rat müdürü olan bir ingiliz albayı; rumlan şımartması, onlardan adamlar kullanması, rum şıkırdımları ile pek samimî ülfet ve muhabbet-li hayâtı ve Türklere karşı çok kaba muameleleri ile çirkin ve acı hâtıralar bırakmış bu adamın hal tercemesi tesbit edilmedi.
DISKSON (Dr.) — (Dikson okunur) Geçen asırda yaşamış meşhur bir İngiliz hekimi; Londra Kraliyet Tıb Kolleji âzasından olub ömrünün yarısı Türkiyede, bilhassa îstanbul-da geçirmişdir; ölümünde doksan yaşını aşkın olduğuna göre 1806-1807 arasında doğmuş ola-cakdır; İstanbula 1845 de İngiltere stefâreti doktoru olarak gelmiş ve buraya yerleşip kalmışdır. 1861, 1866, 1867 ve 1874 de muhtelif yerlerde toplanmış milletler arası tıb kongrelerinde îngiltereyi temsil edenler arasında bulunmuş, îstanbulda kibar ecnebiler âleminin en şöhretli simalarından biri olmuşdu. Yazlan Fe-nerbağçesinde otururdu, güzel bir kotrası vardı; o zamanlar îstanbulda kotra sahibi ecnebiler dâima rum kaptan ve tayfa istihdam ettikleri halde Dr. Dickson'un kaptan ve iki tayfası Karadenizli müslüman laz uşaklarıydı; bu zengin ve nüfuslu hekimin en büyük meraklarından biri mevsiminde Moda Koyunda ve Mar-marada, Büyükdere Koyunda deniz yarışları tertib ettirmek idi. 1900 yılı martında 94 yaşında vefat etti,
DIEHL (Charles) — (Okunuşu : Sari Dil) Fransız tarih bilgini ve edîbi, bilhassa Bizans tarihi ve sanat eserleri üzerine tedkikleri ve pek câzib üslublu yazıları ile tanmnıışdır. 1859 da Strasbourg'da doğdu, 1944 de Paris'de öldü; Yüksek Öğretmen Okulundan çıkmış; 1881-1883 de Roma, 1883-1885 de Atmadaki Fransız Okullarında (Biri Roma diğeri Eski Yunan sanatı ve tarihi ile meşgul iki okul) muallimlik yapmış, Nacy ve Paris edebiyat fakültelerinde profesör olmuşdur. Bir asra yaklaşan ömrü boyunca Bizans Tarihinin gereği gibi aydınlanması için çalışmışdır; dolayısı ile İstanbulun Bizans devri hâtıraları ve eserleri üzerinde de otorite bilinmiş bir edîb tarih bilginidir; 1910 da Fran-sada «Academie deş inscription et bellas - let-res» üyesi olmuşdur. Başlıca eserleri şunlardır: «L'Afrique beyzantine» Bizans Afrikası (1896); «Justinien et la civilisation byzantine au IV. yüzyılda bizans medeniyeti (1901); «Rovenne»
Rovena (1903); «Theodora, imperatrice de Byz-ance» Bizans İmparatoriçesi Teodora (1904); «Palerme et Syracuse» Palermo ve Sirakuza (1907); «Figures beyzatines» Bizanslı portreleri (1906-1908); «Manuel d'art beyzantin» Bizans sanatı el kitabı (1910); «Une republique patri-cienne, Venise» Venedik, Bir patrisiyenler cumhuriyeti (1915; «Byzance, granden et deca-dence» Bizans, azamet ve çöküşü (1919); «Salo-nique» Selanik (1920); «Histiire de l'Empire Byzantis» Bizans imparatorluğu Tarihi (1921); «Terusalem» Kudüs (1921); «Constantinople» istanbul (1923).
Bibi.: Türk Ansiklopedisi
DIRAĞMAN, DRAĞMAN — «Tercüman; dilimize italyancada aynı anlamda Drogomaîino kelimesinden almmışdır» (H. Kâzım, Büyük Türk Lügati).
îstanbulda Tercüman Yunus Bey adında bir zâtin yaptırdığı bir cami «Dırağman Camii», bu camiin bulunduğu semt de «Dırağman», yine o civarda bulunan bir hamam «Dırağman Hamamı» diye anıla gelmişlerdir.
DIRAĞMAN, DRAĞMAN — Onaltıncı asır ortalarında Tercüman Yunus Bey tarafından yaptırılmış bir camie nisbetle anıla gelmiş İstanbulun bir semti (B.: Dırağman Camii), îstanbulun yenlisinin ayak takımı ağzında «Dra-man» diye söylenir, esefle kaydediriz ki 1934 Belediye Şehir Rehberine Dırağman adını taşıyan bir cadde ile üç sokak o ayak takımı ağzına göre yazılmışdır. Karagümrüğün kuzeyine, Çarşanbanın batısına düşer bir semttir.
Geçen asır sonlarında yaşamış büyük kalender halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzi bir güzelin medhi sânında yazdığı bir manzumesinde bu semtden bahsediyor :
Dırağmanda gördüm bir eşbeh dilber Güzeller şahı o dalfesli berber
Helâli gömlekli 'hem ak tumanlı Cennet güllerinden veriyor haber
Fûte-i gülgûnu bir hoş kuşanmış Fetâ ki haleti vahşetde hizber
Pâ bürehne sine dâim küşâde Pâyin bus itmeye nâlîni rehber
Perçemin kâkülün ebrûlerinin Itri hogbûsudur misk ile anber
DIRAĞMAN CADDESİ
— 4540 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 4541 —
DIRAĞMAN CAMİÎ
Bir hoşça eyyamı safâlar sürdük Dırağmanh şehbâz ile beraber
Germâbei dilde çekdik âguuşe Cümle yaranımız eylesun ezber
Onsekiz yaşiyle nakşoldu tarih «Delfeslim güzeller şahım o berber»
1295 + 18 = 1313 (M. 1895-1896)
DIRAĞMAN CADDESi — Dervişali (Ka-ragümrükde), Hamamı Muhiddin (Fener) ve Kasım Gönânî (Fener) mahalleleri arasında sınır yoldur; Salmatomruk ve Sultaııçeşmesi Caddesinin kavuşak yeri ile Fethiye Caddesi arasındadır; Fethiye Caddesi tarafından gelindiğine göre sol yanı boydan boya Dervişali Mahallesi kenarıdır, diğer iki mahalle sağ yanını kaplar; Dervişali Mahallesinin Tercüman-yunus, Dilmaç, Tercümanyunus Mescidi, Kefe-vî, Sena, Arı, Tetik; Hamamî Muhiddin Mahal-
Dırağman Camii (Resim: BttyükerbU)
leşinin Cebken, Kasım Gönânî Mahallesinin Keçeci, Tatlıcı sokakları, ve son iki mahalle arasında sınır yol olan Kesmekaya Caddesi ile kavuşakları vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 7/108; pafta 8/107 ve 111).
Fethiye Caddesi tarafından gelindiğine göre, iki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli olarak başlar. Yolun ortalarına doğru sol kolda, Kefevî Camiin arkasına rastlayan bayır kaymış ve yolun bu kısmı daralmış bulunuyordu. Muallim Naci ilkokulu bu Cadde üzerindedir; l manav, 4 bakkal, l dokumacı, l kahvehane, l berber, l turşucu, l ekmek fırını, l yorgancı, l doğramacı vardır; ev ve dükkânların kapu numaraları 1-93 ve 2-94 dür (mayıs 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
DIRAĞMAN CAMÎ1 — Fâtih civarında Çarşanba semtinin batısında, kendi adına nis-betle anılan semtde, 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Karagümrük Nahiyesinin Dervişali Mahallesinde Dırağ-man Caddesi üzerindedir (adı geçen rehberde pafta 7/108).
Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Banisi Tercüman Yunus Ağa önce mekteb bina idüb sonra bu camie başlamış ve cami tamam olmadan vefat idüb mihrab duvarı önüne defnedilmiş, Camii biraderi Mustafa Ağa tamamlamışdır, kapusunun üstündeki tarihi budur ;
İzzü câfe ile ki oldu Yunus Bey
Tercümanı şehi cihan
ârâ
Yapdı bu mescidi şerifi
ol
Kıfaber avnü lûft âna
Hûda
Ruhi kudsî didi o dem
târih
«Dâri taatü menzili
sulehâ» 947 (1540-1541)
«Camii şerifin avlusunda üç kapusu olup merdivenli kapusunun dış yüzündeki iki beyit-lik farsca tarih Şeyhülislam Ebüssuud Efendinindir :
Yâ Rab ci münâsib in ki ora (oorâ) Hurşîd bûd becâyi gülmth Ridvan rü dîd in bina rast «Yek der Bihişt» güft tarih
941 (1534-1535)
(Radikanın matbu nüshasında her iki tarih
manzumesinin tarih rakamları 948 olarak yazıl-
mışdır; baskıda mürettib hatâsı olduğunu zan
ediyoruz; türkçe manzumede metnin hiç bir ye
ri 947 yi 948 e çıkaracak bir «elif =1» harfi ka
bul edemez. Farsca manzumede de 941 rakamını
948 yapacak bir tamiye göremedik. Farsca tari
hin camie başlandığında, türkçe tarihin de hay
ratın hitâmında yazılmış olduğunu zan ediyo
ruz). ,.!•.:.
Dırağman Camii (Plân - Kroki: Emin Onar)
Şehinşâhı cihan Sultan Ahmed Hânı Sâlis kim Hatâlardan emin ide vücûdun Hazreti Rahman
Vücûhi hayra mail hakka kaail husrevi kâmil Clhâne lütfi şâmil pâdişâhı merhamet unvan
Görünce muhterik bu camii ol dâveri âlem İdüb teşyîdîne himmet binasın eyledi ferman
Aceb hayri eezîle eyledi tevfik ani Al!âh Oîa makbul dergâhı Cenabı îzidi Mennan
Taoıam oldukda târihin didi Sâhib dua gûyi «Bu ra'na mabedi Sultan Ahmed itti abadan»
H. 1142 (M 1729-1730)
Merdivenli avlu kopuşunun iç yüzünde Üçüncü Sultan Ahmedin yangından sonra .camiin ihyâsı kitabesi vardır ki Hadikatül Cevâmi bu kitabeyi kaydetmemişdir; devrin şâirlerinden Sâhib tarafından yazılmış bu manzum târih kitabesi de şudur:
«Avlu kapusundaki merdivenden çarşı boyu yola inildikde camiin karşısındaki köşede adı geçen Mustafa Ağa bir dârülkurâ yaptır-mışdır. Bu camide cuma şeyhi (vaizi) olanlardan Nureddinzâde Şeyh Mustafa Musla-haddin Efendi camiin bitişiğindeki menzili satın alıp oraya bir zaviye (tekke) yapdıra-rak Dırağman Camiinin cuma şeyhlerine meşruta olarak vakfetmişdir, kendisi hicrî 1004 (M. 1595-1596) tarihinde vefat ederek Tercüman Yunus Beyin yanma defnedilmişdir (B.: Dırağman Tekkesi)» (Hadikatül Cevâmi, cild L).
Tahsin Öz, 1962 de neşredilmiş «istanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «Banisi Kanunu Sultan Süleyman devrinin tercü-
l
DIRAĞMAN CAMİÎ
— 4542 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4543
DIRAĞMAN TEKKESİ
inanlarından Yunus Ağa olup mâbed vefatı üzerine kardeşi Mustafa Ağa tarafından 1541 (948) de tamamlanmışdır. Kare plânlı olup tek kubbelidir. Kapu kitabesi Ebüssuud Efendi eseri olup farscadır. Mâbed 1729 da yandığından Ah-med III. ihya etmişdir. Mektebi vardır».
Zamanımızda Dırağman Camii kubbeli değildir, kiremitli ahşab çatı ile örtülüdür; Üs-tad Tahsin Öz, aynı hatâyı Defterdar Camiinde de yapmışdır; anlaşılıyor ki son eseri olan istanbul Camileri yazarken, mevcud Camileri gidip görmemîşdir.
Dırağman Camii hakkında 9 eylül 1326 (22 eylül 1914) tarihli Sabah Gazetesinde şu yazı vardır: ı«Çarşanbada Dırağmanda Dırağman Yunus Camii maili inhidam olup yıkdırıl-dı, enkaazı tecdîden inşâsına kadar arsasında kaldı». Sabah Gazetesinin bu kaydına göre za-manımızdaki bina 1914 den sonra yapılmışdır.
Dırağman Camiin ilk yapısı, «Tezkiretül Bünyan» in kaydına göre bir Mimar Sinan eseri idi.
Hadikatül Cevamiin çarşı boyu olarak kaydettiği Dırağman Caddesinden gelindiğine göre Camii avlusuna yirmi ikişer basamaklı çifte taş merdivenle çıkılır. Cami, avlusunun sol tarafındadır. Kare plânlı kesme taşdan, ve son cemaat yeri ahşab olup üstü kiremitli ahşab çatı ile örtülmüşdür. Taş minarelidir. Ahşab son cemaat yerinin avluya bakar üç penceresi vardır.
Son cemaat yerinin sağında ve solunda camekânlı iki bölme vardır; sağ târafdaki bölmenin yânında bir aralık görülür, bu aralıkda abdest almak için beş musluklu bir taş tekne vardır; minare kapusu da buradadır.
ibâdet sahnına girilince iki yanda iki maksure vardır, üstdeki kadınlar mahfiline sağdaki maksureden ahşab bir merdivenle çıkılır. Duvarlarında altlı üstlü ikişer pencere vardır, yanı cami 16. pencere ile aydınlatılmışdır. Ahşab minberi kafeslidir. Duvarları Cami ve mes-cidlerde buluna gelen levhalarla tezyin edil-mişdir. Mihrab duvarında bîr çalar saat, bir dolap-kitablık, mihrabın iki yanından birer büyük beşer küçük bakır şamdan bulunrnakta-dir.
Camiin hazîresi mihrab duvarı ile sol duvar önüne rastlar; banisinin kabri mihrab duvarı önünde bir servi ağacının altındadır.
Hazirenin arkasında, sokak üzerinde kö-
şede, kare plânlı ve kagir, kubbeli bir tekke vardır (B.: Dırağman Tekkesi). Dırağman Camii Sokağı ile Tercüman Yunus Sokağı kavuşa-ğında da tekkenin şeyh meşrutası ahşab bir ev bulunmakda olup 1966 ekiminde mesken olarak kullamlmakda idi (ekim 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
DIRAĞMAN CAMİİ SOKAĞI — Fatih ilçesinin Karagümrük nahiyesinde Devrişali Mahallesi sokaklarından; Tercüman Yunus Sokağı ile Yahyâzâde Sokağı arasında uzanır, tek dirsekli bir sokakdır, Ananas Sokağı ile kavu-şağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 7/108). Bir araba geçebilecek genişlikde ka-bataş döşelidir; kapu numaraları l—11, ve 2—28 dir; evler hemen tamamen ahşab olub bir bakkal dükkânı vardır (mayıs 1966)
Hakkı GÖKTÜRK
DIRAĞMAN ÇEŞMESİ SOKAĞI — Fenerin Hamâmî Muhiddin Mahallesi sokaklarından; Dırağman ve Fethiye Caddelerinin kavu-şak noktası ile Miraç ve Ayan Sokakları arasında uzanır; Sebze bostanı ve Astarcı sokakları ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 8/107); bir araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, Dırağman. Caddesi tarafına doğru yokuş bir yoldur; yokuşun alt başında sokağa adını veren çeşme vardır; l kar-yola-koltuk tamircisi, l bakkal, l manav, l kahvehane, l kunduracı, l berber, l terzi, l kasab l gazocağı tamircisi, ve l de ebe vardır; kapu numaraları l—45 ve 2—32 dir (mayıs 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
DIRAĞMAN ÇUKURU SOKAĞI — Fatihin Karagümrük nahiyesinde Beyceğiz ve Der-vişali mahalleleri arasında sınır sokakdır, Nu-reddin Tekkesi Sokağı ile Kurtağa çeşmesi Sokağı arasında uzanır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 7/102 ve 103). Kurtağaçeşmesi Sokağı tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli dik bir yokuş-dur. Sağa sola kavisler çizerek eski ahşab evler ve yeni beton evler arasından geçer; bu sokak üzerinde bir masıra imalâthanesi vardır; kapu numaraları 3—17 ve 2—20 dir (mayıs 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
DIRAĞMAN HAMAMI — Halk ağzında «Titab Hamamı» adı ile de anıla gelmişdir; bir mânâsı olmayan «Titab» adının «Tahtı âb» (Su tahtı) isminden bozma olduğunu tahmin ediyoruz; Evliya Çelebi istanbul hamamları ced-velinde Dırağman Hamamını kaydetdikden sonra bir de «Tahtıâb Hamamı» kaydediyor; Evliya Çelebide iki ayrı hamam gibi görülen bu hamamların aynı hamam olduğunu zan ediyoruz.
Dırağman Hamamı Dırağman Caddesi üzerinde, bu cadde ile Sena Yokuşunun kavuşak noktasına yakın bir yerde idi; mühendis Ne-cib Beyin İstanbul Rehberinin istanbul cihetinin birinci paftasında işler hamamlar arasında gösterilmişdir; semtin eski sâkinlerinin rivayetine göre 1918-1919 arasındaki yangında yanmışdır; 1966 eylülünde yeri arsa olarak duruyordu.
DIRAĞMAN TEKKESİ — Âyin günü çar-şanba olan bir Sünbüli Dergâhı idi; Dırağman Camiinin avlusu yanında yapılmış olub baııîsi bu camide cuma şeyhi (vaizi) olan Nureddin-zâde Şeyh Mustafa Muslahaddin Efendidir; hicrî 1004 (M. 1595-1596) da vefat etmiş, camiin haziresinde camiin banisinin yanına defnedil-mişdir (B,: Dırağman Camii). Aşağıdaki mâlû-mâti Hadikatül Cevâmiden alıyoruz:
«Mustafa Muslahaddin Efendinin yerine damadı Hafız Ömer Fânî Efendi şeyh oldu; bu Ömer' Efendi Eğri Seferinde ordu şeyhi olmuş-du, sefer dönüşü hünkâr şeyhi oldu, Ayasofya vaizi iken 1034 (M. 1624-1625) de vefat etti ve Mustafa Efendinin yanma defnedildi.
«Ömer Fânî Efendinin yerine oğlu ibrahim Efendi, onun yerine de oğlu sagir (çocuk) Mah-mud Çelebi Dırağman Tekkesine şeyh oldular. Mahmud Çelebi de 1054 (M. 1644) de vefat edince Kayserili Nefesanbarı Osman Efendi Dırağman şeyhi oldu.
«Osman Efendi Abazaşeyhi diye meşhur Seyyid Abdürrahim Bayrâminin zâkirbaşısı ve dervişi idi; şeyh îdam edildiğinde Şeyh Abdül-ahad Nuri Efendiden tekmili tarik etmiş ve naili hilâfet olmuşdur (B.: Abdürrahim Efendi, Kayserili Sarıbabazâde, cild l, sayfa 153; Abdülahad Nuri Efendi, cild l, sayfa 56). Osman Efendinin vefatına Şeyh Nazmi Efendinin tarih mısrasıdır :
«Vah uçdu bülbüli tevhid cennet bezmine» 1095 (1683-1684)
«İlâhilerinden şu hüseynî ilâhîsi çok yaygındır :
Ziyalar verdi nûriyle dilü cana seher zikri
«Osman Efendinin yerine Dırağman Tekkesine Isa Mahvî Efendi şeyh olmuşdur, Süley-mâniye Camii vaizi iken. hacca gitmiş ve Şama vardığında Kadir Gecesi vefat etmişdir; yerine oğlu Mehmed Salih Efendi şeyh oldu, 1173 (M. 1759-1760) da Süleymaniye vaizi iken vefat etti ve Dırağman Camii naziresine müstakil bir ahşab türbeye defnedildi.
«Dırağman Tekkesi 1142 senesi muharre-mindeki (1729) Balat Yangınında yandı (B.: Balat Yangınları, cild 4, sayfa 1976); devrin pâdişâhı Üçüncü Sultan Ahmedin emriyle tamir edildi; hattat olan bu pâdişâh celî hat ile tamir tarihini bizzat yazarak bu tarih levhası tekkenin tevhidhâne kapusu üstüne kondu.
«Üçüncü Sultan Mustafa babasının el yazısı ile bir levhanın bulunduğu bu tekkenin tamire muhtaç olduğunu öğrenince Dırağman Tekkesini yeniden yaptırdı, bu arada Dırağman Camii ile şeyhlerin meşruta ikaametgâhını tamir ettirdi; ve babasının levhasını tekkenin bu binasında tekke kapusu üstüne koydurttu; Mustakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi «Tecdidi Hankah» (1178 — 1764-1765) lâfzını tekkenin bu yeni binasına tarihi düşürmüş-dür.
«Mehmed Salih Efendinin yerine damadı Hafız Mehmed Emin Efendi şeyh oldu, 1184 (1770-1771) de vefatında oğlu Mehmed Salih şeyh oldu; 1187 (1773-1774) de onun da vefatı ile Bakırköylü Ahmed Efendi şeyh oldu; Ah-med Efendi de 1197 (1782-1783) de vefat ederek oğlu Mustafa Efendi şeyh oldu» (Hadikatül Cevâmı, cild l, sayfa 113).
Kare plânlı ve bir kubbe ile örtülmüş kagir bir yapı olan Dırağman Tekkesi bir ara mahalle mektebi olarak kullanılmışdır. Bu satırların yazıldığı sırada «Cihan Güreş ve Halter Kulübü» bulunmakda idi. Bir avlu içinde olup sokakdan bu avluya on basamak taş merdivenle çıkılır.
Tekkenin şeyhlerine meşruta ahşab ev de durmasında olup Dırağman Camii Sokağı ile Tercüman Yunus Sokağı kavşağındadır ve yine mesken olarak kullanılmaktadır (ekim 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
f
DIZDIZCILIK
— 4544 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4545
DİBEK
DIXON (William) — (Dikson okunur) 1880 yılı yazında zengin bir fabrikatör olan babası ile birlikde İstanbula gelmiş gaayetle dilber ve bıçkın meşreb bir ingiliz gencidir ;dört ay kaldığı îstanbulu Tophane ketebesinden Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin arkadaşlığı ile gezmiş, kalender bıçkını olup büyük şehrin bir yabancı tarafından görülmesi çok zor köşe bucağı dolaşmjşdır.
Aşağıdaki destan William Dixon'un Ceza
yir Kesimli İstanbul kopuğu kıyafetinde (B..:
Cezayir Kesimi) Apollo Fotoğrafhanesinde çek-
dirdiği bir resim için Âşık Râzi tarafından ya-
zılmışdır: ! '
-
Heie bak şu çatık ebrûlerine
Nigâhı vahşeti işler derine
Baldın çıplak o kalyoncu şehbaz
Benziyor gazabh su ejderine
-
Dayı revişinle bu ne debdebe
Topuk vura vura bu ne çalun be
Gemiyi deryayı aşka salarak
Muhabbet yelkeni gel açalım be
-
Cezayir kesimi ak dimi tuman
Sırma uçkurunun nakşı çintaman
Kolunda telâtin tütün kisesi
Telli çubuk elde savurur duman
-
Üçbuçuk endaze haşindi şah
Pek bakma çatar ha eli maşalı
Berâtı hüsnüne yazılmış destur
Bıçkınım sözde bir kaptanpaşalı
-
Bu yıl şehrimizin sahi bütanı
İngiliz lordunun oğludur tanı
Gördüm de resmini Vilyam Diksonun
Tasviri şâhnmda yazdım destanı
Bu târih kıt'ası da Âşık Hâzinindir : TARİH
Fırtınalar koparan bir deli poyraz oldu Dört ay süren muhabbet doğrusu pek az oldu Onsekiz yaşı ile tarih olsun oğlana «Lordzâde İstanbuîda daltaban şehbaz oldu» 1379 + 18 = 1397 (M. 1880)
DIZDIZCILIK, DIZDIZCILAR — Hokkabaz gibi el çabukluğu hünerine dayanan ve bir kalıp makinası vâsıtası ile para çoğaltma iddi-
ası hilekârlığı ile dolandırıcılık; bu çeşid dolandırıcılığı iş edinenler.
20-25 santim boyunda, 10 santim kadar eninde madenî bir para kalıbı makinası yapılır, yanlarında vidaları ile göz boyayacak bir gösterişi bu âletin kâğıd para sokulacak sözde ecza dökülen yerleri vardır. Dızdızcı, dolandıracağı paralı ve hırslı avanak adamı arayıp buldukdan sonra fırsatlar kollayıp ona hulul eder, ve elinde para çoğaltan hârika bir makina bulunduğunu, bu makineye 100 lira konulduğu zaman, eczalarla o bir tek 100 liralığın beş aded olduğunu söyler, ve cebinden çıkardığı bir 100 lirayı makinaya koyar, az sonra da ma-kinadan el çabukluğu hüneri ile 5 aded 100 liralık alır. Paralı ve hırslı avanak adam bu basit ve âdi hileye kapılır, 5000 lira almak için dolandırıcıya bir 1000 liralık verir; fakat bu sefer «ecza fazla geldiğinden» makina 1000 liralığı yakar (!), makinanın içinden simsiyah ve 100 lira kâğıd eb'adında bir karbon kâğıdı çıkar. Yanan binliği kurtarmak için avanakdan ikinci bir binlik alır; makina onu da yakar. Dızdızcının elleri, 1000 liralık banknotları makinaya ko'yar gibi yaparken cebe indirecek kadar hünerlidir. Dızdızcı, kurbanının tahammül derecesine göre 1000-3000 lirayı alır, gider. Bazan bu vurgun 10.000-20.000 liraya kadar da yükselebilir; meselâ Hürriyet Gazetesinin kaydına göre zamanımızda dolandırıcıların pirlerinden İspirli Mustafa 1960 yılında Vanlı bir tüccardan Kadıköyünde Kordon Otelinde dızdızcılık yolu ile 27500 lira almışdır. Fakat önemle kaydetmelidir ki dızdızcıya para kapdıran, avanaklığının yanında, gayri meşru, sahtekârlık, kalpazanlık ile para kazanmakdan çekinmeyen bir ahlâk yoksuludur.
DÎBÂ — Fransızların «Bröcard» adını verdikleri çiçek nakışları ile dokunmuş lüks bir ipekli kumaşın adı, ki bâzan türlü renklerdeki çiçeklerin ipekleri arasına altın teller de atılırdı. M. Zeki Pakalm «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde : «Dibanın Heftrenk (Yedi renk), Acem Dibası, Frengi Dîbâ, Venedik Dîbâsı, Istanbulun telli al dibası gibi çeşidleri vardı» diyor. Pek güzelleri hem memleketimizde dokunmuş, hem de doğuda Irandan, ve batıda Fransa ile İtalyadan idhal edilmişdir.
Evliya Çelebi onyedinci asır ortasında Is-
tanbuldaki dîbâcı esnafım, bedestan esnafı arasında 16 dükkânda 25 nefer olarak kaydediyor.
Lâle devrinin ünlü şâiri Nedim meşhur bir gazelinde dibadan kesilmiş esvab içinde bir dilberi şöyle tasvir ediyor :
Güllü dîbâ giydin amma korkarım azar ider Nazeninim sâyei hâri güli dîbâ seni
«Güllü dîbâ giydin ama, ey nazlı nâzik sevgilim, dibanın gülünün dikeninin gölgesi korkarım ki seni incitir...».
Şu beyit bektâşi şâirleriden Köçek Ömer Babanın bir gazelindendir :
Telli dîbâ ya kemha ne lâzım sen dilbere Serapa üryan olub âguuşuna gel güzel
Şu beyit de bir darbı mesel hâline gelmiş-dir :
Kimi seyrâna gider atlasu diba giyerek Kimi mendil bulamaz dîdeden eşkin silecek
DÎBÂ BÎÇİMİ SAÇ MODASI — 1956 yılında İran Kraliçesi Ferah Dâban Şehinşah Riza Pehlevî ile izdivaçları sırasında bu güzel gene kızın saç tuvaleti memleketimizin aydın tabakaya mensub kızlar arasında moda ol-muşdu; küçük bir parçası alından ayrılarak kulakların üstünden geriye dönmüş, ve saçların geri kalan büyük kısmı başın üstünde büyük ve yüksek bir topuz hâlinde toplanmışdır.
Di - BA KONFEKSiYON FABRİKASI —
1958 yılında Tahir Taş adında biri tarafından kurulmuş bir konfeksiyon fabrikasıdır; 1964 yılında 75 işçisi ve üç atöliyesi bulunan bu fabrikada sutiyen, korse, külot, mayo, jartiyer, baby-dall pijama, sabahlık, gecelik gibi kadın iç çamaşırları yapılmakda, hanımların naylon ve perlon iç çamaşırları ihtiyacı karşılanmak-da idi. Tahsilini Almanyada yapmış olan Tahir Taş, o tarihlerde Almanyada «Dik-Balon» denilen kavçuk sutiyenlerin çok rağbetde olduğunu görmüş ve memleketinde konfeksiyonculuğa bu işle başlamaya karar vermiş, kurduğu müesseseye de «Dik-Balon» un ilk hecelerini alarak «Di-Ba» adını koymuşdu, ki bu isim yine o tarihlerde, İran Melikesi asaletmeab Dîbâ'-nın adı olarak dünyanın ağzında dolaşmakda idi (B.: Taş, Tahir).
Dostları ilə paylaş: |