sanat merkezlerinden biri olan Avusturya, tarihin talihsiz ülkelerindendir. İyi gün lerin yanı sıra, çok kötü gün görmüş, harî> lerde istilâya uğramış, türlü sarsıntılar geçirmiş, fakat İmparator Maximilian'ın kurduğu bu koro geleneğini ve yaşayışını de vam ettirebilmiştir. Koronun üyeleri hep erkek çocuklardır. 8 yaşına gelen her Avusturyalı erkek çocuk, basit bir ses elemesinden geçtikten sonra bu koroya girebilir. Ka zananlar l yıllık bir eğitime tâbi tutula caklar, yedek koro ekibine katılır ve sonra, da dört yıl devam eden bir koro okulu eğitimi görür. Okulun ilk yılında küçük öğrenciler Viyanalı .ailelerin yanında pansiyoner kalırlar. Sonraki yıllarda ise okulda yatılı olarak öğrenime devam ederler. On yaşma gelen ve normal olarak sınıfını geçen her öğrenci, Avusturya eğitim kurallarına göre ilkokulu bitirmiş sayılır. Çünkü bu dört yü koro çalışmaları sırasında çocuklar hem okullarda okuyan akranları gibi normal derslerini görmüşler, hem de son öğrenimi yapmışlardır.

«Viyana'nın Angarten Palais diye anılan semtindeki okul, 14 yaşında bitmiş olur. Bu yaşa gelen erkeklerin sesleri kalınlaştı-ğı ve okula kız öğrenci alınmadığı için, mezunlar müzik çalışmalarına başka sahalarda devam ederlerken, eskilerin yerini yenileri alacaktır. Türkiyeyi ziyaret eden Çocuk Korosu (1964 de) okulun ikisi asıl, biri yedek olan üç korosundan biri ve asıl olanıdır, iki konser verdikten sonra altı ay devam edecek bir uzak doğu turnesine çıkmışlardır. Koro yöneticilerinin eski bir halk türkümüz olan ((Süpürgesi Yoncadan Emi-nem»i repertuarlarına almıya karar vermeleri şehrimiz sanat çevrelerinde memnuniyet ve takdirle karşılandı. Memleketimizde,-öteden beri müsbet sanat hareketlerini desteklemekle de ün yapan Yapı ve Kredi Bankası, bir cemile olmak üzere koro müdür, idareci ve üyelerine hâtıra mâhiyetinde birer cura hediye etti.

«Çocuklarla birlikte memleketimize gelen koronun müdürü !Walter Tautsehing ve yöneticisi Helmut Froschauer de korodan yetişmedir. Sahnede görülen kız çocuklar da erkekdir; zira; koroya yalnız erkek ço-



— 4069

ANSİKLOPEDİSİ

cuklar alınır; (okunan parçaların konuları icabı kız gerektiği zaman oğlanlar kız kıyafetine girerler), körpe seslerde kız erkek fark olmadığı için yadırganmaz.» (Ses Mecmuası).

Viyana Çocuk Korosunun üniforması siyah pantalon ve beyaz bahriye neferi bluzudur, bâzı sahnelerde frank yahut memleketlerinin millî kıyafetlerini giyerler.

ÇOCUK, YURDUN HEE HANGİ BiR YERİNDEN 1STANBULA KAÇAN ÇOCUKLAR — Türkiyeniıı hemen her tarafından baba ocağını bırakıb İstanbula kaçan çocuklar pek çokdur. Maceraperest, dolayısı ile zeki çocuklardı; çoğunlukla köylü olub zekâları köy hayatı mahrumiyetlerini kuvvetle duymalarına yol açmış, bir nefis güveni ile de.baba ocağını terk ederek türlü vâsıtalarla İstanbula gelmişlerdir. İçlerinde küçük yaşda yetim ve öksüz kalmış, bah-

Viyana Çocuk Koro sundan bir çocuk

Koro üniforması ile, koro erkek kıyafeti ile ve koro kız kıyafeti ile (Besim: S. Bozcah)



ÇOCUK

— 4070 —


İSTANBUL

ANSÎKLOPEDÎSİ

4071 —

ÇOCUK



şıkçüık gibi hiz ' metler olur; bu işlere de önce ya boğazı tokluğuna ve yatacak bir yer karşılığı, veya küçük bir gündelikle girerler. Vücud yapıları düzgün, kaş ve

Mehmed Aslantaş (Resim: S. Bozcalı)

göz nakışları da hoş olan çocukların talii biraz açık görünürse, bu iltifatın ardında, da kendilerini büyük bir tehlike, iffet ve namuslarını yitirme tehlikesi bekler. Kötü, çirkin teklif, bazan kendilerine is veren adam tarafından yapılır; bâzan da bu tehlike, İstanbula ayak basar basmaz, böyle çocukların yollarını gözleme ihtisas sahibi uygunsuz adamlarla karşılaştıklarında, derhal belirir; bir mânevi ağabey, baba, amı-ca, garibe iyilik yapmasını sever insan rollerini pek iyi başaran bu adamlar baba ocağı kaçkını çocuğu pençelerine geçirmek -de ve kötü arzularına ram olması için ikna ve iğfalde nadiren güçlük çekerler. Zamanımızda İstanbul Ahlâk Zabıtası bir Çocuk Bürosu kurmuşdur (B.: Çocuk Bürosu, Polisde); bu büronun şehre saldığı sivil ekiblerin vazifelerinden biri ve ihtisası da bu gibi çocuklar derhal teşhis ederek himayesine almak ve icab ederse memleketine ve köyüne geri yollamak, veya Istanbul-da kimsesiz çocukları yetiştirme yurdların-dan birine veya erbabı nâmusdan bir işverenin yanma yerleştirmekdir; baba ocağını bırakıp kaçmış bir çocuğun bu ekip-leden biri ile kasdasması bir hüsni tesadüf •-dir. 1962 de «cin gibi zeki bakışlı ve temi/,, içinde bulundukları cemiyetin kötülüklerinden bihaber, çalışmak için Samsun'un bir köyünden İstanbula kaçmış» 14 yasında ^Ahmed Aslantaş İstanbul Polisinin Çocuk Bürosunda Yeni Sabah Gazetesi muhâbir-- lerinden Yener Tuğrul ile şöylece konu'ş-muşdur : ((Köyde babam var, fakat ancak kendi karnını doyurabiliyor; çalışmak için sekiz ay evvel İstanbula kaçdım; 2,5 lira gündelik ile Sirkecide bir kahvehanede garson oldum; beni iki gün önce çalışdığım kahveden koğdular (?), sokakda kaldım;

beni köyüme göndermeyin, ben okumak istiyorum.» Sabıkası olup olmadığı sorulduğunda «acâib bir şekilde» bakarak: — Sabıka ne demek?... diye sörmuşdur. Okumak istediğini söyliyen, sabıkanın ne olduğunu bilmiyen, çalışdığı kahvehaneden niçin ko-ğulduğunu belki de hicabından anlatamayan, yâhud kendisi tarafından anlatılıp da Y. Tuğrul tarafından gazeteye yazılmayan bu Ahmed Aslantaş'ın «cin gibi zeki bakışlı» olmasına rağmen bir okul disiplini içine girerek tahsilini sağlayabileceği her halde vârid olmasa gerekdir. Köyündeki baba ocağını bırakıp iş bulmak için İstanbula kaçan maceraperest çocuklar, toplum hayâtımızda büyük meselelerden biridir.



(B.: Park-

ÇOCUK BAĞÇELERİ

lar).


ÇOCUK BÜEOSU — Korunmaya muhtaç çocukları kurtarma yolunda istanbul Emniyet Müdürlüğünde müstakil bir bürodur; Emniyet Müdürlüğü Merkez binasında ve doğrudan emniyet müdürlüğü ma-kaamına bağlıdır, kurulub çalışmaya bağladığı tarih 26 Ocak 1962, kurucusu o zamanın emniyet müdürü Necdet Uğur'dur:

Bu büronun kuruluşu, toplum hayatımızı da tahakkuk ettirilmiş büyük işlerden biridir; Necdet Uğur bir basın toplantısında Çocuk Bürosunun gerekçesini şöylece anlatmışdır:

((Suçların önlenmesi konusunda en önemli meselelerden biri korunmaya muhtaç çocuklar problemidir. Bu çocukların büyük bir kısminin suç çevreleri ile henüz, bir teması olmamışdır. Birinci ve en önemli mesele bu durumda olan çocukların suça yönelmeden önce sokakdan kurtarılıp korunmasıdır. İkinci mesele çocukların suça yönelmiş olanlarının' kurtarılmasıdır. Yetişkin suçluların çevresinde ve etkisinde yaşayan çocuklar suça doğru hızla sürüklenmektedirler; bu çocukları kurtarmak için elimizde hemen hemen hiç imkân yoktur. İlgisizlik devam ettiği takdirde bu co cuklar geleceğin (hiç tereddütsüz) sabıkalı suçluları olacaklardır. Bunun sorumluluğu da derece derece hepimizin olacakdır. İşte bu konu üzerinde çalışmak üzere Emniyet Müdürlüğünde bir Çocuk Bürosu ku-rulmuşdur.K.

Çocuk Bürosu, kız ve oğlan 18 yaşına kadar olan çocuk ve gençlerle ilgilenmek-

tedir. 18 yaşını doldurmuş olanlar cezaî ehliyetini müdrik sayılırlar.

Polise gelişlerinin sebebleri incelenir. Büro o çocukların aileleri, okulları ve diğer ilgilileri ile görüşür. Ruh sağlık merkezleri ile işbirliği yaparak çocuğun suça doğru yönelmesinin sebeblerini meydana çıkarmaya çalışır ve çocuğun suça yönelmesine sebep olan aksaklıkların giderilmesi için, yerine göre çocuğa veya ailesine yardımcı olabilecek yerlere müracaatı sağlar. Fakat şurası da acı bir hakikattir ki, çocuk bürosunun yardımcı olarak gördüğü resmî ve özel müesseseler kâfi değildir, mevcudlar da gereken önemle iş birliğinde büroya zahir olmamaktadır.

Çocuk Bürosuna yardımcı olabilecek resmî ve özel müesseselerin temsilcilerinin büroya giderek oradaki günlük faaliyeti, yakından görmeleri gerekir. Büronun evrakı, fişleri, cihan edebiyatında kahramanları bahtsız olmuş çocukların tomar tomar müsveddeleridir.

ÇOCUK CANBAZLAR, AKROBATLAR,

— îstanbulda devir devir çocuk canbaz ve akrobatlar yaşlarından umulmayan hünerlerle büyük şöhret kazanmışdır. Üsküdarlı Vâsıf Hoca bize tevdi ettiği bir notda şunları yazıyor: «1880 ile 1885 arasında İstanbula bir sirk gelmişdi. çeşitli milletden 'çeşitli hüner sahibini toplamışlar, Japon ve Çinliden Kızılderililere kadar vardı. Kızılderili 13-14 yaslarında Mira Miro Vanznci adında bir oğlan vardı ki hem ırkının kendine has çizgileriyle güzel bir çocuk, hem de emsalsiz bir nişancı idi. Eğersiz, çulsuz, çıplak bir ata biner, yanına sekiz on. aded küçük ve kısa saplı balta alır, sirkin kurulduğu Çırpıcı çayırında ortaya dikilen ağac-dan oyma acayip bir Cin-Şeytan başlı sırık etrafında dört nala sürer, at koşarken çocuğun başındaki rengârenk tüylü serpuşu açılarak evvelâ bir hoş temaşa olurdu, sonra o küçücük baltaları ağaç sırığa fırlatır ve hepsi de yukardan aşağıya ayni hizada dümdüz saplanarak dizilirdi, bir tanesi bile sağa veya sola kıl kadar oynamaz, üstelik baltaların sapları da ayni hizayı tu t n irdi. Hünerinden sonra dolaşır, kendi resmini hâtıra olarak l kuruşa satardı. İstanbullular bu çocuğu o kadar takdir etmişdi ki, resmine 5 kuruş, bir mecidiye verenler de olurdu. Yine o tarihlerde Canbaz Nuri adında 16-17 yaşlarında bir ip canbazı ço-

cuk büyük şöhret kazanmışdı, fakat kendi yolsuz hareketleri ve uygunsuzlukları ile sefalete düşerek sonunda hırsız oldu, hapishaneye düşerek mahvoldu (B.: Nuri, Canbaz)».

İkinci Abdülhamidin son saltanat yıllarında İstanbula gelmiş ve Beyoğlunda Konkordiya Tiyatrosunda hünerler göstermiş İngiliz Morgan canbaz ailesinden Charles Morgan adındaki bir çocuk da kız kardeşleri ile beraber büyük bir şöhret kazanmışdır, ki büyük ablası devrin namlı hafiyesi Fehim Paşaya Metres olmuşdu (B.: Morgan Ailesi. Morgan, Charles).

1940 ile 1943 arasında Hüseyin adında 14-15 yaşlarında bir çingene çocuğu, yalın ayak, pırpırı kiyâfet Balıkpazarı meyhanelerinde dolaşır, yaşından ve kılık kıyafetinden aslaa umulmayan öyle akrobasi

Mira Miro Vanzai (Resim : Sabilıa Bozcah)



ÇOCUK

4072 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

4073

ÇOCUK



hünerleri gösterirdi ki, eğer elinden tutacak bir menecer bulmuş olsaydı belki devrimizin en büyük akrobatlarından biri olurdu, bahtsız şopar bir koruyucu bulamadı, sefalet içinde mahvoldu (B.: Hüseyin, Küçük Akrobat). Zamanımızda yaşından umulmayan hünerler göstermiş bir akrobat çocuğu da Erdoğan Durguner'dir (B.: Dur-guner, Erdoğan).

Söylemeğe hacet yoktur ki, canbazlık, akrobatlık aslında çocukluk çağında elde edilen hünerler mümkindir, ve bu çocuklar hemen daima İstanbulun ayak takımı arasından çıkmışlar, yahud, menşei ayni tabakaya bağlayan bir canbaz babanın oğlu olmuşlardır.

ÇOCUK ÇIRAKLAR — (B.: Çırak).

ÇOCUK DİLENCİLER — İstanbulda dilenciliği iş, meslek edinmiş çocukların sayısı da hayli yüksekdir; çocuklar bu müs-tekreh yola, hemen istisnasız dilenci irad-cılannın âletleri olarak atılmışlardır. Bir kısmı, yüzlerinden edeb, hicaib perdesi yırtılmış, yüreklerinden haysiyet, şeref, namus cevherleri kazınmış her uzvu yerinde, sağlam çocuklar, bir kısmı kör, topal, çolak, ayakları, bacakları, kolları, elleri iğri büğrü sakat çocuklardır; sakat çocukların çoğu için de, dilenci menecerleri, organizatörleri tarafından bilhassa vahşiyâne sakat edildikleri söylenir; hattâ bir kısmının, pek küçük yaşlarda bu maksadla çalınmış çocuklar olduğu da kuvvetli rivayetler arasındadır; 194:3-1944 arasında, diz kapaklarından iki bacağı kıvrılarak acâib bir sekle sokulmuş, ellerini ve kollarım ayak ve bacak yerine kullanarak gövdesini, bağdaş kurup oturmuş, şekilde yürüyerek dolasan 15-16 yaşında zeki, şirin ve hattâ güzel Abdullah adında bir dilenci oğlan, anasının, babasının yüzlerini tamamen unuttuğunu, ama, küçücük iken koşup oynadığını, güzel güzel esvapları olduğu bir hayal gibi hatırladığını söylemişdir. Faillerinin yeri idam sehpâları olmaları gereken bir facia konusudur.

İstanbulda görülen bir kısım dilenci çocuklar da kendileri avuç açmazlar, yaşlı kör dilencilere romorkörlük yaparlar, onları yedekte dolaşdırırlar. Bir de kucakların-da'küçücük çocuklar, hattâ memede bebeklerle dolasan kadın dilenciler vardır (B.: Dilenci). Kötü yollara sapmış çocuklardan

ıslâhı en güç, hattâ imkânsız olanı çocuk dilencilerdir.



ÇOCUK DOSTLARI DERNEĞİ — Başı boş, çok güç durumda ve ekseriya kimsesiz olan 11 ile 18 yaşları arasında (şimdilik) erkek çocukları bir yurdda korumak, okula veya işe göndererek meslek sahibi kılmak için 1949 yüında kurulmuş bir hayır derneğidir; kurucuları Süreyya Ağa-oğlu, îffet Halim Oruz ve Şevket Rado'dur; dernek, 1951 de İcra Vekilleri Heyeti kararı ile umumî menfaatlere hadim cemiyetlerden sayılmışdır.

Dernek üyeleri yılda en az 6 ve en çok 120 türk lirası ödemeyi taahhüd ederler; diğer gelir kaynakları müsamere, konser, temsil, yemekli toplantılar ve emsali yardımlarla bankaların, hayır sahihlerinin ve resmî dâirelerin bu gibi derneklere yapa geldikleri yardımlardır. 1963 yılı gelir gider tablosunda Çocuk Dostları Derneğinin 154, 560 lira gelir sağladığı; 25,960 lirasını gıda maddeleri, kira bedelleri, giyim giderleri, çamaşır masrafları, çocukların harcadıkla-. rı ve sair zarurî masraflara harca.dıkdan sonra büdçesini 128,600 lira gelir fazlası ile kapadığı görülmüşdür.

Dernek ük çocuk yurdunu 1949 yılı baziran ayında Feneryolunda kira ile tutulmuş bir köşkde tesis etmişdir ve yurd bu binada 1962 yılı haziranı sonuna kadar 13 sene kalmısdır. Bu on üç yıl içinde himayesine aldığı çocukları kendilerine bir kazanç temin edinceye kadar iaşe etmiş, barındırmış, giydirmiş, ceb harçlıklarını vermiş, okullara göndermişdir. Feneryo-lundaki yurd binası 1962 de tahliye edilerek sahibine teslim edilirken yurdda altısı ilk okula ve sekizi de ortaokul ile liseye giden 14 çocuk bulunuyordu. Bina tahmiye-sine okullarda imtihanların bitimine ve yaz tatiline rastladığı için, bu çocuklardan 2 çocuk kampa, 3 çocuk ailesine yardım etmek üzere evlerine, 5 çocuk yardıma lüzum görülmeyerek ailelerine, 3 çocuk da himayelerini taahhüd eden hayır sever aileler nezdine gönderilmiş, l çocuk işe verilmişdir.

1962 - 1963 ders yılı başında Çocuk Dostları Derneği Ayazağada kendi malı olan arsada 40 çocuk barındırabilecek ve her türlü huzur imkânlarını sağlayacak bir yurd binasının temelini atmış, bu yapı tamamlanıncaya kadar da Esentepede mu-

vakkad bir yurd açmıştır ve muvakkat yurda ancak altı çocuğu himaye âguuşuna ala-bilmişdir.

Çok temiz ve kibar ellerde bulunan derneğin 25 Mart 1964 tarihli idare heyeti raporunda inşâ halinde bulunan yurd binası için şu satırlar yazılıdır:

«Mevcud imkânlarla 1962-1963 de hayalimiz olan yurd binasının ancak karkas kısmını tamamlayabildik, mütebakisinin ikmali için daha 250 bin liraya ihtiyacımız vardır. Bu paranın toplanması için Milliyet Gazetesi ile temas halindeyiz. Milliyet Gazetesi bir kampanya açmayı düşünmektedir. Ancak hiç şüphe yok ki şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da kendi dostlarımızın bu işte bize en büyük yardımcı olacağına inanıyoruz.»

1964 yılında Hayat Mecmuasında Çocuk Derneği ile derneğin Esentepedeki muvakkat yurdu hakkında şu yazı yayınian-mışdır:

«1949 dan beri himayelerine aldıkları çocukların hepsi, bugün birer meslek ve ev bark sahibi olmuşlar. Derneğin yardımile Sanat Okulundan mezun olan Ali, şimdi bir otomobil fabrikasında, âmirlerinin takdirini kazanmış bir işçi, bir diğeri de İstanbulun büyük firmalarından birinde 1200 lira maaşlı bir ustadır.

((Ankara trafik, şubesi memurlarından biri ve Aııadoluda İngilizce öğretmenliği yapan bir öğretmen, hep derneğin çabalarının bir meyvasıdır.

«Bir çocuğun memlekete yararlı evlâd olarak yetişmesi için mutlaka ana baba ihtimamına ihtiyacı yok. Öyle çocuklar vardır ki, her şeye rağmen bugün bir hiç olarak ortada kaldıkları halde, ellerinden tutan oldu mu, gayretle «iyi vatandaş)) olmasını başarmışlardır.

((Bugüne kadar hayırsever vatandaşlarımızın yaptıkları yardımlarla yetiştirdiklerinin memlekete faydalı birer fert olduklarını gören dernek, şimdi de Ayazağada satın aldığı 14 dönümlük arazide, her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya müsait bir bina yaptırıyor. Fakat 40 çocuğu barındıracak bu yeni yurt binası, yarım kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

«Geçenlerde demeğin İdare Heyeti toplantısına gittiğim vakit, hepsi hanım olan üyeler : — Biz büyük bağışlar istemiyoruz. Yapılacak bir tek liralık yardımın bile, bi-

zim için değeri çok büyükdür... demişlerdir.

((Çocuk Dostları Derneğinin Esentepedeki muvakkat çocuk yurtlarına gittik. Bizi kapıda:

Bombolâki bombolâki bom bom bom Zombolâki zomboîâki zom zom zom Ah misafirler, vah misafirler!... Yasa misafirler!...

diye alkışlarla karşılıyan altı çocuğun gözlerinde, sıcak bir yuvaya sahip olma ümidinin ışığını görmek mümkündü.

((Yurttaki gündelik yaşayış tam bir aile hayatı. Sabah yurdun çalar saati olmadığından, yurt müdürü İlhami Polater'in altıda kampana çalmasile başlıyor. Çocuklar yıkanıp giyindikten sonra, yataklarını topluyorlar ve hep birlikte kahvaltı ediyorlar. Karşılıklı saygı esas olduğundan, bütün yemeklerde beraber masaya oturulup, beraber kalkmak şart. Öğleden evvel okula giden çocuklar, öğle yemeğini takiben ders çalışıyor, sonra da açık havada oyun oynuyorlar. Gecelerini ise okumak ve müzik dinlemekle geçiriyorlar.

«Yurda alınan çocukların yaş haddi şimdilik 10-18 arasında. Evde işleri bölüşmüşler. Her gün biri sofrayı kuruyor, biri bulaşığı yıkıyor, diğer biri de tabakları kuruluyor. Ortada bir döküntü görmek mümkün değil. Çocuklarla konuşurken 13 yaşında bir afacan:


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin