Nurbânû o zâti pür ismet Tarafı hayre eyeleyüb niyyet itti !bu mabedi lâtifi bina Habbezâ rey'i ahsenü zîbâ Eseri hassıdır bu tayri güzîn Oldu tarih «Zehî bihişti berîn»
991 (M. 1583)
«Kurbinde olan çifte hamam (Vâlidei Atik Hamamı, Toptaşı Hamamı) ile Üsküdarda Vâlîdei Cedid kurbinde olan Yeşil Direkli Hamam (B.: Büyük Hamam, cild 6, sayfa 3281) ve Divan Yolunda meşhur çifte hamam
(B.: Çenberlitaş Hamamı, cild 7, sayfa 3817) ve Langa Yenikapusu içindeki havuzlu tek hamam (B.: Havuzlu Hamam) bu camiin va-kıflarmdandır. Hayrat sahibesi merhume sultan zevci İkinci Sultan Selimin Ayasofyadaki türbesinde medfünedir (B.: Nurbânû Sultan), târihi irtilâli 991 zilkaadesindedir.
«Bu camii şerifin şadırvan avlusundaki odaların birinde sakin iken 1151 de 1738 -1739 vefat eden Hazret-i Abdülkaadir Geylânî neslinden Şeyh Abdülkaadir El Hüseyni El Nakşibendi camiin son cemaat yerinde sağ tarafda mihrab ile müezzin mahfili kapusu ittisalinde Hızır Aleyhisselâmı görmüş olduğundan (Hızır Makaamı denilen o yere) şu beyitler yazılarak asılmışdır :
Hazreti Hıznn makaamı oldu bu âlî m'akaam Müstecâbüdda'vedir eyle duaya ihtimam
Hak erenler kutbil aktâbiyle bunda cem olup Hem dahi Kırklar Yedilerle gelüb iki imâm
İşbu câyi pür safâda kıl teveccüh sıdk ile Hak muradın vire âlemde bulasın ihtiram
El duaya kaldırınca cânü dilden iptida Ruhi pakı Mustafâya vir selâtiyle selâm
Bahrryâ gel yüz sürüb de 'bunda kıl arzı niyaz Ber murâd îde seni dâreynde ol Rabbül enam
«Şeyhi mezkûr camiin mihrabı önünde medfundur. Küre emini Elhac İbrahim Ağa bu camiin mütevellisi olduğunda camii tamir et-tirmişdir.
«Üçüncü Sultan Selim devrinde Nizâmı Cedid asker ocağı açıldığı esnada bu camiin imareti, dârüşşifâsı ve misafirhanesi Nizâmı Cedid süvari askerine kışla tâyin edilmişdi. Nizâmı Cedidi kaldırıldığında bir müddet muattal kalmış, ondört ay sonra Âlemder Mustafa Paşanın cihâdiye sekbanlarına kışla olup yine mamur olmuş, sonra (Yeniçeri Asker Ocağı kaldırılıp Asâkiri Mansurei Muhamme-diye kurulunca) asâkiri nızâmiyyei şahane süvarisine kışla olmak için tamir ve tecdid olun-muşdur».
Tahsin Öz «İstanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor :
«Mimar Sinan eseri olan bu manzume cami, medrese, daârülhadis, imaret, mekteb, tab-
bâne, dârüşşifâ ve hamamdan mürekkebdir, 1583 de yapılmışdır. Camiin plânı dik dörtgen olup mihrabı dışarıya çıkıntılıdır. Mâbed esâsında tek kubbeli ve etrafı yarım kubbelerle çevrili idi; mütevelli Pir Ali iki tarafa birer (ikişer) kubbe ilâve ettirmişdir. Son cemaat yeri, 6 sütuna müstenid 5 kubbeli olup önünde 22 sütun üzerinde ilâve bir saçak vardır. Şadırvan avlusunun üç tarafı 31 sütuna müstenid ve kubbelerle çevrili medrese odalarıdır. Çifte minarelidir. Çinileri renk ve desen itibariyle nâdir eserlerdendir. Mahfil tavanı desenleri pek nefisdir, maalesef boyanmış olup asılları yer yer görünmektedir. Bina emini Salih Efendi adında bir zat olup bâzı kaynaklar mimarının Dâvud veya Kurban Nasuh olduğunu yazar. Dârüşşifâ 14. sayfada izah edilmiş-dir (?)».
Hadikâtül Cevâmiin kaydında da görülüyor, Nurbânî Sultan bu büyük camii ile külliyesinin yapısının tamamlandığı yıl ölmüşdür. Büyük hayratın Üsküdarda yaptırılması üzerine şirin bir halk rivayeti vardır :
Valide Sultan Camimin yeri için kesin bir karar verememiş; bir gece rüyasında ak sakallı ve nurlu yüzlü bir ihtiyar : — Yaşmağını Beşiktaş İskelesinden esen rüzgâra bırak, camiini rüzgârın yaşmağı götüreceği yerde yap!., der. Nurbânî Sultan da rüyasmdaki bu işarete uyar, rüzgâr Valide Sultanın yaşmağını Beşiktaş İskelesinden alıp Üsküdarda Toptaşı Tepesine götürür. Aynı hikâye Üsküdarda Toptaşı civarında Kösem Valide Sultanın Çinili- Camii için de söylenir (B.: Çinili Cami, cild 7, sayfa 4009).
Bu külliyenin bir Mimar Sinan eseri olduğunda en küçük bir şübhe yokdur. Tahsin Özün kaydettiği gibi mimar Dâvud Ağa ile Kurban Nasuh Ağanın isimlerinden de bahsedilmesi, devrin devlet baş mimarı olan Sinan Ağanın yetiştirmesi bu iki san'atkârın, yapıya nezâret etmiş olmalarından dolayıdır sanırız.
«Vâlidei Atik», Eski Valide adı XVII. yüzyıl ortasında Üsküdarda Mahpeyker Kösem Valide Sultanın Toptaşı civarında cami ve sair hayratını yaptırmasından sonra kalmış ola-cakdır; nitekim XVII. yüzyılda Üçüncü Sultan Ahmed'in anası Gülsüm Emetullah Valide
Sultanın Üsküdarda yapdırttığı büyük camie de «Vâlidei Cedid», Yeni Valide Camii denil-mişdir.
Eski Valide Camiinin mimarî bünyesinde ilk göze çarpan hususiyet, iç harem avlusu-dur; büyük camilerimizin iç harem avlularının bir duvarını camiin son cemaat yeri divan teşkil ederken bu camide cami ve son cemaat yeri ve ruvakları iç harem avlusu içinde bir yapı olarak kalmış, avlunun dördüncü - duvarı, iki parça hâlinde camii mihrab duvarı bitimlerinden kavramışdır.
îç avlu, dolayısıyla cami yüksek bir platform üzerine inşa edilmiş olup üç taraftan 31 sütunun taşıdığı, hafif sivri kemerlerle birbirine bağlanmış 40 kubbeden meydana gelmiş bir revak ile kuşatılmıştır. Beyaz mermerden baklava başlıklı sütunların taşıdığı bu revak-iarm arkasındaki duvarlarda 34 penrece vardır.
Son cemaat yerinin önünde 18 sütunun ve ayrıca 4 direğin taşıdığı geniş ve yayvan bir saçak vardır. Son cemaat yeri, 8 sütunun hafif sivri, kemerlerle bağlanması ve üzeri beş kubbe ile örtülmüşdür. Bu sütunlar da beyaz mermerden olup başlıklar stalaktitlidir. Ayrıca giriş kapısının önüne rastîıyan kısım çapraz tonozludur ve diğer kuvvelere göre de biraz daha yüksek tutulmuş, böylece giriş iyice belirtilmiştir. Son cemaat, yerinin dikkati çeken bir tarafı, pencere ve iki yandaki minarelerin kapıları üzerinde bulunan on adet çini panodur.
Camiin son cemaat yerine açılan giriş ka-pusu serapa mermerdir; yukarda kaydedilmiş kitabe bu kapunun üstündedir.
Dikdörtgen plânlı camiin üzeri merkezî bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeyi ikisi serbest, dördü duvarlara bitişik altı paye taşımaktadır.
Giriş kapısının tam karşısına gelen, üzeri yarım kubbeli mihrap nişi dışarıya doğru bir çıkıntılıdır. Camiin iki yanında da ikişer kubbe ile örtülü yan kanatlar bulunmaktadır. İbâdet sahmrun duvarlarında, üç sıra halinde açılmış pencereler ile içerisi gaayet bol ışıkla aydınlatılmıştır. Kubbe kasnağında da 18 pen-
ESKİ VALİDE CAMÜ VE KÜLLİYESİ — 5302
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5303 —
feSKİ YAĞ KAPANI SOKAĞI
çere vardır. Ayrıca kubbenin eteklerindeki stalâktitli bir kuşak da çepeçevre dolaşmaktadır. Merkezi kubbe, beş yarım kubbe ile desteklenmektedir.
ibâdet mekânı üç taraftan 32 tane, pek yüksek olmıyan sütunların taşıdığı bir galeri ile çevrelenmektedir. Mermerden düz alınlıkları taşıyan bu sütunlar baklava başlıklıdır. Girişe göre sağ taraftaki galerinin üzerine oturtulan hünkâr mahfili ise parmaklıklarla çevrilmiştir.
Mermerden minber gaayet güzel bir taş işçiliğine sahiptir. Ortasında iri madalyonları bulunan korkuluk levhaları geometrik motiflerle süsülüdür. Mermerden mihrab da stalâktitli olarak nihayetlenmektedir.
Bu camiin içerisinde Türk ağaç oymacılığının da en güzel örnekleri vardır. Bilhassa sedef kakmalı, sedef yazılı pencere kapakları, mahfil tavanları görülmeğe değer eserlerdir.
Eski Valide Camiinde Türk çini sanatının da en güzel örnekleri görülür. XVI yüzyılda zirvesine ulaşan Türk çiniciliğinin makbul rengi, parlak mercan kırmızısının en nadide kabartma parçaları vardır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi son cemaat yerinde on çini pano bulunmaktadır. Bunlarda yaprak ve çiçek motifleri yazılar arasına ustaca serpiştirilmiştir, bordürler de firuze üzerine lâcivert, beyaz renklerdeki rûmi ve palmetler-den meydana gelmiştir.
Camii süsüleyen çini tezyinatının en güzelleri mihrab nişinin yan duvarlarmdadır. Burada birbirinin eşi olan iki pano görülür. Bu panolar üzerinde içinden çiçekler taşan birer vazo görülür ki benzerlerine Rüstem Paşa, Camiinde rastlamış. Mercan kırmızısı renginde biri büyük diğeri küçük lâcivert kartuşlar içerisine alınmış lâleler, karanfiller, yapraklar ve bahar çiçekleri dikkati çekmektedir. Ayrıca vazonun iki yanından fışkıran kahverengi dallar üzerindeki erik ve badem çiçekleri de bütün sathı boş bir yer bırakmamacasına doldurmaktadır.
Panolar üzerinden başlayarak mihrabın iki yanma kadar uzanan, son derece güzel bir yazı frizi vardır. Lâcivert zemine beyaz nesih
bir yazı ile besmele, âyeti kürsî, fetih sûresi yazılmış, boş yerlere de küçük rozet çiçekleri ile yapraklar yerleştirilmiştir.
Büyük çini panolann bulunduğu pencerelerin çevresinde de beyaz zemine yeşil yapraklar, bahar çiçekleri, mavi ve mercan kırmızısından enginar çiçekleri ile rozetler sıralanmıştır.
Eski Valide Camii külliyesinin biri cami avlusunun hemen kuzeyinde diğeri de camiin doğusunda yol aşırı olmak üzere iki medresesi vardır.
Kuzeydeki medrese arazi durumu dolayısıyla cami avlusundan daha alçak bir yerde inşâ edilmiştir; cami avlusundan medrese avlusuna 13 basamaklı bir merdiven ile inilir ve çapraz tonozlu bir kapıdan girilir. Medrese, ortasında bir şadırvanı bulunan avlunun üç taraftan da 19 medrese odası avlunun üç taraftan da 19 medrese odası ve bir dershaneden mürekkebdir.
Odaların önlerinde, baklava başlıklı mermer sütunların taşıdığı kubbeli bir revak vardır. Odalar kare plânlıdır ve ikisi sokağa biri de avluya bakar üç pencere ile aydınlatılmış-» tır. Ayrıca içlerinde birer ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır.
Dershane fevkaanîdir; medresenin kuzeyindeki sokağa doğru hafifçe taşkın olup yuvarlak kemerler üzerine inşa edilmiştir. Bu sokakdan medrese avlusuna beşik tonozlu bir dehliz ile dershane altından geçilerek girilir.
Dershanenin önünde, çapraz tonozlu ve iki baklava başlıklı sütunun taşıdığı küçük bir revak vardır. Kare plânlı dershanenin üzeri sekiz köşeli kasnakda merkezî bir kubbe ile ör-tülmüşdür. Dershane ikisi avluya, ikisi de sokağa bakar 4 pencere ile aydınlatılmıştır.
Camiin doğusundaki ikinci medrese ise dar bir sokak ile camiden ayrılmıştır. Bu medresenin cephesi sokak istikâmetine uymuş olduğundan muntazam bir plâna sahip bulunmamaktadır. Bir avlu etrafında sıralanmış 34 oda; bunların önündeki revak ve bir dershaneden ibarettir.
Eski Valide Camii külliyesininden olan
sibyân mektebi, büyük bir dershane odasından ibarettir. Camiin güneyinden geçen sokak üzerindedir. İmaretde ise Toptaşı Cezaevi bulunmaktadır.
Erdem YÜCEL
ESKi VALİDE SUYU — Eski Valide Suyu Hicrî 990 (M. 1582) yılında Üçüncü Sultan Muradın annesi Nurbânu Sultan tarafından Üsküdarda Toptaşındaki cami ve imaretleri için akıtılmış, zamanla yoluna, Üsküdar-daki bir çok dinî ve sosyal tesislerin katma suları da bağlanmıştır. Eski Valide Suyu, bugün Üsküdarın târihi su tesisleri içinde en bakımlı olanlarından biridir.
Bu suyuna, esas olarak, üç yer kaynak olarak bildirilir. Bu menbâlardan maada, mecrasına katılan bir çok katma sularıla zenginle-gen Eski Valide Suyunun günlük verimi bin metre kübü, Hamidiye menbâ suları kadar bir miktarı bulmaktadır.
Kaynaklarından bir kısmı Büyükçamlıca-mn Çakal Dağı taraflarındaki vadilerdedir. Buradaki menbâlardan toplanan suların mecrası civardan gelen bâzı katma sulan da alır. Arazinin uygunluğu ile delme mecra hâline geçen su yolu, Tantâvî çiftliğine doğru yönelir, burada önemli bir katma, Emetullah Valide Sultanın suyu yoluna katılır. Su yolu çiftlikten sonra tekrar delme mecra hâline gelerek Âlemdağı şosesine çıkarak Bulgurluya gelir; Ahmed Paşa Korusundan, civardaki tarla ve bağlardan geçerek Başmaslak denilen ufak bir su toplama yerine varır. Bu maslağa diğer iki kaynaktan gelen sular da akar. Bunlardan biri Yalnızservi denilen yere bir kilometre kadar bir mesafede bulunan ve eski su kayıtlarında Apostolun Çiftliği diye adı geçen bir çiftlik arazisinden gelir. Üsküdarda Doğancılarda Dördüncü Sultan Mehmed'in Sadâret Kaymakamlarından Süleyman Paşanın cami ve çeşmesinin katma suyu ile, civar tarla ve kireç ocakları denilen yerlerden gelen katmalarla suyu artan bu yolda Başmaslağa katılır. Baş-maslağa gelen üçüncü kaynağın suları da Üm-raniyede Tevhid Efendi Dağındaki Meşeli Maslak katması ile buraya yakın tarlalardan gelen katmalardan bollanmış bir halde Başmaslağa dökülür. Başmaslakda toplanan bu üç su yolu buradan tek bir yol hâlinde Üsküdara
doğru ilerlemeğe başlar, ve bu gidişinde yakınlardaki tarlalardan kendine katılan katma sularla Toygar ve Libâde sularını da aldıkdan sonra, tekrar büyükçe bir toplama mahalline, maslağa gelir, bu maslaktan çıkan su yolu Yazıcı Tarlasından ve Yaverin Bağı diye adlandırılan yerlerden de katma sular alarak Küçükçamlıcaya varır, buradan Kozlubağa doğru yönelir; Ahmed Celâleddin Paşa ve Rauf Paşanın arazisinden geçerken Üsküdarda Malatyalı îsmail Ağa camiinin çeşmesi için katılan bir katma suyu da alarak Valdebağına gelir.
Burada yola, Saatçi Tarlası denilen yerden, Ahmediye Camii ile külliyesinin suyu da katılır. Böylece su yolu Nuhkuyusuna iner, ve delme mecra hâlini alarak, Atikvâlide semtinin, yukan tarafları olan, Kaşımağa Mahallesine doğru ilerleyerek Eski Valide Camii ile müştemilâtına su dağıtmak üzere büyükçe bir maslağa dökülür. Bu maslaktan bir su yolu da ayrılarak Tunusbağından Doğancılara doğru giderek Üsküdar içindeki hayrat çeşmelere su verir.
Eski Valide Su yolundan cami ile beraber darüşşifâ (bugünkü ceza evi) imaret, okul, dârülhadis, hamam, han ve camiin şadırvanı su alıyordu. Eski Valide Camiinin şadırvanı, su şebekesinin üzerinde zarif bir su dağıtma tesisidir, istanbul cihetinde olduğu gibi, Üsküdarda da büyük camilerin avlularına devirlerinin mimari tarz ve uslublarına uygun şadırvanlar yapılmıştır. Eski fotoğraflarından da anlaşıldığına göre vaktile Eski Valide Camiinin son cemaat yerinin önünde de, üstü tek ve yaygın kubbeli onaltı tahta sütunun tuttuğu geniş saçaklı ve gösterişli bir şadırvan varmış. Bir fırtına esnasında, cami aviu-suna gölge salan bir çınardan kopan büyük bir dal bu güzel şadırvanın üzerine yıkılarak harap etmiştir. Sonradan aslına uygun bir tarzda şadırvanın havuzu onarılmıştır.
Saadi Nâzım NÎRVEN
ESKİ YAĞKAPANÎ CAMİİ — (B,: İbra-himpaşa Camii).
ESKİ YAĞKAPANÎ SOKAĞI — Galata-nm Yenicami Mahallesi yollarından; deniz kıyısı boyunda bir aralık sokakdır, sahil ile Ma-
ESKİ YENİ CADDESİ
_ 5304 —.
ANSİKLOPEDİSİ
— 5305
ESMA (İspir Ağa Kızı)
med, Gülalioğlu). Yalısı basılıp yakıldıkdan sonra adı ve izi kaybolan Çingene Sultanı da Yeııibağçede bir bostan kulübesine sığınmış falcı çingene karısı Gül'izat adı altında Yeniçerilerin kanlı bir şehir muharebesi ile kaldırıldığı 1826 yılına kadar yaşatmışdır:
R. E. Koçunun çok dikkatle işlenmiş «Çingene Sultan »ından ilk satırları nakletmekle yetiniyoruz :
«On dokuzuncu asrın başında Ayvansarayda Lonca çingenelerinden İspir Ağanın kızı Çakır Esma İstanbulun en lüks Yeniçeri umumhanesini sözde gizlice isleten bir geçkin fahişe idi; uzun boylu, le-vend yapılı, erkek elli ayaklı, otuz beş yaşında olduğu halde yüz güzelliğini ve taravetini öylesine muhafaza etmişti ki en çok yirmi yaşında görünürdü.
Çakır Esmanın mahud evi, Ayvansarayda kalafat yeri yanında, denizle dudak dudağa ve altında üç göz kayıkhanesi bulunan bir yalıydı. Uzun zaman-danberi tamir edilmediği için dışarıdan harapça görünen bu yalının içi bir vezir ikametgâhı zannedilecek kadar mükellef döşenmişti. Şu fark ile ki harem
karacılar Caddesi ve Arabkayyum Sokağı arasında uzanır (1934 Belediye Ş.R. Pafta 15/ 129); adı sokakdır, aslında deniz kıyısında mey-danımsı bir açıkhkdır; bina olarak kapusu Eski Balıkpazarı Sokağında olan Güzel İzmir Ham görülür; l deniz levâzımâtı mağazası, l elektrik atöliyesi, l torna - freze atöeliyesl, l örtü ve branda bezi mağazası, 2 nakliyat an-barı; l petrol satış yeri (B.P.), l petrol deposu (B.P.), deniz kenarında da: «istanbul Ma-vunacılar Kooperatifi Bekçi Mahalli» diye yazılı bir levha taşıyan bir yer ile pek çok ma-vuna görülür (Nisan 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
ESKİ YENİ CADDESİ — Eyyubda Gümüşsüyü ve îslâmbey mahalleleri arasında sınır yoldur; bir uzun anayolun bir parçasının adıdır, aynı yolun Yusufmuhlispaşa Caddesi ve îslâmbey Caddesi isimlerini taşıyan parçaları arasındadır; Dipçik Sokağı, Eyyub Hamam çıkmazı, Balıkçı Bakkal Sokağı, Tahta-minâre Caddesi ile kavuşakları vardır (1934 Belediye Ş.R. Pafta 9/118 ve 119). iki araba geçecek genişlikde paket taşı döşeli bir yoldur; ikişer üçer katlı ahşab ve beton evler arasından geçer bir çarşı boyudur: 3 şekerci, l kırtasiyeci - oyuncakçı, l kasab, 3 bakkal, 2 terzi, 3 berber, l ekmek fırını, l kaymakçı, 2 tuhafiye - kunduracı, l kahvehane, l lokanta, l yorgancı,-2 manav, 2 kuru yemişçi, l saatçi, l elektrikçi, l eczâhâne, l sobacı, l radyocu, l elbise temizleyici, l Sümerbank Yerli Mallar şubesi, l türbe (Abdülkadir Baba), l cami Ka-sımçavuş Camii) vardır; kapu numaraları l - 31 ve 2 - 40 dır (Mayıs 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
ESKİ YENİ DEEE SOKAĞI — Eyyubda Gümüşsüyü Mahallesi sokaklarından, îslâmbey Caddesi ile Bülbülyuvası Sokağı arasındadır. 1934 Belediye Ş. R. Pafta 9/118). Cadde tarafından gelindiğine göre sağ tarafda Ka-sımçavuş Camiinin çukurda kalan avlusu vardır. 45 - 50 adım kadar dere yatağı üzerinden geçer; dere bu sokakdan sonra yer altından akıp gider (B.: Bülbülderesi; Bülbülderesi Sokağı, cild 6, sayfa 3169 ve 3173); sağ kenarında Balıkcıbakkal Sokağındaki evlerin bağçele-
ri, sol kenarında da bir bostan vardır (Mayıs 1967),
Hakta GÖKTÜRK
ESKİYENİ HAMAMI — Eyyubda Eskiyeni semtinde Eskiyeni Caddesinde bir tek hamam idi. Hicrî 1147 sonunda (M. 1735) tanzim edilmiş hamam müstahdemleri sicil defterinde üç nefer dellâk, iki nefer natır ve bir külhana kayıdlı olup dellâk ve natırların hepsi Eyyubludur ve şu adamlardır: dellâk ihtiyar Ali bin Abdullah, kara sakallı ibrahim bin Ali, sarı sakallı Eyyub bin Halil, natır kara sakallı Ali bin Mehmed, karasakallı Ahmed bin Mehmed, külhancı ermeni Ayvaz. Defterde Hammal adı altında hamam külhanında barınır 5 nefer de külhanbeyi kayıdlıdır.
Bu hamamın ne zaman kapandığı tesbit edemedik, hâlen yerinde «Mete Sineması» adı ile bir sinema bulunmaktadır.
ESKİYUSUF BAĞCESİ — On yedinci yüzyıl ortasında Haliç yalısında Karaağaçda meşhur bir bağçedir. Evliya Çelebi sâdece adı kayıdlı olan bu bağçenin 1792 -1815 arasında tanzim edilmiş dört bostancıbaşı defterinde emlâki .hümâyundan Yusuf efendi Bağçesi diye gösterilen yer olduğu muhakkakdır (B. : Karaağaç).
ESKİ ZAMAN SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü Kazasının Kü-çükpazar Nahiyesinin Yavuzsinan Mahallesi sokaklarından; son yıllarda istimlâk edilerek ana caddeye katılmışdır (1934 B.Ş.R. Pafta 5/46).
ESLÂF SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih ilçesi merkez nahiyesinin Kırkçeşme Mahallesi yollarından; Nefer Sokağı île Mustafa Kemal Caddesi arasında olup ağırşak Sokağı ile dört ağzı yaparak kesişir (1934 B.Ş.R. Pafta 6/64). Atatürk Bulvarı, Bozdoğan Su Kemeri ve itfaiye Caddesi ile çevrilmiş adacıkda bulunan bu sokak, etrafındaki sokaklarla beraber istimlâk edilerek şehir haritasından silinmiş ve meydanlığa ka-tılmışdır (Aralık 1964).
Hakta GÖKTÜRK
ESL1HAİ ATİKA MÜZESİ —- (B.: Silâhlar Müzesi).
ESMA (İspir Ağa Kızı) — Geçen asır başlarında yaşamış, Haliç boyunda Ayvansa-rayda bir yalıyı yıllarca bir Koltuk (Randevu evi - Genelev) olarak işletmiş çingene asıllı bir yosma; 1808 de bir saltanat darbesi ile iktidara gelmiş olan Sadırâzam Alemdar Mustafa Paşa, îstanbulda zorbalara, kabadayılara ve çeşidli yollardaki uygunsuzlara karşı giriş-diği amansız mücadelede İspir Ağa Kızı Esmayı da îdam ettirmek istemiş, bir gece Ay-vansaraydaki yalısını bastırmış, fakat Esmayı bulduramamışdı. Yalıyı basan bostancılar, eşyasını yağmadan sonra yalıyı yakmışlardı.
R. E. Koçu bu kadının hayıtmı sağlam ve zengin tarih bilgisi ile romanlaşdırmış, Tercüman Gazetesinde «Çingene Sultan» adı ile ya-yınlamışdır. Yine o devirde yaşamış ve baş döndüren bir maceranın kahramanı olmuş Trabzonlu Gülalioğlu Mehmedi de Çingene Sultan Esmanın ilk defa olarak aşk ile bağlandığı bir delikanlı olarak almışdır (B.: Meh-
îspirağakızı Esma
(Safoiha Bozcalı'nın Kompozisyonu)
ESMA (Kanbur)
— 5306 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5307 —
ESMA SULTAN (Küçük)
ile selâmlık birleşmiş, horoz yüzü bile görmiyen cariyelerin yerini aşifteler almış, mutfağı da içki sofraları donatırdı; küçük bir işaretle de meşhur Lonca, çingene mahallesi en seçme saz takımlarını, en işvebaz çengi kızları ile en civelek köçek oğlanlarını gönderirdi. Arkasını kale duvarına dayamış, yalının ocaklı dilâver misafirleri denizden kayıkla gelir giderlerdi. Yalının altındaki üç göz kayıkhanede de ikişer oturak üç, dört yağlı piyade daima emre amade idi.
«İspir Ağa kızı, abıhayat içmiş bir esmer güzeli idi; her gün sultan ihtişamı ile süslenir ve yalısında, kızlarını, uşaklarını ve hattâ bâzû ve pala sahibi misafirlerini bile titreten bir dişi kaplan vahşeti ile salınır, dolaşırdı.
«İçinde zevkü safa ve iyşü nûşun selsebil olup çağladığı bu yalıyı dışardan .görenler, sükûn içinde ibadetle meşgul bir münzevinin harap çilehanesi zannederdi. Geceleri de ağır kalın perdeleri indirilir, dışarıya bir damlacık ışık sızmazdı. Saraybur-nundan Halicin bitiminde Bahariyeye, Bahariye karşısında Karaağaçtan yukarı Boğazda Rumelikavağı Hisarından Haydarpaşaya kadar İstanbul sahillerindeki bütün binaların teker teker sahiplerinin isimleriyle kaydedildiği resmî Bostancıbaşı defterinde bile bu bina «İspir Ağa kızı Esma Hanımın Yalısı» diye kayıtlı idi.
«Gençliği zehir gibi yeniçerilerin, demirden put gibi kalyoncuların kolları arasında geçmiş Esma, yaşı yirmi beşini atlayınca kendi ağusunda yeni yeni serpilmiş, bıyıkları duman halinde yeni terlemiş körpe oğlan sarmaya düşmüştü. İstanbul çarşıları, pazarları rengârenk pitoresk esnaf kıyafetleri içinde türlü alım çalımlı, püskül püskül kâküllü, kütür kütür topuklu bıçkın kırması şehbaz mürailiklerle doluydu, fakat bunların Ayvansaraydaki İspir kızı yalısına düşürülmesi çok zor, ve hattâ imkânsızdı; olsa olsa Esmanın beslediği şehir haydutları tarafından cebren ve kahren kaldırılıp getirilebilirlerdi ki onu da çingene sultan istemiyordu. Hem yalısını, hem kendisini halk diline düşürür, halk gazap ve kinine hedef yapardı. Otuz beşlik fahişenin sîne bülbülleri hamamlarda yeni soyunmuş dellâk şakirtleri ile genç irisi kayıkçılar, salapuryacılar, kalafat smeleleri, yalın yüzlü hammallar, köçek oğlanlar oluyordu.^.»
ESMA (Kanbur) — İkinci Abdulhamid devrinde meşhur nazeninlerden; Haliç Fenerinin üst tarafında Sena Yokuşundaki koltuklardan (Randevu evi - Gizli Genelev) birini işletirdi; bir ara sürgüne gönderilmişdir. Hayatı hakkında başka bir kaj'de rastlanamadı. Bibi. : Ahmed Eâsim, Puhşi Atik.
ÇEKMEK — «Aslı a-rabca olan isnr'ln arabea eem'i, isimler» (Türk Lügati). Eskiden bâtıl îtikadlarla yapılan şu işe esma
çekmek denilir: bir murad, yâhud birinin saadet veya felâketini temini yolunda gece ab-dest alınır, tek basına bir odaya kapanılır, hayır veya şerre göre manalı bir isim, teşbih ile sayılarak 2000 - 5000 - 10000 - 20000 defa tekrarlanırdı. Tekrarlanan isim de Ce-nâb-ı Hakkın sıfatlarından biri olurdu; meselâ birine yardım isteniyor ise «Yâ Gafur», «Yâ Rahîm», «Yâ Sefile» isimlerinden biri, bir ayıbın meydana çıkmaması isteniyor, iğfal edilmiş kızın gebeliği gibi «Yâ Settar» ismi, birinin felâketi isteniyor «Yâ Ka,hhar» adi binlerce sefer tekrarlanırdı. Esma çekenler bâtıl îtikadlarının tesiri altında bulundukları için, bâzan aşırı heyecan, bazen aşırı korku ile akıllarını bile oynatırlardı. Sihir yolunda da islâmî edebiyata girmiş bâzı cin ve peri isimleri çekilirdi. Aşağıdaki beyit geçen asır başında yaşamış kalender şâir Enderunlu Fâzıl Beyindir :
O perî surete çarpılmadık âdem yokdur Şeyh Efendi dahi teshir içün esma çekdi
ESMÂHAN MEKTEBİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Haliç Fenerinin Hamamı Muhiddin Mahallesi sokaklarından; Kalpakçı Çeşmesi Sokağı ile Yazıcı Camii Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934 B.Ş.R. Pafta 8/107). Kalpakçı Çeşmesi Sokağı tarafından gelindiğine göre beton basamaklarla çıkılır bir merdivenli yoldur. Birer katlı biri ahşab biri kagir iki ev vardır; öbür başının sol köşesinde Yazıcı Camii (Kâtib Musli-hiddin Camii) bulunmaktadır. Sokağa adım veren mekteb hâlen mevcut olmayıp arsasına bir ev yapılmışdır; Hadikatül Cevâmiin kaydına göre mekteb, Çatalcada kendi adına nisbet-le anılır bir camii bulunan Ali Paşanın hayır eseri idi (Ocak 1968).
Hakkı GÖKTÜRK
ESMA İBRET HANIM — XVIII. yüzyıl sonlarında yaşamış bir kadın hattat; saray başhasekisi Ahmed adında bir zâtın kızı olub 1194-1195 (M. 1780-1781) arasında Istan-bulda doğmuşdur; Topkapu Sarayı Müzesinde bir «Hilyei Şerif» levhası vardır ki bu levhanın arkasına yazılmış uzunca bir not, bu san'at-kâr kadının hayatı hakkında bilinen tek ka-yıddır; o satırların bugünkü dile çevrilmiş su-
reti şudur :
«1209 (M. 1794 -1795) senesinde tahminen onbeş yaşında bulunan Esma İbret adındaki bakire kızın yazı meşklerin Kaftancı Şalini Ağa o kızın yazı hocası olan Mahmud (Celâ-leddin)in cüzdanında gördükden sonra kıza bu Hilyei Şerifi yazdırtdı. Fakat (levha kendisine getirildiği zaman böyle güzel bir yazıyı bir kadının yazmış olabileceğine inanmadı; meşklerini getirtib tedkik etti; yine îtimad edemedi; Esmâ'mn evine gidenlerden gizli ve açık tah-kikatda da bulundukdan sonradır ki levhanın o kız tarafından yazılmış olduğuna kanaat getirdi. Kızın yaşına göre böyle bir Hilye yazması ibret alınacak şeydi; hocasından yazılarına imza atma izni alırken o asıl adına İbret ismi de (mahlası) ilâve edildi. Bu Hilye Salim Ağa vasıtası ile pâdişâha (Üçüncü Sultan Selime) ve Valide Sultana gönderildi, mukaabilinde kıza 500 kuruş verildi, ve gümrükden (kesintisiz) 40 akçe yevmiye bağlandı, ve Esma hocası olan Mahmud ile evlendirildi. Bu satırlar buraya, bu levhayı görüb de Esmanın yazısı olamaz diye ilerde inkâr edecek kimseler için kaydedildi».
Esma İbret Hanımın Ekrem Hakkı Ay-verdi koleksiyonunda bulunan bir yazısındaki imzası şudur: «Zazabül kitabe Esma binti Ahmed Serhasekiyânı Hana sâbikan». Yukarda bahsedilen Hilyei Şerif deki imzası da şudur: «Esma İbret nün telâzîzül Mahmud elmâruf be Celâleddin».
Sanatkâr kadının vefat târihi bilinmiyor. Önce hocası sonra kocası olmuş hattat Mahmud Celâleddinin Muradı Buharı Tekkesi hazî-resindeki kabri yanına defnedildiği söylenir, zamanımızda o tekkeden de, naziresinden de eser kalmamışdır.
Bibi. : M. K. İnal, Son Hattatlar.
ESMA SULTAN (Büyük) — Üçüncü Sultan Ahnıedin kızı, Üçüncü Sultan Mustafanın anadan üvey, Birinci Sultan Abdülhamidin ana baba bir küçük kız kardeşi; hicrî 1138 (M. 1725 - 1726) de doğdu; anasının adı Rabia Şermi Sultandır; hicrî 1171 (M. 1758) de 32-33 yaşlarında iken Muhsinzâde Mehmed Paşa ile evlendirilnıişdi; çok kibar bir Osmanlı veziri olan ve Üçüncü Sultan Mustafa iki defa sadı-râzamlık etmiş olan bu zât çok mesud bir ha-
yat sürdü (B.: Mehmed Paşa, Muhsinzâde); 1774 de zevcinin ölümü üzerine; Eyyubdaki yalısında yaşadı ve hicrî 1202 (M. 1788) de 62 - 63 yaşlarında vefat etti. Son yıllarını hastalıklarla geçirmişdi; namazı Eyyub Camiinde kılındı ve vasiyeti üzerine Eyyubda kocası Mehmed Paşanın kabrinin yanına defnedildi.
Çok tutamaklı ve çok zengin bir kadın olarak meşhurdu; üzerinde pek çok haslar, mukaataalar, gelirleri kendisine tahsis edilmiş mîrî emlâk ve arazî vardı. Ölümünde devlet harb hâlinde, hazîne sıkıntı içinde bulunuyordu, Esma Sultanın servetinden hazîneye pek çok fayda sağlanacağı umulur iken terekesinde bir habbe nakdi çıkmaması büyük bir hayretle karşılandı. Üzerindeki mirî emlâk ve arazi de kardeşi Birinci Sultan Abdülhamidin kızları Esma Sultan (Küçük Esma Sultan) ile Amine Sultana verildi, Eyyubdaki yalısı ve Çamlıcadaki köşkü Küçük Esma Sultana intikal etti (B.: Esma Sultan, Küçük).
Kendisinden bir sene önce vefat eden kardeşi Birinci Sultan Abdulhamid üzerinde büyük bir nüfuza sâhibdi; kâhyası Çelebi Efendi, kapu çuhadarı Said Ağa, masraf kâtibi müderris Osman Efendi ve adamlarından tüccar Sakızlı Dimitri sultanlarının nüfuzundan istifâde ederek büyük servetlere sâhib olmuşlar idi. Bilhassa Dimitri Sakız Adası halkını kulu kölesi gibi kullanırdı. Sultanın mukaataalarının büyük kısmı Rumelide idi, bu adamların köylüden para toplamak için yapdıkları amansız tazyikler bir kaç defa isyanlara sebeb olmuşdu. Esma Sultan ölünce dördü de tevkif edildi; gayri meşru toplanmış servetleri müsadere olundu, Sakızlı Dimitri îdam olundu, diğerleri habsedildiler.
ESMA SULTAN (Küçük) — Birinci Sultan Abdülhamidin kızı, hicrî 1192 (M. 1778) de doğdu; Dördüncü Sultan Mustafa (doğumu 1779, anası Ayşe Sîneperver, bir rivayete göre de Nüketsezâ Sultan) ile İkinci Sultan Mah-muduri (doğumu 1785, anası Nakşidil Sultan) üvey ablalarıdır; Esma Sultanın anasının adını tesbit edemedik; siyasî entrikalara karışmış, bilhassa husûsî hayatında ve muhabbet oyunlarında türlü maceralara atılmış, hatta ayak takımından toy ve dilber delikanlılara karşı yaman bir sadist olarak tanınmışdır.
ESMA SULTAN (Küçük)
5308 —
föTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
__ 5309 —
ESMA SULTAN
Hicrî 1207 (M. 1792) de henüz 14 yaşında iken Kaptanıderyâ Küçük Hüseyin Paşa ile evlendirildi; devrin hükümdarı Üçüncü Sultan Selimin aşırı derecede sevgi ve güvenini kazanmış olan bu vezir zeberdest pırpırı haytaları himayeden zevk alırdı, hatta kendi adına nis-bet'e «Hüseyin Paşa Çıplakları» diye anılan yalın ayaklı yarı çıplak gene kalyonculardan bir merasim kıt'ası teşkil etmişdi (B.: Hüseyin Paşa, Küçük; Çıplak, cild 7, sayfa 3924). Küçük Esma Sultanın pırpırı zeherdest delikanlılara karşı düşkünlüğü için, kocasının yanında göre geldiği Kaptanpaşa Çıplaklarının tah-rikkâr tesiri olmuşdur denilebilir; Hüseyin Paşadan hicrî 1218 (M. 1803) de 25 yaşında dul kaldı.
Üvey kardeşlerinden Şehzade Sultan Mus-tafaya karşı büyük bir sevgisi vardı; 1807 de Yukarı Boğaz kalelerinin muhafızları olan Yamakların ayaklanması ile başlayan ihtilâlde Esma Sultanın müşevvikler arasında bulunduğu tahmin edilebilir. Yukarı Boğaz Kalelerinin muhafızları olan ve yamak adı ile anılan Karadeniz yalısı uşaklarına o tarihde katılan iki bin kadar bıçkın delikanlıya karşı kayıdsız kalacak kadın değildi. Kabakçı Mustafa Çavuşun başbuğluğunda başarılan o ihtilâlde Dördüncü Sultan Mustafanın tahta çıkması üvey ablası Küçük Esma Sultana dilediği gibi yaşama imkânını temin etti. Sevgili kardeşini tahdan indirip diğer kardeşi ikinci • Sultan Mahmudu pâdişâh yapan Alemdar Mustafa Paşanın can düşmanlarından biri oldu. Diktatör sadırazam Alemdarın devrilmesi için çalışanların başında bulundu; Yeniçerilerle açıkça temas etti; bir gün karadan araba ile Eyyubdaki yalısına giderken Çardak iskelesi Kolluğuna yasakçıyı ısmarlamış ve aynı yoldan dönüşünde o yeniçeri zâtibi ile bir çeyrek saat konuşmuşdu (B. : Çardak Kolluğu, cild 7, sayfa 3748). Vak'a Alemdarın casuslarının gözünden kaçmamışdı, bâzı yeniçerilerle mektublaşdığı da tesbit edilmiş, pâdişâhın nazarı çekilmiş, fakat ikinci Sultan Mahmud, ablasının bu siyasî faaliyetlerine kayıdsız kalmışdı. Âlemder Mustafa Paganın felâketi ile sona eren Yeniçerilerin Babıâli baskınından sora bir ara Küçük Esma Sultan günün kadını oldu; yeniçerilerin saraya hücum ederek Dördüncü Sultan Mustafayı tekrar tahta çıkarmaları ihtimâlini ortadan kal-
dırmak için kardeşini bir gece sarayda îdam ettirmiş, vak'a yeniçeriler arasında yayılınca: «Biz de Esma Sultanı pâdişâh» yaparız diyenler olmuş ve hattâ bu lâflar eelâf kahvehaneleri sohbetlerine karışmışdı.
Çok serbest ve muhakkak ki çok câzib bir kadındı, dolayısı ile çok güzel konuşurdu; Sultan Mustafanın ölümünden sonra İkinci Sultan Mahmudla çok yakın bir dostluk kurmaya muvaffak oldu; Sultan Mahmud, otuz seneyi aşan saltanatı boyunca üvey ablasına sonsuz bir hürriyet bahşetti; Esma Sultanın halk ağzına düşen ve rezalet denilebilecek hareketlerine bile göz yumuldu.
Mevsimlere göre Divân fblundaki Sarayında, Çamhcadaki köşkünde, Boğazda Kuru-çeşmedeki ve Haliçde Eyyubdaki yalılarında otururdu, l'stanbulun en şık, en süslü kadını idi. mesire yerlerinde güzel güzel câriyeeri ile sık sık görünürdü; giyinişi, tuvaleti îstanbulun kibar muhitinde derhal moda olurdu.
Beyoğlu ve Galata kaldırımlarından sikirdim rum oğlanlarını toplatır, Kuruşeçmedeki yalısına getirtir (B.: Tırnakçı Yalısı), adamları o güzel kötü delikanlıları soyarlar, şehve-tengiz köçek esvapları giydirerek sultanın huzurunda oynatırlardı.
Güzel ve âşifte cariyelerinden birini sokağa salar, talimli kız kaş, göz, gamze, mendil, şimsiye işmarları ile kayıkçı, manav, hammal, hamurkâr güzeli ayak takımından bir şehbaz ve şehlevend oğlanı peşine takar, Eyyubdaki yalının bağçesine getirir, oğlan gaflet idip adımını içeriye atar atmaz sultanın adamları: «Irz ehli hâtûnun peşine düşer bre uygunsuz yaramaz» diyerek üstüne çullanır, kıyasıya döverlerdi; vücud yapısı müheykel, yüzü güzel ve eli ayağı düzgün ve zehir gibi acı kuvvete sâhib erkek ihtişamın timsâli o pırpırı gencin dayak sahnesini seyreden Esma Sultanın ayaklarına kapanarak af dilemesinden zevk duyardı.
Bir sadist olarak Küçük Esma Sultam çok daha ağır, cinayetle suçlayan olmuşdur; 1872 de New Yorkda basılmış ve «Kıbrıslı Meh-med Paşanın haremi Melek Hanım» imzasını taşıyan «Thirty Years in the Harem» (Haremde otuz yıl) isimli ingilizce eserde: «.. Bir gün de köyde dolaşır iken gaayet yakışıklı ve iri yan genç bir köylü görmüş, sarayına çiçek vs
meyva getirmesini söyletmiş, köylü saraya gir-dikden ve Sultanın bir kaç günlük eğlencesini temin ettikden sonra öldürülmüşdü..» (H. Y. Şehsüvaroğlu tercemesi).
Eyyubdaki yalısı ve Çamhcadaki köşkü İkinci Sultan Mahmud'un çok sevdiği ve sık sık geldiği yerlerdi ve geldiği zamanlar da uzunca bir müddet kalırdı; zevcelerinden Per-tevniyal Sultan şehzade Abdülazizi hicrî 1245 yılının 15 şaban gecesi (9 şubat 1830) Esma Sultanın Eyyubdaki yalısında doğurmuşdu; İkinci Sultan Mahmud da 18 rebîülâhir 1255 (M. l Temmuz 1839) bir pazartesi gecesi onun Çamhcadaki köşkünde öldü; ve daha önce Esma Sultanın kendisine bahşettiği Divân Yolundaki Sarayının yerinde yaptırdığı türbeye defnedildi.
Küçük Esma Sultan hicrî 1264 (M. 1848) de 70 yaşında öldü; Birinci Sultan Abdülha-mid, Üçüncü Sultan Selim, Dördüncü Sultan Mustafa, İkinci Suitan Mahmud ve Sultan Ab-dülmecid devirlerini görmüşdü. Son yıllarda bile yüz yazmasını Birinci Sultan Abdülhamid, (allık, aklık, sürme ve rastığım) ihmal etmemiş, arabadan ve nedîmesi cariyeleri ile mesirelere gitmiş, yanındaki ateşli kızlar delikanlılarla göz oynayışı yapmışlar, ve haşmetli yosma sultanlarının şöhret kanadı altında gizlenmişlerdir, «Sultânım şu kalyoncu şehbazı, şu zabtiye neferi, şu mahallebici civanı size bakıyor!..» demişler, ve sultanlarından rindâne bir tebessüm ile: «Hay çapkın hay!...» cevâbım almışlardır.
ESMÂSULTAN BA&I — Çamlıcada Küçük Esma Sultanın bağı (B.: Esma Sultan, Küçük) ; geçen asrın ilk yarısında o havalinin en mâmur köşelerinden biriydi; ikinci Sultan Mahmudun en sevdiği yerlerden biriydi; Esma Sultan haşmetli üvey kardeşini sık sık davet ederek mükellef içki sofraları kurdurur, devrin bütün şöhretli musikişinasları getirtilerek meclis, ayni zamanda bir mûsikî ve edebiyat ziyafeti olurdu.
Esma Sultan Bağı şöhretini geçen asrın sonlarında da muhafaza etti. Halkın istifâdesine de açılırdı, ve o semtin mesirelerinden biri olarak bilinirdi. Üsküdarlı kalender halk şâiri Aşık Râzi, ırgadlarmdan bir sırp delikanlısı
sânında yazdığı bir manzumede bu bağdan bahsediyor (B.: Petroviç, Yuvan) :
Esmâsultan Bağında Gördüm körpe bir civan
Sevilecek cağında Bir mürailik bağcıvan
Çeşmi cellâd üstünde Hançer misâl ebruvan
Pâ büretae şehlevend Civelek servi revan
Sordum şahın adını Dediler Sırplı Yuvan
ESMÂSULTAN MEYDAN ÇEŞMESİ — (B.: Esmâsultan Namazgahı).
ESMÂSULTAN NAMAZGAHI VE ÇEŞMELERİ — Kadırga Meydanında, hâlen bu meydanda tanzim edilmiş çocuk bağçesi kena-rmdadır; İstanbul şehri içinde zamanımıza kadar yapı taravetini muhafaza ederek gelmiş tek namazgâhdır; altında iki yanında birer çeşme bulunduğu için, İstanbula âid hemen bütün eserlerde yanlış olarak «Esmâsultan Meydan Çeşmesi» diye kaydedilmiş; Hicrî 1193 (M. 1779) da üçüncü Sultan Ahmedin kızı Büyük Esma Sultan tarafından kocası Muhsin-zâde Mehmed Paşanın ruhunu şad etmek için yaptırılmışdır; yapıldığı tarih Esma Sultanın kardeşi Birinci Sultan Abdülhamid'in padişahlığı zamanına rastlar.
Dört cebhesinin de eni boyu tahminen 6X6 metre eb'admda küb (mük'ab) şeklinde bir yapıdır, her tarafı mermer kaplıdır. Dört, köşesinde keskin hatdan kaçınılmış, köselere bir niş yapılmış, ve bu nişlerden şimal cebhesi uçlarındaki ikisinin alt kısmına birer muslukla gaayet zarif birer çanak, teknecik konnıuş-dur. Namazgahın doğu-batı istikaametindeki iki cephesine de, tekneleri yapı kitlesinden taşkın iki büyük çeşme yapılmışdır. Fevkaani namazgaha şimal cebhesi kenarına yerleştirilmiş 20 basamaklı pek zafir bir merdivenle çıkılır. Bu merdiven ve binanın her tarafı mermer kaplıdır. Bütün tezyînî motifleri o devre hâkim olmuş barok üslûbundadır. Çeşmeler kabartma mermer silmelerle çerçevelenmiş, silmelerin içinde dekoratif birer kemer yapıl-
ESMASULTAN SARAYI
— 5310
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5311 —
ESMER
Esmasultan Namazgahı ve Çeşmesi
(Resim: Yaşar Ekinci)
mışdır, kemerlerin üzerinde de birer kitabe taşı vardır.
Manzum kitabeler devrin şâirlerinden Tevfik Efendinindir; çok güzel bir sülüs hat ile yazılmışdır, yazı da devrin ünlü hattatlarından Mehmed Şevki Efendinin sanatkârın imzası doğu cebhesindeki çeşmenin kitâbesin-dedir. Kitabelerin metinleri şudur; batı cebhe-sindeki kitabe :
Güzîdei binti Sultan Ahmed Esma nâm sultânın Müdâm efzûn idüb ömrin kederden hıfz ide Mevlâ
Bina idüb bu çeşmesârı fî sebîlillâh Atası ümmeti âbı keremle eyledi irvâ
Eleman sû yerine sîmü zeri hare eyleyüb her sû Gümüş suyu gibi 'bu mâi safı eyledi icra
Gelen abdest alub çıksın musallada dua itsün 1de ömrün füzûn Abdülhamid Hânın heme Mevlâ
İdüb virdi zebanı zevci Muhsinzâde Paşayı Duayı hayrden ânı ferâmus itmedi aslaa
Didi Tevfik âbın nûş idüb atsana târihin «Bu zîbâ çeşmeden iç Besmeleyle afiyet bâda» 1193 (1779)
Doğu cebhesindeki kitabe :
Dürretül tacı kerem duhteri Sultan Ahmed Menbai cûyi ata hazreti Esma Sultan
Yapdı bu çeşmei dilcûyi rizâenlillâh Teşnegânı ümemi eyledi yeksan reyyan
İki cânibde iki çeşme olup iki cenah İtti kuş gibi bu hayr evci ka'bûle tayeran
Eyleyüb cümlei hayratını makbuli Hûda Katrei âbı kadar ide sevabın ihsan
Zevci merhum Veziriazamı Muhsinzâde Ruhi pâkin ide Hak naili ecrü gufran
Didi itmamına Tevfiki duâgû târih «Dilküşâ kıldı bu nev çeşmeyi Esma Sultan» 1193
Abidevî namazgaha meydan çeşmesi denile-gelmesinin sebebi bu iki kitabenin çeşmeler için yazılmış olmasıdır, fakat birinci kitabenin dördüncü beytinde, çeşmelerin namazgâhda ibâdet edecek ve dua edecek kimselerin abdest almaları için yapıldığı açıkça ifâde edilmişdir ki binanın bir namazgah olduğunun aydın delilidir.
Erdem YÜCEL
ESMASULTAN SARAYI — Kadırga Limanında Büyük Esma Sultanın sarayı; XVIII. yüzyıl ikinci yarısında îstanbulbulun büyük ah-şab binalarından biriydi; hicrî 1168 (M. 1755) büyük Hocapaşa Yangınında Babıâli de yan-
mış, o sırada yalısında bulunan Esma Sultan, Babıâli yapılıncaya kadar Paşakapusu olarak kullanılmak üzere bu sarayı bütün eşyası ile hükümet emrine vermişdi; vak'anüvis: «Sarâ-yi mezkûr sadırâzama mekân ve mahallî dîvan kılındı» diyor. Resmi yokdur, Kadırga Limanında yeri tesbit edilemedi (B.: Hocapaşa Yangınları),
ESMA SULTAN SARAYI — Dîvan Yolunda Küçük Esma Sultanın Sarayı (B.: Esma Sultan, Küçük), geçen asrın en büyük ve muhteşem yapılarından biriydi, resmi ve plânı hakkında en küçük bir bilgi yokdur; sultan tarafından isteği üzerine kardeşi îkinci Sultan Mahmuda verilmiş, o da sarayın geniş bağçe-sinin cadde üzerindeki bir köşesine türbesini yaptırmış ve bağçeyi de türbe yanında bir ha-zîre, küçük mezarlık hâline koymuşdu. Saray da Sustan Abdülmecidin Bezmiâlem Sultan tarafından yıkdınlmış, yerine Dârülmaarif adı ile büyük bir mekteb yapdırılmışdır ki zamanımızda istanbul Kız Lisesi olan binadır (B. : Bezmiâlem Vâlidesultan, cild 5, sayfa 2732; Dârülmaarif, cild 8, sayfa 4249).
ESMA SULTAN YALISI — '(B.: Tırnakçı Yalısı)
ESMA SULTAN YALISI — Eski Haliç yalılarının en muhteşemlerinden biri, Eyyub-da Bostan iskelesi ile Bahariye arasında idi; ünlü îngiliz ressamı Thoman Allom bu yalının divanhanesinin çok güzel bir resmini yapmış-dır (B.: Allom, Thonıas, cild 2, sayfa729; resim için Divanhane, cild 9, sayfa 4617). Sultan Abdülaziz hicrî 1245 yılının 15 sahan gecesi (9 şubat 1830) bu yalıda doğmuşdur.
Mîrî emlâkdaıı olan Esma Sultan yalısının yerinde ilk binayı îkinci Sultan Bayazıdın kızı Hançerli Sultan yapdırmışdı, ondan sonra bu yalı Osmanlı Hanedanında sultandan sultana intikal etti. Bir ara çüncü Ahmedin kızı Büyük Esma Sultana temlik edildi, onun ölümünde de Küçük Esma Sultana verildi; fakat yüz yıllar boyunda Hançerli Sultanın adı da unutulmadı;. Boğazda da yalıları olan Esma Sultanların ( isimleri ile anılır iken de bâzan k Esma Sultanın Hançerli Yalısı» denildi. Küçük Esma Sultanın ölümünde Hatice Sultana intikal etmiş, adını tesbit edemediğimiz son sahibesinin elin-
de iken yanmış, arsası satılarak yerine son zamanlarda bir lâstik fabrikası yapılmışdır.
BurJhâneddin OLKER
ESMAYI ÜSTÜNE SIÇRATMAK — Halk ağzı eski argo deyim: «Kendi söz veya hareketleri ile fenalığı davet etmek, taarruz ve tecâvüze meydan vermek; kötü kişiyi, mütecavizi tahrik etmek» anlamında kullanılır. Misal: Bir kahvehanede geveze arkadaşını îkaz eder: — Çamur Salih geliyor., aman ağzını açma, lâfa karışma, farkında olmadan esmayı üstüne sıçratırsın!...
Aman küçükbeyim vekaarın takın O it güruhuna oturma yakın Hele keyf olub da lâfa karışub Esmayı üstüne sıçratma sakın Perde bîrînâne tecâvüzlerle Zehir olur inan üç kadeh rakın (Âşık Râzl)
ESMER — «Dilimize arab dilindeki Semra kelimesinden almmışdır; karaya çalan renk, buğday renginde; esmerin asıl türkçesi Konurdur, Kumral dediğimizin asıl doğrusu da Konur-APdır» (Şemseddin Sami, Kaamûsi Tür kî).
«Karayağız, Siyehçerde; Esmer Güzeli., Darbı meseller: Esmere al bağla, geç karşısına ağla * Beyazın adı, esmerin tadı (yâhud Ak'ın adı, Karanın tadı)» (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati).
Büyük şehir Istanbuhm günlük toplum hayatında aşk ve alâka yollarında, nigâr ya-hud mahbub esmer güzelleri beyaz dilberlerden dâima üstün tutulmuş, divân edebiyatında ve halk edebiyatında, bilhassa kalender meşreb şâirlerin kalemleri ile esmer civanlar, mahbublar «Esmer», «Siyehçerde», «Kara», «Karayağız» sıfatları ile övülmüşlerdir (B.: Siyehçerde; Kara; Karayağız). Buraya o şiirlerden «Esmer» sıfatı kullanılmış bir kaç örnek alıyoruz :
Bir esmere gönül verdim Firâkiyle artte derdim Benim olur diye sevdim Şûhi levendim Ağlatma gel zülfü kemendim
(Tanbûrî, Sabâ Şarkı)
ESMER (Ahmed Şükrü)
— 5312 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 53İ3 — ESMERALDA ŞİLİ OKUL ÖEMİSİ
Şişli Okul Gemisi Esmeralda
(Resim: H. Kutay)
Darıldın mı gülüm bana Hiç bakmıyorsun 'bu yana Danldınsa barışalım Kumru gibi koklaşalım Esmerim, güzelim, tûtî dillim Ben yanıyorum, 'çok seviyorum
(Kento)
Arabacı Şumnulu Edhem Esmerin dilberi hurmadır hurma Ne de yakışıyor kamçı savurma Demir topukları çalımla vurma Edhemim faytoncu güzeli bıçkın Öpüp sev dediği kitabı aşkın
(Bitli Tevfik)
Kayıkçı Mustafa
Kaşm gözün nakşı kaddi şimşâdı Bir siyehcerde şah ejder Mustafa Akın adı vardır esmerin tadı Bin güzel içinde ender Mustafa
(Nebil Kaptan)
ESMEK (Ahmed Şükrü) — Gazeteci, profesör, siyaset adamı; 1893 de Kıbrısda Lefkoşe'de doğdu; bu kasabanın tanınmış tüccarlarından ve kalem sahibi aydınlarından, «Sünû-hat» isimli haftalık bir gazetenin sahibi Mehmed Arif Efendinin oğludur, annesinin adı Fatma Hanımdır; Lefkoşe ingiliz Mektebinde ve Kıbrıs Lisesinde okudu (1912). Yüksek tahsilini Amerikada Columbia Üniversitesinde yapdı, hukuk fakültesini bitirdi ve devletler hukuku ile siyâsî tarihden doktora aldı (1920; New York'da Gazetecilik Okuluna da devam etti; bu mesleğe babasından görerek heves et-mişdi, New Yorkda Sadâyi Vatan adında haftalık bir Gazete çıkardı ki Amerikada Türk dili ile çıkmış ilk gazetedir. Amerikadaki tahsili. Birinci Cihan Harbi yıllarına rastlar; 1921 de Amerikadan Istanbula geldi, Galatasaray Sultanisine (Lisesine) ingilizce muallimi tâyin edildi, aynı zamanda Vakit Gazetesinin yazı heyetine girdi; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kazandığı millî zaferden sonra Mudanyadaki Mütâreke ve Lozandaki Sulh Konferanslarına Türk gazetecisi olarak katıldı; Lozan dönüşünde Amerikadan tanışdığı Ahmed Emin Yalmanla «Vatan» Gazetesini çıkardı; sonra, Gazi Mustafa Kemal Paşanın en
güvendiği yakın dostlarından Mahmud Bey tarafından Mustafa Kemal Paşanın, dolayısı ile hükümetin sözcüsü olarak İstanbulda kurduğu Milliyet Gazetesinin yazı işleri müdürü oldu (1926 -1936); bu arada İstanbulda Mektebi Mülkiyeye (Siyasal Bilgiler Yüksek Okuluna) siyâsî tarih muallimi oldu (1929), aynı dersi Harb Akademisi de Yüksek Iktisad ve Ticâret Mektebinde de okuttu; Mektebi Mülkiye Anka-raya nakledilerek Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu adını aldığında (1936) A. Ş. Esmere'de profesör unvanı verildi ve o tarihde Ankaraya gidip yerleşen gazeteci hoca Ulus Gazetesinin dış politika muharriri oldu; 1938 de Cumhuriyet Halk Partisi adayları arasında istanbul Milletvekili seçildi, Türkiye Büyük Millet Meclisine girdi, 1946 yılına kadar iki devre mebusluk yapdı. Ulusdaki yazılarına devam etti, Ankara Radyosunda haftalık dış politika konferansları verdi; 1947-1949 arasında New York Haberler Bürosu Müdürlüğü ile Amerikada bulundu, 1949 -1950 arasında Basın, Yayın ve Turizm Umummüdürlüğü yapdı; 1950 de Siyasal Bilgiler Okulu bir fakülte olunca kürsüsünü muhafaza etti. Hâlen profesörlükden emekli, Ulus Gazetesindeki yazılarına devam etmektedir.
Şahsî seyahatlarla ve bilhassa Gezeteci -Mebus olarak katıldığı ve Türkiyeyi temsil
Ahmed Şükrü Esmer
(Resim: Kemal Zeren)
eden heyetlerle pek çok yabancı memleketler dolaşmış, bütün Avrupayı ve Orta Doğuyu, Lâtin Amerikayı, Hindistanı, Pakistanı, Rus-yayı görmüşdür. Finlandiya Türklerinden Güzin (Orman) Hanımla evlidir; futbol maçı ve pehlivan güreşi seyrini ve otomobil kullanmasını sever. «Siyasî Târih» adında iki cildlik önemli bir eseri vardır, 1941 de yayınlanan birinci cildi 1789-1919, ve 1953 de yayınlanan ikinci cildi de 1919 -1939 yılları arasını ihtiva eder.
ESMER (Râşid) — 1962 yılında aile namusu yolunda 19 yaşında müntakim bir kaa-til; Rizenin Çayeli kazasının Incesırt köyünden olup babası ölmüş, annesi ile beraber Istanbula gelerek Sağmacılar köyünde yerleşmişler, ve Râşid îmanı Hatib Okuluna girmiş-dir. 1960 - 1961 yaz tatilinde köyüne gitmiş ve orada, eniştesinin erkek kardeşi olub gemi ateşçiliği yapan evli ve dört çocuk sahibi 35 yaşındaki Mustafa Azmanın 55 yaşında bulunan anası Hatice Esmere cebren tecâvüz ettiğini öğrenmişdir. Istanbula döndüğünde okulu terketmiş ve bir tabanca tedârik ederek Mustafa Azmanın izi peşine düşmüşdür; bu tâkib bir yıl sürmüş, nihayet 13 Mart 1962 günü akşamı Galatada Mumhâne Caddesinde Fransız Geçidi önünde rastladığı ateşçi Mustafayı üç el ateş ederek cansız yere sermişdir; etrafını
silâhı ile tehdid ederek kaçmak istemiş ise de bir bekçi tarafından kovalanarak Necatibey Caddesinde yakalanmışdır. Cinayet akşam üzeri saat 8 - 9 arasında, Galata sokak ve caddelerinin çok kalabalık olduğu bir sırada işlenmiş, emsalsiz dehşet uyandırmışdır. Vak'anın adlî safhası tesbit olunamadı. Bibi.: Hüüriyet Gazetesi.
ESMERALDA ŞlLİ OKUL GEMiSi —
Güney Amerikanın Büyük Okyanos (Pasifik Okyanosu) yalısında Şili Cumhuriyetinin donanma okul gemisi; dört direkli, yelkenli ve motorlu, teknesi beyaz boyalı, dünyâdaki okul gemilerinin en güzellerinden biri; 24 mayıs 1967 sabahı Kaptan Deniz Albayı Hugo Ojar-sun'un kumandasında istanbul limanına gelerek Dolmabağçe önünde demirledi ve İstanbulda dört gün misafir oldu; bir denizcisi bu güzel geminin gelişini şöyle tasvir ediyor: «.. Limana girmek için sanki Istanbulun en güzel saatini hesaplamışdı; 8.15 de bir liman vapurunun yolcuları sancak gönderin de çırpman o pek görülmedik mavi üstüne beyaz yıldızlı bayrağın hangi devlete âid olduğunu konuşur, tartışır iken, direklere tırmananlar serenlere sıçramış, gene çevik kollar yelkenlerin sonuncularım sarıyorlardı., az sonra İstanbul Limanının bu güzel misafiri, bu deniz kızı, Dolmabağçe önünde demir attı, bunca uzun yoldan
E'SMERYAN
Dostları ilə paylaş: |