İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə73/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   91

DERVİŞ ÇELEBİ (Tophaneli) — On altıncı asırda yaşamış bir hattat; halveti dervişlerinden olub asıl adı Mehmed'dir; Mütevellizâde diye anılırdı; asrının en büyük üstadlarından Ahmed Şemseddin Karahisârîden sülüs ve nesih yazı meşketmiş, bir ara üstadın hizmetinde de bulunmuş, bu münâsebet ile de «Karahisârî Dervişi» diye anılmışdı; hicrî 1000 (1591-1592) yılından önce vefat etmiş, Halicde Sütlücede Câferâbâd Tekkesi mezarlığında üstadının kabri yanma defnedilmişdir; ünlü hattatlardan De-mircikulu Yusuf Efendi bu Derviş Çelebinin ye-tişdirrnesidir.

Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfei Hattatın.


DERVİŞ EFENDİ

— 4502


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4503

DERVİŞ EFENDİ




DEEVİŞ EFENDİ (Aygırimam Mehmed) —

XVIII. yüz yıl sonlan ile XIX. yüz yıl başında yaşamış ulemâdan, Üçüncü Sultan Selimin girişdiği ıslahata karsı direnen taassubun şöhretli temsilcilerinden ve dolayısı ile Sultan Selimin can düşmanlarından; aslının nereli olduğu ve doğum tarihi bilinmiyor; ilmiye mesleğinde Rumeli Kadıaskerliği payesine kadar yükselmişdi. 1807 de Sultan Selime ve Nizami Cedîd'e karşı Kabakçı Mustafa ve Boğaz Yamakları ayaklanmasında, ihtilâlci askerin isteği üzerine Sekbanbaşıhkda bulunmuş Osman Ağa adında biriyle beraber Saraya Şehzade Mustafa ile Şehzade Mahmudu herhangi bir suikasddan korumak üzere göııderilmişdi. Sultan Selimin huzuruna çıkdıklarında çok kaba konuşmuş, pâdişâha, karşısında sanki bir manav, kayıkçı varmış gibi hep «sen» diye hitab etmişdi, öyleki Osman Ağa utancından dışarı kaçmış, Sultan Selim de bendegâmna: «Götürün efendi istirahat etsin!..» diyerek Aygırima-mı nazikâne kovmuşdu. «Enderun Tarihi» müellifi ve Sultan Selimin sâdık bendelerinden Tayyar Ağanın oğlu Tayyarzâde Ata Bey anlatıyor: «O zamanlar Sultan Selim merhumun hizmetinde bulunan pederim Tayyar Ağa, Si-lahdar Ali Paşa, Emin Ağa ve şâir Yaver Hasan Bey huzurundan kovulan Aygırimamı: — Buyurun Hoca Efendi, şurada bir kahve için... diyerek Sünnet Odası yanında Avadancı denilen sofa bekçilerinin küçük odasına sokmuşlar. Önce tatlı ve kahve ikram etmişler ve şöylece konuşmuşlar :

— Efendim., biz sizlerin dostunuzuz...
-— Şübhem yokdur..

— Size bir şey söyleyip bir hâle cür'et et


sek kimseye söylemeyeceğinize ve bize zararı
nız dokunmayacağını temin eder misiniz?..

«Abdal herif kendisine Sultan Selim aleyhinde bir tevdî edileceğini zannetmiş :



  • Nasıl temin edeyim?., diye sormuş.

  • îman ve Talâk (karı boşama) üzerine
    yemin edin!., demişler.

«Aygırimam yemin verince biri odanın ka-pusunda gözcü kalmış, öbürleri üstüne çullanarak vücûdun görünmeyecek ve kan çıkmayacak yerlerini muşta ve yumruklarla öylesine dövüp hırpalamışlar ki bîtab bir hâle getirmişler, ve bir daha ağzından bî edebâne lâf çıkmayacağına da ayrıca yemin ettirmişler. Bu vak'-

adan sonra Aygırimam bunlardan birini nerede görse sert sert bakar, başını camus gibi sallayarak kaçarmış».

Ata Bey Derviş Efendinin ölümü üzerine de şu fıkrayı kaydediyor :

«Obur bir adamdı. Sultan Mehmudun cülusunda, bir temmuz günü şu kadar pastırmaya kırk yumurta kırarak yemiş, harareti griziye ile keylüs meylüs beklemeden bir koca bardak ile de soğuk su içmiş; o gece hastalanarak o edebsiz dili ağzından dışarı fırlamış, ve kırk gün kırk gece dilini çiğneyerek kırkıncı günü ölmüş».

DEEVİŞ EFENDİ (İbrahim) — On sekizinci asırda yaşamış hattatlardan, İstanbulludur, hattat Hafız Halil Efendinin oğludur, yazıyı babasından öğrendi, icazetini de ondan aldı; pek çok eser bırakmış, hicrî 1139 (milâdî 1726-1727) de vefat etmişdir.

Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtîn.

DERVİŞ EFENDİ (Kevkeb Mehmed) —

Onsekizinci asır hattatlarından; aslı Anadolu-dan olub kasabasının adı tesbit edilememişdir, Edirneye yerleşmişdi, gençliğinde bir ara îs-tanbula gelmiş ve yazı san'atmı îstanbulda asrının büyük üstadlarından Hafız Osman Efendiden öğrenmişdi (B.: Osman Efendi, Hafız). Kiymetli bir sanatkâr olduğu halde hiç bir hattatın tenezzül etmediği çirkin bir hareket ile hem adını lekelemiş, hem de hakikaten pek müdhiş bir ilâhî tokat yemişdir, şöyle ki, Edir-nede bulunan devlet ricalinden biri alel hesab bir kese akçe göndererek îstanbulda üstad Hafız Osman Efendiden kendisine bir Mushafı Şerif yazmasını rica etmişdi; Osman Efendi de bu yazı işine başlamış ve Mushafın üçde birini de yazmış iken Mehmed Derviş Efendi Edirnede o devletinin zihnini çelmiş: «İşe görün yazımı., ben hem güzel hem de sür'atli yazarını, Osman Efendi alildir, artık pîrâne yazıyor» diyerek işi kendine almış, sipariş sahibi de Osman Efendi-.den bir dar vaktinde alelhesab verdiği bir kese akçeyi geri aldırtmışdı. Edirne Kevkeb Derviş Efendinin yazmaya başladığı mushafın cüzleri tamamlandıkça sayfaların tezhibi için İstanbul-da meşhur bir müzehhibe gönderiliyordu; Hafız Osman Efendi bir gün müzehhibe bu sayfaları görerek vaktiyle yazı sanatım öğrettiği bir adamın bu çirkin hareketinden son derecede mütenir oldu. Bu ikinci, Mushafı Şerif de üçde

birine gelmiş idi ki Derviş Efendi bir gün kalem yontarken, elinin iki parmağım birden kesip koparmış, yarası azmış, timarı edilememiş, vel'-hâsil onun mushafı da yarım kalmışdı; vak'a sanat âlemine yayılınca Derviş Efendi bednam olmuş, ve artık kiymetli bir hattat olarak aran-mamışdı; hicrî 1129 (Milâdî 1716-1717) de Edirnede öldü.

Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtîn.

DEÎtVİŞ EFENDİ (Lofçah Topuzoğlu Alı-

ıned) — Geçen asrın ikinci yarısında ve asrımız başlarında yaşamış aydın bir molla; Cemal âşı-kı, gaayet afif, son derecede cessur ve merd, eskilerin «Ayaklı Kütübhâne» dedikleri geniş ansiklopedik bilgi sahibi, bu arada şiir ile de meşgul olmuş benzerine ender rastlanır sımalardan; 1853 de Bulgaristanda Lofça kasabasında doğmuşdur, Topuzoğlu hanedanından İbrahim Ağanın oğludur; müverrih Ahmed Cevdet Paşanın yakın akrabâlarındandır, Cevdet Paşanın valdesi Ayşe Sünbül Hanım, bu Derviş Efendinin amıcasının kızıdır, ilk tahsilini memleketinde yapmış onbeş yaşında iken İstanbula gönderilmiş, ilmiyeye intisab ile Fatih Medreselerinin birinde okumuşdur; henüz medresede ve 22-23 yaşlarında iken rus harbine gönüllü olarak iştirak etmiş ve Gazi Osman Paşanın kumandası altında Plevne muhasarasında bulunmuş, esir olarak Rusyaya gitmiş, tahsilini esaret dönüşünde tamamlamışdır. İlmiye mesleğinde müderrislik ve kadılık yollarında cevval zekâsı ve mâlûmââtı ile yükselmek imkânlarına sâhib iken kendi âleminde münzeviyâne yaşamaya tercih etmiş, Haliç Fenerinde Abdisübaşı Mescidinin imamlığı ile iktifa etmişdir; -hiç evlenmemiş, zatî serveti ile kibârâne bekâr hayatı sürmüş; Camiin yanındaki iki odadan mürek-keb küçük meşrutasını zengin bir kütübhâne, edebî bir mahfil hâline koymuşdur ki yakın arkadaşları olan Muallim Naci Efendi ile Şeyh Vasfî oranın en sık uğrayan misafirleriydiler; otodidakt olarak fransızca öğrenmiş, o dilden yapdığı bâzı tercümeleri imzasız olarak Tercüman ve Saadet gazetelerinde neşredilmişdir; muhitinde Lofcalı Hoca diye anılan Ahmed Derviş Efendi Lamartine'nin Osmanlı Tarihinin mukaddimesini tercüme etmiş ve bu tercümesi yakın akrabası ve kendisinden otuz yaş kadar büyük olan devrin ricalinden Ahmed Cevdet Paşanın delâleti, ile İkinci Sultan Ab-dülhamide takdim edilmişdir; bunun üzerine

Abdisübaşı Mescidi imamlığı üzerinde kalmak şartı ile Mektebi Sultanînin. (Galatasarayı Lisesinin) baş imamlığına tâyin edilmişdir; ve orada talebe ile heyeti tâlinıiyenin hürmet ettiği bir sîmâ olmuşdur; 1900 de Parisde açılan milletler arası büyük sergiye, Türk paviyonu memurları arasında yine imam unvanı ile gön-derilmişdir. Meşrûtiyetin ilânında 31 mart vak'-asından sonra Mektebi Sultanîdeki vazifesinden istifa etmiş Fenerdeki meşrutasında tam bir inzivaya çekilmişdir; hayatının bu son devre-sindedir ki bu satırları yazanın dayısı AH Emî-rî Efendinin en yakın bir dostu, yârı gaan ol-muşdu; dayımın yanında bir kaç sefer gördüm; uzun boylu, pehlivan yapılı, veçhen gaayet melih bir zat idi, ve pek temiz giyinirdi; bir seferde Emîrî Efendi beni Lofcalı Hocanın Fenerdeki evine götürdü, kapuyu onyedi onsekiz yaşlarında cebkenli poturlu, dal fesli; âfeti devran güzellikde bir Rumeli fetâsı acdı; hiç unutmam, dayımı görünce yukarı kata: «Efendi baba!., kardeşin geldi!..» diye bağırdı. Aslı Lom kasabasından ve adı Mustafa olan bu delikanlı hocanın o uşağı, vekilharcı, aşçısı ve talebesiydi. Derviş Efendi bizi koşarak karşladı; Balkan Harbinin en karanlık günleriydi; alim imam pek heyecanlı idi; meğer 59-60 yaşlarında olduğu halde harbe gönüllüolarak iştirake karar vermiş, dayım mâni olur endişesi ile olacak bize bir şey söylemedi; iki gün sonra Lomlu Mustafa bize geldi, Derviş Efendinin bir mektubu ile kapalı mühürlü vasiyetnamesini getirdi. Bir kaç ay sonra Edirnenin Bulgarlar tarafından iş-gaalinde Lofcalı Hocanın Sarayiçindeki vahşi-yâne katliamda şehid edildiği haberi geldi; acemilik ve heves, rûmi takvim üzerine on üç tamiyeti şu tarihi söylemiş idim :

Düşdü hâke on üçünde recebin «Edirne de Şehid Derviş Efendi» 1341-13 = 1328

Vasiyetnamesi açıldı; faransızca kitablarım bana, diğer kitablarım dayıma, bütün ev eşyâ-si ile Osmanlı Bankasında 200 altın nakdini de Lomlu Mustafaya bırakmışdı; cebheye giderken altın saatini de almamış, onu da o çocuğa bırakmış, kitabları arasından bir Osmanlı Lügati ile yazma bir Mushfı Şerifin Mustafaya verilmesini yazıyordu.

Lofcalı Ahmed Derviş Efendinin evrakı arasında, Büyük Vâlîde Hanında kahveci çıra-



sİBî

DERVİŞ EFENDİ

4504 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4505 —

DEEVİSİN KAHVEHANESİ




ğı Şırazlı Ferdi adında bir acem güzeli için yazılmış bir de âşıkaane manzumesi çıkdı (B.: Ferdi, Şirazlı) 1327 de yazılmış bu manzumenin şu beyti âdeta profetikdir :

Benim eyyamı hayatım gaayet ile mahdud Ne revadır olasın sen mevtim ile merdud Bir sene sonra vatan yolunda şehid olmuş, Ferdi de para yolunda 1918 de sapık bir ingi-lizin uşaklığı zilleti ile merdud olmuşdur.

Muzaffer ESEN

DERVİŞ EFENDİ (Mühürdar) — 1812 de dilinin belâsı katledilmiş Aksaraylı bir delikanlı; devrin, ricalinden birinin mühürdarı idi, ekseriya Aksaray Çarşısında pek sevişdikleri Tütüncü Ahmed Ağanın dükkânında otururdu; bu dükkânın karşısında bir koltukcu dükkânı vardı, sahibi yeniçeri zabitliğinden emekli biri olub çarşılı tarafından «Koltukcu» lakabı ile anılırdı; pek çok kiymetli eşya ile dolu dükkânını Üçüncü Sultan Selimin tahtdan indirildiği ve Nizâmı Cedid ricalinin öldürülerek konaklarının yağma edildiği Kabakçı Mustafa Vakasından sonra açmış, evini de o sırada tamir ettir-mişdi. Mühürdar Derviş Efendi tütüncü dükkâ-mna her gelişinde karşıdan karşıya lâf atarak bu adama takılır : «Vak'ada hangi kolda idin?.. İbrahim Kethüdanın konağından neler kaldırdın?..» yoksa hiç bir şey çapul edemedin mi?., onların malı yeniçeriye helâldir!..» gibi şeyler söylerdi (B.: ibrahim Nesini Efendi).

O sırada Osmanlı İmparatorluğu Rusj^a ile harb hâlinde idi, yeniçeri ağası ordu ile cebhe-de bulunuyordu, îstanbulda ağa vekili olarak Sekbanbaşı Ağa bulunuyordu, o zât de ocak namusu üzerinde son derecede titiz biriydi, Ka-bake-ı Vak'asındaıı, onu tâkib eden Alemdarpaşa Vak'asında yağmalara karışmış yeniçerileri öğrendikçe yakalatır ve derhâl îdam ettirirdi; Koltukcu genç mühürdarın laflarına kızar: «Derviş Efendi, yapdığın lâtife değildir!..» derdi. Çarşılının kanaati de Koltukcunun o büyük ça-pullardan sonra türeyip zengin olduğu idi. Bir-gün Derviş Efendi artık bıkkınlık veren mâ-hud latifeye başlayınca, Koltukcu bir bıçak hazırlamış, «Yok... bu sözler fenadır!..».diyerek tütüncü dükkânına geldi, ve bıçağını çekerek delikanlıyı üç defa vurarak öldürdü, elinden bıçağı almak isteyen Tütüncü Ahmed Ağayı da müteaddid yerlerinden ağır yaraladı; çarşılı ayaklandı, kol geldi, kaatili yakalayıp Ağaka-pusuna götürdüler. Sekbanbaşının pençesinden

kellesini kurtaramayacağı için Ağakapusundaki yeniçeriler yoldaşlık gayreti ile: «Bu adam cinnet getirmişdir!» dediler, ve yine onların tâlimi ile kaatil delilik tasladı, Sekbanbaşının emri ile Koltukcuyu timarhaneye kaldırdılar. Derviş Efendinin kız kardeşi ile karısı rikâbı hümâyuna arzuhal vererek kaatilin deli olmadığını iddia ettiler ise de bir netice elde edemediler, ci-nâyetden iki hafta kadar sonra Rusya ile Bükreş Muahedesini akdi, ve cebhedeki yeniçerilerin de İstanbula dönmesi üzerine cinayet dâvası tamamen ört bas edildi.

Bibi.: Câbî Said Vekaayinâmesi,

DERVİŞ EFENDİ (Şekerci) — Geçen asrın ortalarında namlı karagözcülerden; Aksaray kahvehanelerinde karagöz oynatırdı; hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.

Bibi.: Ahmed Rasim, Muharrir buya; Selim Nüzhet, Türk Temaşası.

DERVİŞ EĞLENCE — Onaltıncı asır sonlarında yaşamış bir kıssahan (hikâyeci-masalcı) meddah; Üçüncü Sultan Muradın zamanında saray kıssahanlığı yapmışdır, hayatı hakkında bilinen, yine o devrin, aynı yolda fakat kendisinden üstün bir sanatkâr olan Bursalı Mustafa Cenânî ile olan bir mâcerâsıdır (B.: Cenanı, Bursalı Mustafa, cild 7, sayfa 3489).

DERVİŞ KADIN (Ebe) — (B.: Dağhamamı Cinayeti).

DERVİŞİN KAHVEHANESİ — Geçen asır sonlarında Ahırkapusunda kale duvarı dışında deniz kenarında bir kahvehane idi; deniz üstünde bir çardağı ile hem binası şirin hem de nezâreti fevkalâde idi, fakat gaayet ile sapada, hayta hezele yatağı olmuş, kahvecisi Mastor Derviş de uygunsuz güruhundan olup ırz meselelerinden bir kaç sefer hapse girib çıkmışdı. Arifler, sanatkârlar mahfili olmaya lâyık bir kahvehane iken eclâfın, hâneberduşların toplandığı bir kumar kahvesi, bitirimyeri idi. 1312 (1894-1895) de bu kahvehanede bir de cinayet-işlenmiş, arabacılık yapar Gümüştopuk Mustafa adında bir delikanlı boğularak öldürülmüş-dü; Mastor Derviş ile yine sabıkalı takımından Yamalı Ahmed ve Deli Şükrü Mustafanın kaa-tilleri olarak müebbed kelebenliğe mahkûm olmuşlardı ((B.: Derviş, Çukurcu Mastor; Mustafa, Gümüştopuk). Güzel Kahvehaneyi Çerkeş Abdünnebi adında biri tutup işletmiş, fakat ayaktakımından müşterileri arasında yine

«Dervişin Kahvesi» diye anıla gelmişdi. 1314 (1896-1897) de de Abdünnebinin çırağı olub kahvehanede yatar barınır Kozlucalı Yusuf adında gaayetle yakışıklı bir delikanlı bir gece kendisini kahvehanenin tavanına asarak intihar etmişdi (B.: Yusuf, Kozlucalı). Bu ikinci ölüm vak'asından sonra Dervişin Kahvehanesi zabıtaca yıkdırılmışdı. Her iki vak'a Üsküdarlı kalender halk şâiri Âşık Râzi tarafından manzum olarak tesbit edilmişdir :

Ahırkapusunda lebi deryâde Batakhane diye getirem yâde Sahibi Çukurcu Mastor Dervişi Beyâna lüzum yok burda ziyâde

Kumar kafavcsidir Dervişin ora Nice hüsni şebâb konmuş kumara

Nice bağı iffet ismet üstünden Geçmiş desti tahrib fırtına bora

Şehir eşkiyâsı, namus oğrusu Dini kuru yokdur Alîâh korkusu Atar düşeş dübeş zarı dilbere Ya bir gül goncası ya bir içim su

Her bîrin bir kahbe etmiş de ievlîd Toplanmış bir nice zeherdest pelîd Ok atar mushafı hüsne bî perva Ger duysa dûzahda reşk ider Velîd

Oh' hcy'et Ehremen suret bed likaa Etmekde namların lâ'ııetle ibkaa Kahve kopuşunda asdıhdan sonra Cümlesin etmeli denize îlkaa

Türlü mel'anetden şenâatden geç Dirdim ki kan dahi dökülür er geç Akla gelir mi ki kurban olarak Nuri düdcmizi ara bul da seç.



Arabacı Gümüştopuk Mustafa Ondokuz yaşında nûrî musaffa Dügdükde bîr şeb o batakhaneye Cesedin buldular mahnûken hayfâ

TARİH


Nasıl öldürülür almıyor kafanı Arabacı oğlum güzel Mustafam

Kumar dalgasıdır zahirde sebeb Aslında hüsnünün belasıdır heb

Dervişin Kahvesi cinayet yeri Üç zeberdest şaki boğmuş dilberi

Güya kavga olmuş çıkaran kendi Kazaen atılmış koltuk kemendi

Vak'ai dilsûzu yazdı cerâid Hüzn âver tafsili şenaat zâid



Bize düşen hemen yanmak ağlamak Kabrin ziyaretle rahmetle anmak

Gümüştopuk idi lâkab yapuğu Mücevher târihdir «Gümüş topuğu» 1313 (M. 18944895)



Sâbıkaa Dervişin kahvesi îdi Andaıı sonra aldı bir başka gidi Zahir temelinde raahsü mel'anet Bir civanın daha başmı yidi

Civelek sikirdim 'bir güzel çırak Dîvânı hûbanda bir altın varak Çıplak ayaklarda takunyalarla

Topuk vuruşları var tırak tırak

Kozlucalı Yusuf nâmi şehbazın Pırpırı kıyafet o servi nazın Akla gelmeszdi hiç kendi eliyle Cana kıyacağı faümâ pervazın

Giceler kahvede yatar ol uşak Peykenin üstünde o altın hagak Neydi derdi zoru karas evdâ mı Mâri ecel ildıı beldeki kuşak



Görenler şöylece ettiler beyan. Bir gece soyunmuş bîr donca üryan Kahvecigüzeli asmış kendini Gönlümüz didemiz hem hâme giryan

Pâyine uşsâkı sürerken yüzü Yokuşa sapılmaz bırakıp düzü Bir gece evveli Kozlucahyı Yayılmış sarhoşlar oynatmış sözü



Ustası hem birkaç nefer hergele Düşürmüş o şahı bütanı dile Altın adın bakır olduğun görüb Merdi meydan olmuş intikaliyle

DERVİŞLER SOKAĞI

— 4506 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4507

DERVİŞ MEHMED PAŞA




TARİH

Elmas çağı yirmi bir yaşı ile târihdir «Acıdır intiharı Kozlıcah Yusufun» 1393 + 21=1314 (M. 1896-1897)

Tarih tâmiyeli ve mücevherdir.

Bibi.: Âşık Râzi, Defter; Vâsıf Hiç, Not.

DERVİŞLER SOKAĞI — Eminönü ilçesi merkez nahiyesinin Hocapaşa Mahallesindedir; Hüdâvendigâr Caddesi ile Nöbethâne Sokağı arasında uzanır, Kargılı Sokak ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta l, no. 2). İki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, yaya kaldırımlı bir yoldur. Sokak üzerinde şu bina ve dükkânlar görülür: Türk Oteli, Dervişpasa Oteli, Mehtap Oteli, Konya Uğur Oteli, Afyon-Eskişehir Oteli, Hensehel Oto levazımı mağazası, l oto elektrikçisi, l akümülâ-törcü; kapı numaraları 1—19 ve 2—27 dir (mayıs 1965).

Hakkı GÖKTÜRK

DERVİŞ MEHMED EFENDİ — Onaltıncı asrın ikinci yarısında ünlü bir hattat; İstanbul-da doğmuşdur, doğum tarihi bilinmiyor; Türk yazı sanatının en büyük şöhretlerinden Amasyalı Şeyh Hamdullahın torunudur (B.: Hamdullah Efendi, Amasyalı Şeyh); ve yine kiymet-li bir hattat olan Hamdullahzade Mustafa Efendinin oğludur; «Şehlâ Derviş Efendi» diye de anılır; güzel yazı yazmaya bir sanat ocağı olan baba evinde pek küçük yaşda öğrenmişdi; bir sülüs ve nesih hattatı idi, yazılarına imza iznini babasından almışdı. Süleymaniye Camii mihrabı önündeki rahlelerin birinde bir mushafı şerifi asırlar boyunca tazim ile ziyaret edilmiş-dir. Hicrî 1001 (Milâdî 1592-1593) yılında vefat etmiş ve ünlü dedesinin kabri yanına defnedil-mişdir.

Arab asıllı Türk harfleri ile «Hattatı Kur'-an» sözü ebced hesabı ile Şehlâ Derviş Meh-med efendinin ölüm tarihi olan 1001 rakamını verir.

Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtîn.

DERVİŞ MEHMED EFENDİ — «On altıncı asır sonları ile onyedinci asrın ilk yıllarında yaşamış din bilginlerinden; Abdülcebbar Acemi isminde âlim bir zâtin oğlu olub ilmiye mesleğinde müderrislik, kadılık yapmış, istanbul Kadılığından emekliye ayrılmış, 1614 de vefat etmişdir; Şerhi Hüdâye», «Hâşiyei Şerhi Mif-

tah», «Hâşiyei Şerhi Tecrid» gibi eserleri medrese devrinin makbul kitablarmdan bilinirdi.» (ibrahim Alâeddin Gövsa, Türk Meşhurları).

DERVİŞ MEHMED EFENDİ — Onsekizinci asır hattatlarından; babası Tokatlı Ahmed Efendi de tanınmış bir hattat idi; Enderunu Hümâyun dan yetişdi ve saraydan cebeciler kâtibliği ile çırağ edildi; sülüs yazıyı Enderunda, nesih yazıyı da babasından öğrenmişdi; hicrî 1142 (Milâdî 1728-1730) da sipahiler kâtibi iken vefat etti; Akarçeşme semtinde evinin yanındaki Emin-sinan Camii hazîresine defnedildi.

Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtîn.

DERVİŞ MEHMED PAŞA — XVII. yüzyıl başında yaşamış vezirlerden, Birinci Sultan Ah-medin sadrazamlarından; câhil, haris, hasis, zâlim, ve kanlı bir adam olup Sarayın Bostancı ocaklarından Hamlacılar (Kayıkçılar) Ocağından yetişmişdir. Aslının nereli' olduğu bilinmiyor; bir boşnak olduğunu söyleyenler var ise de biz bir yalı uşağı olduğunu tahmin ediyoruz; gençliği saray kayıklarında denize kürek çalmakla geçmiş ve zaman ile Bostancıbaşılığa kadar yükselmişdir; sarayın muhafız kıt'aları kumandanlığı diyebileceğimiz bu mühim mevkide bulunur iken (B.: Bostancılar; Bostancıba-şı) Birinci Sultan Ahmedin tahta çıkdığının tezine (cülusu 1603; B.: Ahmed I) 18 ocak 1608 da Kayapaşazâde Kubad Mustafa Paşanın yerine kaptanpaşa olmuş; batıda Avusturya ile ve doğuda İran ile müzminleşmiş iki harbin son derece nâzik yıllarında Osmanlı Donanması, vezirlik payesi ile «Paşa» unvanım da almış olan eski saray kayıkçının eline teslim edilmiş-dir. Fakat Derviş Mehmed Paşa kaptanıderya olur olmaz gözlerini sâdırâzamlık makaamma dikmişdir. O tarihde henüz 17 yaşında toy bir gene olan Sultan Ahmede avamfirîbâne merd-lik mümâyişleri ile hulul etmiş ve devrin seçkin ve aydın vezirlerinden sadırâzam Lala Mehmed Paşayı azlettirmeye çalışmışdır (B.: Mehmed Paşa, Lala). Devletine ve pâdişâhına yap-dığı hizmetlerin takdir edilmediğini görmek üzüntüsü ile Mehmed Paşaya felç gelmiş, o sırada Şeyhülislâm olan Sun'ullah Efendinin rivayetine göre Derviş Paşa sadırazamı tedavi eden mûsevî Portakal Hekimi elde ederek Mehmed Paşayı zehirletmişdir; seçkin vezirin ölümü üzerine 21 haziran 1606 da sadırâzam ol-muşdur.

O devrin büyük müverrihi Peçevili İbrahim Efendi Derviş Mehmed Paşanın ilk divan günü üzerine şu acı satırları yazıyor :

«Divâzıa gelip sadâret makaamma oturunca Cavuşbaşıya :

— Beni şâir vezirlere kıyas etmesinler her
kim ki bu karârın işini yarma bırakırsa başını
keserim!.. Kadimden beri devam ede gelen ka
nundan fazla para isteyip alanı işkence ile kat
lederim!., diye divan kâtiblerine tenbihde bu
lundu. Kâtibler de aralarında: — Zahir kendi
âkibetinden bahsediyor., çok gördük, bu divan
da, hayırdan bahseden vezirin başına hayır,
serden bahseden vezirin başına de şer gelmiş-
dir!.. diye konuşdular.

«Yine o gün Derviş Paşanın kendi sarayında ikindi divanında beylerbeyilikden (vâlilik-den) mâzul nurânî yüzlü bir ihtiyar Derviş Paşayı tebrike gelmiş selâmlayup giderken adamı geri çağırtdı:

— Senin oğlun sancak beyi imiş, şikâyet
çileri geldi!., dedi.

İhtiyar adam :



  • Sultanını., oğlumun hakkından gelmek
    benim elimde değil, cevabını verince Derviş
    Paşa :

  • Hele ben şimdi ondan evvel senin hak
    kından geleyim!., diyerek kendi kapusunun
    önünde ihtiyarın başını kesdirtti. Abdi Kethü
    da merhumla beraber orda idik, gözümüzle
    gördük, adamcağızın bir tabuta konan cesedini
    hammallar alup götürür iken başı yerde yu-
    varlanırdı. Pâdişâh arz etmek yok, şer'an alın
    mış bir îdam hükmü yok, bir bu günah adamın
    vücûdu ortadan kalkdı, herkes hayret etti».

Derviş Mehmed Paşanın böylece başlayan sadırâzamlığı ancak 5 ay 18 gün sürdü. Müverrih Naîmâ Efendi bu sadâretin vak'alarını şu satırlarda toplamışdır:

«Sadırâzam ve serdar olarak Avusturya seferinden Estergonu geri olarak basan ile dönmüş olan Lala Mehmed Paşa, Derviş Paşanın tezvirlerine kapılan Pâdişâhın îran Cebhe-sine de gitmesi de gitmesi için ısrarı üzerine hastalanmışdı. Mehmed Paşanın ölümünden sonra yerine gecen Derviş Paşa, Sultan Ahme-di yine kandırdı ve pâdişâha, Iran cebhesine serdar olarak Deli Ferhad Paşanın tâyini kabul ettirdi. Sarayda Pâdişâhın rivayetinde toplanan fevkalâde bir meclisde Şeyhülislâm Sun'ullah Efendi Derviş Paşanın serdar olarak sefere çık-


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin