((Armoniye gelince, umumiyetle eserlerinde basittir. Modulation'lar klâsik şekle uyarak hemen hemen daima «Accords de septieme» İerle yürümektedir. Bilhassa Şark melodilerinde, muhtelif «pedâle» şekillerine rastlanmaktadır.» (N. Aleksanyan).
Dikran Çuhacıyan'ın, hakkında yerli ve ecnebi basınında çıkan yazıların nez-dinde bulunan koleksiyonunu, 1895 de, kendisine bir tiyatro heyeti müdürü süsü veren İngiliz tebaalı bir Musevî, Londrada eserlerini temsil etmek teklifinde bulunarak, bu hususta zemin hazırlamak vaadiyle elinden almış ve bir daha meydana çık-mamışdır.
— 4155
gUHACİYAN (Dikran)
Türk Ansiklopedisinde çok kısa hal tercemesinde şunlar yazılıdır:
«Çuhaciyan piyanist olarak bir çok Avrupa hükümdarları huzurunda konserler vernıişdir. Hem musikimizin batılaşma-smı sağlamış, hem de türk melodelirinin Avrupada tanınmasına yol açmıştır. Saf bir Anadolu köylüsünün tstanbuldaki serüvenlerini anlatan ve neşeli şarkılarla süslenmiş Leblebici Horhor Ağa Çuhaciyan'-ın en çok tanınmış eseridir ve günümüze kadar operet sahnelerimizde oynanmakta devam etmektedir.»
îbnülemin Mahmud Kemal înal'ın son eseri olup ömrü vefa etmediği için Avni Aktuç tarafından tamamlanan «Hoş Şada -Son asır türk musikişinasları» isimli eserde, batı musikisinde her iki yazarın kalem salâhiyetsizliği dolayısı ile Dikran Çuhacı-yan'a lâyık olduğu yer verilememiş ve şu satırlarla yetinilmişdir:
«Şark mûsikisi ile garb mûsikisini ilk defa biri birine mezcederek bir kaç operet yazmıştır: «Arifin hilesi», «Leblebici Horhor Ağa» ,«Köse Kâhya», «Olympia», «Ze-mire» operetlerinden bilhassa «Leblebici Horhor Ağa>; meşhurdur. 1874 senesinde Agyazar Melikyan ile birlikte bir tiyatro kurarak istanbul ve Beyoğlu semtlerinde çalışmaya başladı, oldukça da rağbet gördü, fakat tiyatro heyeti bir müddet sonra dağıldı. Zemire adındaki operetini Paris sahnelerinde oynatmak istedi ise de muvaffak planıadı; îzmire çekildi, 10 mart 1898 de orada sefalet içinde vefat etti. Cenazesinde kendi bestelediği ölüm marşı çalınmışdır.» Aşağıdaki satırları ermenice ve fransız-ca dillerinde sanat münekkidi ve Çuhaciyan Operet Heyetinin başlıca şahsiyetlerinden Ohannes Acemyan'm 29 Mart 1908 tarihli «Luys» (Işık) mecmuasındaki bir ma-kaalesinden alıyoruz:
«Ermeni sahne sanatkârlariyle operet tiyatrosunu kurmak şerefi, tamamiyle musikişinas ve italyan Ekolünün talebesi Çu-hacıyan'a aittir. Bu istidatlı ve azimli şahıs, opereti inkişaf ettirmek hususunda ümitli idi. Bu ümitledir ki, günün birinde bir koronun teşekkülüne teşebbüs etti. Bu iş kolay değildi. Sanata karşı büvük fera-gata, ve aşka mâlik olmak gerekti. Cuha-eıyan kendisini ve ailesini geçindiren derslerini terk etmek zorunda kaldı. Vartovyan gibi, sağda solda dolaşıp, güzel sesli ve mümkünse yakışıklı genç erkek ve kızlar
4154 -— ^ ,.^^ İSTANBUL
arayıp bulmağa mecbur oldu. O kadar kişiyi aylarca tutup iaşelerini temin etmek, alelacele yetiştirip, solfeje, dansa ve musikiye alıştırmak, bağarmak itiyadlarını unutturmak ve nihayet tedricen musiki telâffuzunu öğretmek mecburiyetinde kaldı.»
Şarasan'ın (Sarkis Tütüncüyan), «Türkiyede Ermeni Sahnesi ve Sanatkârları» adlı ermenice eserinde şu satırlar yazılıdır:
«Çuhacıyan'm bütün eserleri de ölümsüzdür. Üstad onlarda Şark Musikisinin melodilerini bütün sihri ve hayali ile Batı Musikisinin şartlarına intibak ettirebilmiştir. Böylece bir musiki değişikliği (variation) meydana getirmiştir ki, geçmişte bazı Avrupalı büyük bestekârlar tarafından denenmiş olduğu halde, çok sönük ve bigâne kalmıştır. Çuhaciyan, dünya musiki tarihinde hususî bir mevki işgal etmeye lâyıktır. Zira eserlerinin ekseriye-, tinde, teneffüs ettiği bütün hayat belirmektedir. Fikirlerinin tazeliği, müzik tekniğinin muhtelif, nüansları ve orijinal karakteri ile, sanatı, Şark Musikisinin en üstün billûrlaşmağıdır. O, halk kütlelerinin derin fakat maalesef kısa süren büyük teveccühüne nail olmağa hak kazanmıştır.»
1926 yılı Teotik Salnamesinde çıkan, tiyatro tarihi müdekkiki Sempad Tavit-yan'ın (1858 -1926) notlarında ise şu satırlar kayıdîıdır:
«Dikran Çuhaciyan sırf mümtaz bir bestekâr ve musikişinas olarak kalmadı,, aynı zamanda Türkiyede yeni bir çığır açtı, kat'î bir tesir icra eyledi ve dramatik tiyatroya da tepkileri olan operet tiyatrosunu kurdu. Onun sayesinde, Serovpe Ben-liyan ve şâir üstadlar meydana geldi. Bunlar ilerde, Çuhacıyan'ın eserini az veya çok başarı ile devam ettirdiler».
Simon Kapamacıyan da, 1929 yılı salnamesinde ezcümle şunları yazmaktadır:
«Eserlerinin muvaffakiyetine muvazi olarak, şanssızlıklara da maruz kalmıştır. Olympia'nın, Avrupa heyeti tarafından Na-um'un Beyoğlundaki tiyatrosunda temsil edilmek üzere Sarkis Bey Balyan'm evinde son provaları yapılırken, orada hazır bulu-rnanlardan, zamanının bahriye erkânından Robert Paşa güzide bestekâra yaklasa-rok şu sözlerle hayranlığını ifade etmiştir:
ANSİKLOPEDİSİ
— Denizciler umumiyetle taş yürekli insanlardır, fakat operanızın melodileri hakikaten kalbimi müteessir etti!»
Zamanının Avrupa basını da Çuhacı-yandan sitayişle bahsetmiştir. İtalyan ga-zateleri onu «H Verdi Armeno» (Ermeni Verdi), fransızca gazeteler ise «L'Offen-bach de l'Orient» (Şarkın Offenbach'ı) tesmiye etmişlerdir. Keza, Le Temps gazetesinin muharrirlerinden M. Weber de onun hakkında methiyeler dolu yazılar neşret-miştir.
Dikran Çuhacıyanın eserleri çok çeşitlidir; l — Opera ve operetleri; 2 — Solo şarkıları; 3 — Dinî besteleri: 4 — Piyano parçaları olmak üzere başlıca dört kısma ayrılır.
Başlıca eserleri şunlardır:
ikinci Arsak (Arsace II) veya Olympia — 1868 de bestelenmiş büyük bir operadır, iki isim taşıdığı için, bazı kimseler tarafından biribinden ayrı iki eser olduğu zannedilmiştir. Mevzuu Milâdî dördüncü asır Ermeni tarihinden alınmıştır. Vak'a 350 yılında Ermenistan'ın Vağarşabad şehrinde geçmektedir. Bu sebeple Sultan Hanıid'in gününde tamamı sahneye konulamamış-dır. Ancak 1869 da, Kral İkinci Arşak'ın zevcesi Olympia'nın adiyle Naum'un tiyatrosunda kısmen temsil edilmiştir. Librettosu şair Tovmas Terziyan tarafından önce İtalyanca olarak yazılmış ve bilâhare Sirop-yan Hekimyan tarafından ermeniceye çevrilmiştir. Tiyatro tarihi müdekkiik Sımpad Tavityan ise ermenicesini de Terziyan'a atfetmektedir. Çuhaciyan önce bu eserinin uvertürünü bestelemiş ve ilk defa, Nubar Aleksanyan'a göre hassa mimarı Serkis Bey Balyan'm evinde, Sımpad Tavityan'a göre de hassa mimarı Agop Bey Balyan'm evinde icra edilmiştir. Bilâhare, Viyana ve Napoli gibi Avrupa şehirlerindeki konserlerde icra olunarak bestecisine şöhret kazandırmıştır.
Uzun müddet kaybolduğu sanılan operanın el yazması 1942 de kompozitör Ke-vork Dikranyan tarafından Ermenistan ilimler Akademisi arşivinde bulunmuştur. Librettosu rejisör Armen Kulakyan tarafından islâh edilmiş, musikisi ise, K. Dikranyan, Şahvertyan, Levon Hocaeynatyan ve Mikayel Tavrftzyan tarafından retüş görmüşdür. Bu tebeddülattan sonra, ilk temsili 17' Kasını 1945 de Erivan Devlet
ÇUHACİYAN (Dikran)
Operasında yapılmıştır. 1956 yılında da esere bir dans sahnesi ilâve edilmiştir.
Arifin Hüesi — İlk Türk operetidir. 1872 veya 1873 de bestelenmiştir. İlk defa 1874 de büyük başarı ile Beyazıd Meydanındaki Misafirhane adlı binada temsil edilmiştir. Primadonna soprano Şazik Köy-lüyan, jeune primer ise zevci aktör ve mü-nekkid Ohannes Acemyan olmuştur. Mevzuu halkın hayatinden alınmıştır. Melodileri alaturka ise de batı müziği de yer almaktadır. Eserin librettosu Nikola Gogol'-un (1809-1852) «Revisör» adlı komedyasının adaptasiyonudur. S. Tavityan ise ünlü Fransız bestekârı Boieldieu'nün (1175 -1834) «Nouveau Seigneur du Village» (Köyün yeni ağası) isimli eserinden, Kıbrıs Fransız Konsoloshanesi tercümanı Hovsep Yazıcıyan tarafından Osmanlı sahnesine adapte edildiğini yazmaktadır. N. Aleksan-yan da bu eserin hazırlanmasında, D. Çuhacıyan'ın italyan bestekârı Alboretto ile teşriki mesai ettiğini kaydetmektedir. Eserin ilk temsili için provalar aylar sürmüş ve Çuhaciyan 30-40 kişilik tecrübesiz bir koroyu sahne müziğine alıştırmak için büyük güçlükler çekmiştir.
Köse Kâhya — Bu operet 1874 de bestelenmiş ve aynı yıl da temsil edilmiştir. Librettosu aktör Karekin Restuni tarafından yazılmış bir komedidir. N. Aleksan-yan'a göre, münekkidler tarafından bu operetin Çuhpcıvanm şaheseri addedilmesine rağmen, Arifin Hilesi ve Leblebici Horhor Ağanın dûnunda, bulunmaktadır.
Bu eser 1950 de Manbulda. Vega Tiyatro Heyeti tarafından ermenice olarak temsil edilmiştir.
Leblebici Horhor Ağa — 1875 de bestelenen bu operet, Çuhacıyan'ın en fazla rağbet gören ve en popüler eseridir. Librettosu aktör Takvor Nalyan d843 - 1876) tarafından türkce olarak kaleme alınmıştır, ilk temsili 1875 yılı Kasım avında yapılması kararlaştırılmış olduğu halde, Madam Şazik'in rahatszlığı dolavısivle 11 Ocak 1876 tarihine tehir edilmiştir. Büvük masraflarla hazırlanan ve zengin dekorlarla Be-voğlu Fransız Tivatro^unda verilen ilk temsil büyük bir başarı sağlanıştır. kıpı bir zamanda «Çek kavıkçu; ve «Biz Köroğ-lu yavrusuyuz» sarkılan dillerde dolaşmağa başlamıştır. Eser türkçeden nışa^n. almanca, rumca ve 1949 da İstanbulda, Vega Tiyatrosu tarafından ermenice olarak da
ÇUHACÎYAN (Karabet)
— 4156 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4157 —
ÇUHACÎYAN (Vahan)
temsil edilmiştir. 1944 den beri, bazı retuş-lardan sonra Erivanda «Karine» adiyle de temsil edilmektedir. Leblebici opereti son yularda şehrimizde birkaç defa türkçe olarak İstanbul Operasındaki Ermeni sanatkârların iştirakiyle sahneye konulmuşdur. Bu meyaııda, 1964 yılı baharında, Kıbrıs Türkleri menfaatine iki temsil verilmiştir,
Zemire — Çuhacıyan'ın son eseri olup, bir opera-comique'dir ve 1880 de bestelen-miştir (H. Papazyan'a göre 1890 da). Türkçe olan librettosu suflör Dikran Kalemci-yan tarafından kaleme alınmıştır. Fransız-caya çeviren Anmeğyan bazı değişiklikler yapmıştır. İlk defa 1891 de Beyoğlunda, S. Tütüncüyan'a göre Konkordia Salonunda, N. Aleksanyan'a göre de Fransız Tiyatrosunda türkçe olarak Madam Semtinin Fransız Heyeti tarafından temsil edilmiştir, îkinci defa, Franzini'nin İtalyan Kumpanyası tarafından 1894 de Yeni Fransız Tiyatrosunda sahneye konulmuşdur. Bu ikinci temsilde Çuhaciyan bâzı değişiklikler yaptığından, büyük başarı kazanmıştır. Üstad. hayatta iken 4-5 defa temsil edilen Zemire, ölümünden sonra bir daha sahnede görülmemiştir. Ünlü sanatkâr bu eserme karşı hususî bir muhabbet beslemiştir. Pa-riste onunla, şöhretinin zirvesine ulaşmasını denemişse de, biraz da talihi yardım etmediğinden bunda muvaffak olamamış tır. .
İndiana — Hiç temsil edilmeyen bu operayı Çuh'acıyan 1897 de bestelemiştir. Elyazmasını birkaç altun mukabili Eğya-zar Meîikyan nezdinde emanet bırakıp kendisi tzmire hareket etmiştir.
Çuhacıyan'ın. Türk - Sırp harbi esnasında bestelenen «Aleksinaz» adlı müzikli bir draması daha mevcuttur ki güftesi Ed.io Nazım Beyindir.
Solo şarkıları — Ermenice olanlar şunlardır: «Voh ine anuş» (Oh ne tatlı), «Mayr Araksi>; (Araş nehri üzerine bir şarkı), '(Voğçuyn ar Khrimyan» (Hrimyan'a. Selâm). «Kob.'îrik» (Bir kız ismi), îki tane de fransızca şarkısı vardır. Birincisi «Lau-ra» güftesi Victor Hugo'riundur; ikincisi «Eapelle-toi» • (Hatırla) güftesi Alfred de Musset'nindir.
Dinî tegannileri — Ermenice olup adları şunlardır: «Khorhurt khorin>: (Derin sır), «Surp, surp» (Aziz, aziz), «Hayrmer», (Pederimiz., orkestra ve solo için), «Ave Mana» (1917 de La Rochelle şehrinin kili-
sesinde terennüm edilmiştir). Patrik Ner-ses .Başpiskopos Varjebatyan'ın (1837-1884) vefatı münasebetiyle yazdığı cenaze marşını da. bunlar arasında zikredebiliriz.
Piyano parçaları — «Mouvement per-pet-uel», «Cascade de Couz);, «îllusion» (Valse), «Apres la Cavotte», «Marche Ha-midıe:, «Marche Persane», «Beux Fanta-sies Orientales);, «La lyre Orientale», «Ro-mance», v.s.
Kevork PAMUKCİYAN
ÇUHACÎYAN (Karabet) — Muharrir ve muallim; 1844 de'doğmuş ve 8 Ocak 1880 de İstanbulda vefat etmiştir.
i Ekim 1866 dan 1871 yılına kadar istanbul'da münteşir «Dziadzan» (alâimi sema) adlı haftalık ermeniee mecmuanın neşriyatını idare etmiştir.
Kevork PAMUKCİYAN
ÇUHACÎYAN (Kevork) — Sultan Me-cid zamanında saatçibaşılık yapmış bir ermeni sanatkâr; büyük bestekâr ve maestro Çuhcciyan'ın babası (B.: Çuhaciyan, .Dikran); çalgılı saatin mucidi olduğu rivayet edilir; hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
::',bl.: Kevork Pamukciyan, Not.
•ÇUHACÎYAN (Matteos Başpiskopos, bilâl. sre Katağikos) —• İstanbul ermeni patriklerinden; 1802 de İstanbulda, Orta-köyce doğmuş ve 22 Ağustos 1865 de Eç-miac'zm'de vefat etmiştir.
. Çamaşırcıyan Ohannes, Patriğin şakirt-lerindendir. 1835 de Bursa Ermenilerinin ruhanî reisi tayin edilmiş ve 1838 de piskopos takdis olmuştur. 1841 de izmir Erme-' nilerinin murahhaslığına atanmıştır. 17 Temmuz 1844 de patriklik makamına getirilmiştir. 20 Ocak 1846 da Ermeni Protes-tanlarmı afaroz etmiştir. 7 Mayıs 1847' de İradei Seniyye ile Patrikhanede, 14 âzalı ruhanî ve 20 âzalı eismanî iki meclis teşekkül etmiştir, l Nisan 1848 de istifasını ver-. dikten sonra Ortaköy'e çekilmişdir, Orta-köy Kilisesinde vaizlik yapmışdır. 1855 de Patrikhane ruhanî meclisine reis tayin edilmiş vs 1858 d.e Eçmiadzin katoğikosu seçilmiştir. Neşredilmemiş bazı dinî eserleri de
mevcuttur.
Kevork PAMUKCİYAN
ÇUHACÎYAN (Ohannes) — Geçen asır ortalarında yaşamış ve güzeliği dillere destan olmuş ermeni asıllı bir köçek, belki de bir bale artisti; devrin kalender r-Jk şairi Üsküdarlı Âşık. Râzi tarafından bu güzel delikanlının yüzünün tüylendiği zaman bir tarih manzumesi ile övülmüşdür ki, Râzi'-nin «Saatçibaşıoğlu» dediği bu rakkasın, soyadı benzerliğine nazaran büyük bestekâr ve maestro Dikran Çuhacıyan'ın küçük kardeşi olması da muhtemeldir; manzume şudur:
Saatçibaşıoğlu Ohannes Çuhaciyan Reşk icter ol civanın hüsnüne Kerûbiyan
Daîfcsîi bir fetâdır şöyle bir hoş sedadır Üftâdesi o şahın cümle kibârü: ayan
Baksa çıksa ol âfet bir şevkengia kıyâfert Yûsufu zaman dirsin ol serveti mûmiyan
Hele ol dürri yekta ince belde al futa Deniz hamamında gör Ohannesi nüm nryan
San Köroğludur, derya Ayvazın sarmış güya Ey âşıkı şûrîde hâbı gâfletden uyan
Hânebcrdus daltaban bir zebejrdcst balaban Sayd idersc şehbâzı derdine muin yak «a yan
Pâyin bûs ider iken pelidi iffeft şiken
Bu zulmü işkenceye âşık ol da gel dayan.
Ham gümüş topukları vurup verir işmarı Heman bî bâkü perva hâlini eyle beyân
Tarif idüb haneyi davet et mestâncyi Geçirince çağını sen olursun ağlayan
Hatdan verdi haberi târihi mücevheri «Gül yanakda mü gören gözler oldu çağlayan.» 1290 (M, 1873)
ÇUHACÎYAN (Tereza) _ Tiyatro sanatkârı; ilk defa 1871 de Üsküdarda Aziziye Tiyatrosunda (İcadiye Tepe^'nde) sahneye çıkmışdır. Faaliyeti Vartovyan Tiyatrosuna münhasır kalmıştır. Annecik ve di-. ger ikinci sınıf rollerde epeyce muvaffakiyet elde etmişdir. Bazı başrollerde de başarı kazanmıştır. Bunlar arasında ezcümle «Ce-sar Borgia>; da Tereza ve «İhtiyrr Onbaşı» da Katerin rolleri zikredilebilir. Sahne hayatı kısa sürmüştür. (Şarasan. Türkiyede ermeni sanatkârlar).
. Kevork PAMUKCİYAN
ÇUHACÎYAN (Vahan) — 1875 ile 1880 arasında İstanbulda güzeliği ile şöhret bulmuş, tulumbacılık âleminde de Kadırga Meydanı Sandığının koşarlı uşaklarından biri olmuş bezzaz çırağı bir ermeni genci-
dir; aslı Vanlı olan bu delikanlının hal tercemesi kalender halk şairi Tophane ke-tebesinden Üsküdarlı Âşık Râzi tarafından manzum olarak kaleme alınmış, fakat her ne sebepden ise beşinci faslı başında yarım bırakılmışdır.
Hâzinin *njanzûmeslnd'en öğrenildiğine göre, Çuhacıyan'ın ustasının kızı Taku- . hi Hanım bu dilber oğlana gönül vermiş ve bu alâka yüzünden de Vahan Büyük-çarşıda tezgâhdarlık yaptığı bezzar dükkânından koğulmuşdur. Hal tercemesi yarım kalmış olmakla beraber, fasıl başlığından sezildiğine göre, bir müddet sonra eski ustasını nevinden yangın çıkmış ve tulumbacı Vahan Çuhaciyan yangın âteşine dalıp maşukasının anasını kurtarmış ve bu büyük hizmetinin mükâfatı olarak da, tulumbacılık icabı bıçkınlığı hoş görülüp eski ustası tarafından damad oğulluğa kabul edilmiş, Takuhi Hanım da güzel Vahanma kavuşarak muradına ermiş olacakdır.
Âşık Râzinin kaleme aldığı her faslı onar beyitlik manzum hal tercemesi şudur:
Güzeli Vahan Çuhaciyan sarandadır)
Bir dilberi size ideyim beyan Güzeller serveri Şah Çuhaciyan
Sanatı oîmuşdur bezzaz ol şuhun Sen diyesin ahu ben şîrl jiyan
Kara kas kara göz keşmirî tenli Pâyin bBs etmeye koşuyor duyan
Dal fefei âsîîte kâküî üstüne Yokdur ânın gibi şûhâne koyan
Sıvamış kolların sîne küşâde
Ey' Râzi gözün aç kün doğmuş uyan
Nâzik ince belde ak sâde kuşak Reşk ider civana cümle mûmiyan
Gümüş topukludur şehbazlık sânı Bıçkın cilvesine yok haddü pâyan
Şalvarın ağına! göldün mü aceb Anın gibi nümayişle sallayan
Hançer ebrûîeri seyfi nigâlıı Çekmiş de cilâsin eylemiş tuğyan
Efendim bir fırsat düşdü geçende Germâbede gördüm ol şahı üryan
II
(Bezzaz Güzeli Vahan civanın tulumbacılık ahvâlidir.)
İsmi şerifidir bezzazın Vahan Hâki pâki ânın Vilâyeti Van
istanbul
ÇUHADAR
Zindegii şebab ııahveti hüsün Keçe külahına dövdürür tavan
Ustasının kızı Takuhi Hanım Anda dahi tamam olmuş hüsnü an
Tünek olmuş kızın gönül kuşuna Vahan çapkınında takı ebrüvan
Mâder ile peder la demiş hâşâ Daınad oğul olmaz bize oî civan
Batara çıkarmış altın adım Tulumbacı yalın ayak daltaban
Ol pederi gazub demiş hanemin Sakfi namusunu idemem viran
Yol vermiş ol çapkın dilber çırağa Yaksun Takuhiyi âteşi hicran
ğuşa kıdem hakkı gözetilerek Has Odaya kadar yükselirdi.
Yalnız Has Odanın kadrosu 40 nefer zülüflü olarak testait edilmişdi, ne bir eksilir, ne bir artardı, yer boşalınca, Hazine koğuşunun eıı kıdemli ağası Has odaya alınırdı. Bu 40 nefer Hasodalı Ağa, bütün Enderun Ağalarının zabiti bilinirdi; onların içinden de 8 neferi Enderûnun büyük zabitleri idi, ve ayrı ayrı unvanları vardı, işte bu 8 nefer büyük zabitin biri «Çuhadar Ağa» unvanını taşırdı; mevki itibari ile bu sekiz Hasodalmm en büyüğü, dolayısı ile bütün Hasodaların, bütün Enderûnun en büyük zabiti «Silâhdar Ağa» idi; Çuhadar Ağalık da hemen onun altındaki kademe idi; Enderunda Hasodalı bu sekiz büyük zabitin unvanları aşağıdan yukarıya şunlardır:
Biniş Peşkir Ağası, Köşe Peşkir Ağası, Baş Peşkir Ağası, Anahtar Ağası, Dülbend
(Takuhi Haratem pederi hanesinden ateş zuhur edip Tulumbacı Vahan civanın semender misâli o ateşe dalıp çıkdıgıdır ve hanımın anasını o âteşi nemrud içinde yanmakdan halâs ettiğidir.)
Manzume de burada yarını kalmışdrı.
Vâsıf HİÇ
ÇUHADAR — «Eskiden vüzerâ ve ümerâ dairelerinde kapularm perdelerini açub
kapayan ve çuhadan kesilmiş esvab giymen hizmetçi, uşak, hademe; resmî dairelerin, kalemlerin dışarıya müteallik işlerini gören adam» (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati); «Ayak hizmetinde çuha esvab giyen hizmetkâr, uşak» (Ahmed Vefik Paşa, Lehcei Osmanî).
Çuhadar, daha sâde tarifi ile ricalin ve zenginlerin saraylarında, konaklarında, ve resmî dairelerde kendisine her şey emniyet edilir, mûtemed ser hademe, mûte-med uşak demekdir.
Hüseyin Kâzım Bey «(resmî dairelerin harice müteallik işlerini gören» çuhadarı «kapu çuhadarı); diye ayrıca isimlendiriyor. Ondan aynen alarak M. Zeki Pakalın da «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli kitabında bu hükmü kabul ediyor. Biz, tarih metinleri üzerinde kapu çuhadarını tamamen başka biliyoruz; kapu çuhaarları, 'vüzerânm, ümerânın, zenginlerin ve hattâ hanedana mensub Sultanların, Hanım sultanların resmî dairelerdeki işlerini tâkib eden mûtemed adamları, bendeleri, hademe, uçaklarıdır; ve hepsi de hizmetinde bulundukları kimselerin isimleri ile anıla gelmişlerdir; «Esma Sultanın
ÇUHADAR
— 4158 —
Mürâhik fetâdır ol kaddi şemşâd Harcamır vashna hamam ile han
Çarşûyi Kebîri tutmuş şöhreti Elhak odur simdi âfeta devran
Aşkbazlık dilbazlık fenninde üstâd Olmnşdur lâkabı «Fitnei Cihan»
Meşrebi külhânî kavak yellidir Esnafın bıçkını sikirdim civan
Tulumbacılığa gaayet hevesli Uçarlı kcsarlı çakır balaban
Mintan ile dizlik ak keçe külah Ateşi Neınrada dalışı yaman
Su işler yangına o bir tarafdan Gönül evinini eyleyor talan
Sandık nizamıdır yangın dönüşü Hamama varılır cümleten yaran
Efejndiın Çardaklı Hamamda bir şeb Bu cilve bu madde gösterdi üryan.
III
(Bezzaz civanı Tulumbacı Vahanın tulumbacılarla Küçükayasofya Çardaklı Hamamına gel diğidir.)
Tulumbacı bıçkın bezzaz güzeli Anı germâbede üryan görmeli
O şehirı tasviri nakşi hüsnünde Dîbâce âşiftç kâkülün teli
Sanki Keşmir Şahın şehzâdesidir Çapkın fildişinden ceylân misâli
Cennet gülşeninin taze fidanı Gülgûn futasına sardırdı beli
Nâfi gül gonceisi pistânı hunnâb Cevahirlerdir kim bedestan mâli
Ya efendim gümüş gülle topuklar Övmesem boynumda kalır vebali
Şimşir nâlin ile tıkır da tıkır Germâbede gel gör ol meb cemâli
Birbirlerin yıkar taze uşaklar Dellâkliğe yatkjiı hünerver eli
Peykede yatulor bâdel istihmam Bu da Feleğin bir mekr ile âli
Gayri tâ be sabah mum gibi yanmak Ger sorar iseniz Râzinin hâli
IV
(Ustası bezzaz ermeııinin kızı Takuhi Hanı mm Vahan civana aşku alâkasıdır.)
Doksanüç şalinde Pelenk Şah Vahan Âfeti devran ol Fitnei Cihan
Onsekiz ondokuş yaşlarındadır Zirvei revnakın bulmuş ünfüvan
Civelek ayağı koşarlı uşak Sandığın baştâcı ol servi rflvan
4159 —
ANSİKLOPEDİSİ
Kapuçuhadarı Ali Ağa», «İlyas Paşanın ka-puçuhadarı Hasan Ağa» gibi.
Bir memuriyetle taşraya giden vüzerâ ve ümerâ, devlet merkezindeki işlerinin takibi için İstanbulda bir kapuçuhadarı bırakırlardı.
ÇUHADAR,, ÇUHADAR AĞA, ElKAB BAŞÇUHADARI AĞA — Osmanlı Sarayının Enderun teşkilâtında pâdişâhın şahsî günlük hizmetleri ile görevli iç oğlanlarına «Enderun Ağaları», «Enderun Gilmâm>:, «Zülüflü Ağalar» denilirdi; hepsi dört koğuşa taksim edilmişler idi ki bu koğuşlarda aşağıdan yukarı «Şeferli Koğuşu», «Kiler Koğuşu», «Hazine Koğuşu» ve «Has Oda» isimlerini taşırdı (Bütün bu isimlere bakınız), îlk üç koğuş için tesbit edilmiş bir kadro yoktu; saraya «acemi ağa» unvanı ile alınan bir oğlan önce Seferli Koğuşuna kaydedilir, tahsil, terbiye görerek, çeşidli saray hizmetleri öğrenerek koğuşdan ko-
Başçuhadar, Yeniçeri Ağası Çuhadarı. Kaplan Paşa Çuhadarı (Brindesî'nin resimlerinden Sabiha Bozcah eli ile)
— 4160 —
gUHAPAR AĞA SOKAĞI
Ağası, Rikabdar Ağa, Çuhadar Ağa, Silâlı-dar Ağa.
Silâhdar Ağayı, Hasodalılar arasından padişahlar bizzat seçer, tâyin ederlerdi. Silâhdar olabilmek için yaş ve kıdeme bakılmaz idi, tek şart pâdişâhın teveccühünü, muhabbetini, güvenini kazanmış olmak lâzımdı.
Başda Çuhadar Ağalık gelmek üzere Silâhdarlığın altındaki mevkilere ise ancak kıdem hakkı esası üzerine çıkılırdı.
Meselâ bir Silâhdar Ağa yüksek bir devlet vazifesi iîe saraydan çikdığında, Çu-hadarağa Hemen Silâhdar olamazdı; onun silâhdar olabilmesi için, hasodalılar arasında pâdişâhın sevdiği, beğendiği, silâhdar-lığa getirmek istediği birinin bulunmaması lâzımdı. Fakat bir Çuhadar Ağa emekliye ayrılır veya saraydan devlet kapusuna çırağ edilirse (B.: Çırağ edilmek), Rikabdar Ağa, hemen Çuhadar olur ve böylece kademe kademe boşalan yerler otomatik doldurulur, unvansjz Hasodalıların en kıdemlisi de Biniş Peşkir Ağası olurdu.
Dostları ilə paylaş: |