İstanbul ansiklopediSİ



Yüklə 5,06 Mb.
səhifə7/76
tarix04.01.2019
ölçüsü5,06 Mb.
#90131
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   76

Mahmud YESÂRl

ERTUĞRUL CAMİİ VE TEKKESİ — Beşiktaşda Cihannümâ Mahallesinde Yıldız Caddesi ile Barbaros Bulvarı arasındadır. Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde, bir şâze'î dergâhı olan bu tekkenin ilk şeyhine nis-betle «Şeyh Zâfır Tekkesi Mescidi» adı ile kaydediyor ve şunları yazıyor: «Cami, tekke ve türbeden ibaret olan bu manzume İkinci Sultan Abdülhamid'in saray şeyhi Zâfir Efendi delâleti ile (bu padişah tarafından) yaptırılmış olup binanın duvarları kagir, çatısı ahşab ve minaresi taştandı; kadro hâricidir» (1965)

Yapı tarihi 1305 (M. 1887-1888) dir; cami tekkenin aynı zamanda semâhânesidir. Hakkı Göktürk bize şu notları vermiştir:

«1926 da Tekkelerin kapatılmasından son-

ra Belediyeye verilmiş, Belediye de Maarife devretmişdir; semahane hâriç, tekke ve müştemilâtı, Şeyh meşrutası Şâir Nedim İlk Okulu adı ile okul yapılmışdır; 1957 de bu okulun başka bir yere nakledilmesi üzerine semahane tamir edilerek cami olarak ibâdete açılmışdır. «Kagir ve zemini mermer döşeli bir pabucluk-dan son cemaat yerine girilir. Son cemaat yerinde, medhalin karşısında camekânla bölünmüş bir oda, bu odanın sağ taraf da kadınlar mahfiline çıkılan merdiven vardır, ibâdet sah-nı (semahane), medhalden gelindiğine göre sol taraftadır; Semahanenin tavanı nakışlı olup sağ ve sol iki yan duvarlarında üçer pencere vardır; mihrabın sol tarafında şeyh meşrutasına geçilen bir kapu bulunmaktadır. Mihrab, mermer taklidi beyaz boyalı olup iki yanında üzerlerine elektrik ampulleri takılmış iki şamdan vardır. Minberi ahşab; kabartma tezyinat-lı, yaldızdı ve beyaz boyalıdır. Kafesli mahfil, sekiz ahşab direk üstüne oturtulmuştur; sol tarafdaki iki direk arasında kabartma tezyi-natlı ve beyaz boyalı vaiz kürsüsü vardır. Sol duvarda iki pencere arasında boncukla işlen-

Ertuğrul Camii ve Tekkesi (Resim: S. Büyükerbil)



ertuğrul firkateyn!

5232



istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

--, 6238 —

ERTUĞRUL FİRKATEYNİ


za Zâfir (vefatı 1322 = 1904), diğer kardeşi Şeyh Beşir Zâfir (vefatı 1327 =1909). Türbenin yanında aynı mimarî tarzda kütüphane binası gaayetle harab bir haldedir; türbe ile kü-tübhâne binaları arasında, avluda açıkda şeyh Mehmed Zâfir'in zevcesi hanımın kabri bulunmaktadır (vefatı 1330 = 1912). Türbenin ö-nünde metruk, susuz iki yüzlü mermer bir çeşme vardır.

«1966 yılında cami ibâdete açık bulunuyordu, imamlığını Bay Neget, müezzinliğini de Bay Şefik Tüvenç yapmakta idiler.» (H.G.).

Aşağıdaki satırları da Hâlid Eraktan'ın notlarından alıyoruz:

«Ertuğrul adı, bir rivayete göre Osmanlı Hanedanının ceddi Ertuğrul Gaziye nisbetle verilmişdir, bir rivayete göre de, İkinci Sultan Abdülhamid zamanında Yıldız Sarayının muhafazasına memur ve Domaniçli askerlerden mürekkeb Ertuğrul Alayı efradı namazlarını bu camide kıldıkları için Ertuğrul Camii ismi verilmişdir.

«Devrinin namlı şeyhlerinden olan Şeyh Mehmed Zâfiri ziyarete gelen İslâm ulemâsı bu dergâhda misafir edilirdi; bu arada Şeyh Cemâleddin Efgaanî de bir müddet bu dergâhda misafir olmuşdur.

«Hâlen camiin Yıldız tarafında iki büyük

konak vardır. Sultan Abdülhamid tarafından şeyh Zâfir'e hediye edilmişlerdi.

«Büyük ahşab bir yapı olan ve yer yer çok harab halde bulunan Ertuğrul Camii ve dergâhı tez elden tamir edilmezse yakın istikbalde çöküp kaybolacakdır.» (H.E.).



ERTUĞRUL FİRKATEYNİ — Osmanlı Donanmasının ilk okul gemilerinden, geçen a-sır sonlarında 1888 - 1889 îstanbuldan Japon-yaya giderek Türk deniz tarihinde okul gemisi olarak en uzun seferi yapan ve dönüşünde Japon Denizinde müdhiş bir fırtınaya tutularak batışı denizcilik tarihimizin en büyük facialarından biri olan bir harb gemisi; bu geminin Japonya seferi ve batma faciası üzerine çok şeyler yazılmış ve anlatılmış, ve deniz ressamlarımız facianın tablolarını yapmışlardır.

Zamanının en güzel gemilerindendi; hicrî 1280 (M. 1863 - 1864) de istanbul Tersanesinde inşâ edilmişdi, tek bacalı, üç direkli, hem buhar makinah, hem de yelkenli bir harb gemisiydi; boyu 250, eni 50, anbar yüksekliği 25,6, çekdiği su 23,3 kadem idi, 64 topu vardı, 4235 ton hacminde idi, 600 beygir kuvvetindeki makinası saatde 10 mil sür'at temin ediyordu; resim-plâmnı çizen ve yapısına nezâret eden Mühendis Hasan Bey adında ilk mektebli deniz .subaylarımızdan biri olmuşdu.

Sefere çıkmadan 1887 de kızağa alınmış, tamir ve küçük tâdiller görmüş, bu arada 800 fars lamba kuvvetinde bir projektör, ışıldak ve 50 ampulü yakacak bir elektrik makinası konmuşdu.

Japonya imparatorunun amcasının kumandasında Istanbula gelen bir Japon Mekteb gemisi İkinci Sultan Abdülhamide Japonya İmparatorunun bir dostluk mektubu ile hediyelerini ve Japonyanın en büyük nişanlanndan birini getirmişdi. Ertuğrul Firkateyninin Japonya seferi bu ziyaretin ve dostluk ifâdesinin karşılığı olarak Firkateynin Japonya seferi bu ziyaretin ve dostluk ifâdesinin karşılığı olarak hazırlanmışdı; deniz albaylarından Osman Bey fevkalâde elçi pâyesiyle Japonya imparatoruna Sultan Abdülhamidin dostluk mektubunu, kıymetli hediyelerini ve murassa bir Osmanlı nişanını götürmeye memur edilmişdi; Ertuğrul Singapurda iken Osman Beyin rütbesi Tümamiralliğe yükseltilmiş ve kendisine telgrafla bildirilmişdi.

Gemi sefere hazırlanırken bahriye ümerâsından Zihni Paşa: «Kazanı yirmi sene evvel yamattığım kazandır, tekne ahşabdır, bu gemi ile Japonyaya gidilmez» demişdi. Geminin çarkçıbaşısı İngiliz Harti de: «Ölümden korkmam, fakat ölüme ayağımla da gidemem» diyerek istifa etmişdi. Yelkencibaşı İsmail Bey de: «Bu

yelkenler uzun seferin ve açık denizlerin rüzğâ^ rina dayanmaz» diye rapor vermişdi. Bahriye nazırlığı Osmanlı Bahriyesini ancak bu güzel geminin temsil edebileceğinde ısrar etti. Ve Ertuğrul Firkateyni şu mürettabat ile yola çık-dı:

Kumandan ve fevkalâde elçi Tümamiral Osman Paşa

Süvari kaymakam (yarbay) Ali Bey Kaptan Süvari muavini kaymakam Cemil Bey Kaptan İkinci kaptan binbaşı Nuri Bey Kaptan Üçüncü kaptan binbaşı Mehmed Bey Kaptan Dördüncü kaptan sağkolağası (kıdemli yüzbaşı) Ömer Efendi Kaptan

Beşinci Kaptan solkolağası (ön yüzbaşı) Tevfik Efendi Kaptan

Seyir zabiti solkolağası Tahsin Efendi Kaptan Torpidi zabiti solkolağası Eeşad Efendi Kaptan Levazım müdürü kalyon kâtibi Cemal Efendi İkinci Kâtib firkateyn kâtibi Mustafa Efendi Topçu muavini yüzbaşı Celâl Efendi Geminin 5 bölüğe ayrılmış efradının yüzbaşıları: Hamdi, Hulusi, Nuri, Ömer Lütfi ve İzzet Efen-diler

İkinci topçu muavini mülâzim (teğmen) Safvet Efendi

Seyir zabiti muavinleri mülâzim Şemseddin, Necib, İbrahim Şevket, Basri, Mehmed ve Tahsin Efendiler




Ertuğrul Camii ve Tekkesi

(Plân: Hâlid Eraktan)



Ertuğrul Firkateyni

(Resim: Aziz; Halûk Şehsüvaroğlu'ndan)



ERTUĞRUL FİRKATEYNİ

5234

İSTÂNÖtl

ANSİKLOPEDİSİ

— 52S5 —

ERTUĞRUL FİRKATEYNİ


Çarkçıbaşı miralay (albay) İbrahim Bey İkinci çarkçı binbaşı Ahmed Bey Üçüncü çarkçı sağkolağası Arif Efendi Dördüncü çarkçı solkolağası Şevket Efendi Çarkçı yüzbaşı Mehmed Said Efendi Çarkçı yüzbaşı Mehmed Cemal Efendi Başhekim Dr. Miralay Hüsnü Bey Cerrah Şevket Efendi Eczacı solkolağası Yasef Efendi Bando şefi müiâzim İsmail Efendi Gemi imamı Hafız Ali Efendi Gemi stajı görecek genç bahriye mülâzimi sânî-leri .(asteğmenleri): Ali Riza, Sadık, Kemal, Kadri Efendiler (çarkçı); Ali Efendi (inşâiye); Agâh, Rıza, Âsaf, Mehmed, İzzet, Ali, Ahmed, Hâşim, Mehmed Tevfik, Ali, Şem'i, Ahmed Ziya, Salih Efendiler (mühendis); Ferdi Efendi (güverte-silâhendaz). Fotoğrafçı Haydar Efendi Efrad:

1 ateşçi


5 ikinci ateşçiler 61 üçüncü ateşçiler 35 kömürcü

2 serdümen

1 başçavuş
15 çavuş

9 bölükemini 57 onbaşı

406 nefer (20 nefer bandocu) Başıbozuk efrad:

2 kazancı,


l kalafatçı
l marangoz
l burgucu

Ertuğrulun Japonya seferine 54 subay ve memur ve 622 erbaş ve erle 5 başıbozuk, cem'-an 681 bahriyeli ile çıkmış olması gerekiyor.

Ertuğrul 2 temmuz 1888 pazar günü sabahleyin köprüler arasındaki şamandıraya bağlanarak cephanesini almış ve saat on buçukda Köprüden çıkmıştı.

Kızkulesi önlerinde, gemi bütün alay sancaklarını çekmiş ve askerler serenlerle küpeşte ve çarmıhlara çımariva etmiş bir vaziyette «Padişahım çok yaşa» diye bağırmışlar ve geminin bandosu Ahırkapı açıklarına kadar muhtelif marşlar çalmıştı.

Ahırkapı önlerinde yelken yapan Ertuğrul gurubdan evvel istanbul sularını terketti. Talihsiz bir yolculuğa çıkan gemiyi Yeşilköye ka-

dar Bahriye Liman Kumandanı Hasan Paşa teşyi etmiş ve buradan bir istimbotla Istanbu-la dönmüştü.» (H.Y.Ş.).

Eski Maarif Vekillerinden Hasan Âli Yti-cel'in annesi Neyyir Hanım Ertuğrul Süvarisi Ali Bey Kaptanın kızıdır, bu hanım Ertuğrulun gidişini oğluna şöylece anlatmısdır:

«Bir sabah babam eve geldi, ikizler, küçük kardeşlerim 33 günlük idiler. Babam beni Sultanahmeddeki konağın tenha bir yerine çağırdı. Bir alay birerlik, ikişerlik çil kuruşlar verdi. Kardeşlerime ablalık etmemi, annemi üzmememi söyledi. Sarıldı, birkaç kere öptü. Ben de onu öptüm. O zamanlara kadar babam sakalsızdı. Sefere çıkmadan önce bahriye nâzın emir vermiş sakal bırakması için, büyük kaptanlara benzesin diye; adamakıllı sakalı uzamıştı, sarı, kıvırcık, ipek gibi yumuşak bir sakal. Bana tatlı tatlı bakan mahzun mavi gözlerini hâlâ hatırlarım. Sonra annemin yarıma gitti çocukları sevdi. «Biz yarın hareket edeceğiz. Akşama tekrar geleceğim» dedi. Paşa babamın (uzun zaman bahriye fabrikalar müdürlüğünde bulunmuş yukarda adı geçen Zihni Paşa; Ali Bey Kaptanın kayın babası) yanında yarım saat kaldıktan sonra konaktan ayrıldı.

«Sultanahmedden Haliç tabak gibi görünüyordu. Ertuğrul da Kasımpaşada Divanhane önünde duruyordu. Hasta, lohusa döşeğinde yatan annemden başka bütün ev halkı, pencerelerde gemiyi seyrediyorduk. Öğle üzeri bir de baktık ki gemi hareket etti. Bütün askerler güvertede, mızıkalar Ey Gazileri çalıyor. Yelkenler açılmamış, gemi. uskurla yürüyordu. Bayraklarla donatılmıştı. Zannettik ki Beşiktaş önünde duracak. Halbuki Sarayburnu ö-nünden kıvrılınca işi anladık. Hepimizde bir ağlama. Böyle gittiler. Bütün Itanbul halkı, köprüye, deniz kenarlarına toplanmış, sesleri, bağrışmaları bizim konağa kadar geliyordu.

Ertuğrul için bir destan çıkmışdı, annem onu küçük kardeşlerime ninni nağmesiyle o-kurdu; hafızamda yalnız iki kıt'ası kaldı:



Besmeleyle Ertuğrulum demir aldı Hep ahâli sahillerde baka kaldı Çoluğu çocuğun feryadı arşa vardı Hak selâmet versin şanlı Ertuğrula

Üç direkli firkateyndir gemimiz Kimimiz bekârız evli kimimiz Gayret edin çocuklar Caponyadır yolumuz Hak 'selâmet versin şanlı Ertuğrula»

Yukardaki satırlar 700 kişiye yakın mürettebatı ile bir daha dönmeyecek Ertuğrul Firkateyninin Istanbulda yalnız bir ailedeki hazin hâtırasıdır.

Ertuğruldan ilk haber 18 temmuz 1888 de geldi. Gemi Süveyşe varmış, fakat kanalda karaya oturmuşdu. Liman idaresinin yardımı ile kurtarılıp sahile bağlanmakta iken rüzgâr ve akıntının şiddetiyle aykırılamış, kıçı sahili bulmuş, bu çarpma ile dümen bodoslaması kırılarak denize düşmüşdü.

Bu haber Istanbulda endişe uyandırmış, geminin çürük bir halde sefere çıkarıldığı iddiaları tekrar ortaya atılmışdı. Mabeyin Baş-kitabetinden Bahriye Nezaretine gönderilen bir tezkerede de havuza alınan Ertuğrulun tamirinin bir iki ay süreceği, ondan sonra da yelkenle Bahrimuhitte seyrüsefer mevsimi geçmiş olacağı, bu sebepten Osman Beyin iki zabitle ve posta vapururiyle Japonyaya gidip, padişahın nişanını ve hediyelerini imparatora vermeleri tavsiye olunmuştu.

Bahriye Nazırlığı gemideki arızanın ehemmiyetli olmadığını ve tamirinin sür'atle yapılacağını arzetmiş, Mabeyn Başkitabetinden «Ertuğrul selâmetle Japonyaya gidebilecek midir?» sorusuna da müsbet cevap verilmişdi.

Ertuğrul firkateyni Süveyşte yapılan tamirinden sonra 11 Eylül günü Japonyaya doğru hareket etmişti. Gemi Aden, Bombay, Ko-lombo, Singapur limanlarına uğramıştı. Denizcilerimiz her gidilen yerde büyük bir alâka ve sevgi ile karşılanıyorlardı.

Bombayda ingilizce olarak neşredilen bir gazete bu ziyaret münasebetiyle şunları yazıyordu: «Ertuğrul firkateyninin Bombay limanında kaldığı günler esnasında karaya çıkan mürettebatın kıyafetleri herkesin nazarı takdir ve hayretini çekti. Bombaylılar büyük bir merakla gidip gemiyi gezdiler. Gidenler gemide büyük bir nezaketle kabul olunmuşlardır. Gemide bir taraf gizli tutulmamış ve ziyaretçilere büyük kolaylıklar gösterilmiştir. Gemideki Bahriye bandosu zaman zaman güzel havalar çalmakta idi. Gemicilerin gerek Ertuğrulda,

gerek şehirde kuvvetli bünyeleri, temiz üniformaları, hele kırmızı fesleri pek ziyade dikkati çekiyordu.»

Aynı şehirde «Gücerat» diliyle çıkmakta olan «Kasıd Bombay» gazetesi ise şunları yazıyordu: «Türkiyenin Ertuğrul isimli bir harb gemisi 20 ekim tarihinde limanımıza gelmiştir. Şehre çıkan bahriyeliler temiz kıyafetleriyle ve kibar hareketleriyle derhal herkesin alâkasını çekmiştir. Cuma günü namaz kılmak üzere gemiden pek çok kimse camie gelmişlerdir.

Şebjrimiz halkının, bilhassa Müslümanja-rın Ertuğrulu gezmek için gösterdikleri arzu pek şiddetlidir. Ziyaret günleri halk gemiye âdeta hücum etmiş bir haldeydi. Geçen Cumartesi günü gazetemizin müdürü bizzat sefineye gittiğinde deniz kenarını ahaliden geçilmez derecede dolu ve geminin etrafiyle merdivenlerini kalabalıktan sökülmez bir halde bulmuştu. Ertuğrulu ziyarete gidenlerin ekserisi Müslü-manlârdı. Gemi mürettebatı bu dehşetli kalabalığı memnuniyet ve nezaketle karşılıyorlardı. Türk gemicileri, ingiliz gemicileri kıyafetin-deydiler, fakat hareketlerinde onlardan daha üstün oldukları göze çarpıyordu. Terbiyelerini ne kadar tarih ve tafsil etsek azdır. Bazı subaylar ingiliz lisanım biliyorlardı...»

Ertuğrul firkateyni Hind ve Çin denizlerinde türlü badireler atlatarak ve müteaddid limanlara uğrayarak Japonya seyahatine devam etti. Gemi kumandanı Osman Paşa îstan-bulda bir arkadaşına yazdığı mektupta tehlikeli ve üzüntülü seyahatlerini uzun uzun anlatmış ve nihayet Japonya kıyılarının göründüğü müjdesini nasıl aldığını da şöyle naklediyordu: «... Şafakla beraber kıyıları gören ikinci bölük mülâzimi bahşişini almak üzere kamarama inmişti. Lirasını verip köprü üstüne çıkarak Japonyanın zümrüt renkli lâtif manzaralı dağlarını görerek Cenabı Hakka arz-ı şükraniyet ettim. Dört gün ara ile kömür alarak beşinci gün iç deniz tarikiyle 390 mil mesafede olan Kobi limanına indik. Yokohamaya 350 milimiz kalmıştı. Kobide geçirdiğimiz bir hafta müddet zarfında gemiyi emsalsiz derecede temizledik, güverte, palavra, borda, arma, flikalar en halis ve parlak boyalarla boyanmıştı. Yokohamaya gelişimizin üçüncü günü şimendiferle bir saat mesafede olan Panice yani Tokyoya gittim.» (Osman Paşa ile Türk,

krtugrul firkateyni

— 5236


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

52a?

ERTUĞRUL YATİ


bahriyelilerinin Japonyada fevkalâde hürmet ve muhabbetle karşılanmalarının ve Japonya'da geçen günlerin tafsilâtı bu ansiklopedinin konusu dışındadır).

Ertuğrul firkateyni daha dönüş seferine kalkmadan evvel Japonyada bir tehlike geçirmiş, gemide kolera hastalığı başgöstermişti. Gemi derhal karantinaya alınmış ve 33 gün ihtilâttan menolunmuştu. Hastalığa gemide 37 kişi tutulmuş ve bunlardan on üçü vefat etmişti.

«Ertuğrul firkateyninin Japonyadaki ikameti uzamıştı. Gemi mürettebatı büyük mahrumiyetler hissetmeye başlamışlardı. Eylül başında îstanbula doğru sefer hazırlıklarına başlandı; Yokohamadan 15 Eylülde hareket edilecekti. Fakat köhne ve ihtiyar Ertuğrul daha seferin ilk merhalesinde büyük denizlere tahammül edemedi ve dehşetli akıbet zuhura

geldi.


Ertuğrul firkateyni 15 Eylül 1889 pazartesi günü saat 13 te îstanbula dönmek üzere Yokohama'dan denize açılmıştı.

Japonlar, büyük tayfun fırtınaları mevsimi olan eylül ayında seyahatin doğru olmıya-cağını ve geminin esaslı bir tamirden geçirilmesinin iyi olacağını Osman Paşaya tavsiye etmişler, fakat paşa, aldığı hareket emrini geciktirmek istememişti.

Ertuğrulun hareket ettiği gün hava güzeldi. Salı günü öğleden sonra muhalif bir rüzgâr esmeye başladı ve akşama doğru şiddetlendi ve gece rüzgâr tam provadan gelmeye başladığından yelkenlerin sarılması icabetti. Büyük dalgalarla şiddetli bir surette dövül? meye başlayan ahşap geminin fırtınaya uzun zaman dayanamıyacağı anlaşılıyordu. Kömürlükler de su almaya başlamıştı. Gece rüzgâr daha şiddetli esmeye başladı; kalafatçılar, burgucular, marangozlar ellerinde fenerler, bir baştan bir başa koşuşuyorlar, kopan parçaları tamire çalışıyorlar, askerler çarmıkları doldurmaya, kömürlüklere giren suyu, tulumbalarla ve bakrarçlarla boşaltmaya çalışıyor-. lardı.

«Bu vaziyette en yakın ve emin limana sığınmaktan başka çare yoktu. Osman Paşa ile gemi süvarisi bunu düşündüler ve ilerideki Ko-bi limanına ilticaya karar verdiler.

«Çarşamba günü ile perşembe gecesi ga-

yet tehlikeli bir şekilde geçirildi. Her an geminin dağılıp batması bekleniyordu. Herkes, büyük bir ümitle ileride görülen Osima fenerini dönüp Kobiye girebilmeyi bekliyordu.

«Fakat fırtına yavaşlayacağına büsbütün arttı, gemiye dolan suya da.mukavemet edilemiyordu. O gün akşama doğru suyun külhanlara kadar çıktığı şe makine dairesini örttüğü haber verildi. Artık makinesi de çalışamıyan Ertuğrul, hurda bir tekne halinde tamamen fırtınanın pençesine düşmüş Osima burnunun korkunç kayalıklarına doğru sürükleniyordu. «Geminin bütün mürettebatı vazife başında idi; saat 21 de Ertuğrul bütün şiddetiyle bir kayaya çarptı.

«Bu sırada gemide bulunanlarda ve felâketten kurtulanlardan biri geminin batışını şöyle anlatıyor:

«Sefine kayaya çarptığı zaman bir ana, baba günü koptu ki o çarmıhların üzerine çıkan ve filikaların içerisine giren, Allah Allah diye bağıran, kelime-i şehadet getirenin haddü hesabı yoktu. O zamanda ben de kıç kasarası üzerinde bulunmakta ve kalbime ise asla korku gelmemekte, yalnız direkler yıkılırken altında kalmamak için gözlerim direklerde bulunmaktaydı.

«Dalgalar sefineyi kaldırıp kaldırıp kayaların üsüne attıkça evvelâ grandinin iskele tarafına ve kıça doğru arkori olarak devrildiğini müteakip prova dahi yine iskeleye ve pla-serte üzerine yattı. Yattı ama her iki direk 180-200 er kişi telef etti. En nihayet mizana direği yıkıldı, bu direk dahi evvelki direğin ezmiş olduğu insandan daha ziyade telefata sebebiyet verdi.

«Filikalar ise dalgaların müsademesinden nıataforalariyle beraber sefinenin altına doğru sokuldu ki içerisinde bulunanların bağırış-malarına yürek tahammül etmezdi. Bu esnada ben yine kasara üstünde paşa hazretleriyle beraber bulunmaktaydım. Osman Paşa muttasıl ağlamaktaydı. Elhasıl sefine beş dakika zarfında kamilen parçalanıp denizin üzerine yayıldı, ben de paşa ile kırılan direğin üzerine çıktım. Paşa ile beraber muttasıl sahile yaklaşmakta isek de denizlerin atmış oldukları kerestelerden biri paşanın başına çarpmasiyle beraber paşa teslimi ruh etti.

Çârü naçar ileri gitmek için ağaçlar üze-

rinde çabalamakta iken deniz beni direğin üzerinden alıp altına sokmuş idi ki o zaman kalbimden kelimei şeh&det getirmekte idi. Üç -dört kere- batıp çıktıktan sonra bir ağacın üstüne çıkarak dört beş saat denizde uğrasa uğraşa elhamdülillah salimen karaya çıktım. Lâkin fenere gitmek İQİn yol yoktu. Etraf bütün dik kayalardan ibaret olup fener ise tepedeydi. O gece sabaha kadar bir don bir gömlekle kaldığımdan bir taraftan yağmur ve soğuktan donmak, diğer taraftan da o yaralıların canhıraş bir surette çıkardıkları âhü enine tahammül etmek pek ziyade müşküldü. Elhasıl sabah oldu, fenere çıkmak üzere bir yol bulmak için her birimiz bir tarafa gidip taharriye başladık. Nihayet bir sıçan yolu bularak oradan fenere çıkıp, askerin yaralan fenerciler tarafından güzelce temizlendikten ve iyice sarıldıktan sonra bize taam çıkardılar. Allaha şükrederek karnımızı doyurduk ve hâlimizi ifâde ettik, amma hiç ingilizce bilen olmadığından anlatamadık. Badehu akşam üzeri benimle beraber muzika zabitini bir kayığa bindirdiler ve O^aga'ya götürdüler. Oradan da bir vapura râkiben Kobi'ye geldik. Yol esnasında geminin kaptanı bize nihayet derecede riayet ettiği gibi birer kat da elbise verdi. Kobi'de bizi polis merkezine teslim ettiler. Orada halimizi güzelce ifade edip anlattık. Derhal Yokohama'ya telgraf çekilerek bizi de gayet güzel bir otele yatırdılar. Sabah oldu. Bir Alman gambotu gidip diğer askeri de alarak Kobi'ye getirip hastahaneye yatırdılar. Mikado (İmparator) tarafından gönderilen hususî hekimler vasıtasiyle tedavi edildiler...» (Deniz arşivinde imasız bir vesika)

Ertuğrul faciasında altısı subay olmak ü-zere 69 kişi kurtulmuşdu, kurtulan altı subayın isimleri şunlardır: Çarkçı Sağkolağası Â-rif Efendi, Firkateyn kâtibi Mustafa Efendi, imam Hafız Ali Efendi, Çarkçıbaşı Yüzbaşı Mehmed Ali Efendi, Mızıka zabiti ismail Efendi. Fotoğrafçı Haydar Efendi.

Büyük bir teessür uyandıran bu elîm hâdisenin Japonyada derin akisleri olmuş, yaralılara benzersiz bir şefkat ve alâka gösterildiği gibi şehitler için de büyük bahrî merasimler yapılmıştı.

Kazazede 69 Türk bahriyelisi vatanlarına Hiyei ve Kongo isimli iki Japon harb gemi-

si ile gönderildi, bu gemiler îstanbula 2 Ocak 1890 da geldi; fevkalâde merasimle karşılandılar.

Osima adasında Ertuğrul faciasında ölenler adına bir âbide dikilmiş ve bu âbideye vak'-ayı canlandıran çok içli bir kitabe yazılmıştır.



Halûk Y. ŞEHSUVAROĞLÜ

ERTUĞRUL GAZİ İLK OKULU — Gaziosmanpaşa (Taşlıtarla) ilçesinin Bağlarbaşı semtindedir. Geniş bir avlu içinde üç katlı beton bir binadır. 1927 yılında evvelâ kira ile tutulan kahvehanelerde ve gece kondularda güç şartlar içinde tedrisata başlanmış, sonra üç barakada ders verilmiş, daha sonra da inşâ edilen şimdiki bina 1963 - 1964 ders yılında tedrisâta açılmışdır.

Okul 12 dershaneli, 21 şubeli olup çift öğretim yapılmaktadır, l müdür, l müdür yardımcısı, 21 öğretmen vardır; 1965 - 1966 yılında öğrenci sayısı 1166 çocuk idi. Öğretmen ve sınıf kitablıkları ve projeksiyonlu bir sinema salonu vardır.

Okul aile birliği eliyle her yıl 150 - 200 yoksul öğrenciye esvab, ayakkabı, kitab ve defter yardımı yapılır; ayrıca öğrencilerin hepsi beslenme eğitimine tâbidir. Okulda müzik kursu da vardır, isteyen öğrenciye ücretle ders verilir. Okulun bir de yavru kurt oymağı kurulmuşdur. Hemen bütün okullarımızda olduğu gibi bu okulda da Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk'ün bir köşesi tanzim e-dilmişdir. Duvarlara da Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman, Üçüncü S u 11 a n Selim gibi Türk büyüklerinin resimleri asılmışdır. Okulda, el ile yazılıp hazırlanan «Birlik» adında bir de duvar gazetesi görülmüşdür.

Okuldan her yıl ortalama olarak 100 çocuk ilkokul diploması almaktadır. 1967 yılında okul müdürlüğünde Bay Mehmed Tumaç bulunuyordu.



Hakkı GÖKTÜRK

ERTUĞRUL YATI — Asrımızın başında Türk bayrağını taşıyan gemilerin en güzeli; pâdişahlann deniz gezilerine mahsus «Vapuru Hümâyun» denilen vapurların sonuncusu, Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanlığı Yatı, Atatürk'ün çok sevdiği ve her îstanbula.

ERTUĞRUL YATI

5238 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 5239 —


ERZAKCI SOKAĞI


gelişinde içinde uzun zaman kaldığı bir gemi; İkinci Abdülhamid tarafından îngilterede Arms-trong tezgâhlarına yaptırılmış ve 1903 yılı sonlarında denize indirilmişdir; denize indirilmesi dolayısiyle bu gemi hakkında istanbul basınında yayınlanmış ilk haberlerden biri şudur:

«Ertuğrul Vapuru Hümâyununun rûyi deryaya resmi tenzili

30 Kânunu evvel (aralık) 1903, Newcastle — Elzwiz tezgâhlarında inşâ edilmiş olan Ertuğrul vapuru hümâyununun bugün merasimi mahsusa ile resmi tenzili icra edilmişdir. Resmi mezkûrda Lon-dra sefiri kebiri Musuros paşa hazretleri ile zevceleri ve sefaret müsteşarı Abdülhak Hâmid Beyefendi hazretleri ve merasimde bulunmak üzere tarafı pâdişâhîden gönderilen Hikmet Paşa hazretleri ve birçok davetliler hazır taulunmuşdur. Sefir hazretlerinin zevceleri sefinei hümâyunun ismini yâd etmişler ve sefine yavaş yavaş tenzil edilmişdir. Meclisi idare reisi Sir Andre Wenwil merasimde hazır bulunanları Arüstrong Fabrikası direktörleri tarafından verilen kuşluk ziyafetine davet etmiş-dir.» (Tercümanı Hakikat).

964 tonluk, 2500 beygir kuvvetinde çift makina ile azamî sür'ati 21 mil olan teknesi beyaz, bacaları sarı, iki bacalı, üç direkli, burnu mahmuzlu zarif ve narin bir gemi idi; direklerinin biri önde, ikisi bacalarının arkasında iki. Istanbula Söğüdlü Yatı, Hamidiye ve Mecidiye zırhlıları ile birlikde 1904 - 1905 de geldi.

ikinci Sultan Abdülhamid büyükçe bir ça
tana olan Söğüdlü yatma senede bir defa, ra
mazanın onbeşinci günü Topkapusu Sarayın
da Hırkai Saadet ziyaretine giderken binerdi,
bu gemi Pâdişâhı Ortaköy Camii rıhtımından
alıp Sarayburnu rıh tınıma çıkarırdı. B.: Sö
ğüdlü Yatı) Sultan Abdülhamid Ertuğrul ya
tına bir sefercik, dahi binmedi, içine adımını
atmadı; kışları Haliçde Divanhane önünde, ya
zın da Dolmabağçe Sarayı önünde demirleyen
dilber gemiyi Yıldız sarayından dürbünle sey
rederdi. ; ,....,- ,. •

Ertuğrul Beşinci Sultan Mehmed^JReiad'ı bir defa Herekeye kadar götürüp ,ge.tjcdil5 ,bu güzel gemiye Altıncı Sultan Mehme!&]aiâed' din de adımını atmadı. Cumhuriyelti»,. ilânında

Ertuğrul başkanlık yatı oldu ve Atatürk'ün şahsında kendisini dâima yâd ettirecek sahibini buldu.

Zaferden sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa îstanbula ilk defa olarak gelirken İzmit'-den Ertuğrul'a binmiş ve büyük şehre denizden girmişdi (Ertuğrulun Atatürke hizmetleri için B.: Atatürk, cild 3, sayfa 1199).

Atatürk'ün hastalığında Savarona Yatı satın alınınca Ertuğrul yıllarca Haliçde yahut Savaronanın yanında Kanlıca körfezinde demirli durdu. Bir ara Donanma Kumandanlığı yatı olduğu söylendi, bir sene kadar da Yüksek Denizcilik Okulunun emrinde mekteb gemisi oldu, fakat bu hizmete elverişli olmadığı için, Cumhurbaşkanlığı yatlarının idaresi ile görevli Devlet Deniz Yolları idaresine iade o-lûndu.

1958 senesinde, teknesi sağlam olduğu halde çürüğe çıkarıldı, ve önce, Tersanede yeni yapılmakda olan iki gemide kullanılmak ü-zere makinaları söküldü; 1959 senesi eylülünde de, içinde Atatürk'ün yattığı mütevazi kamarası sökülerek içindeki eşyası ile birlikde Deniz Müzesine nakledildi (B.: Deniz Müzesi, C. 8, S. 4449) ve tarihî Ertuğrul yatı kilosu 13 kuruştan hurdacıya satıldı; aşağıdaki satırları Cumhuriyet Gazetesinden alıyoruz:

«Atatürk'ün uzun yıllar seyahat ettiği ve içinde birçok siyasî konuşmaların cereyan ettiği, tâyinlerin yapıldığı tarihî «Ertuğrul» yatı; kilosu 13 kuruştan hurdacılık şirketine satılmıştır.

«Tarihî Ertuğrul Yatı bugün Haliçten a-lınarak sökülme mahalline götürülerek parçalanacak ve tartı ile isteklilere verilecektir.

Yatın yan saçları ile bölmeleri çok sağlam ve iyi cins olduğu için, Glayder bıçağı yapmak üzere bazı firmalar şimdiden müracaat etmişlerdir. Bir müddettenberi kadro harici bırakılan Ertuğrul yatının daha evvelce sökülen makineleri, kazan ve boruları Haliçte yeni yapılan Kemal Zeytinoğlu asfalt tankerine monte edilmiştir.

«ilgililer, Ertuğrul yatında çelik kısmının çok fazla olduğunu, şayet Türkiyede bir jilet sanayii mevcut olsa idi, yatın, bütün Tür-kiyedeki jilet ihtiyacının 50 sene gibi uzun bir müddetle karşılanabileceğini söylemişlerdir.

«Cumhuriyetin ilânından sonra ilk defa Atatürk'ü Izmitten Istanbula getiren Ertuğrul Yatı böylelikle artık tamamen tarihe karışmış olacaktır.» (7 Eylül 1959)


Yüklə 5,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin