İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə8/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   91


— 4083

4082 —
ÇOCUK

lar her odasında bir ailenin barındığı kırkar ellişer odalı Yahudhâne denilen hana benzer apartmanlardan birinin içine atar. Fakat bu Yahudi manavın bir Türk çocuğu ile Yahudihaneye girdiğini tam o sırada yoldan geçen bir yeniçeri neferi görür : «Tiz getirdiğiniz müslüman masumu verin!» diye gürleyerek Yahudihânenin kapısına dayanır. Yahudihânedeki Yahudiler büyük bir. yaygara kopararak yeniçerinin başına üşüşür, yeniçeri de etrafına yoldan geçen müslümanları toplar. Yeniçerinin elinden kurtulamıyacaklarını .anlayan Yahudiler «Yemiş vermek için çağırmıştık» diye Ahmedi teslim ederler, fakat çocuğu alan yeniçeri bununla kanaat etmez, etrafına toplanan müslümanlarla Yahudihâne-de bulunan* elli kadar' erkeği toparlıyarak yollarda peşlerine takılan büyük bir kalabalık ile gürültülü bir alay halinde Eyyub-da yazlık yalısında oturan Sadrazam Si-lahdar (Şehid) Ali Paşaya götürür, macerayı çavuşbaşı ağaya nakleder, o da sadrâzama bildirir. Ali Paşa, çocuğu görüp birkaç akçe ihsanında bulunur ve: ((Seni çalıp saklamak murad eden yahudileri görsen bilir misin?);, diye sorar; çocuk «Bilirim!» der. Elli kadar Yahudiyi getirirler, çocuğa gösterirler. Ahmed de: «Bu çaldı, bunlar da sakladı.» diye üçünü ayırır. Kıyafetleri değiştirilerek Yahudileri dört beş defa çocuğa, gösterirler; Ahmed de her seferinde aynı adamları seçip çıkarır. Bunun üzerine Ali Paşa, çocuk hırsızı manav ile iki suç ortağının idamlarını emrederek diğer mev-kufler serbest bırakılır, mahkûmlar da Ba-lat'm muhtelif yerlerinde asılırlar.

Bibi.: Râşid Tarihi, IV.

ÇOCUK HIRSIZLAR — îstanbulda kendi başına ve hesabına hırsızlık yapan çocuklar, büyük çoğunluk ile mutlak sıkıntı içinde kalmış, hattâ aç kalmış, kimsesiz bedbaht çocuklar olmuşdur. Yakalanıp mahkûm olduktan sonra da ((hırsız» damgası altında, iffet ve namusları ile birlikde, insanlığın süsü olan bütün iyi sıfatlarım kaybetmişlerdir. Bu bahtsızların çoğu da 16-18 yaş arasında, para kazanma, iş bulma macerası ile îstanbula gelerek burada en küçük bir yardım, himaye göremeyen. . sokakda kalan, şaşkına dönen, önlerine bir fırsat da çıkınca, hayli tereddüt ettikden sonra çalan küçük delikanlılardır Aslen is-

İSTANBUL

tanbullu olup da hırsızlık yoluna sapan çocuklar ise, önce türlü sebeblerle kötü kişilerin eline düşerler, iffet ve namusları kirletilir, olgun çağda sabıkalı hırsızlarla da ülfet ederek, ya kendi başlarına, yahud onların el ulağı olarak hırsızlık yoluna saparlar.

Cinsî sapıklara vücudunu kiralayan iffetsiz çocuklar ve küçük delikanlılar, bâzi-çei lıevesât olduğu adamın üzerinde büyük paralar gördüğünde, bu gibi münasebetler ekseriya bir alkollü içki âlemi ile başladığından ve son durağı da bir otel odası, han odası, her halde tenhâ bir yer olacağından, adamı, kendisinden istediğini alıp sızdıktan sonra, çalmak için öldürmekden, bir katil olmakdan dahi çekinmezler.

Hemen hepsi yakalandıkları zaman yalın ayaklı, yarım pabuçlu, üstleri çul ça-çutlu perişan âdi hırsız çocuklar arasında ((kleptoman» denilen ruh hastalarına, yâni ihtiyacı olmadığı halde çalan çocuğa pek az rastlanır. O bahtsızların, hepsi bidâ-yetde korunmaya muhtaç çocuklardır (B.: Çocuk Bürosu).



ÇOCUK HIRSIZLARI; ÇOCUK HIRSIZLIĞI — tstânbulda, hattâ memleketimizde, öldürme tehdidi ile zengin ailelerinden büyük paralar çekmek için çocuk hırsızlığı, yani çocuk hırsızlığının gangsterlik sekli görülmemişdir. Fakat büyük şehir zabıta vukuuâtı arasında bâzan çocuk hırsızlıkları da kaydedilmişdir.

Bunlar da önemli vak'alardır. Zira çalınan çocuklar daima sabî olmuş, ve bu çocukların göz, el, kol, ayak, bacak gibi uzuvları sakat edildikden sonra dilencilik yoluna sevkedildikleri en feci ihtimal olarak kuvvetle söylenegelrnişdir. Çocuk hırsızlarının bir kısmının da göçebe oba çingeneleri olduğu, çaldıkları çocukları çingene-leştirdikleri, veya memleketimizin başka bir köşesinde eylâdsız ailelere evlâdlık olarak sattıkları bu konunun edebiyatına geç* mistir. Fakat çalman çocuğun adı ile belli bir vak'a tesbit edemedik. Kayb olup da bulunamayan ve çalınmış oldukları üzerinde durulan sabilerin bir kısmının bir ka zaya kurban gitmiş ve feci âkibetleri öğ-renilememiş olanları da düşünülebilir. Son yıllarda çocuk hırsızlığı vak'alarmın en mühimmi, İstanbul basınında çok geniş bir yer almış ve üzerinde uzun zaman durul-

ANSİKLOPEDİSİ

muş Ayla Özakar adında küçük bir kız çocuğunun güpe gündüz şehir ortasında kaybolması vak'asıdır (B.: Özakar, Ayla).

îstanbulda kadimdenberi bu konuda meşhur bir rivayet de küçük müslüman türk çocuklarının yahudiler tarafından çalınıp ((İğneli Fıçı» ya atıldıkları efsânesidir. Tarih kaynaklarımızda yahudiler tarafından bir çocuk çalma vak'ası var ise de iğneli fıçısı yokdur (B.: Çocuk, Hırsızı Yahudiler Vak'ası).

ÇOCUKLARI KORUMA BİRLİĞİ — İstanbul Vilâyeti ve Belediyesi tarafından kimsesiz çocukları korumak için kurulmuş bir bürodur; Sultanahmedde Divan Yolunda Ticarethane Sokağındadır; 1949 da kabul edilmiş 5387 sayüı kanuna göre ve Belediye kanunları hükümleri gereğince 1956 yılında teşekkül etmiş, 1957 de 5387 sayılı kanun kaldırılıp yerine 6972 sayılı kanun kabul edilince Birliğin nizâmnâmesi de bu yeni kanuna göre tâdil edilmiş ve Birlik faaliyete: l — Anası ve babası olmayan çocukları; 2 — Anası ve. babası belli olmayan çocukları; 3 — Anası ve babası tarafından terk edlmiş çocukları; 4 — Anası ve babası tarafından ihmal edilerek dilenciliği ve alkollü içkiler ve esrar gibi uyuşturucu maddeler kullanmaya sevkedilen çocukları koruma faaliyetine geçmişdir; Birlik bu hizmeti Millî Eğitim ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıkları ile müştereken ifâ etmektedir; fakat yukarda zikredilen kanun gereğince Birliğin bir çocuğu koruması için, o çocuk hakkında Sulh Hukuk Mahkemesinin korunma kararı vermesi icab etmektedir. Birlik adına korunacak çocuklar için yaş haddi, her iki rakam dahil, 5-18 olarak tesbit edilmişdir. 1963 yılında Çocukları Koruma Birliği adına:



  1. — Koruyucu aileler yanında 5-5;

  2. — Darülaceze Çocuk Kreşinde 100;

  3. — Çocuk Esirgeme Kurumunun Ey-
    yub, Kasımpaşa ve Kocamustafapaşa Ba
    kımevlerinde 85;

  4. — Atatürk Yetiştirme Yurdunda
    200;

  5. — Ağaçlı Yetiştirme Yurdunda 100;

  6. — Büyükçekmece Yetiştirme Yur
    dunda 120;

  7. — Küçükyalı Yetiştirme Yurdunda
    150;

ÇOCUK

  1. — Yakacık Yetiştirme Yurdunda
    240;

  2. Muhtar Özkaya Yetiştirme Yur
    dunda 22;

10 — Büyükçekmece Kız Yurdunda 30; ki cem'an 1102 kimsesiz çocuk bulunuyor-du.

1963 yılında bebekden 5 yaşına kadar olan kimsesiz çocuklar ile.- geri zekâlı çocuklar için de bir yetişdirme yurdy. inşâ edilmişdir, ve bir deneme olarak _önce 30 çocukluk bir kadrosu olacakdır, iyi sonuç verirse çocuk sayısı arttırılacakdır.

Çocuk konusunda toplum hayatımızın büyük derdlerinden biri, anasını kaybetmiş olub da sadist üvey anaların elinde zalimane hırpalanan bahtsız çocuklardır (B.: Çocuk, evinden kaçan çocuklar); kanunî imkânsızlık ile Çocukları Koruma Birliği o bîçârelere maalesef elini uzatamamaktadır

(1963).


Hakkı GÖKTÜRK

ÇOCUKLARIN GECELERİ FENERLİ SEFER DUASI ALAYI — Tanzimattan ön çeki devirde sefer zamanları, «sabinin duası makbul olur» denilerek îstanbulda ilk rnekteb çocukları toplanır, geceleri büyük bir alay tertib edilir, alayda binlerce çocuk cebhedeki orduların muzaffer olması için yüksek sesle dua ederdi; lıem şirin, hem rikkat uyandıran bir sahne olub alayı şey redenler de ayrıca, gözleri yaşararak, dua ya iştirak ederlerdi 1183 (milâdi 1769). Rus seferi içinde duacı çocuk alayının yapılmaması için şayanı dikkat bir ferman vardır; fermanın bugünkü dile çevrilmiş sureti sudur:

«İstanbul Kadısı faziletli efendiye;

((İslâm askerinin manzur ve muzaffer ve düşmanın mağlûb ve kahrolması için müslüman çocuklarının alay gösterip dua etmesi icad edilmişdir, geceleri 100-150 ve daha ziyade çocuklar kandiller ve fenerlerle sokak ve mahalleler arasında dolaşırlar. Fakat çocukların arasına dua alayı temaşası bahanesiyle bâzı erâzilden kimseler girip türlü f es adlar olmasına sebep olacağından bundan böyle çocukların cemiyet ile sefer duasına çıkmalarına ruhsat verilmeyecek-dir; eğer geceleri duacı çocuk alayları görülecek olursa çocukların babaları hocaları ve şâir lâzım gelenler mes'ul tutulacak-



ÇOCUK

— 4084


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

4085 —

ÇOCUK




len» ailesinin Hürriyet Gazetesi tarafından umumî efkâra aksettirilen macerasıdır.

Bir serbest iş adamı olan Mustafa Bilen ev kadını eşi Bayan Kudret Bilen o ta-rihde dokuz evlâd sahibi mesut bir âledir;




Bilen Ailesi

Soldan sağa ve yukardan aşa.ğı (yaşlar rakamla gösterilmiş. tir): Anne Kudret (31), Baba Mustafa (39), Bingül (17), Ab. dullah (150, Nurgül (13), Songül (11), Tahir (9), Saadet (7), Taner (5), Tuncer (2), Tülin (l).

(Resim: M. Teoman'ın fotoğrafından S. Bozcalı)
dır; bu yasağın ilgililere gereği gibi anlatılması. »

Güzel ve asil bir duygu ile yapıla gelen bu dua alaylarının bir takım ahlâksız hayta güruhu yüzünden yasak edilmesini ga-ribsememek lâzımdır. Hükümet o er azil güruhunun hakkından gelemeyecek acze düş-müşdür; 1769 târihinde İstanbulun asayişinin temini, korunması ile görevli yeniçeriler ve acemioğlanları, kendileri bu türlü rezaleti ve şenaati irtikâb eden bir şehir eşkıyası haline gelmiş bulunuyordu (B.: Yeniçeriler; Kolluklar; Acemioğlanlar).



ÇOCUKLARIN KÖŞESİ (İstanbul Ead-yosuada) — Aşağıdaki notu Ses mecmuasının (B.: Ses) 1962 yılında bir müddet devam edib sonra ardını kesdiği «Radyo Programları İlâvesi» ııden alıyoruz.

«Pazar günleri 10.00 - 10.30 arasında yayınlanan Çocukların Köşesi programı, Radyo Çocuk Kulübü tarafından hazırlanmaktadır.

«Radyo Çocuk Kulübü ilk olarak 1952 senesinde kurulmuş iki sene devam eden bir çalışmadan sonra, 1954'te bazı sebepler dolayısiyle faaliyetine ara vermiştir. 1956 yılında yeni bir anlayışla, yeniden kurulmuş ve metodlu bir çalışma ile günümüze kadar gelmişdir.

«Bugüne kadar yüzlerce küçük bu yuvaya gelmiş, sanat yeteneği olanlar her geçen gün bu yeteneklerini mükemmele doğru götürürken diğerleri de bilgi dağarcıklarına büyük şeyler koymuşlardır. Kısaca söylemek icab ederse «Radyo Çocuk Kulübü» bir eğitim ve sanat yuvasıdır.

«Her pazar saat 10.00 da yayınlanan 30 dakikalık bu program kısa sürmesine rağmen hazırlanışı bakımından uzun bir prova devresi geçirir. Kulübün bütün azaları, paza,rtesi günleri öğleden sonra Radyo Evinde toplanırlar. Programın esasları tes-bit edilir, rol bölümü yapılır ve bütün çocuklar üzerinde teker teker çalışılır. Program teknisyeni Kami Acım ve Efektör Fahri Taç'ın iştirakiyle çarşamba günleri öğleden sonra banda kaydedilir. Gerekli montaj yapıldıktan sonra artık yayma hazırlanmış olur.

Radyo Çocuk Kulübü programlarının yöneticiliğini birkaç seneden beri Nadide Arcan yapmaktadır. Çapa İlkokulu Müdiresi olan Nadide Arcan, Çocukların Köşesi

hakkında şunları söyledi: «Senenin bütün haftaları hakkında umumî bir plân yapılır; yani her haftanın karakteristik vasıfları belirtilir, ilköğretim haftası, Trafik haftası, Sağlık haftası gibi... Programlarımız müzik ve söz temsil olmak üzere ikiye ayrılır. Müzik yayınlarına îlk, Orta ve Liselerdeki müzik öğretmenlerinin kendi okullarında hazırladıkları korolar Radyoevine gelerek programa iştirak ederler. Sözlü yayınlara ise kulüp üyeleri katılırlar. Çalışmaların çeşitlerini temsiller, radyofonik masallar, hikâyeler, fıkralar, şiirler, bilgi köşeleri ve soru yarışları teşkil etmektedir.»

<(Bu programın söz bölümüne iştirak etmek, istiyeh küçüklerin pazartesi günleri saat 14.00'de Bayan Nadide Arcan'ı görmeleri gerekmektedir.);.

ÇOCUKLABÎN YER MAHYALARI —. Asrımız başında istanbul çocuklarının ramazan geceleri gaayetle hoş, şirin bir eğ. lencesi idi; büyük midya kabukları toplar lar, içlerine azıcık zeytinyağı koyarak pa nıukdan yaptıkları fitillerle o midya kabuklarını birer kandilcik hâline getirirler ve bu kandillerle cami ve mescid avlularına. çiçek, gemi, top gibi şekillerle yer mahyaları kurarlardı. Bu mahyacı çocukların elebaşıları ekseriya mahalenin fakir bir ailesinin evlâdı olur, teravih namazına gelenlerden «Yağ parası, mahya bahşişi» toplar, hem masrafı çıkarır, hem de kendisine her gece bir mikdar harçlık sağlar idi. Masum, şirin, seyri hoş, çocukların bediî zevkini de geliştiren bir meşgale idi. Birinci Cihan' Harbinin türlü büyük ızdırapları ve yoksullukları arasında unutuldu.

ÇOCUKLU AİLENİN KİRA ÎLE MESKEN BULMA ZORLUĞU — îstanbulun günlük toplum hayatında çocuklu ve bilhassa çok çocuklu ailelerin kira ile mesken bulma zorluğu kadimden beri devam ede gelen bir derddir. Ev sâhibleri tarafından çocuk her neden ise tahribkâr olarak gö-rülmüşdür; bir evin kiracı tarafından iyi korunmasının, çocuk meselesi olmayıb ter biye meselesi olduğu hakikati pek garibdü ki ev sâhiblerince görülememişdir. Çok ço cuklu bir ailenin mesken bulma güçlüğü üzerine en parlak örnek 1962 yılında «Bı-

karı koca ayrı ayrı İstanbul, Beyoğlu, Boğaziçi, Anadolu yakasında Pendik'e, Rumeli yakasında Yeşilköye kadar 4 ay içinde 120 mahalle ve semt dolaşmışlar; «Dokuz çocuğumuz var...» dedikleri zaman ne ev. ve ne de apartımaıı katı, bulamamışlardır. Hürriyet Gazetesindeki satırlar, bu şehir kütüğüne geçecek kıymetde toplum hayatı notlarıdır : ' «Nevşehir'in Avanos ilçesinin Genezin bucağında doğan, 10 kardeşten biri olan Mustafa Bilen, 17 senedir Ankara-da inşaat müteahhitliği yaparmış. İşler kesat gitmeğe başlayınca, İstanbulda daha iyi iş yaparım ümidiyle, çölü-ğu çocuğu toplamış buraya gelmiş. Ev eşyalarını konu komşuya dağıtmış, kendileri de, birkaç gün için Kadıköy-deki kızkardeşi Sevim Tüze'-nin bir .buçuk odalı evine misafir olmuşlar. Başlamışlar ev aramağa, cebindeki bir kaç bin lirayı kan - koca, bu uğurda vasıta parası ile tellâl ücreti olarak sarfetmişler. Parasız da kalınca, başlamışlar eşyaları satmaya. Bir kaç gün önce 4 koltuğu 200 liraya vermişler. Bugün cepte kalmış 85 lira.

«Ev sahiplerine hep doğruyu söylemişler: — Biz kan kocayız, 9 da çocuğumuz var... demişler. Dokuz çocuk olduğunu duyan her ev sahibi, kayıtsız, şartsız, bunları reddetmiş. Bir ev kadını olan 31 yaşındaki Kudret Bilen : — Onuncunun yolda olduğunu bilseler, bizi, belki de mahallelerine sofcmıyacaklar... diyor.

«Annelerinin izahına lüzum yok, çocuklar birbirinden tatlı, birbirinden güzel, birbirinden terbiyeli. Bu terbiyeyi anne, 17 yaşındaki lise talebesi Bingül'e vermiş, sonra çocuklar birbirlerini yetiştirmişler




— 4087

4086 —
GOCUK PADİŞAHLAR

15 yaşındaki Abdullah orta üçte, 13 yaşındaki Nurgül orta birde, 11 yaşındaki Songül 5.ci 9 yaşındaki Tahir 3. cü, 7 yaşındaki Saadet de l inci sınıfta. 4 aydır misafireten kaldıkları Muştalanın annesi Nuriye Hanım ile kardeşi Mehmet Bilen'in; Nişantaşı, Meşrutiyet Mahallesi Sütlü Sokak 5 numarada 6 metrekare eb'admdaki iki odalı evleri de sanki ayrı bir sınıf. Okula gidenlerin hepsi ders çalışıyor Herkes birbirine yardım ediyor. Kudret Bilen: — Böyle nasıl okunur bilmem ama, yine sınıflarını geçiyorlar... diyor.

•«•Bu arada bir bodrum katı bulmuşlar, bütün şartları kabul ederek yerleşmişler. Ancak girerken «Birkaç çocuğumuz var diyen kiracıların dokuz çocuğunu gören ev sahibi, daha ilk günden elektriği, suyu kesmiş, gazı kapamış, velhâsıl tezelden Bilen ailesini yine sokakta bırakmış,); (Zeyyad Gören, Hürriyet Gazetesi).

ÇOCUK PÂDİŞÂHLAR — İstanbulda-ki Osmanlı tahtına çocuk iken çıkmış, oturtulmuş pâdişâhlar şunlardır.

Birinci Sultan Ahmed; Üçüncü Sultan Mehmed ile Handan Sultanın oğlu, baba Üçüncü Sultan Mehmedin ölümü ile boşalan tahta hicrî 18 receb 1012 ve milâdî 17 aralık 1603 de 14 yaşında iken oturdu. O devir için çok garib görülür, 14 yaşında olduğu halde henüz sünnet edilmemişti, padişah olduktan bir ay kadar sonra 23 ocak 1604. de sünnet edildi (B.: Ahmed I; cild I, sayfa 279).

ikinci Sultan Osman (Genç Osman). Birinci Sultan Ahmed ile Mahfiruz Sultanın oğlu; aklî muvazenesi bozuk amıcası Birinci Sultan Mustafanın tahttan indirilmesi üzerine hicrî l rebiülevvel 1027, milâdî 26 Şubat 1618 de 14 yaşında iken tahta oturdu ve 18 yaşında iken tahttan indirilerek Yedikule Zindanında şehid edildi (B.: Osman II)

Dördüncü Sultan Murad; Birinci Sultan Ahmed ile Mahpeyker (Kösem) Sultanın oğlu; aklî muvazenesi bozuk amıcası Birinci Sultan Mustafanın ikinci defa tahttan indirilmesi üzerine hicrî 15 zilkaade 1032, milâdî 10 Eylül 1623 de ve 12 yasında iken (bir kayde göre de 14 yaşında iken) tahta oturdu (B.: Murad IV).

Dördüncü Sultan Mehmed; Sultan İbrahim ile Hatice Turhan Sultanın oğlu;

İSTANBUL

babası Sultan îbrahimin bir saltanat darbesi ile tahttan indirilmesi üzerine hicrî 18 receb 1058, milâdî 8 ağustos 1648 de 7 yaşında iken tahta oturdu; pâdişâh iken 1650 de sünnet oldu (B.: Mehmed IV).

Sultan Abdülmecid; ikinci Sultan Mahmu dile Bezmiâlem Sultanın oğlu; babası ikinci Sultan Mahmudun ölümü üzerine hicrî 19 rebiülâhir 1255, milâdi 3 temmuz 1839 da 17 yaşında iken tahta iturdu (B.: Abdülmecid; cild I, sayfa 125).

ÇOCUK PSİKİYATRİSİ ENSTİTÜSÜ — 1957 yılında istanbul Üniversitesi Tıb Fakültesine bağlı olarak kurulmuş bir enstitüdür; 1964 yılında bu enstitünün müdürü Ord. Prof. Dr. ihsan Şükrü Aksel idi; bu enstitü yapdığı araştırmanın neticesini 1964 yılı ekim ayında istanbul basınına şu acı şekilde tebliğ etmişdir: «Türkiyede çocukların % 62 i geri zekâlıdır; bunun da başlıca 3 sebebi vardır: l — Çocukların iyi beslenememesi, 2 — Sosyal ve iktisadî şartların kötü olması; 3 — Cehalet.».

Enstitü müdürü yukardaki kesin hükme şu beyanı eklemişdir:

«Bu araştırma uzun zamanda tamamlandı. 4 ayrı sınıftan muhtelif ailelere mensup 80 çocuk tesbit etmiştik. Bunlardan 20 si Nişantaşı ve Şişlide oturan zengin ailelerin çocuklarıydı. 20 sini Cibaliden işçi çocukları teşkil ediyordu. Topkapı tarafında oturan esnaf ve memur ailelerinin çocuklarından 20 ve Taşlıtarlada gecekondularda oturan göçmen ailelerinden de 20 çocuk ele aldık. Çocuklar, kendilerine hissettirilmeden gerek okulda uzun müddet müşahede altında bulunduruldu ve muhtelif zekâ testleri yapıldı. Neticede gördük ki, zengin ailelerin çocukları diğerlerine nazaran daha zeki... İkinci durumda zeki olanlar ise gecekonduda yaşıyan göçmenlerin çocuklarıydı. Memur ve esnaf çocukları 3 üncü nihayet işçi sınıfının çocukları ise 4 üncü derecede zeki olarak karşımıza çıktı.

«Gecekonduda yaşıyanlann; işçi, memur ve esnaf çocuklarına nazaran daha ileri derecede zeki olmasının sebeplerini de inceledik. Göçmenler, bundan evvel azınlık olarak yaşadıkları yerlerde ezilmemek için çalışmışlardı. Mallarını, mülklerini orada bırakıp Anavatana geldikleri için bunlara yeniden sahip olabilmek üzere aynı çalışma temposu içinde bulunuyorlar. Hemen be-

ANSlKLOPEDİRİ

İirtmeli, hayat seviyeleri de yükseliyor ve çocuklarına iyi, kuvvetli yemekler yedirmeye bilhassa dikkat ediyorlar.» (Hürriyet Gazetesi, 16 Ekim).

İnsanı «bütün varlıkların en mükemmeli ve bütün mahlûkların en şereflisi» (Ekmeli mevcudat ve eşrefi mahlûkaat) kılan zekâ cevheri, kan karışmalarına bağlı bir Allah vergisidir. Refah ile, besi ile ilgisi yokdur. Türk Milleti, tarihi boyunca öyle işler başarmışdır ve öyle eserler ibda etmişdir ki evlâdlanrirn yüzde 65 i geri zekâlı bir milletin harcı değildir Çocuklarımızın iyi beslenememesi ve kötü sosyal ve iktisadî şartlar, ancak Birinci Cihan Harbi başına kadar maziye götürülebilir. Hiç bir milletin zekâ cevheri elli yıl içinde böyle bir tedenni kaydedemez. Cehalet sebebine gelince, o yönden de milletimizin bugünkü durumu, muazzam işlerin başarıldığı asırlara nisbetle çok üstündür. Türlü nimetlerle refah içinde büyültülmüş, kendisi de müderris pâyeli oduğu halde, lâzımlığa oturan bir kadıaskerzâdenin geri zekâsını tehzil yollu «Ana... oturak bana bum dedi!...» sözü mizah tarihimize geçmişdir. Bakırköy civarında bir darülfünun hocasının bir mamut iskeleti bulduğunu gazetelerde ilân ettiği zaman, bulunan iskeletin mamut iskeleti olmayıp ikinci Abdülhamid zamanında İstanbula gelmiş bir sirkin hastalanıp ölen filine âid olduğunu da avamdan bir adam açıklamışdı. Ayvansarayda Kalafat yerinde amele olan bir tulumbacı Çingene Cevdet de bir gece bir tiyatroda Otello rolüne çıkmış ve o rolü ermeni aktörlerden kat kat üstün başarı ile temsil etmişti (B.: Cevdet, Çingene). Câhil kalafat amelesinin üstün zekâsını kabul etmek gerekir. Bu ansiklopedi de başarılı resimlerini gördüğümüz Ömer Tel, 1900 metre ir-tifâmda mahrumiyet içinde 9 evli bir dağ köyünden İstanbula geldiği zaman 7 yaşında idi ve alfabeyi bilmiyordu^ Babalığına bir gün bir bardak su verdiğinde aralarında şöyle bir konuşma geçmişdir:

-— Mersi Ömer...


  • Baba mersi ne demek?

  • Kabahat bende evlâdım... mersi,
    f r ansızca teşekkür ederim demekdir... sağ
    ol, teşekküç ederim demeliydim... ama sa
    na bir daha mersi dersem sen de bana «pa
    bucumun tersi!...» de ...

ÇOCUK SEYYAR SATICILAR

Biraz sonra çocuk mersi hitabı ile karşılaşmak için hizmet vesileleri aramış ve bulmuş, fakat bu sefer babalığı çocuğu tecrübe yolunda kasden «mersi!...» demişdir; işte aldığı cevap:

— Bir pabucun tersi baba!...

Bu parlak zekâ ve onun eseri yüksek fıtrî terbiye karşısında besi, kötü sosyal durum ve cehil, bir milletin zekâsı üzerinde miyar olmakdan çok uzak kalır. Aynı çocuk, ilk okulun 3. sınıfında iken mukavvadan bir radyo modeli yapmışdır; «Ömer! Şu radyoyu aç da dinleyelim!...» latifesine şu cevabı vermişdir:

— Baba... benim radyom yalnız sessiz
dünya yayınlarını alıyor!...

Dilimizdeki «çarıksız erkânı baro» deyimi boş bir lâf değildir. Çocuklarımızın yüzde 65 i geri zekâlı değil, zekâlarının gelişmesi için gereken vasatı bulamamaktadırlar.

Bir Çocuk Psikiyatri Enstitüsü elbette-ki çok lüzumlu müessesedir; araştırmalarında müsbet sonuçara ulaşması temenni olunur.

ÇOCUK SEYYAR SATICILAR — Ayak takımı denilen tabakaya mensub çocuklardan bir kısmı, velileri tarafından boyunla rina takılan bir kutu - işporta ile istanbul sokakarma seyyar satıcı olarak salınırlar ve ekseriya sayı üzerinden karamela, meyva şekeri, bir kısmı da mallarını ellerinde ceblerinde gezdirerek cıgara çakmaklarına taş, gömlek yakalarına balina, çengelli iğne, «orijinal ambalajlı» dikiş iğnesi paketleri, çeşitli isimleri ile traş bıçakan satarlar.

Hayat, geçim derdini o küçücük yaşlarında tatmış olan gariblerin ceblerinde damla damla toplanmış paralarını sık sık çıkarıp saymaları yürek sızlatıcı manzaradır. Akşamları, belki geç vakitlerde bu çocukların getireceği parayı bekleyen dul anaları, alil babalan tahayyül de ayrıca izdi rap konusudur.

Kısa bir zamanda öylesine yırtılır, piş-kinleşirîer ki, sıkılma, utanma, çekinme, saygı ve çocuk safiyetinin zerresi kalmaz; çocukluk sâdece boylarında, tüysüz yüzlerinde ve seslerindedir. Büyük ekseriyeti hattâ sırnaşık, yapışkan, yüzsüzleşir; âdeta düencileşirler. Bu işi bir ulu baskısı altında küçük yasda ticaret hayâtına atılmak-



ÇOCUK TİYATROSU

— 4088


İSTANBUL



ANSİKLOPEBÎSİ


— 4089 —

cuk tiyatrolarının yetiştirdiği seyirciler yüzündendir.

Bundan başka, Türkiyede ikinci çocuk tiyatrosu, 1947 yılında, yine Muhsin Ertuğrul tarafından Ankara'da kurulmuştur.

Çocuk Tiyatrolarının, yarının kültürlü tiyatro seyircilerini hazırlamak yolunda büyük ödevler yüklenmiş olduğu belli bir gerçektir, istanbul ve Ankaradaki Çocuk Tiyatroları, Çarşamba günleri saat 14 deki temsillerini sıraya konan ilkokullara, Pazar saat 11 deki temsillerini de velilerle gelecek çocuklara tahsis etmiştir.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin